Kazanır


Olayı bilmeyenler, bir alttaki posta.
Ufak forma koleksiyonuma bir tane daha ekledim hacı. Bir sürü şey söyleyesim var maç ve yan faktörleri hakkında da, eah, siktir et.

Bu Kim Be ?


Pepe bildiğiniz üzere Aralık ayında sakatlanmıştı ve bu rahatsız defans oyuncusunun 6 ay boyunca sahalardan uzak kalacağı söylenmişti. Tabi bu kadar süredir göz önünde olmayınca, futboldan uzak kalınca, canı sıkılmış imaj değişikliğine gideyim demiş. O yıllardır dazlak görmeye alıştığım adamı böyle görünce tanıyamadım. Roberto Carlos uzatsa saçları herhalde bir ona şaşırırdım. Bir saç bir insanı bu kadar mı değiştirir. Robbie Williams ??

İddia

Şimdi yarın malum. El Kılasiko. Ben ve Selocan da, azılı birer Barça ve Real sempatizanıyız. Dedik ki, iş daha şamatalı hale gelsin. İddiaya girelim. İlk akla gelen forma tabii. Biz de forma olsun dedik. Benim için daha iyi hacı. Kazanırsam tabii. Ne ara alabileceğim yoksa bu sarıyı.


Ben kazanırsam, şu Iniesta'nın elinde göremediğimiz sarı formaya sahip olacağım.


Selo kazanırsa da, ben ona şu apaçinin üstünde gördüğünüz harika beyaz formayı.

Aslında tersi olsa ben yine razıyım lan. Real tarihinin en güzel forması belki de bu.
Dostluk kazanmasın...

Burun


05-06 sezonu büyük ihtimalle. Pienaar, Sneijder, Heitinga, De Jong. Güzel nesildi la. Da, şu soldan üçüncü abi kimdi. Bi' elatıverin de, bulalım.

Edit:Yannis Anastasiou imiş. Aşkın'a teşekkürler. Ne burun var be. Kesin Pontus kökenli bu abi. Giresun filan mı acaba.

Eski De Eski


Daha önce Goal'ün bu konudaki dikkatsizliğinden 67 kez bahsetmiştik. Gördükçe yazacağım, kimin bu konularda sıçtığını.
D-Smart'ın futbol temalı kanalları Barcelona'nın eski logosunu kullanıyor tanıtımlarda. Ayrıca yanlış görmediysem Ntv de El Clasico'nun tanıtımlarında eski logoyu kullanıyor. Koca medya kuruluşları. Ben utanıyorum, onlar farkında bile değil.

Bu Da Düşer


Ajax-Abn Amro uyumundan sonra, bir yıllardır süren ve alıştığımız ortaklık daha bozuluyor bu sezondan sonra. Liverpool'un göğüs reklamı artık Carlsberg yerine bu dayılar olacak-kredi şirketi mi neydi, unuttum şimdi. İsterse kerane reklamı olsun. Bizi üzen, artık o alıştığımız görüntüyü bir daha göremeyecek olmamızdır. 20 sene olmuş abi, az mı. Ha tabii, o sürede şampiyonluk da gelmedi, taraftar kısmını bu ilgilendirir. Beni de bu.

Geçen sezonki griden sonra bunun da böyle arka planının desenli olması, harika nostaljik ayrıntılar ayrıca.

Trujillo

Şimdi aga bak. Bi' şu var:


Bir de şu:


Yani ne, biliyor musun? James dayı bunu tutunca Fenerli, Robert abi de onu tutunca bu takımların taraftarı oluyor. Karşı tarafa üstünlük sağlıyorsun. Yav bunu feysbuk'da profil resmi yapan arkadaşım var benim abi. Normal şartlarda intihar etmem gerek. Sikeyim aklınızı ya. Bu mudur olay, gerzek herifler.

Messiah


Başka ne olabilir ?

E Ama?


"E oğlum, bu sarılar öbür takıma topu hiç vermiyo' ki?"

Bu akşamüstü, Arsenal-Barcelona ilk maçın tekrarını izlerken, Babaannemin tepkisi...

(Maalesef duruma uygun sadece bu resmi bulabildim. Bi' Allahın kulu da o pasları yansıtabilen fotolar çekse filan, bi'şey yapsa ya.)

Nereden Nereye 16


Spurs, Play-off, Falan

Parker iti sakat. Finley de gidince, böyle geneli toy ve yetersiz bir kadromuz varmış gibi görünüyor. Ama şu son dönemde Manu'nun iteklemesiyle yaptıkları... gerçekten umut veriyor bana. Umuttan kastım "yüzük" değil. Şu durumda yüzük bekleyecek durumda değilim. Ama en azından sezon ortası gibi vaziyetimizin nasıl göründüğünü düşünürsek, 2. tur bile bir açıdan harika olacaktır. Ki bana daha fazlaı da olabilirmiş gibi geliyor.

Özellikle -Lakers'ın ne durumda olduğu farklı mesele, ne olursa olsun- dünkü LA galibiyeti, çok umut verdi bana. Maçı izlemedim. Çok da önemli olduğunu sanmıyorum. Mesele, Spurs'ün bu kodamanlara karşı ne kadar direnebileceğidir.

Eğer Manu, bu manyaklığa play-off'ta da devam ederse, cidden beklediğimizden daha ilerlerde bulabiliriz kendimizi. Parker ne zaman dönecek, bilmiyorum. Dönecek mi, onu da bilmiyorum. Ama "bu Manu", post-season'da daha bir kasacak olan TD, ne yapacağı hiç belli olmayan Hill, clutch insanı Mason abim varken bende umut var hacı.

Burada bir de, tam şu anda aynı dereceye sahip olan 2 ile 5. sıra arasındaki o gruptan bahsetmek istiyorum. Bizim 7. bitirdiğimizi düşünürsek, normal sezonu, biz bu 4 takımdan biriyle oynayacağız. Sanırım o takımlar da, bize denk gelmek istemeyeceklerdir. Portland ve Thunder belki oynasak bizi elerler bile ama, bu 4 takım (yani Utah, Pho, Denver ve Dallas) onları bizden fazla ister. Sebebi de belli:tecrübe/tecrübesizlik. Peki ben ve diğer Spurs'lüler bunlardan hangisini ister? Belli, Phoenix Suns tabii ki. Geçtiğimiz 5 sezonda 3 kez elediğimiz Suns'ın oyun karakterinin play-off için ne kadar uyumsuz olduğunu hepimiz biliyoruz. Her ne kadar savunma direncimiz eskisi kadar değilse de, ben yine de Suns'a ters geleceğimizi düşünüyorum.

Gelenek


Sevgili Matthias'ın blogundaki resmi görünce aklıma geldi. İngilizlerin forma kültürlerini burada anlata anlata elimizde tüy bitti. Yaptıkları hiçbir formaları rastgele değil, illa ki tarihlerinde bir yerden geliyor her formaları. Arsenal'in hem 125. yıl, hem de Highbury'nin son senesi anısına yaptığı bordo forma, Manchester United'ın Lacivert forması vs... Her takımın her sezon giydiği formalarının tarihte bir yeri var İngiltere'de. Son olarak Liverpool'dan gideyim. Bu seneki 2 away forması da mükemmel, tek vasat formaları Home formaları. Burada siyah formalarını yazmıştı Lappap Hacı, bir diğer mükemmel formaları da beyaz formaları. Genellikle Avrupa'da giydiler. Beyaz şortu da olmasına rağmen esas şortu siyah bu formanın. (Adamlar her 2 formasına da 2'şer şort düşünmüşler)

1985-1987

1998-2000

Tabi ki bu formanın da tarihte bir yeri var. Ben 85 yılından itibaren birkaç resim paylaşayım, ancak daha eski olduğunu da söyleyeyim. Yani 25 seneden çok daha eski bir süredir beyaz üst siyah şort giyiyor Liverpool. Bu arada şöyle bir geçmişe gittim. Liverpool'un ana rengi dışında kullandığı renkler de fix. Sarı, Beyaz, Yeşil ve Siyah renkleri sürekli sezon sezon giyiyor, değişe değişe... Başka da bir renge, maceraya bulaşmıyor Liverpool. Aslında bu da bir İngiliz geleneği. İngiliz takımlarının pek çoğunun away renkleri bile bellidir ve her sene hangi renk away, ya da 3rd çıkacak diye düşünmezler. Bildikleri renklerden 2'sinin seçileceğini bilirler.

2003-2005

Güzel İkili 8

Göt


Kutsal topraklardan dönerken, bir de Balıkesir Merkez'e uğrayayım dedim. Orada da bazı muhterem dostlarımız var. Hem de birkaç spor eşyasına bakacaktım.
Bu yukarda gördüğünüz 04-06 Hollanda home formasının fiyatını 2 sene önce bir Balıkesir ziyaretinde sormuştum. Cevapları 92 milyon olmuştu. Bunlara bi' güzel sövüp çıkmıştık dükkandan.
Bakın, tam 2 sene geçti. Girdik dükkana. Ama ben "orası" olduğunu unutmuşum. Arkadaşın biri ayakkabı bakacaktı, ona girmiştik. Ben gördüm formaları, ilerliyorum "bu sefer de indirmediyseniz siktim belanızı" diyerek. Geldim formaların yamacına. Etiketi elime aldım.
...
Rakam aynı idi. Olabildiğince makul ve naif bir şekilde benimle ilgilenmek üzere formaların oraya doğru seğirten böyük göğüslü ablaya dönerek, "bu formanın fiyatı nasıl hala aynı olur, 2 sene önce de böyleydi" gibisinden bi'şeyler söyledim-sanırım. O da çok saçma şekilde "o zamanın 92 milyonuyla şimdininki bir mi canım" dedi. Ben de o anda küfretmemek için "ehere mehere" bi'şeyler geveledim. Bi'kaç tane daha öyle karşılıklı cümleden sonra ben dayanamadım ve olay mahallinden uzaklaştım-amına koyyim.

2004 baharı gibi piyasaya çıkan bir forma, nasıl olur da, 2010 baharında hala aynı fiyata sahip olur, sevgili iman kardeşlerim? Çok basit söylüyorum;burda bir mantıksızlık yok mu? Bu götünü siktiğimin olayında bi' gerizekalılık yok mu lan?
İlk çıktığında 90 küsür olan Gs formaları, bazı Adidas Outletlerde filan 59 veya o civar bir fiyata düşüyor. Yanılıyorsam eğer, Selocan veya başkası düzeltsin. Ama böyle bir "1 yıl sonrası" indirimi var yani. Mantıklı olarak. Peki 6 yıl sonra bir formanın fiyatının aynı kalması nası' bi durum? O formanın elinizde kalması bile garipken, nasıl olup da "elden çıksın ulan" deyip az veya çok fiyat indirip satmıyorsunuz? Gidip sanayiide bi' ustaya Swoosh yaptırıp götünüze mi sokayım illa? Eminim Nike mağazası olsa, yaparlar bi'şeyler. Ama öyle değil mekan. Hani olur ya, birçok marka filan.

Çok değil, 60 olsun, alayım abi. Bu senenin Gs forması kaldı da, gidip Hollanda formasına, hem de 6 sene öncekine 92 milyon vereceğim. Tabii amını sikiyim.

Geleceğin Total Temsilcisi


Rinus Michels'den başlayıp, Johan Cruyff, Frank Rijkaard, Pep Guardiola ile devam eden bu seride sıradaki eklenen halka kim olacak ? Tabi ki yukarıdaki isimlerden başka Total futbolu çok iyi bilen ve uygulamaya gayret gösteren teknik adamlar oldu. Örneğin Neeskens. Ancak bahsettiğim şeyi anladınız. Bu 4 isim kadar büyük bir patlama yapacak olan kişi kim. Kısacası sırasıyla Total futbolun dedesi, babası ve oğulları olan yukarıdaki isimlere, ilerde eklenecek olan küçük oğul veya torun kim olacak, onu arıyoruz.


