Maxime

Zamanın Kanı bitti. Hikayenin ikili gitmesi çok hoştu. Maxime abi, fransız olmasına rağmen önceki 3 romanını -Türkiye'de basılanları kastediyorum, dışarda durum ne bilinmez- Abd atmosferinde yazmıştı. Bu kez Fransa'da olması romanın, daha bir Grange havası sezdirdi.
Diğerleriyle kıyaslayacak olursam, kalite açısından Karanlığın Soluğu'na yakın buldum. Azim'in girdiği o dehliz de zaten direkt olarak, okuyucuyu Karanlığın Soluğu'ndaki yeraltı şehrine götürdü.

Kadınların erkekler veya, başkalarının hayatı üstünde ne kadar etkin olabileceği, kıskançlığın insanı nelere itebileceği, kitapta yer alan çarpıcı ara hikayeler arasında.

3 koldan gerçekleşen son, cidden kafa karıştırıyor, ve çokça düşündürüyor. Son sayfalardan bir bölüm:

"Gerçek mi? Gerçek dediğin nedir ki? Söylesene?
İnsan biraz inanmaya görsün, kurgu gerçek oluverir. Bir insanın gerçeği. Ama onun gözlerinde bir gerçek. Bir mucizeye, Bakire Meryem'in göründüğüne tanık olan biri, gördüğünün gerçek olduğuna nasıl inanıyor, öteki görüşlere nasıl hiç aldırmıyorsa, öyle her şey odaklanmaya bağlı. Dünyamızın ulu ilkelerinin ötesinde, sadece tek bir evrensel gerçek yok, bizim kişisel gerçeklerimiz var. Ve bu dünyadaki herkesin bir kişisel gerçeği var..."

Harika. Daha doğrusu, maalesef harika.
Şimdi işin yok, bir sonraki Maxime Chattam kitabını bekle.

Bir de kitapta geçen bir şifreleme yöntemini kullanarak bize verdiği bir bilmece var ki...

0 yorum: