~
Geriye sadece bir
soru kalmıştı: Bird'ün hatırlanacak daha kaç yılı vardı? Zirvesine ulaştığı '86
ve '87 yıllarında, trash talk yapmayı arttırmıştı (ondan iyisi yoktu) 1 ve maçlarda rakiple dalga geçmeye başlamıştı
(bir keresinde Portland'da bütün şutlarını sol elle atmaya karar vermişti),
sıkılmış ve kendisine meydan okumak için çıtayı yükseltmeye çalışırmış gibi davranıyordu.
All Star haftasonundaki ilk üç sayı yarışmasında soyunma odasına girip herkese
ikincilik için mücadele edeceklerini söylediğine dair ünlü bir hikaye vardı.
Veya Seattle oyuncusu Xavier McDaniel'a maç kazandıran şutu tam olarak nereden
atacağını söylemesi ve sözünü tutup şutu tam da o noktadan sokması gibi. Bu anekdotlarla
koskoca bir belgesel çekebilirsiniz, zaten NBA Entertainment da Larry Bird: Bir
Basketbol Efsanesi'yle sonunda bunu yaptı.2
Maç kazandıran şutlar ve hikayeler biriktikçe, 33 numara Boston'ın Rushmore
Dağı'na, Orr, Williams ve Russell'ın
yanına taşındı. Onun her şeyi yapabileceğini, bir süper kahraman olduğunu
düşünüyorduk. Maçlardan önce ilk 5'leri anons ettiklerinde Bird her zaman son
sırada olurdu ve anons her zaman Celtics taraftarlarının aralarında gizli bir
kural varmışçasına şu sözleri duyduklarında akciğerleri patlarcasına
bağırmasıyla yarım kalırdı: "Ve diğer forvette, Indiana Sta-"
Lenny Bias 1986
Draftı'ndan sonra aşırı doz aldığında, Bird skor yükünü ve dakikalarını azaltıp
kariyerini uzatabilecek genç bir takım arkadaşını kaybetti. Bird'ün vücudu ona
zayıflama yıllarında ihanet etti, alınan hücum faullerden, yapılan sert
faullerden, boşta kalan toplara pervasızca atlamaktan vücudu yıpranmıştı.
Kusurlu topukları ve mahvolmuş sırtı, zamanında Bird'ün ezdiği Kelly Tripuckas
ve Kiki Vandeweghes'i 3 yavaşça
demode hale getiren yeni atletik forvet dalgası yüzünden zavallı Bird sakat
vücudunu sahada zorla taşıyabiliyordu. Yaptığı şey tamamen hafıza ve
adrenalinle oynamaktı. Son iki sezonu '91 ve '92'de hastanede sırtını
dinlendirmek için 3-4 hafta yatar ve daha sonra hiçbir şey olmamış gibi 4 yine hantal bir sırt desteğiyle geri dönerdi
ve her zaman olduğu gibi ESPN Classic özgeçmişine bir maç daha eklerdi. '91
yılında Pacers'a karşı oynadığı 5. maçta kafasını yere vurması, daha sonra
Willis Reed gibi geri dönmesi ve Celtics'e maçı kazandırması gibi. Veya ulusal
kanalda, seyircinin o maçı uzatan üçlüğü sokmadan önce "Lar-ree!
Lar-ree!" diye bağırdığı ve Portland'a 49 sayıyla patladığı maç gibi. Bu
Bird'ün karaoke yapmasını izlemek gibiydi. Her şey '91 yılında Pistons'a karşı
iç sahadaki bir playoff maçıyla zirveye çıktı. Bird hiçbir şutu sokamıyor ve
gerçekten zorlanıyordu, tam o anda gerçek bir kuş içeri girdi ve sahanın
ortasına konup oyunun durmasına sebep oldu. Taraftarlar durumun ironisini fark
edip "Lar-ree! Lar-ree!" diye tezahürata başladı ve bu seride ilk kez
sakat kahramanımız kendine geldi. Şutları girmeye başladı ve Celtics çok önemli
bir galibiyet aldı. Garden'dan kendimizden geçmiş bir şekilde çıkarken babam
"Bu gerçekten yaşandı mı?" diye sordu.
Evet. Sanırım.