Guardiola'ya gelene kadar bu işin üstadları Hollandalılar'dı. Hayatı boyunca Ajax forması giymiş Rinus Michels; hem Ajax, hem Barcelona, hem de 1 seneliğine de olsa Los Angeles Astecs takımında, Cruyff gibi bir ilahının içindeki cevheri çıkartmasını sağladı. Rinus, Teknik direktörlük yaparken, Johan Cruyff onun desteğiyle Total futbolun kapılarını iyice açmaya başladı. Bugün Cruyff'tan bahsediyorsak, yüzyılın teknik direktörü Rinus Michels'in de onun üzerindeki etkisini konuşmamak olmaz. Tabi bunlar uzun konular, ileride uzun uzun anlatırız. Johan Cruyff; zaten kim olduğunu konuşmak yersiz. Bugün, birçoğumuzun bilmediği, ancak ağzından düşürmediği Total futboldan bahsediyorsak onun sayesinde... Bu adamın 2 tane oğlu var. Biri hiçbir zaman onun teknik direktörlük yaptığı dönemde Barcelona forması giymemiş, hatta hiçbir zaman Barcelona forması giymemiş Frank Rijkaard. Frank Rijkaard muhakkak futbolculuk döneminde de Total futbol felsefesini benimsemiş bir adam, ancak onun bu felsefenin en büyük ustalarından biri olması haline getiren zamanlar, teknik direktörlük zamanları ve Rijkaard'ın teknik direktör iken yanında bulunan bu işin üstadları. Josep Guardiola ise Rijkaard'dan biraz daha şanslı. Cruyff gibi bir üstad ile uzun süre çalışma fırsatı olmuş, Rijkaard'dan biraz daha fazla total futbol tenceresinde pişmiş bir adam. Sonuç zaten ortada.


Kısaca kimin ne olduğunu anlattık, ama esas konudan da saptık tabi. Total futbolun gelecekteki ismi kim olur diye sormuştum. Her ne kadar Hollandalılar ile başlasa da bu ekol, aslında hepsinin altında Barcelona var. Son olarak bayrağı Guardiola'ya devretmeleri artık sadece Barselona topraklarından geçmiş kişiler dışında İspanyol, ya da Katalan kişilerine de geçtiğini düşünüyorum bu bayrağın. Ancak Hollanda da bu bir ekol, bu sebeple ilerde Cruyff'un ufak bir parmağını değdirdiği sürpriz bir Hollandalı da, Total futbol'un prensi olabilir. Biraz daha gerçekçi düşünürsek yine Barcelona, hatta yine o memleketin bir ferdi bayrağı taşıyacak isim olacak. Peki bu isim kim olacak ?


Rijkaard ve Pep henüz gencecik adamlar, daha ilerde çok takım çalıştıracaklardır. Ancak hayatta herşey toz pembe değil. Zamanında Cruyff bile şutlanmıştı Barcelona'dan (daha sonra pişman olsalar bile). Guardiola'nın ve Barcelona'nın bu müthiş futbolunun da elbet bir süresi olacaktır. Süre dolunca da yeni arayışlara gidilecektir. Peki yahu kim olacak ? Bence geleceğin total futbol temsilcisi, hem de çok da uzak olmayan bir geleceğin ismi Xavi olacak. Tıpkı Guardiola gibi müthiş bir oyun zekasına sahip ve arkasında Cruyff'dan başlayan, Rijkaard ile devam edip Guardiola ile son bulan bir total futbol fırtınasında çarpılmış bir adam bu Xavi. Hem de taa alt yapıdan beri. Daha küçümenken sadece futbol oynamayı değil, onu okumayı öğrendi. Sadece Xavi değil tabi bunu öğrenen, alt yapıdan gelen herkes öğreniyor. Ancak Xavi'de ben bu ışığı görüyorum. Bence Guardiola'dan sonraki isim Xavi olacaktır. Belki hemen arkasından gelmez, ancak birgün elbet onun da adını bu total futbol insanlarının arasına yazacağız.

Kıl Blog Yorumcuları Gizli Hükümet Projesi mi ?


Bir kere her blogda vardır illa ki. Spor blogu da olsa, genelde bloggerlar, yani haber kanallarına veya gazetelere alternatif olarak doğmuş olan bu kesim, hükümetle pek arası iyi olmayan tiplerdir. Bu sebeple her bloga illa ki dadanan bu kişilerin, hükümet tarafından gönderildiklerini ve bloggerları yıldırma politikası adı verilen gizli bir projenin (BYP) ürünü olarak, her bloga dağıtıldığını düşünmekteyim. Bu sayede her tür medyayı ele geçirebilen, ancak bloggerlara bir türlü ulaşamayan hükümet, bu tür bir soğuk savaş taktiği ile bloggerları çökertmek istiyor olabilir BYP ile.

Bu yorumcuların belli başlı özellikleri; Bir kere hiç tanımadıkları, hayatlarında 1 kere olsun yüz yüze gelip 2 kelam laf etmedikleri blog yazarına kıl olurlar. "Mutlaka zamanında bir yerden damarına kesin basmışımdır ben bu adamın" diye düşünmek zorunda bırakır insanı. Öyle düşünmeyin boşu boşuna, sebep aramayın. O size kıl olmuştur, çünkü görevi odur.

Bu adamların çok acayip bir silahı vardır ve eğer biraz olsun insani özellikleriniz varsa (alınganlık, sinir vs...) Bu silahla sizi gözünüzün yaşına bakmadan vurur. Acımaz. O silahı açıklıyorum; Bu adam yaptığı ilk yorumda; size karşı duyduğu bütün kinini, kıskançlığını, içindeki bütün öfkesini, pisliğini, laf sokma isteğini, çok bilmişliğini, çirkinliğini, kavgacılığını vs... müthiş düzgün ve dışarıdan farkedilmeyecek kadar sakin bir cümlenin içine koyar. Ancak çok inceden o cümlenin kuytu bir köşesine -ama çok inceden- bir laf sokma sıkıştırır. Laf sokması bile kibardır ve hafif ders verir nitelikte ve çok bilmişliktedir. Fakat cümle genelinde çok düzgündür, yukarıda yazdığım, o adamın içinde besleyip büyüttüğü çirkinliklerin hiç biri cümlede görünür bir yerde değildir. Bu yorumcunun, baktınız bir kaç yorumu bu şekilde, anca o zaman anlayabilirsiniz kim olduğunu. Yani bloga yazdığı ilk yorumdan, onun sadece sert bir öğretmen olduğunu düşünebilirsiniz. Onu deşifre etmek için 2.,3., hatta kimi zaman 4. yorumunu görmek gerekir. Dedim ya 2. 3. 4. yorumda anlayabilirsiniz diye. Bu yorumların hepsi farklı başlıklara yazılır. Yani her başlığa bir yem atmıştır. Kısacası siz cevap vermedikçe aynı başlığa 1'den fazla yorum yazmaz. Adeti değildir.

