Sezon başında -sözde- 72-10'luk rekoru kırması beklenen Lakers'ın hali ortada. Yorumu ve değerlendirmeyi ben yapmıyorum, Lakers'ı, oyuncuları ve D'Antoni'yi Yücel savunsun (Lakers'ın savunması gibi olmasın ama: :D). Benim diyeceğim Lakers'ın playoffa kalamama ihtimali (müthiş olur). Şu ana kadar 36 maçın 19'unu Staples'ta oynadılar, deplasmanda zaten feciler.
Batı Konferansı'nda son 5 sezonda 8. olan takımların galibiyet ortalaması 47.8. Bu sezon da konferans en az son yıllardaki kadar güçlü, dolayısıyla playoffa kalan son takım 45+ galibiyet alacak gibi. Lakers'ın 45-37 derecesine ulaşması için 30-16 yapması gerekiyor. Şimdiki performanslarına ve sakatlıklara bakacak olursak en iyimser tahminle... zor. Takas gelirse bilemem tabi. Mart ayına kadar fikstür:
Benim tahminim aşağı yukarı 12-12 şeklinde gitmeleri yönünde. Eh, eğer öyle olursa zaten konuşacak pek fazla şey kalmaz. Mart'a .500'ün 6 maç altında giren bir LA Lakers...
Yazıyı yazarak risk alıyorum aslında, ibretlik olarak ileride koyulabilir (belki bir Haziran günü) ama şimdilik durum bu.
Finaller bitti, memlekete döndük, sabah da kalkıp deplasman yapalım dedik. Deplasman dediğim de bi 50 kilometre yol ama olsun. Önceki akşamki yağıştan dolayı ıslanmış, Trakya ağzıyla manda gezdirilmiş sahada futbol oynamaya çalıştı futbolcular. İlk dakikada bizim takımın penaltısı verilmedi, geri çekildik, rakip penaltı kaçırdı, ikinci yarı boş kaleye kaçırdık, maç sonu her zamanki gibi olaylar tabi. Kaleci yerde yatıyorken küfür eden eskı kulüp başkanı, futbolculardan birinin tribüne bakıp sus diye bağırması, küfürleşmeler... Bunlar klasik tabi. Bu da maç başı:
Sonra da dönüş yolunda ligin bir diğer maçına uğrayalım dedik, manzaraya oldukça şaşırdım. İki takımın da forması müthiş denebilecek kadar güzeldi. Özellikle beyaz-gök mavisi formalar gerçekten çok güzel gözüküyor. Onun fotoğrafını da şöyle koyayım:
(Arkada diğer takımdan da bir futbolcu gözüküyor)
Çok klişe olacak belki ama Şampiyonlar Ligi Finali de olsa, sıradan bir amatör lig maçı da olsa futbol her yerde, her şekilde güzel.
Bu sezon için kayıtlı görünen 1 numaralı Eskişehirspor forması, çubuklu altına beyaz şort. Ama eğer yanlış hatırlamıyorsam, beyaz şortu hiç kullanmadılar. Kupada Karabük'ü yendikleri maçta böyle çıktılar sahaya. Anlatmaya gerek yok bizdeki forma kültürsüzlüğünü. Ki sorsan Eskişehirspor da tarihine falan bağlıdır. Kayıt için yollarken aklına şanlı tarihleri düştü, sonra da o "tarih" uçtu gitti. Böyle arada akla düşünce de "ya şunun altına şöyle giyip şu şekil yapalım" cinsinden denemeler yapılıyor. Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa, Fethi Heper zamanı kırmızı forma-beyaz şort giyilmişliği var, hani böyle bir forma var tamam. Ama bunu "oturmuş" bir şekilde giymekle, kafaya göre kombinasyon yapıp giymek farklı şeyler. Hani Siyah ağırlıklı bir çubuklun varsa şunu da 3. forma yaparsın. Bir manası olur.
Geçen sezonki gayet ideal forma setlerinin üstüne (ki benim lig tarihinde gördüğüm en iyi setlerden biriydi) bu sezon herkesi kitleyen bir forma üçlüsüne sahipler, ki bizimle yaptıkları maçı hatırlayın, ne giymek, ne yapmak zorunda kaldık. Tam hani "bozuk saat bile günde..." örneği için uygun örnek. Zaten ne diye Adidas'tan yine zart diye Nike'a geçtilerse, önce biri bunu anlatsın a.k. (Anlatıldı, yorum kısmına bakalım pls)
Eskişehirspor'a bulaşmışken, sezon başı Avrupa Ligi elemelerinde şu sarıyı giyip, lig için aşağıdakini kaydettirmeleri... Artık kimin işi, hangi sebeple oldu bilmiyorum ama, bir eksi puan daha.
Ayrıca bu post için fotoğraf bakınırken, Eskişehir'in (en azından) bir maçta, bu lig için kaydedilen sarı değil de, Avrupa'da giyilen "sapsarı" formayı giydiğini gördüm. Yenildikleri Antalya maçı. Görün işte.
Spurs, dün akşam Lakers'a karşı oynadığı maçı tanıdık bir oyunla bitirdi. Spurs'un kritik anlarda icra ettiği bu enfes oyun, 1,5 ay arayla Lakers'ı ikinci defa mağlubiyete mahkum ediyor.
Oyun şöyle:
Parker topu rakip sahaya getirirken Splitter da tepeye geliyor. Duncan sol blokta, Ginobili sol kanatta. Kawhi Leonard ise weakside'da, 3'lük çizgisinin gerisinde. Parker, Splitter'a pas veriyor.
Splitter ve Leonard birbirlerine doğru ilerleyip dribble hand-off yapıyorlar (yani top el değiştiriyor.). Duncan ise sağ bloğa gidiyor.
Ginobili, Duncan'ın savunmacısına (Jamison) perde yapıyor. Duncan, perdeyi kullanıp tekrar sol bloğa gidecek. Aslında oyunun en kritik ânına gelmiş bulunuyoruz; hücum, Duncan'ın boş kalması üstüne çizilmiş gibi görünmekte. Jamison, Ginobili'nin perdesine takılınca, Duncan'ın boş kalmasını göze alamayan MWP, birkaç saliseliğine duraksıyor.
İşin garibi, Spurs aynı oyunu yalnızca 1,5 ay önce yine crunch time'da Lakers'a karşı oynamış ve galibiyete ulaşmıştı. Aslında kritik anlar için çizilen böylesine spesifik oyunların aynı rakibe karşı üst üste oynandığına pek şahit olmayız ama Popovich, hafiften Lakers'la dalga geçmiş.
not: Unutmadan, Spurs maç sonlarını Splitter'la oynuyor artık. Genelde kısa 5 ya da Diaw/Bonner gibi şutör bir 4 numarayla oynadıkları bu oyun, ortodoks diyebileceğimiz Splitter/Duncan ikilisiyle de işe yarıyor gibi görünüyor. Hatta blokta klasik bir uzunun varlığı, oyunu daha tehlikeli hâle getirmiş bile olabilir.
Futbol formalarında bir eskiye dönüş, bir nostalji, bir vintaj havası son senelerde malumunuz. Ben bayılıyorum, forma tasarımları bakımından belki de en sade ama en güzel, en göndermeli seneleri yaşıyoruz. 2013 Konfederasyon Kupası da bu nostalji rüzgarlarına kendisini kaptırmış. Sızan ve tanıtılan 3 takımın forması dikkat çekici şekilde nostaljik. 2013 değil de 1930'ların Konfederasyon'u gibi. Keşke diğer katılan takımların alayı böyle formalar ile çıksalar, gerçi Fransa bozdu daha şimdiden.
Şu Ntvspor'daki Tarihte Bugün mü var ya, dün ona denk geldim de... Olacak iş değil abi. Meğer Daum (da) yıllarca saçları fönleyip gezinmiş memlekette. İlk dönemler hariç tabii. İzlediğim kısımda Türkiye'ye ilk gelişi anlatılıyordu, adam bildiğin gıvırcık. O zamanları direkt hatırlamak da zor, gitmiş akıldan.
Hatta "bir de boyatmış üstüne" diyesim var ama ondan emin değilim. Beşiktaşlı ya da Fenerbahçeli arkadaşlar zamanında bu süreci takip etmiş olabilir tabii, hatırlayan varsa bi' el atsın. Yazıklar olsun abi, yapmayın işte şu işi.
Sonra da aklıma o dönemin bir başka "föncü"sü Van Hooijdonk geldi. Bu iki adamın bir arada olması belki de o arka arkaya iki şampiyonluğu getirdi. İşte size alternatif analiz.
Haliyle ikisinin bir arada göründüğü foto aradım ama, ancak bu var. Bakarsınız yıllar sonra Aziz Başkan da çıkıp "bu ikili zamanında kıvırcık halleriyle sahada yer alsa o kupaları alamazdık" diyebilir. Ki unutmayın, 05-06 başlamadan Van Hooijdonk ayrılıyor ve o sezon biz şampiyon oluyoruz; Denizli, 16 dakika falan. Nedense futbol dünyasında bu tip faktörler es geçiliyor.
-Lakers'ın durumuna yeniden değinmemizin zamanının geldiğini düşünüyorum. Kısaca özetlersek; off-season'da GM Mitch Kupchak elini yeniden şapkasına soktu ve çıkardığında Nash-Kobe-MWP-Gasol-Howard beşi önümüzde duruyordu. Daha sonra rotasyon parçalarıyla beraber 2012-2013 sezonunun en büyük şampiyonluk adayı takımlarından biri oluştu. Bu takım pre-season'u 0-8'le bitirip — ki bu hiçbir anlam ifade etmiyor, normal sezona da 1-4'le başlayınca Mike Brown kovuldu. Kimilerine göre erken, bana göre "zararın neresinden dönülürse kardır" alınmış bir karardı bu. Birkaç maç interim koç Bernie Bickerstaff'in yönettiği takıma getirilen isim Mike D'antoni oldu. Kimilerine göre yanlış, bana göre de "Phil Jackson olsa daha iyiydi ama Mike'a da inanıyorum, hem artık şu Phil Jackson zaafiyetinden kurtulmamız lazım" karardı. Şu anda Lakers 15-17 ile Batı'da 11. sırada. Önünde Mart ayına kadar %50'yi geçemeyebileceği bir fikstür var, ve gerçekten, ciddi ciddi, playoff'a kalabilirler mi tartışmaları yapılıyor. Özetin özeti; lige şampiyonluğun en güçlü üç favorisinden biri olarak girip playoff yapamama ihtimalleri var ve bunun sebebi yıldız oyuncularının sezon kapatan sakatlıkları değil. Gerçekleşirse NBA tarihinin en büyük hayal kırıklığı olur.
-Lakers'ın kaybetmemesi gerekip de kaybettiği kafadan 7-8 maç sayabilirim ve bunların birçoğu Staples Center'da. Dallas, Indiana, Orlando, Utah, Philadelphia... Özellikle Philadelphia mağlubiyeti çok can sıkıcıydı. 5 maçlık galibiyet serisinden sonra Denver deplasmanında kabul edilebilir bir mağlubiyet almıştı takım ama durumun iyiye gittiği açıktı. Nash dönmüştü, Gasol kendine geliyor gibiydi, Kobe yine 20 ve üzeri sayılarda şut kullanıp, 30 ve üzeri sayı buluyordu ama en azından savunmada biraz daha istekliydiler ve kazanmayı hatırlamışlardı. İçerideki Portland galibiyeti özellikle bana inanılmaz ümit vermişti. Howard'ı kullanmayı hatırlayınca, kenardan çok değil, ufak bir katkı alınca, Kobe de gereksiz zorlamalarını dizginleyince Lakers'ın zor kaybedeceğini düşünüyordum ama ardından çok anlamsız Philly mağlubiyeti geldi ve bu sabah da Clippers... Clippers maçını henüz izlemediğim için hakkında bir şey diyemiyorum. Ama geçen sene başından itibaren içine girdikleri evrim tamamlandı ve Los Angeles'ın şimdilik yeni sahibi onlar. Yeni lideri de Chris Paul. Şurada beş ESPN yazarının Lakers ve Clippers hakkındaki beş soruya verdikleri cevaplar var ve açık açık görülüyor ki NBA ve Los Angeles kelimeleri yanyana geldiğinde insanların aklına gelen ilk şeyler Lakers, LakeShow, Kobe vb. olmayacak. Yine de beşinci soruya verilen Clippers cevaplarını anlamak mümkün değil.