Bird nihayet '92
yılında emekli olduğunda geçerli bir sebebi vardı: vücudu artık NBA fikstürünü
kaldıramıyordu. Magic'in aksine geri dönmedi ve kendini düşük bir seviyede 5 göstermedi. Jordan'ın aksine prime'ı geçtikten
sonra vasat bir takım için çabalayamazdı. Gitti ve bir daha dönmedi. Celtics
bir daha düzelemedi, aslında bu yetersiz kalır. Bird bıraktığında Celtics öldü
ve başka bir şeye dönüştü. Sonra Reggie Lewis bir anda öldü, McHale emekli
oldu, Garden yıkıldı, M.L. Carr işleri batırdı, Duncan piyangosunu kaybettik,
Rick Pitino işleri batırdı, Chris Wallace işleri batırdı ve Danny Ainge işleri
batırdı. Bu işkence sürecinde bir yerde Celtics, Celtics olmayı bıraktı. Bird
Converse Weapon'larını astıktan bir süre sonra babam saçma bir şekilde pahalı
olan koltuklarından neredeyse vazgeçmeye karar verdi ama yapamadı. 2007'de
utanç verici bir şekilde 61 maç kaybetmek için tank yapıp yine de Kevin Durant
ve Greg Oden'ı seçemediğimizde takım babama 2007-8 sezonu için 175$'lık bir
fatura gönderdi. Evet, 1974'teki bir
kombine parası, 2008'de bir maçı izlemek için vereceğiniz paranın yarısını bile
karşılayamayacak bir para. Böyle berbat bir sezondan sonra kimse babamı ipleri
koparacağı için suçlayamazdı, bunu yapmasına da sadece bir hafta kalmıştı. Ama
en sonunda yapamadı. Eğer o biletleri satsa ve Celtics'in durumu tersine
çevirmesini izleyemese kendini asla affetmezdi. Dolayısıyla babam biletini
yeniledi ve üstüste 15. sene şanslı bir olayın (takas, bir draft hakkı veya
Brian Scalabrine'nin nükleer bir reaksiyona maruz kaldıktan sonra insanüstü
güçlere sahip olması) bizi şöhretli zamanlara geri döndürmesini umdu. Meşhur
Bird-Dominique düellosu 6 gibi (Bird
bunu daha önce o kadar çok kez yapmıştı ki onun tekrar gerçekleşeceğini önceden
hissedebilirdiniz) bir maç daha izlemek istedi. Bu spor şaheserinden sonra
(gerçekten, hayatınızda bir kez olacak bir şeydi) kafamız eve gidemeyecek kadar
iyiydi, biz de Wellesley'de Bailey's denen bir dondurmacı bulup sundae
söyledik. 20 dakika boyunca bir şey konuştuğumuzu hatırlamıyorum. Sadece
dondurmalarımızı yemeye ve kafamızı sallamaya devam ettik. Ne diyebilirdiniz ki? Böyle bir şeyi
kelimelere nasıl dökebilirdiniz? Dilimiz tutulmuştu, bitkin düşmüştük, gerçekten
şanslıydık.
NBA'in böyle bir şeyin aynı anda 3-4 takımdan
fazlası için gerçekleşmesi bahsine yüksek oranlar koymasına rağmen daha fazla
Bailey's mucizesi yaşama fırsatından vazgeçemezsiniz. Lig 30 takıma
genişlediğinde şans her zamankinden daha büyük bir faktör haline gelmişti.
Lotaryada, genç oyuncularda, takaslarda, her şeyde şanslı olmalıydınız. Phoenix
Amar'e Stoudemire'ı seçti çünkü 8 takım onu pas geçmişti. Portland ilk sıra
için %5.3 hakkı varken Greg Oden'ı seçti. Dallas Dirk Nowitzki'yi seçebildi
çünkü Milwaukee Bucks onun haklarını Robert Traylor için draft etmenin iyi bir
fikir olduğunu düşünmüştü. New Orleans Chris Paul'ü seçebildi çünkü önceki 3
takım aptal bir şekilde onu pas geçti. Cidden, Auerbach bile Bird'ü şans
sayesinde draft etti. 5 takım onu
Boston'dan önce seçebilirdi ama hepsi başkasını tercih etti. İşte bu NBA.
Akıllı ve şanslı olmalısınız. Lewis, Bias'ın trajik ölümünden 7 yıl sonra
öldüğünde, Celtics şanslı ve akıllı olmayı bıraktı, ama bu babamın her yaz
işlerin iyi gitmesini umarak o biletleri yenilemesini durduramadı.