Ola ki onun attığı yeme düştünüz ve çok inceden dışarıdan ders niteliği verir tarzdaki laf sokmasını anladınız. Bir cevap yazdınız siz de aynı şekilde. Hafif siz de laf soktunuz. İşte o zaman o tuzağa düşmüş olursunuz. O adam, yani ilk yorumunda içinde tuttuğu, sert ancak düzgün bir cümlenin arkasında gizlediği, bütün size karşı olan kinini, bir anda o 2. yorumunda size cevap vermek ayağına üzerinize kusar. Bir anda bütün bilgi birikimini (!) üzerinize boşaltır. Paramparça olursunuz. O ilk cümlesinde sakladığı pislikleri 2. cümlesinde üzerinize atar. Kavga çıkartır, çirkinleşir. Sizi ezer, darmadağın eder. En son şu tarz laflarla işinizi bitirir ve yoluna devam eder; Ben sadece doğru olanı paylaştım, yorum yazanlara saygı göstermeyen bir blog sahibisin, hemen kavga çıkartıyorsun, herşeyi yanlış biliyorsun, düzeltenlere patlıyorsun, eleştiriye açık değilsin (bu en sevdiğim).

Bu adama blogun anahtarını verseniz, ya da aynı tarzda bir blog açayım sana, bana kustuğun bütün dertlerini, doğrularını o blogda yaz deseniz, Tek bir cümle yazmaz, yazamaz. Ona zamanı yoktur. Başka bir blog açıp, daha iyisini yap desen, yapmaz. Tek bir cümle yazmaz o bloga. Ancak senin yaptığın işe çomak sokar. Bir güzel özellikleri de, nefret ettiği blogdan ve bloggerdan vazgeçemezler. 7/24 o bloga göz atarlar. En sadık takipçisidir o blogun. Her yoruma dikkatle bakar cevap gelmiş mi diye. Her dakika o blogdadır, başından ayrılmaz. Öyle ki yazardan daha çok girer bakar. Ancak tabi ki bunu belli etmez. Tesadüfen rastladığını ve kibarca, bulduğu yanlışları düzeltesi veya tesadüfen kendisine ters düşen bir konuya yorum yazası gelmiştir. Ancak bu adamlar sadece 87654781541 başlıktan kendisine ters düşen 3-4 başlığa rastlar, her ne hikmetse. Geriye kalan 885491845091 başlığa kesinlikle olumlu bir yorum yazmaz. Paylaşılan güzel şeyler için hiçbir zaman teşekkür etmez. Blogun yüzde 0,1 lik kesimi onu alakadar eder. Geri kalan yüzde 99,9'u onu ilgilendirmez. Mutlaka ve mutlaka bulduğu bir olumsuzluğa yorum yazar. Güzel bir şey yazsa hükümet onu işten çıkartır çünkü.

En pis özellikleri de, onların böyle olduğunu ancak kendiniz anlarsınız. İspat edemezsiniz, çünkü çok düzgün görünürler dışarıdan. Sonuçta; Bu adamların bunu kasıtlı yaptığını unutmayın. Bu adamların bunu kendilerine görev edindiğini unutmayın. Her ne kadar hepimiz insanoğlu olsak da, kendimizi tutup, bu adamlara o 2. yorumu yapmalarına fırsat vermeyin. Unutmayın, bu adamlar bir projenin ürünü, onların tuzaklarına düşmeyin.

Lappap Hoca Umre'ye Gitti


Biliyorsunuz Blog'un geleceği hakkında büyük bir karar aşamasındayız. Belli başlı önerilerimiz oldu, sizlerin de önerileri geldi. Ancak şu 2 gün işlerin iyice ciddiye bindiğini anladık ve bunu, biz fanilerin çözemeyeceğini düşündük. Blogumuzun değerli Hocası Cübbeli'yi, geçen hafta karaborsadan kırdığımız paralarla, bu haftasonu Umre'ye gönderdik. Kendisi haftasonu orada havadis bekleyecek. Döndüğünde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Kendisi hocalıktan, hacılığa terfi etmiş olacak, blog da kutsal bir blog olacak. Blog'a giren blogger arkadaşlar artık hacılığa terfi edecek. Umuyorum yukarıdan güzel öneriler gelir ve Lappap Hacı bize blogun geleceğini bildirir. Haftasonunda da biz diğer yazarlar bir şeyler karalamaya çalışırız.