-Geçenlerde The Dan LeBatard Show'a katılan Charles Barkley'nin söyledikleri ise ne Lakers taraftarını, ne de Clippers taraftarını mutlu edecek. Özetle hala şampiyon olacağına inanan az sayıda Lakers taraftarının umutlarını parçalayacak sözler ve ne bu sene, ne de önümüzdeki senelerde Clippers'ın şampiyon olma ihtimalinin olmadığı. "None. Zero. Zero chance. I think Oklahoma City, Memphis and the Spurs are the three best teams in the West. I still have my concerns. Everybody is on the Clippers’ bandwagon. I don’t like their half-court offense. I don’t like their free throw shooting. I love Chris Paul. I said it for years. I thought Jason Kidd was the best leader in the NBA. I passed that mantle, in my personal opinion, to Chris Paul, but I don’t like their half-court offense." Clippers hakkında söylediklerine katılmamak elde değil. Ancak benim de hala şampiyon olacağını düşünen az sayıda Lakers taraftarından biri olduğumu düşünürsek Barkley'nin o konuda haksız çıkmasını istiyorum. Aklıma Yao Ming geliyor, eşşek geliyor. Eşşek geliyor, keşke diyorum. (Anagramı bi' harfle kaçırdık)
-Son derece subjektif değerlendireceğim, bunu Artest — eski güzel zamanlar, Ariza'ya yapınca çok gülmüştüm. Wade, Bibby'e yapınca küfrederken ağzımdan tükürükler çıkıyordu. Şimdiyse, sadece eğlenmek için yapılmış, ligin rutin gündeminde sıradışı bir hatıra. Jarrett Jack'i seviyoruz, Sixth man of the year için elinden geleni yapıyor. Hey Dorrell Wright, burada gerçekten bu kadar sinirlenecek bir durum yok. Eğlenmemize bakalım, keyif alalım.
-Son derece subjektif değerlendirdiğim bir başka konu Rihanna'nın bütün Victoria's Secret meleklerinden güzel old- öhöm. Marc Gasol'ün Defensive Player of the Year ödülüne en yakın isim olduğu. Hayır gerçekten. Bir bakalım; geçen sene bu ödülü alan Tyson Chandler, çok yaklaşan Lebron James, zamanın müdavimlerinden Dwight Howard, her zaman aday Kevin Garnett ve Tim Duncan, ligdeki en iyi dış savunmacı Tony Allen, Houston'daki yegane görevi çemberi korumak olan Ömer Aşık, Iblocka lakabı alacak kadar korkutucu Serge Ibaka, Joakim Noah olduğu için Joakim Noah. Tek celsede akla gelen isimler. Tekrar bakalım, hücumda geçen seneki seviyesinin üstünde savunmadaysa altında Tyson Chandler, maçların büyük bölümünde birinci viteste giden — buna rağmen takımının ilk 30 maçında 20 ve üzeri sayı atan tek (Kareem Abdul-Jabbar, 70'-71', ilk 46 maç) oyuncu 41 yıldır, Lebron James, bel sakatlığından dolayı hala maksimum katkı veremeyen Dwight Howard, aldığı süreler 30 dakikayı geçmeyen Kevin Garnett ve Tim Duncan, aldığı süre 25 dakikayı geçmeyen Tony Allen, aldığı süre... offf Ömer Aşık, bu sene hücum repertuarını iyice geliştiren ve daha çok hücumuyla gündeme gelen Serge Ibaka, Marc Gasol'ün en büyük rakibi Joakim Noah. Son Portland maçında ilk periyotta 6 blokla oynadı Marc Gasol. Sadece çok akıllı bir birebir savunmacı, yardım savunmacısı, pnr savunmacısı veya çember koruyucusu, ya da aklı sayesinde dinamizmini, gücünü en efektif şekilde kullanan, nerede durması gerektiğini, savunmada alacağı pozisyonu çok iyi bilen biri değil, aynı zamanda tek periyotta altı blok koyabilen de bir uzun. Abisinin bu kadar zor günler yaşadığı bir dönemde soyadlarının yine olumlu anlamda gündemde kalmasını sağlıyor Marc.
-Değinmek istediğim üç çaylak var: Damian Lillard, Bradley Beal, Andre Drummond. Değinmek istediğim üç çaylak daha var: Tabii ki Anthony Davis, Michael Kidd-Gilchrist, Terrence Ross. Ancak yeterli sayıda maçlarını izlemediğim için bir şey diyemiyorum, şimdilik. Aralık ayının çaylağı ödülü Batı'da Lillard'a, Doğu'da Beal'a gitti. Peki bu adamlar ne yaptılar? Lillard bandwagon'unu ligin ilk gününden beri ibretle izliyoruz. Arada sırada çaylak olduğunu hatırlayıp istatistik kağıdında çok dengesiz rakamlar (30 Kasım, at Boston, 2/8 FG, 8 sayı, 3 asist, 3 top kaybı veya 10 Aralık, vs. Toronto, 2/14 FG, 9 sayı, 6 asist veya 29 Aralık, vs. Philadelphia, 20 sayı attığı maçta 0 asist) çıkartsa da şu an için ROY'un en büyük adayı. 29-7-6 ile Spurs'ü neredeyse tek başına devirmesi, hemen sonrasında New Orleans maçında 0.3 saniye kala maç kazandıran üçlüğü, Sacramento karşısında triple-double'dan 2 ribaunt uzaklıktaki istatistik ve MSG'de Knicks'e karşı clutch time'da eli titremeden gönderdiği üçlük. 18.2 sayı, 6.4 asistle Anthony Davis'in önünde konuşulmayı sonuna kadar hak ediyor. Beal ise kötü Wizards'ta biraz göz ardı ediliyor gibi. Yine de çok iyi bir Aralık ayı geçirmediği halde — biraz da Waiters'ın sakatlığı sayesinde, ayın çaylağı olmayı başardı. 13.4 sayı, 3.4 asist fena rakamlar değil ama %35 civarı şut yüzdesi ve 9/49 üçlük FECİ rakamlar. Ama 2013'e bomba gibi girdi ve üç maçtır inanılmaz performanslar sergiliyor. Dallas maçında 4/7 üçlük, iki uzatmalı Brooklyn maçında kariyer rekoru 24 sayı ve ilk uzatmanın sonunda eli titremeden yolladığı buzzer üçlük Wizards'ın ondan beklediği aksiyonlar. Lig yeni Tyson Chandler'ını buldu: Drummond. 35 maçta ortalama 19.30 dakika süre aldı ve 7.3 ribaunt ortalaması tutturdu. Ligin başında Charlie Villanueva'nın kendisi için dedikleri, henüz topla ne yapacağını bile bilmediğinden ibaretti. Kendini gösterdi ve Pistons'ın geleceğinde önemli bir yeri olacağı kesin. Müthiş bir double-double canavarı ve alley-oop bitiricisi geliyor.
-Phil Jackson'ın kariyerinde tam 11 yüzük var. 12.'si ve en değerlisi yenge Jeannie Buss'a 12 yıllık beraberliklerinin ardından nihayet taktığı bu yüzük.