Bu kulağa ne kadar
garip gelirse gelsin, bir basketbol fanı olarak başarılı bir takımı destekleyip
onun kaybolduğunu görmek, takımının hiçbir zaman başarılı olamamasından daha
zor bir durum. Basketbolu bir uçak gibi düşünün, eğer hiç first class'ta
uçmamışsanız kendinizi koltuğa sıkıştırmaya çalıştığınız her seferinde neler
kaçırdığınızı bilmezsiniz. Ama ya birkaç yıl first class olup koltuğunuzu
kaldırıp indirmiş, ayaklarınızı uzatabilmenin ferahlığını yaşamış, lüks
içecekleri yudumlayıp biftek yemiş, ünlülerle ve yaşlı zenginlerle evlenmiş
genç kadınlarla beraber oturmuş ve bir prens gibi hissetmişseniz? Bunlardan
sonra ekonomi sınıfına gidip "Of, bu berbat." diye düşünürsünüz. Eh,
bu da babama 1973 yılında bir vergi iadesinin sağladığı şeydi: 20 yıllık
muhteşem bir basketbol süreci, mutlu anılar, yılda 40-50 harika gece ve daha
iyisi olamaz diye düşünürken tüm zamanların en iyi oyuncularından birinin
kariyerini baştan sona takip etmek... ve her şey yavaşladıktan ve Celtics first
class'tan ekonomi sınıfına düştükten sonra tek umudumuz bunun geçici bir aksama
olması ve her şeyin eski haline gelmesiydi. Bu her yıl babama first-class
fiyatlarına mal olsa bile o önemsemedi. Uçağın ön kısmına davet edilmeye hazırdı,
her zaman hazır olacaktı.
Karar verildi, her
baharda o faturayı ödemeye devam edecekti.
Ne olursa olsun.
*
Bird'ü, Magic'i,
Jordan'ı prime zamanlarında, '70 Knicks'i, '01 Lakers'ı, veya insanlar arasında
yankı uyandıran herhangi büyüleyici bir oyuncu veya takımı izlememiş biri için
önceki üç paragrafı anlamak zor olabilir, çünkü o anları yaşamış olmanız
gerekir. Bird'ün etkisi, her büyük sporcuda olduğu gibi, emekli olduktan sonra
azaldı. 7 Hikayeler ve anekdotlar,
YouTube klipleri ve ESPN Classic maçları hala varlar, ama yine de bu yeterli
değil. 2007 baharında, bir pazar sabahı NBA TV'de (muhtemelen sadece ben ve
ailesi izliyorduk) tesadüfen Havlicek'in veda maçına denk geldim. Bu maçta iki
şey dikkatimi çekti. Birincisi, maçın başlangıcı 8.5 dakika gecikmişti çünkü
Celtics fanları Hondo anons edildikten sonra tezahürat etmeyi bırakmıyordu. Bu
2009 yılında biri için gerçekleşebilir mi? 8
Ve ikincisi, CBS'in çok eski ilk yarı istatistiklerine göre, Havlicek'in
9 Nisan 1978'de istatiksel özgeçmişi şu şekildeydi:
En çok maç oynayan
oyuncu (1269)
En çok playoff maçında oynayan oyuncu (172)
Üst üste 16 sezon boyunca 1000 sayıyı geçen tek oyuncu
Kariyer sayı sıralamasında üçüncü (26895)
Kariyer dakika toplamında ikinci (46407)
En çok playoff maçında oynayan oyuncu (172)
Üst üste 16 sezon boyunca 1000 sayıyı geçen tek oyuncu
Kariyer sayı sıralamasında üçüncü (26895)
Kariyer dakika toplamında ikinci (46407)
Bu sayıları 30 yıl
sonra gördüğümde bile dilim tutulmuştu. Evet, Hondo'nun bizi '76 şampiyonluğuna
taşıdığını, onun tüm zamanların en iyi oyuncularından biri olduğunu ve fiziksel
olarak insanüstü olduğunu, yorulmadan her gece 42-44 dakika oynadığını
hatırlıyordum. Son sezonunda rakip takımların onu her fırsatta hediyeye
boğduğunu anımsıyorum. 9 Ama sayıda
üçüncü, dakikada ikinci, maç sayısında birinci olması? John Havlicek? Biraz
araştırma yaptım ve Hondo'nun 13 kez üst üste All-Star, 4 kez All-NBA First
Team ve 7 kez All-NBA Second Team olduğunu, 8 şampiyonluk ve 1974 Finaller
MVP'sini kazandığını ve NBA'in 1980'de 35. yıl takımındaki 11 kişiden biri
olduğunu öğrendim. Bugün bile sayıda 10, dakikada 8, playoff sayılarında 7.
durumda. Yani her ölçüde gelmiş geçmiş en iyi 20 oyuncudan biri. Ama ölümüne
NBA fanı 30 yaş altında kaç kişi onlara gelmiş geçmiş en iyi 20 oyuncuyu
sorduğunuzda Havlicek'in ismini söyler? Üç? Beş? Cidden, sizce en fazla kaç
tanesi "Havlicek"'in nasıl yazıldığını bilir?
Bu da şu soruyu akla
getiriyor, büyüklüğün bir raf ömrü var mıdır?