Rui&Figo

Sen de Geleydin


Aceto'da Neeskens'in küçük oğlunun Real Madrid'e transfer olmasının an meselesi olduğunu okudum, Aceto olunca blog, kesin siz de okumuşsunuzdur zaten. Bildiğiniz üzere 2. Johan, Galatasaray'a geldikten bir süre sonra, diğer oğlu Armand Neeskens'i Galatasaray'a getirmişti. Çok fazla bilgim yok, ancak 18 yaşında ve ortasaha mevkisinde oynadığını okumuştum. Eğer Rijkaard ve Neeskens takımda kalırsa, ki kalmazsa artık zaten Galatasaray hakkında tek satır yazmam, Armand 1-2 seneye A takımda hafif hafif forma giymeye başlayacaktır. Armand da, Real Madrid'e transferi an meselesi olan küçük John da, Barcelona alt yapısından yetişme. Yani okulun kralında okumuşlar. Armand Barcelona alt yapısını bıraksa da, John hala bu takımın alt yapısında kavruluyordu. Orada yetişen her adamın ilerde belli bir seviyede olduğunu düşününce, John Neeskens'in Barcelona'nın gelecekteki sol beki olacağı kesin gibi diyebilirdik, bu transfer öncesi. Böylelikle zaten bir sağ, bir de sol bek kısmında alt yapı haricinde ilk 11 çıkartan Barça, bir bölgeyi daha kapatmış olurdu. Böylelikle İbra'nın oynamayıp Bojan'ın ilk 11 çıktığı bir kadro düşünürsek, sadece sağ bek alt yapıdan çıkmamış olurdu (Bu da benim fantezim). İşin Real Madrid kısmına baktığımız zaman, Roberto gideli bir türlü sol bekinden memnun kalamadı. Sol beklerinin hepsinin aslında sol açık olması sıkıntı vericiydi, zaten çoğu maçta sağ ayaklı Arbeloa o mevkide oynadı. Bu sebeple Real Madrid geleceğe yatırım yapma kararı almış ve dünyanın en iyi alt yapısından, belki de geleceğin Barcelona sol bekini aşırmış. Hani anneler der ya; Ben pişirip dolaba koydum, sen sadece ısıt diye, o mantık işte. Bundan sonra 16 yaşındaki John'u Real Madird ısıtacak ve takıma oturtacak. Belki de geleceğin Roberto Carlos'u olacak, vazgeçilmezi olacak. Hatırlarsınız Real Madrid'in en büyük efsanesi Raul da, 15 yaşında Atletico Madrid alt yapısından gelmişti Real Madrid'e.

İşin Galatasaray kısmına bakacak olursak, Galatasaray'ın da bir sol bek sıkıntısı var. Real Madrid gibi zırt pırt bu mevkiye adam alması (!) (Ne ? Real Madrid gibi mi ? Çarpılırım, çok ayıp, ne Real Madrid gibisi, alakamız yok) kabul edilebilir bir şey değil biz taraftarlarca. Hepimiz alt yapıdan çıkmasını istiyoruz. Bu sebeple Johan Neeskens üstad gelirken Armand ile birlikte keşke John'u da getirseydi de, burada ısıtsaydık. İleride de sol bekimiz olsaydı. Ancak Aceto'dan sonra ufak bir bakındım. Barcelonalı taraftarlar öfkelenmiş. Real Madrid'e malzemeci transfer olsa öfkelenirler gerçi, ancak bu kadar öfkelenmelerinin bir sebebi de John'ın yetenekli olması ve ileride takımın değişmezi olacağının düşünülmesi olabilir. Hal böyleyken de kalkıp bizim alt yapıya gelmesi büyük hayal olurdu zaten.

Away Vs Away




Bu sezondan 3 adet Türksel Süper Lig Hiç Bitmesin manzarası. Sanırım böyle şeyler sadece bu ülkenin liginde oluyordur. Herhangi başka bir ligde 2 takımın da away formasını giydiği maçı bulmak için, arşivde bayağı bir depinmek lazım.

Kayserispor bilhassa bu konuda çok ısrarcı. Siyah ve beyaz formalarını çok çok giyiyor. Biz desen... Bu konudaki yakınmalarımız için Galatasaray Formaları'nda biraz gezinmek yeter.

Sıtiviy


"My dad, very good judge, said this Barça team play best football he's seen since "Total Football" Dutch of 70s (mine too)"

Nash abinin son tweet'i. Ama yukardaki olmuyor. Aşağıdakini biliyorken, hiç olmuyor.


Orgazm

1. Ben hep -başkaları da der gerçi- "ulan bu 2 takım öbürlerinden başka" derdim. Hayır. Vazgeçiyorum. Arsenal bir alt kademeye kaydı. Burda mesele "Lan Barça nasıl aşmış oynadı" değil. "Lan Arsenal neden böyle oynadı?". Demek ki ya bir taraf bize çok insani geliyor. Ya da Arsenal iyi, ama "o kadar değil. Bilemiyorum. Kesin olan, bazılarının "Barça'dan iyi pas yapıyor" dediği Ars, öyle değilmiş.

2. Çoğu insan, Messi'nin bu sistem, bu düzen içinde yüceldiğini unutup, bazı bugünkü gibi maçlarda "Messi bugün sıfırdı yeaa" çekebiliyor. Ve bunların aklına öyle durumlarda "Messi oynamadı, ee o zaman Barça nasıl?" çekiyor. Gerizekalı mısınız arkadaş. Hala mı farkında değilsiniz bu olgunun.

3. İlk 17-18 dakikada 10 pozisyon var. Yarısını atsan, 5-0. Söylenecek söz yok.

4. Pique-Puyol ikinci maçta yok. Eğer tersi maç sırası olsaydı, evet problemdi. Ama şimdi, hayır. Yine dominasyon olacak orda. Messi'nin de ortalama bir günü denk gelirse, çok sorun çıkmaz. Muhtemelen Iniesta da olacak.
Eğer bugün Iniesta oynasaydı... Oynasaydı...

5. Barcelona'nın oyunu denen şey, Premier League atmosferinde çok başka oluyor. Hatta İskoç stadlarında bile. Hatırlayın Celtic ve Rangers maçlarını. Nasıl bi' ada lan bu.

6. Babam Ibra'nın ilk golden sonra bi' dışarı çıktı. Tam geldi, bitmek üzere maç, 2-2. Şunu dedi:"Yaa o kadar topla oynama yüzdesi vardı, nası' böyle oldu". Babamın zaten zor da, birçok insan hala, futbolun adil bir oyun olduğu sanrısında. Halbuki genelde öyle değil, bilirsiniz. Ne bileyim, Bendtner o ilk pozisyonu atsa ve ofsayt olmasa o pozisyon. Ne diyecektik?

7. Şu sarı formayı lacivert şortla giyin arkadaş ya. Ne o civciv gibiydi öyle.