-Bu sefer elimde izlemenizi ya da okumanızı istediğim 10 link var, başlıyorum. Nasıl bir smacı hayatınız boyunca unutamazsınız? Kısa boylu bir oyuncunun kendisinden uzun oyuncu üzerinden vurduğu smaç, orta sahadan atılan pası havada tamamlayan alley-oop smacı, bir oyuncunun topu panyaya atıp tamamladığı smaç, ya da herhangi bir Jr. Smith smacı. Geçen sene playoff'ta Heat potasına vurduğu şu smaca benzer, ama biraz daha gafil yakalıyor tüm dünyayı. Nefis: 1. LA Times'tan Ben Bolch, Stan Van Gundy ile Dwight Howard'la olan ilişkilerini konuşmuş, LakerNation'dan Alex Lambeth de Van Gundy'nin sözlerini yorumlamış: 2. Amir Johnson'dan epik bir hatalı yürüme, hakemlerin bunu yakalayamaması acınası: 3. D.J. Foster, Roy Hibbert'la alakalı neyin yanlış gittiğini kısaca derlemiş: 4. Jim Cavan, Milwaukee Bucks deplasmanında alınan 117-110'luk Spurs galibiyeti üzerinden kısa bir Tim Duncan güzellemesi yazmış:5. Clippers'ın 17 maçlık galibiyet serisi sona erdi, Javale Mcgee ise kariyerinin altıncı senesinde beşinci denemesinde ilk üçlük isabetini buldu: 6. Clippers ve üçlük demişken, Denver'a kaybedilen maçtan hemen sonra Warriors deplasmanında bir kez daha kaybettiler. Bu sefer üçlüğü atan — ııı atamayan demek istiyorum ama atamamak başka bir şey, Blake Griffin: 7. Hakim Warrick, Bobcats'in 18 maçlık mağlubiyet serisine çok sıkılmış olmalı: 8. TBJ, lige yeniden dönebilecek oyuncuları toparlamış: 9. En güzelini en sona bıraktım, Nate Robinson havada üç arkad- Nate Robinson: 10.
-"Cause we're old as shit!" Kobe Bryant. Philly mağlubiyeti sonrası yenilginin sebebini soran muhabire verdiği cevap. Lakers, Mike D'antoni altında 96 üzeri pozisyonda 2-9, 95 ya da altı pozisyonda ise 8-2. Yani yaşlılar. Yani Kobe haklı.
Bu dime biraz Lakers odaklı oldu, gerek bu hafta ligi pek sağlıklı takip edemediğimden, gerek de bir Lakers taraftarı olduğumdan. Ara sıra olur böyle, zaten final haftasına giriyoruz. Final haftasından çıktıktan sonra daha fazla maç izleyip, daha farklı takımlara değinmek istiyorum. Doğu'nun berbat takımlarına falan. Takipte kalın :(
Normalin üstünde meraklısı ya da ortalama düzeyde tivitır'a girenler zaten görüyor/biliyor, daha 2013'e girmeden bayağı bir "sızma" vakası gerçekleşti. Alışılanın çok üstünde, çok fazla. Yani öyle ki, büyük takımlardan şöyle "lan acaba ne giyecekler seneye" diye merak edecek takım kalmadı neredeyse.
Şu, şu ve şu adreslerden görebileceğiniz gibi (1-2 tane daha var da, asıl bunlar işte) birçok iç saha forması sızdı ve bize merak payı kalmadı hemen hemen. Büyük markalar da mağdur duruma düşüyor ister istemez. Tabii bu durumda "nerden biliyorsun kardeşim bunlar olduğunu" ya da "bu kadar erken sızar mı" gibi sorular akla gelebilir. Kendi payıma, senelerdir takip edince artık gelişmeler doğru yorumlanabiliyor. Ki artık bu konuda kararlar çok erken verildiğinden, bir forma aralık ayında sızınca, "tamamdır" diyebiliyorsunuz rahatça. O karar-tasarım-üretim sürecinin ne kadar olduğuyla ilgili fikir sahibi olmak adına en büyük örnek, Galatasaray'ın geçen sezonki formalarıdır. Öyle abuk bir zamanda (mart mı neydi işte öbür sene) anlaşınca, mecburen hazır kalıp ve gayet kalitesiz şeyler giymek zorunda kaldık. Zaman yetmezdi yeni iş için.
Kişisel bakacak olursam, Barcelona'nınkiler çok iyi oldu. Bu sezon giyilen o çubuklu bile olmayan, normalden daha koyu renkli formanın ardından, yeni formaların çok erken sızması, umutlu bekleyişte bulunacağımıza, neyin geleceğini bilerek beklememizi sağlayacak.
Bu amına kodumun şarkısı elbette saha ve salonlara da bulaşacaktı. Beşiktaşlı elemanlar, sonra işte Kuyt'ın "TT Arena'da gangnam style dansı yapacağım" lafı falan filan, bir sürü şey. Geçen gün Cska-Efes maçı sırasında molada çaldı bu, dansçı kızlar da ona göre bir şeyler ayarlamışlar falan. Ardından tribünleri gösterdi, bayağı eşlik edenler vardı. Sonra da maskotlarını gösterdi, aklımdan çıkmış. Cska Moskova'nın maskotu bir AT kardeşimiz. Şimdi bu adamlara laf etmem ben. Çünkü hakkı var çalmaya. Maskotu AT olan takım bu şarkıyı çalar da, oynar da. Hatta kendisi de bir ara gaza gelip dans etti.
-Bu hafta NBA'de christmas özel maçları oynandığı için, ben de kendime hazır boşluk yaratmışken ve önümüzdeki haftadan sonraki hafta finallerim varken — ki bunun ne sizinle, ne de konumuzla alakası var, dime'ı erkene alayım dedim. Yalan söylemeyeceğim, biraz da formda hissediyorum. Keyfim yerinde yani. Bazen böyle çok üst düzeyde bir keyif gelir ya, her zaman gelen rutin keyiflerden bahsetmiyorum. Bazen sanki evde yalnız kaldığınızda çırılçıplak kalana kadar soyunup, çalan kapıya ve telefona bakmayı reddedecek kadar umursamaz bir keyif vardır ya. İşte ondan bahsediyorum. (Fotoğraf Ece Erken'in evinden)
-Bu blogun olmazsa olmazı formalar, o yüzden ben de formalarla başlayayım. Yine christmas'a özel beş maç için on takıma da günübirlik özel formalar dizayn edildi. Şurada bahsetmişti teğmen daha önce bu monokrom formalardan. Maçlar oynandığı vakit twitter'daki genel kanı formaların pek de beğenilmediği şeklindeydi. Kişisel fikrimi soracak olursanız, ben çok beğendim. En çok da tuttuğum takım Lakers'ın formasını beğendim. Ancak yine twitter'da çokça gördüğüm "madem pazarları beyaz giyiyoruz, bundan sonra bunu giyelim" yorumlarınaysa katılmıyorum. Tadında bırakmak önemli. Evet bu formalar çok güzeldi, Brookyn'in siyahı, Knicks'in Hollanda turuncusu, Bulls'un kırmızısı — beeelki Houston'un grisi pek güzel olmamış olabilir vs. ama bunlar günübirlikti, o güne özeldi ve bırakalım o güne özel kalsın. Bokunu çıkartırsak Miami Heat'ten ne farkımız kalır?
-Çok kusura bakmazsanız Celtics-Nets maçını geçiyorum. İzledim ama keşke Jason gözümü oysaydı (South Park, S11E10-11-12 Imaginationland Trilogy) da izleyemeseydim, geçiyorum. Rockets-Bulls maçını da izleyemedim, zaten onun da izlenecek bir tarafı yoktu (pardon beyler) sanırım, geçiyorum. Diğer üç maçsa bu özel günün hakkını verebilen karşılaşmalardı. Los Angeles'ta Knicks ve Nuggets kaybetti. Geçen yılın final serisinin tekrarında da sonuç değişmedi. Gecede ön plana çıkan olayları beş maddeye ayırdım, başlayalım;
1. Reytingler: Geçen sene NBA, christmas ile beraber döndüğü için ve insanlar basketbola süper hiper acıktığı için reytingler patlama yapmıştı. Bu sene ise geçen seneki rakamlar yakalanmasa da — Knicks-Lakers dışında, önceki senelerdeki rakamlara göre gözlü görülür artışlar oldu. Knicks-Lakers 5.9 reyting alarak 22.00 kuşağında önceki seneki maçı (Heat-Mavs, 5.6) geçen tek istisna. 00.30'da önceki sene Bulls-Lakers 6.5 reyting almış, bu sene Thunder-Heat ise 6.0. Merak edenler için Celtics-Nets 2.7, Nuggets-Clippers 2.0, Rockets-Bulls 1.7.
2. Pick&Roll: Metta World Peace'in Carmelo Anthony'i canından bezdirecek ilk yarı savunması, Melo'nun suskunluğunda ortaya çıkan Jr. Smith, Melo'nun ikinci yarıya fırtına gibi başlayıp üçüncü çeyrekte 18 sayı atması, Kobe'nin 34'ü, Howard'ın son çeyrekteki savunma dominasyonu. Bunlar Knicks-Lakers maçıyla alakalı önemli kırılma istatistik-anları. Nash-Howard'ın geç hatırladıkları pnr'ları ise maçı Knicks'ten alıp Lakers'a veren can alıcı nokta. Bir de Gasol'ün "YETEEER" smacı.
3. Savaş: Geçtiğimiz yılın final serisinin rövanşı niteliğindeki maçta gülen taraf yine Heat oldu. Sporx gibi başladım ama bunu daha net ifade edebilecek başka cümle yok. James-Durant MVP savaşı açısından da önemli bir eşikti bu maç. James 29-9-8'le, Durant de 33-7'yle kendilerinden beklenen oyunu ortaya koydular. Lebron'un yancıları gayet iyi bir performans ortaya koyup Chalmers da coşunca ve bunun yanında Durant'in baş yancısı Westbrook — 21 sayı, 11 asistine rağmen, yeteri kadar ağırlık koyamayınca Heat zor da olsa kazandı. En azından ilk izlenim böyle. Ben yine de, hani bazen basketbol maçları izleriz, Amerika milli takımında bir oyuncu vardı, Durant mi neydi, heh o günkü Durant'in "futbolun Durant'i" gibi oynadığını düşünmüyorum. Lebron aradaki farkı koruyor.
5. Meksika Dalgası: Kelimeleri bir araya getirip, cümleler oluşturup, Clippers'ın ortaya koyduğu oyunu açıklamaya çalışmak şu günlerde imkansız. Henüz dün gece Boston'ı da denize döküp galibiyet serilerini 15 maça çıkardılar. Üstelik bu 15 maçta rakiplerine ortalama 15.6 sayı fark attılar. Bu akşam da Utah deplasmanına back-to-back gidecekler ama maçlarını ikinci periyottan kopardıkları için hemen hemen tüm oyuncuları 25 dakika civarı süre alıyor ve back-to-back'lerin ikinci ayaklarında bir sıkıntı yaşanmıyor. Gerçi maçlarını erken koparmasalar bile Vinny Del Negro'nun sevdiğimiz ender özelliklerinden biri rotasyon işini iyi kotarması. Böylece kaybetmiyorlar. Kaybetmedikçe daha da canavarlaşıyorlar. Onları sadece 2.5 saniye izlemek bile inanılmaz bir keyif veriyor. Christmas gününde basketbolseverlerin League Pass favorisi iki takımı (Houston'dan çok özür dileyerek) karşı karşıya geldi ve ilk yarının bitimine 6.3 saniye kala Odom pota altından topu Crawford'a verdi. Crawford iki adımda orta sahayı geçip topu Barnes'a kaldırdı, o da ne? Araya giren DeAndre Jordan müthiş bir tek el smaçla pozisyonu bitirdi. 2.5 saniye diyorsak 2.5 saniye: buyrun.Ne demiştik, kelimeleri bir araya getirip Clippers'ın oyununu açıklayabilmek zor. Taraftarları da sevgilerini kelimelerle ifade edemiyorlar. Onun yerine tribünde Meksika dalgası yapıyorlar. Gözlerimle gördüm.
-Carmelo Anthony bir şey denemiş.
-Sonunda geldi. Tam 45 dakika buz gibi bir havada, etrafta kimseciklerin olmadığı, kedi-köpeğin bile geçmediği bir parkta onu beklemiştim. Geldi. Soru sormama fırsat bile vermeden kolumdan tutarak beni götürmeye başladı. Gözlerine baktım, hafif telaşlı, çokça bir şeyler anlatmak istermiş ama buna cesareti yokmuş gibi bakıyorlardı. Değişik yerlerden geçtik. İnsanların olduğu yerler. İnsan selleri. Etrafımız insan doluydu ama kuşbakışı baktığımda sadece kendimi ve onu görüyordum. Beni kolumdan çekiştire çekiştire bir yere götürüyordu. Başta ona kızgındım, beni 45 dakika beklettiği için. Ancak onun ilginç bir albenisi var. Hep böyle gelir sizi telaşlı telaşlı kolunuzdan tutup bir yerlere götürmeye çalışır. Şimdiyse ne kızgınlığım kalmıştı, ne de aklımda sorular. Sadece beni bu sefer nereye götürdüğünü merak ediyordum. Böyle bir anda çıkagelip beni götürdüğü son yer bir mezbahayd- eeeh ne anlatıyorum ben ya. 11 maçlık mağlubiyet serisi olan Hornets'le 16 maçlık mağlubiyet serisi olan Bobcats cumartesi akşamı karşı karşıya gelecekti ve "NBA kurallarına göre biri kazanmak zorunda" esprisi yapacaktım ama Hornets, Magic'i deplasmanda yenince espriye yazık oldu.