Göztepe Yalı Forması


Yalı Taraftar grubu forması

Göztepe'nin taraftar grubu olan Yalı grubunu ve onların çıkarttıkları formayı biliyorsunuzdur. Göztepeli taraftarların da epey aradıkları bir formadır o. Formaya baktığınız zaman tıpkı Göztepe armasında olduğu gibi sarı kırmızı kare motifler çapraz yerleştirilmiş. Armalara benzeyen formalar çok gözüken bir durum, Göztepe Yalı Grubu'nun yaptırdığı forma da, armasına benzeyen formalar listesine giriyor. Tabi bu forma bir tribün grubu forması, yani resmi olarak maçlarda Göztepe takımı giymedi hiç bu formayı. Ancak 70'lerde Göztepe takımı bu tarz bir forma giymiş. Acaba Yalı grubu o formadan mı esinlenmiş, yoksa armalarından mı bilinmez. Ancak bu Yalı formasının atası, dediğimiz gibi 70'lerde resmi maçlarda Göztepe takımı tarafından kullanılmış.

70'lerde kullanılan Göztepe forması

Ya Final Olsaydı


Of ne intikam olurdu. Bayern 2 - 1 Manchester UTD (Galibiyet golü 90+3 Olic)

Cruyff ve Eusebio Türkiye sempatizanı


Sonuç: Elemeleri geçemeyip turnuvaya katılamadık.

Nerden Nereye 15


Topunuzu ...

Son 2 günde yeterince küfür edemediyseniz, önce okuyun şunu. Sonra basın küfürü. Ben böyle haberi yazanın da, eğer haberde en ufak bir gerçek payı varsa, o yöneticinin de .....

Yol Ayrımı

Selamın aleyk. Blog ekibi olarak son zamanlarda sıkıntılı günler yaşıyoruz. Büyük sorunlar var. Bunlardan ayrıntılı bahsetmem mümkün değil fakat, blogun varoluşu söz konusu. Binbir güçlükle, binbir emekle açıp devam ettirdiğimiz bu mekan, yakında bloglar aleminde yer almıyor olabilir. Biliyoruz çok bilinen/tanınan/okunan bir blog değiliz -çok da umrumuz değil zaten- ama, girenimiz belli çıkanımız belli. Kendi halimizde iyi vakit geçirmeye çalışıyoruz. Sonsuza kadar öyle gideceğini zannediyorsunuz ama, maalesef hayat acımasız.

Hüseyin Altıkıllı "aka Haketo Zaman" da bu ara pek blogla ilgilenemediği için, inisiyatifi ele alıyorum, ve artık zamanı geldi diyorum. Bunu yapmak zorundayım dostum, anlıyor musun beni.

Bir yol ayrımındayız. 8 tane opsiyonumuz var. Bunları tek tek sayarak, sizin de önerilerinizle, en doğru seçimi yapıp, o yolda ilerlemek istiyoruz. Sizin tecrübenize güveniyoruz sevgili okurlarımız. Deneme yapacak vaktimiz yok. Birini seçeceğiz, ve uygulayacağız. Umarız bu yeni stilimiz tutar ve, yırtarız.
Başlayalım.

1. İlk seçeneğimiz, bazı saygıdeğer abilerimizin yaptığı gibi, "ilk 5 dk boyunca Havranspor soldan gelemedi" türü analizler yapan bir futbol, olursa da azıcık basketbol katışıklı spor blogu. Bu stilde, uzun uzun maç yorumu olacak. Tabii doyurucu olacak bu analizler. Ve öyle bir yazacaksın ki, sürekli senin haklı olduğun ortaya çıkacak. Sen her şekilde "bilen" olacaksın. Bunun tutma olasılığı çok yüksek. Bu stil üstüne çok kastım mesela ben. Kalıplar hazır.

2. Ortalama veya vasat denebilecek bir blog açıp, ekşi sözlük'de tanıtmak. Ama öyle böyle değil. Her entry'de tanıtmak. Her entry'de 2-3 cümle yazıp, sonra linki patlatmak. Tabii sonra sözlükçülerin blogları başlığına da link vereceksin. Dayayacaksın reklamı. Belgarath'ın çömezi olacaksın, Ich'in çekirgesi olacaksın. Yapacaksın bunu. Bu seçeneklerin orta halli olanlarından hacı. Emin değilim.

3. Bu da, üsttekinin bir benzeri esasında. Normal olan biteni yazacağız. Yine futbol blogu böyle. Ama, başlıklar tamamen gazete usulu olacak. Örnek:"Galatasaray 3 puanı Havran'da bıraktı". Tersten deneyeceğiz yani. Blog kültürü yok efendim, medyaya alternatifmiş. Peeh. Biz blogda gazete stili yayıncılık yaparak da yırtmayı hedefliyoruz. Bu da orta halli bir opsiyon.

4. Yine spor ağırlıklı bir blog olacak. Ama, işe acayip sarılacağız ve, yazı yazamadığımız vakit -misal kız seni eve attı maç günü, yazamadın- özür dileyeceksin. Sanki böyle resmi, efendi gibi bir sitede yazıyormuşsun gibi, Ntvspor çalışanı gibi. Biraz düzen ya, okuyucuyu önemseyeceksin birader. Bak bizim şimdi sikimizde değil misal. Ama bu seçenekte öyle değil. Azıcık iş ahlakı ulan.
Havran'da bile işler nasıl yürüyor.

5. Bu belki de en uç örnek. Bilerek en sona bırakmadım ki, Havran usulu olsun. Moda blogu. Moda abi. Sikerim futbolu da, kitabı da müziği de. Para moda işinde. Takip et ufaktan trendleri, ne giyiliyor, ne çıkarılıyor. Azıcık da ayak yap. Bitti. 2 aya Vogue'da çıkmazsam, adam değilim.
Model de benim ha. Yani öyle millete "şunu giy, bunu tak" diyeceğiz ama, modeller biz olacağız. Nasılsa bizim burda doğal güzellik de bol. Dere, dağ, Havran, deniz filan. Al bi' de kıytırık makine. Bitti. Tabii bunu yapmadan önce İddaa'dan parayı kırmalıyız. Çünkü biz yırtana kadar, bir markanın "Fly Boy"u olana kadar, cepten yiyeceük.
Bu en üstünde durduğum seçeneklerden biri. Eğer tutarsa, bu bloga şimdi giren bloggerların hepsinin mekanını satın alacak kadar iş zıvanadan çıkar.