-Brooklyn Nets koçu Avery Johnson kasım ayında "Coach of the Month" ödülünü aldı. Brooklyn Nets koçu Avery Johnson aralık ayında kovuldu. Tabii dün akşam ani gelişen bu olay sonrasında ortalık iyice 90'ların sonundaki Gülhane Park curcunasına döndü. Nets'e koç arayanlar, bunun altında yatan nedenin yine Deron Williams olduğunu iddia edenler, Jay-Z esprileri yapmaya çalışanlar. Ben sadece quote'larla durumu açıklamaya çalışacağım. Aralık ayında Nets, Bucks yenilgisiyle 3-10 oldu. Bucks maçından sonra Gerald Wallace: "We’re a way better team than what our record is. I’m off about us losing, and especially the way we’re losing." dedi, ki haklı. Brooklyn Nets sene başında bize sadece ismiyle bile heyecan veren Brooklyn Nets değil. İnanılmaz yavaş tempo basketbol oynuyorlar ve ne hücumda efektif oldukları söylenebilir, ne de iyi savunma yapabildikleri. Özellikle savunma. Maç başına 94.4 sayı yiyorlar ve bu alanda 6. sıradalar ancak bunun sebebi düşük tempo oynamaları. Bize daha doğru bilgiyi verecek 100 pozisyon başına yedikleri sayıda ise lig 19.'su Nets, yenilen 106.3 sayıyla. Deron-Joe-Wallace-Kris-Lopez beşi ilk bakışta yeteri kadar iyi bir beş ve bench'i de ligdeki iyi bench'lerden biri Nets'in. Ancak sorunlar var. Büyük sorunlar. Deron Williams eski hızında ve gücünde değil, Lopez'in günü gününe uymayan oyunu ve sakatlıkları, Avery Johnson'ın Humphries'i iyice ve bana göre anlamsız yere rotasyonun dibine itmesi. Bu sıkıntılara daha fazla dayanamamış olacaklar ki çareyi koçu kovmakta buldular, anlaşılabilir. Bunun üzerine koçun oğlu Avery Johnson Jr. twitter'da şöyle bir tweet attı: "I'm sorry are best players couldn't make open shots. Yeah that's my dads fault totally..." eh, bu da anlaşılabilir. Esas olaya gelelim. Koçu kovduranın yine Deron Williams olduğunu düşünenler bir hayli fazlaydı. Deron da bu durumdan rahatsız olmuş olacak ki açıklama yapma gereği hissetti: "I was surprised. I never had any conversation with (GM) Billy King about not liking coach, nothing about coach Johnson. Avery was a big reason I came back, because him and Billy. So I was surprised." Sonuç olarak Avery Johnson kovuldu ve Nets taraftarının bir bölümü bu haberi şöyle kutladı. Bir kısmıysa düşünceli bir şekilde koç arayışına devam ediyor. Adaylar arasında Phil Jackson, Jeff Van Gundy, Stan Van Gundy, Larry Brown, Mike Brown ve Nate McMillan var. Şimdilik yollarına interim coach PJ Carlesimo ile devam edecekler.
-Olay şu; Noel gecesi, eşi (bunlar çok genç evleniyorlar ya) Natalia Garibotto ailesinin yanına gidince arkadaşlarıyla eğlenmeye giden Kyrie Irving'in yukarıdaki fotoğrafı sosyal medyaya düşüyor ve bir şekilde Natalia'nın twitter'ının interactions'ına geliyor. Bunu gören Natalia şu tweet'i atıyor ama içinden bir hayli sinirlendiği kesin. Kyrie durumu, arkadaşının fotoğrafı şaka amaçlı çekip instagram'a koyduğu şeklinde açıklıyor — ki ne kadar inandırıcı olduğuna siz karar verin. Sonra da özür içerikli tam 4 tweet atıyor, bu, bu, bu ve bu. Yorum sizin. Benim yorumum Kyrie'nin erik gibi kütür kütür yengeyi bu iki kızımızla aldattığı yönünde ama belli de olmaz bu işler. Gerçi buna aldatmak denmez ya neyse. Dört tweet de biraz fazla ama yaaa, suçlu psikolojisi?
-Bu bölümde her zamanki gibi videolar, röportajlar ve makaleler paylaşacağım. Bobcats'ten sonra Suns'a da buzzer-beater atarak takımına maçı kazandıran Jr. Smith'in Clippers-Knicks arasındaki seçim hikayesini Sam Amick yazmış: 1. Bulls'un takım halinde kafası karışık:2. Zach Lowe bir güzel röportaj da Ty Corbin'le yapmış, Utah uzunlarından bahsetmelerine rağmen bir kez bile "Enes Kanter" geçmiyor:3. Wade, Sessions'ın taşaklarını tekmeliyor ve bu hareketinden dolayı bir maç ceza aldı: 4. Greg Swartz, Cavaliers'ın Kevin Love'ı kadrosuna katabilmesi için değişik takas senaryoları planlamış: 5.
-“If I wanted to, I could lead the league in scoring, but that’s not my job here.” Lebron James. Maalesef katılıyorum. Denver Nuggets broadcast'inin atılan sayıları skorbordlarına yansıttığı gibi hızlı yaşayın. İyi haftasonları :(
1 ay falan oldu, blogun nadir yazanlarından The White Howard'ın evinde Manchester United'la ilgili belgeselvari bir şey izliyoruz. Sezon özetleri gibi bir şeydi sanırım. O sezonun kritik maçları, goller vs. Neyse izlerken bir an "Salako" gibi bir kelime gördüğümü "sandım". "Sandım" diyorum çünkü ilk anda "olur mu lan öyle şey" diyip, zihninizin bir oyunu ya da çağrışım zannediyorsunuz. "Durdur" dedim arkadaşıma, geri aldık falan, gerçekten "öyle"ymiş -- izlediğimiz maçta, yukarıdaki şekilde sahadaydı, yani bir Man Utd-Charlton maçıydı, caps almayı unuttum o gün.
Hemen tabii gugıl, viki falan. Çok zaman geçmemesine rağmen ben hiç hatırlamıyor(d)um kendisini. 10 yıl EPL'de oynamış biri halbuki. Arkadaşım da hatırlamıyordu, ki o bayağı bayağı EPL hastasıdır. Asıl nokta şu, anlaşılmıştır ama açıkça yazalım yine de: John Salako, eğer kariyerini 2-3 yıl sonra bitirmiş olsa, en azından Türkiye için, internet çağına yetişmiş olacak, ve çok saçma bir şekilde malum mecralarda kendisiyle çokça "taşak geçilecekti". İyi ki öyle olmamış. Örnek vermeye lüzum yok, hangi oyuncular, hangi olaylar, durduk yere ayağa düşüyor, yayıldıkça yayılıyor, sonra da kendisine yer edinip, yıllarca hayatta kalıyor.
-Bu sanırım 2010 Christmas zamanından kalma bir fotoğraf. Aradan geçen onca ay sonrasında, hala biraz acayip. Bir de TBJ'den Skeets ile Tas'ın ortaklaşa sunduğu bir Christmas müzikali var, buyrun. Mutlu Noeller! :(
-Sene başındaki dime'lardan birinde Orlando Magic için "kadrosu Akasya Durağı'ndan bile kötü" demiştim. Ya da bunun gibi bir şey. Magic beni, seni, onu, herkesi, tüm ligi yanıltmaya devam ediyor. Kısıtlı kadrolarından alabilecekleri en yüksek verimi alıyorlar. Aslında bunun sinyallerini geçen sene Indiana serisinde de vermişlerdi ama koç Jacque Vaughn'un kattıklarını atlamayalım. Geçtiğimiz günlerde bir iki maçlarını seyretme fırsatım oldu ve tam bir kolej takımı hüviyetindeler. Herkes herkese arka çıkıyor, birbirinin açığını kapatıyor, liderleri ya da şöyle diyeyim ön plana çıkan belli başlı isimleri yok. Aksine herkes işçi, herkes çalışıyor, kazanmanın savunma yapmaktan geçtiğinin farkındalar. 100 pozisyona vurduğumuzda 101.7 sayı yiyorlar ki bu alanda ligin en iyi beşinci takımı Orlando Magic. Son 10 maçta potalarında 100 sayı gördükleri maç olmadı. Son 100 sayı yedikleri maç da Lakers'a karşıydı ki o maçı da Staples Center'da kazanmışlardı. Dün Toronto'ya yenildiler, ona birazdan değineceğim ve Magic'te Glen Davis yoktu. Ondan önceki 4 maçlarında 4 galibiyetleri var. Fikstür biraz kolaydı falan ama Aralık sonunda 12-14'le Orlando'nun playoff yarışında olmasını kimse beklemiyordu herhalde. Gerçi bardağın bir de diğer tarafı var, Orlando'nun maç kazanması, playoff yarışında olması onların yararına mı olacak zararına mı? Ben bu konuda zaten bir şekilde playoff yapamayacaklar, yapsalar bile ilk turda süpürülüp giderler diye kaybetmelerini daha hayırlı gören insanlara katılmıyorum. Önümüzdeki draft'ta gelecek jenerasyon pek de iyi değil. O yüzden Orlando'nun en azından her maça kapasitelerinin sonuna kadar asılması ve taraftarına zevk vermesi olumlu. Bir iki sene daha basketbol oynamaları hepimiz için daha hayırlı. Sonra maç kaybetmeye başlayıp önlerine bakabilirler.
-Yine kötü kadrosuna rağmen revaçta olan takımlardan bir diğeri Toronto Raptors. Şöyle bir istatistikle başlayayım; "When Kyle Lowry starts, the Raptors are 2-13. But when Jose Calderon is on the floor for tip-off, they are now 7-6". Evet en iyi iki oyuncusu Kyle Lowry ve Andrea Bargnani'den 6 maçtır yararlanamayan Toronto Raptors'un derecesi 5-1 ve 5 maçtır da kaybetmiyorlar. Yine onlar da bu seriyi kolay fikstüre denk getirdiler falan ama iki en önemli oyuncularının sakat olduğunu ve son 6 maça kadar durumlarının 4-18 olduğunu belirtmekte fayda var. Peki nasıl kazanıyorlar? Jose Calderon iki maçta bir John Stocktonvari performans sergiliyor, DeMar DeRozan sonunda istikrarlı şut atmaya ve katkı vermeye başladı, Alan Anderson kendini yeniden (kaçınız lige 2005'te Charlotte Bobcats'le girdiğini hatırlıyor?) hatırlattı, Terrence Ross şöyle edepsiz smaçlar vuruyor ve Amir'im! Umarım böyle devam ederler de Holly Mackenzie daha fazla üzülmez.
-Bynum'ın saçları mı dersiiin, Hawes'in bunu sosyal medyaya "Big Iverson" şeklinde sunuşu mu dersiiin. Philly'de Jrue yoksa galibiyet de yok. Onun sakatlanıp kenardan izlediği dört maçı da kaybettiler. Bu dört maçtan önce bir de Chicago'ya yenilmişlerdi. Allah'tan Jrue beklenenden erken döndü de beş maçlık mağlubiyet serileri Atlanta karşısında sona erdi. Gerçi kötü şut atıp 11 sayı, 7 asistle oynadı ama Jrue, Jrue'dur.
-Geçtiğimiz hafta ligde çok sık karşılaşmadığımız bir istatistikle, veya diğer adıyla Kirilenko İstatistiğiyle karşılaştık. Nicolas Batum 5 kategoride 5 veya daha fazla rakama ulaştı: 11 sayı, 10 asist, 5 ribaunt, 5 top çalma, 5 blok. Bu olağanüstü performanstaki her istatistiğin an an oluşumunu şuradan izleyebilirsiniz. Bu performanstan sonra medyada Triple-Double ile 5x5 (çok klas isim değil mi?) yeniden kıyaslanmaya başladı. Şahsi fikrim 5x5'in çok daha zor olduğu yönünde. Çok daha değerli mi emin değilim. 5 kategoride 5 rakamına ulaşırsın ama bir 30-12-10'un yanında ne kadar parlak durur şüpheli. Ancak 5x5 yapmanın Triple-Double yapmaktan çok daha zor olduğu aşikar. Mesela 1995'ten bu yana Batum'u saymazsak 5x5 yapan sadece 4 isim var: Divac, Tinsley, Camby, Kirilenko. Tabii Kirilenko bunu 3 kez yapmış ama en fazla 5x5 yapma rekoru da ona ait değil. Hakeem Olajuwon tam 5 kez 5x5 yapmış oynadığı zamanlarda. Öte yanda bu sene Jordan Crawford Triple-Double'ı izledik, Jose Calderon iki kez yaptı, bi' de Larry Sanders var. Sadece bu sene. Aralık sonuna kadar. Henüz.