6. Yukardaki bazı seçeneklere benziyor bu da. Yine spor filan. Her maç sonrası yazı. Mynet'te, Vatanspor'da, Ntvspor.net'te ne varsa, anında bizde de o olacak. İstisnasız. Ama bu versiyon, daha bir popülist olacak. Mesela yan tarafa sevdiğin takımın tarihteki bütün oyuncularını koyacaksın. Bazı arkadaşlardan duyuyorum, "sığmıyor hepsi" diye, yalan. Kitabıma dinime yalan. Ben denedim, oluyor.
Ama bu seçeneğin esas özelliği, deli gibi reklam yapmak. En başta feysbuk hesabında, her postun tanıtımını yapacaksın. Her türlü reklam imkanını kullanacaksın. Ama bunu yaparken de, herhangi bir tanınma kaygısı varmış gibi değil. Tamamen safça duygularla yapıyormuş gibi kotaracaksın.
Ve de blogger resmin, bilgisayardan çekilmiş olacak. Bu, ilk bloggerlardan olan dedem Lappapzade Haşim efendi'nin vasiyetiydi. Bunu yerine getirmezsem eğer, kendimi ishalken altıma sıçmış gibi hissederim. Lapppapa'da yerine getiremedim bunu ama, zaten buranın olayı başka aga.

7. Marjinalimsi bir seçenek. Abi bunda, böyle bohem gibi ama, öyle olmayan bir hayat. Mesela senin 3 tane ana mekanın olacak. Bunlar arasında dolaşıp duracaksın. Ananın evi filan, bir de öğrenci evi. Biri de takıldığın elemanın. Ve çok dağınık bir hayatın olacak. 5 tane kırığın, 3 tane sana aşık serseri, senin 2 esas aşık olduğun yağız delikanlı, bir de darmadağın aile. Tabii bunları yazarken, karakterin dişi olduğunu söylememe gerek yok sanırım.
Bu konudaki idolüm sanırım blogunu kapattı. Olsun, biz burda neciyiz aminiyyum.

8. Mevkii gözeten blog. Bu da gayet cazip bir seçenek abi. Bööyle uzun uzun maç yazıları olacak. Ve maçta ne varsa onu anlatacak. Yani ne bir yorum, ne bir kendinden bi'şey katma. Gördüğünü yazacaksın. Benim böyle bir arkadaşım var. Adam yeteneksiz, sadece böyle yazabiliyor. Ama bu halde, hiç beklenmiyorken, gitti bir dergide yazmaya başladı. Yerel bir dergi ama olsun. O da bi'şey. Bak bize, bizde o da yok. Ne o öyle formalar vs.

Hepsini yazdım sanırım.
İşte böyle sevgili okurlar. 1 hafta içinde gelen talep doğrultusunda kararımızı vereceğiz. Umarız paranın olduğu seçeneği buluruz. Çok kazanırsak sizi de görürüz.

Anma


Dün Özhan Başkan'nın anısına siyah forma ile çıkılacağını düşünenlerin sayısı çoktu. Federasyonun izin vermediği söyleniyor, ancak bence kulüp olarak böyle bir girişimimiz olmadı. 1 hafta önce bir kaç taraftar forumlarda bu güzel düşünceyi dile getirmiş, 2 günde de insanlar işi o kadar yaymıştı ki, bir anda maça siyah formayla çıkıyoruz oldu. Kulüpten gelen resmi bir açıklama da olmayınca, o maça siyah forma ile çıkılmayacağı belliydi işin başında. Her neyse federasyon izin vermedi deyip geçelim (e 2003'te nasıl vermişlerdi (!) )


Özel tek maç giyilen anma formaları deyince benim aklıma, Manchester United'ın 10 Şubat 2008 günü Manchester City karşısında giydikleri formalar gelir hemen. Anma forması deyince siyah formalar hazırlanır, giyilir falan. Ancak Manchester united o maça, anma sebebi olan olayın yaşandığı sezon ki Manchester United formasını giyerek, dünyada eşi benzeri olmayan muhteşem bir düşünceye imza atmıştı.

O senelerin orjinal forması

6 Şubat 1958 günü Manchester United futbol takımı Kızılyıldız ile oynanan maçın ardından dönüş yolundalardı. 609 sayılı British Airways uçağı Berlin'de karlı bir günde, buzlu pistte kalkış esnasında düşmüş ve içinde futbolcuların, takım direktörlerinin ve gazetecilerin olduğu pek çok insan hayatını kaybetmiş veya yaralanmışlardı. Bir takımın başına gelebilecek en kötü olayı yaşamıştı Manchester United.


10 Şubat 2008 günü bir derbi maçında United'lı futbolcular, üzerinden tam 50 sene geçmiş uçak felaketini ve ölen futbolcuların anısına, maça resimlerde gördüğünüz formalar ile çıkmışlardı. Ne göğüs reklamı, ne Nike amblemi, ne de Manchester United arması bulunuyordu formada. Ayrıca sırtta da isim yazmıyordu, sadece numaralar vardı. Maça çıkan ilk 11, tıpkı 50 sene önce olduğu gibi, 1'den 11'e kadar numaralandırılmışlardı. Yani United da normalde 20 giyen bir oyuncu 8 numarayı giymişti sadece o maçlık vs... Ayrıca formanın şekli şemali de tıpkı o 50 sene önce giyilmiş olan forma ile aynıydı. 2007-2008 sezonunda giyilen o tek maçlık forma; bırakın sezon başında belirtilen tipte olmamasını, hiçbir UEFA kriterine de uymayan bir formaydı. Ancak Premier Lig yetkilileri modern zamanlar için acayip olan bu formaya çok anlamlı bir görev üstlendiği için tek maçlık da olsa izin vermişti.

Güzel İkili 7

Marco VB


Tabii ki yazacak Lappap Hoca. Bunu yazmayıp neyi yazacağız. Resmi zor bulduk ama neyse.
"O" da gelecek inşallah. Gidip icazet alacağız. Önünde eğileceğiz. O ihtimal de azalıyor ama, olsun. Biz bekliyoruz.

van Basten


Maç çok önemliydi bizim için ve kaybettik. Henüz 7 maç olmasına rağmen işler zorlaştı. Maç hakkında ne yazsam boş. Maçı sallayın şimdi. Bugün derbiye, Ali Sami Yen Stadı'na, dünya futbolunun gelmiş geçmiş en iyi golcülerinden biri geldi ve maçı izledi. Ajax Milan ve Hollanda Milli Takımı'nda Rijkaard'ın devre arkadaşı, aynı zamanda en yakın dostu olan efsane Marco Van Basten, bugün o koltuklara oturup Galatasaray'ı izledi. Galatasaray için gelmişti, Galatasaray hakkında konuştu. Dünya futbolunun en büyük 3'lüsünün, 2'si bugün SamiYen'deydi. Rijkaard'ın bu toparklarda dolaşmasına, aylar geçmiş olmasına rağmen, hala alışamadım. Yedek kulübesinde Neeskens ile oturmaları, bu takımın başında olmaları bana hala gerçek gibi gelmiyor. Ben hala bu şoku atlatamamışken, sen git Van Basten'in tribünde oturup Galatasaray'ı izlediğini gör. Gullit de Lig Tv'den bakmıştır maça...

Böyle bir takım işte Galatasaray, böyle değildi tabi, ama bu hale geldi. Bu adamlar takımı yönetiyor, Galatasaray'ı izlemeye falan geliyorlar. Bunun bir üst noktası Johan Cruyff. Dünya futbolunun tanrısı, Neeskens'in kankası, Barcelona'nın onursal başkanı bir gün Nou Camp'tan çıkıp Türkiye topraklarına bastığı gün, Ali Sami Yen'e oturduğu gün................... (Devamını Lappap Hoca isterse yazsın)

Sarı


Dünkü Mayorka maçında Barcelona bu formayı giydi. Ve sanırım ilk defa bu formayı sarı şortla giydi. Geçen sezon away olan bu forma, bu sezon 3rd olarak kreasyonda yer buldu bir Barcelona geleneği olarak ve, azımsanmayacak kereler de giyildi.

Benim merak ettiğim şudur şimdi:Bu şort geçen sezon da var mıydı, yoksa bu sezon mu üretildi?
Daha önce de bu tip home forması olan takımlarla oynadı dışarda Barça. Misal Osasuna. Ama orda lacivert şortla giyilmişti. Öğrenmek gerek bu meseleyi.

Avrupa'da Bugün


Aslında böyle yazılar yazmak adetimiz değil. Ancak değişik bir gün oldu ve 2-3 maçı yazmakta fayda var. Bugünün en sansasyonel skoru ile başlayalım; Chelsea Aston Villa'yı paramparça etmiş. Maçın skoru 7-1. Aston Villa'nın iyi bir takım olduğunu biliyoruz. Adamlar geçen sene oturaklı bir performans göstermişlerdi. Bu sene geçen seneden daha iyi olacaklarını düşünüyordum. Lige fena da başlamadılar hani... Fakat son 11 maçın 7 sinde berabere kalıp adeta ligin 2. yarısında beraberliklerin takımı oldular. Bir ara her maç berabere kalan City'i bile geride bıraktılar ve şuanda ligin en çok berabere kalan takımı. Genelde beraberlik takımlarının az gol yediği bilinir. Aston Villa da bu maça kadar lider Manchester United ile birlikte ligin en az gol yiyen takımı idi (25 gol). Chelsea 7 tane çakınca bu ünvan da darmadağın oldu tabi. Manchester United 4 tane attı, hem de Rooney bu 4 golün hiçbirini atmadı. Sakat olduğu için maçta yoktu, ancak izlemeyen ve skora bakan biri 4 gölün 3'ünü Rooney attı diye düşünürdü kesin. O olmasa bile, zaten lig başından beri top oynamayan Bolton'u rahat geçtiler. Bu sene de şampiyon olur Manchester. Arsenal berabere kalmış. Bu takım için en tehlikeli skor 1-0. Hep 90. dakikada çakıyorlar, maç berabere bitiyor. Arsene Wenger de Yılmaz Vural gibi "maçlar 85 dakika oynansın Kasımpaşa şampiyon olur tezine" katılıyordur bence.

Barcelonalı topçular son 2 maçta çok yorulduklarını ve skor anlamında kendilerini pek sıkmadıklarını gösterdiler. Zlatan yine bir önceki maçtaki gibi kurtarıcı oldu. Skor 1-0, yola devam. Aktif dinlenme yaptıkları son 2 maçı da kazandılar, yarın Madrid derbisinin sonucunu bekleyecekler. Messi 2 haftadır hattrick yapamıyor, topçu mu şimdi bu ! Real Madrid'in ise bu maçta aktif dinlenme gibi bir olayı olamaz. Kaka yine yok, Lass da gitmiş, Ayrıca Pepe'nin uzun sakatlığı sonrası mecburen oynayan Gray da sakatlanmış. Benzema da sakat, zaten unuttu futbolu. Şöyle bir bakınca 150 milyon euroya yakın bir sakat listemiz var. Ancak bu takımı zaten götüren sadece 2 isim var. Ronaldo ve Higuain gününde olursa Atletico'yu geçeriz her zaman ki gibi. Geçen hafta Atletico iyi sopa yemişti ligde, bu sefer asılacaklardır.


En güzelini, en sona bıraktım. Roma intere 2-1 çaktı, puan farkını 1'e indirdi. Hem kendisini hem de Milan'ı bu sezon 1235. kez umutlandırdı. Gelecek hafta İnter kazanır, bu salaklar yine berabere kalır, kaybeder vs... Zorla bir takımı şampiyon yapmak bu olsa gerek. Hafta içi Napoli'den dayak yiyen Juventus'u artık konuşmak dahi istemiyorum. Yarın maçları var aynen Liverpool gibi. 2'si de beni ilgilendirmiyor artık. Milan da yarın İnter gibi Roma'ya (Rome) gidiyor, Lazio ile oynayacak. Romalılar Milanolular'ı üzecekler mi, yoksa Lazio Milan'a Roma için kıyak yapacak mı ? Eğer kazanırsa Milan, onlar da Roma gibi 1 puan geriden takip edecekler lider İnter'i.

Edit: Milan Lazio maçı Milano'daymış.

Unutmadan Bayern'i de yenmişler ve liderlikten olmuş bu sonuçla.