-Geride kalan perşembe, TNT gecesinde Oklahoma City Thunder'ın 12 maçlık galibiyet serisi Timberwolves önünde sona erdi. Timberwolves'ta Rubio geri döndü ama henüz %100 değil, ulaşması da biraz zaman alacak gibi. Dönüş maçı hariç oynadığı diğer iki maçta bırak geçen seneki oyunu, basketbol topunu ilk kez görmüş gibiydi. Back-to-back'lerin ikinci ayaklarında da oynamıyor, dediğim gibi zamana ihtiyacı var. Ama Wolves yeni Rubio'sunu bulmuş gibi, Alexey Shved. Çok, çok akıllı bir oyuncu. Kirilenko'yla takım arkadaşı olmasının da çabuk uyum sağlamasında etkisi büyük ama herhalde ondan bu kadar kısa sürede ilk beşe yerleşecek ve her geçen maç yerini sağlamlaştıracak bu performansı sağlamasını çoğumuz beklemiyorduk. Önce üçlük atamıyordu, özgüven kazandıkça şut sokmaya başladı, şut soktukça daha fazla özgüven kazandı ve şimdi maçlara 2 numarada başlamasına rağmen topu elinde daha fazla tutan, oyunu kuran, asist yapan adama döndü Shved. Thunder maçında da kısa kariyerinin en yüksek rakamına ulaştı 12 asistle. Gerçi ikinci yarı Barea üçlüklerle rol çaldı ama maçın kazanılmasında Love'dan sonraki en büyük paylardan biri Shved'e aitti. Bu seneki ROY yarışında da Lillard ve Anthony Davis'ten sonra büyük bir kesmin adını sayıklamakta şüphe duymadığı isim oldu Shved. 24 yaşında, Rus, draft edilmedi.
-Thunder'ın serisinin sona ermesiyle ligde en uzun galibiyet serisi olan takım da Clippers oldu. Onlar da en son Kings'i yenerek bu rakamı 12'ye çıkardılar. Böylece kendi franchise'larının en yüksek rakamına ulaşmış oldular. Bir de şöyle bir istatistik var, "There are now 2 teams that have been in NBA as long as Clippers (1970-71) that do NOT have a 12-gm win streak (Warriors & Wizards)" Bir de Charlotte'un 14 maçlık mağlubiyet serisi var. Thunder'a karşı şu hüsrandan sonra bellerini doğrultamadılar resmen. Ha bir de Lebron James'in beş maçtır faul yapmadığı bir seri var, evet tek bir faul dahi yapmadı. İyi mi kötü mü şey edemedim. Bir de Westbrook kariyeri boyunca henüz maç kaçırmadı, 338 maçın tamamında oynadı. Teğmen kızacak ama büyük saygı hak ediyor. Son olarak Nuggets geçen Portland deplasmanında 0/22 üçlük atıp kaybetti. İsabet kaydedemeden en fazla denenen üçlük sayısıymış 22. Yani rekor kırdılar. Bunu da araya sıkıştırayım dedim ve bu topic off!
-Newtown, Connecticut'ta bir ilkokulda inanması çok güç bir silahlı saldırı yaşandı 14 Aralık'ta. Saldırıyı yapan ismin 20 yaşındaki Adam Lanza olduğu belirtildi polis tarafından ancak bir kesinlik yok. Kesin olan şeyse 27 kişinin öldüğü: 20 öğrenci, 6 yetişkin ve saldıranın kendisi intihar. Bu tatsız haberin daha fazla ayrıntısına ulaşmak için buraya bakabilirsiniz. Ben Noah'dan bahsedeceğim. Bu olay ABD'de çok büyük yankı buldu. Spora da yansıdı ve o hafta oynanan NFL maçlarından önce saygı duruşu yapıldı. Noah da konu hakkında açıklamalar yaptı ve artık orta mesafe basketlerinden sonra yaptığı silahlı sevinç hareketinden vazgeçtiğini açıkladı. "You can’t joke around with things like that. Too many people are dying because of guns. We have a problem here with guns. So just trying to be a little bit compassionate about what’s going on." dedi Noah ve o gün bugündür bu sevinci yapmıyor gerçekten de. Bu sevinci ilk kez 2010-2011 yılında bir antrenmanda Bogans'ın üzerinden şut attığında yapmış ve alışkanlık olarak kalmış. Er ya da geç sonunda vazgeçti ve doğru olanı yaptı. Pratikte bu tarz agresif hareketler bizleri heyecanlandırıyor, lige renk katıyor ama silah konusu, hele de bu dönemde hassas oldukları bir konu ve Noah da doğru kararı vermiş gibi. Darısı Westbrook'un başına...
-Bu bölümde biraz videolara bakalım. Yine elimde birbirinden acayip beş video var. Kenneth Faried takımının Spurs'le oynadığı maçın son çeyreğindeki molasında kusuyor: 1. Faried astım hastası, aynı zamanda maça gripli çıktı ve 19 sayı, 11 ribauntla oynadı. Wade-Lebron touchdownlarına bir yenisi eklendi: 2. Gerald Henderson'ın inanılmaz smacına Lakers bench'inin tepkisi: 3. Tony Parker serbest atış esnasında topun kontrolünü kaybetse de bozuntuya vermiyor: 4. En güzelini en sona sakladım, Shane Battier ile ESPN.Com'dan Kevin Arnovitz jeopardy oynuyor: 5. Ya da bizim bildiğimiz adıyla riziko, güncel adıyla Büyük Risk. Aşk-ı Memnu'yu özlüyorum.
-"We took a tour of the arena twice." Tyrone Corbin. Utah Jazz, Brooklyn'de maça çıkacakken takımın şoförü havaalanından otele takımı götürürken şehirde kaybolmuşlar. Brooklyn yerlisi Jamaal Tinsley olaya el atmasa maça bile yetişemeyebilirlermiş. Ve o maçı kazandılar. Ya aslında Cousins haberi çıktı ben dime'ı yazarken ama artık çok sıktı. Keith Smart'la yine kavga etmişler ve Clippers maçında ikinci yarı soyunma odasında bıraktı oyuncusunu Smart hoca. Az önce de süresiz kadro dışı kaldığı ve takasını istediği haberi geldi. Zaten memlekette binbir sorunla uğraşıyoruz bir de DMC dırdırını çekemem başım şişti. İyi günler! :(