Bu Havlicek maçından
birkaç hafta sonra genç LeBron James Detroit'e 48 sayı atarak '07
playofflarının ve Cavs-Pistons serisinin ömrünü uzattı. Açıkça muhteşem bir şey
gerçekleşmişti: olay sadece Marv
Albert'in bu performansı gelmiş geçmiş en iyi playoff performanslarından biri
olarak yüceltmesi değildi, bu LeBron'un kendisini bir başka seviyeye geçirdiği
önemli bir dönüm noktasıydı. Köşe yazarları, bloggerlar, taraftarlar o geceyi
yorumlamak için yarışa geçtiğinde bütün bu abartı yerinde gözüküyordu. Hatırı
sayılır miktarda insan "MJ büyüktü, ama asla böyle bir maç oynamadı"
kartını ileri sürdü, sanki Jordan'ın muhteşem kariyeri LeBron'un başardığı
şeyin değerinin anlaşılması için küçültülmeliymiş gibi. Ertesi gün ESPN.com'daki
köşemde Jordan'ın hiçbir rakibini LeBron'un dökük Pistons'a yaptığı gibi fiziksel olarak
ezmediğini yazdım ve o Cavs-Pistons maçındaki LeBron'u, Bo Jackson'ın prime'ında ortalığı kasıp
kavurmasına benzettim.
Haftasonu geldiğinde
herkes "Özel 48" konusunda biraz daha sakinleşmişti, ben de kendimi
Jordan'ın öldürücü anlarını hatırlarken buldum - Drexler'ı '92 finallerinde
nasıl soğukkanlılıkla mahvettiğini, Riley'in Knicks'inin rugby taktiklerini
nasıl yendiğini, '98'de 7. maçı Pacers'tan sürekli çizgiye gelerek nasıl
aldığını, Chicago kariyerini Utah karşısında inanılmaz 'turnike-top çalma-şut'
sekansıyla sonlandırdığını- ve herkes gibi "yenisini taçlandırmak için
eskisini düşürelim" tuzağına düştüğüme pişman oldum. Bunu yapmayacağıma
her zaman yemin etmiştim. Favori kitaplarımdan biri bir spor yazarı (Mike
Lupica) ve bir Hollywood senaristinin (William Goldman) New York için çılgın
bir spor yılına dair yazdığı Till Next
Year'dır. Bir taraftarın perspektifinden yazan Goldman, Wilt Chamberlain'in
mirası olarak anılan, favorilerimden biri olan ve bu kitapta büyük bir etkisi
olan "To the Death"'e dair tutkulu bir savunma yapmıştı. Goldman'a
göre büyük sporcular hafızalardan başkaları onlardan daha iyi olduğu için
değil, onların kariyeriyle alakası olmayan şeylerden dolayı (Russell'ın kötü bir
yorumcu veya O.J.'in kötü bir eş olması gibi) hafızalarımızın zedelenmesinden
dolayı unutulurdu. Çok önemli bir alıntı: "Bir sporcunun yaşadığı en
önemli zorluklardan biri hafızalarımız için savaşmasıdır. Bu yavaş yavaş olur.
Siz farkına varmadan başlar ve gözden düşmeyle biter. Gerçekten ölümüne bir
savaştır."
Bu kısım 1988'de
yayınlandı, Bird ve Magic'in süper güçlerinin zirvesinde olduğu, Jordan'ın
LeBron'un Detroit'e karşı yaşadığını yaşamasına yaklaştığı dönemlerde. Zaten
daha sonra onları eleştireceğimize üzülmüş olan Goldman şu tahminde bulundu:
"Bird ve Magic'in zamanı yaklaşıyor. Onları şimdi sevmek kolay, ama
bekleyin. Sadece 10 yıl bekleyin." Sonra da taraftarların 2000 yılında
söyleyeceği şeylere dair dalga geçen, Magic'in kimseyi savunamadığını ve Bird'ün
çok yavaş olduğunu ifade eden bir paragraf yazdı. Bu dalga geçtiği paragrafı şu
alıntıyla bitirdi: "Bird tabii ki iyiydi, Magic de öyle, ama ikisi bugün
oynayamazdı." Belki bu olay henüz onların oyunlarının eşsizliğinden,
kariyerlerinin simetrisinden ve bütün "Magic ve Bird NBA'i kurtardı"
mitinden dolayı (ona da geleceğiz) yaşanmadı. Ama Jordan? Şimdiden yaşanıyor.
1998 yılında herkes Jordan'ın gelmiş geçmiş ve gelecek en iyi oyuncu olduğunda
hemfikirdi. Bu bizi onun yerine Grant Hill'i (olmadı), Kobe Bryant'ı (olmadı),
LeBron James'i (oluyor) ve tekrar Kobe'yi (2008 civarında bir süre oldu, ama
yine de olmadı) koymaktan alıkoymadı.
Herkesin 2007'de Jordan'dan LeBron için vazgeçmesi şaşırtıcıydı. Evet,
"Özel 48" olağanüstü bir spor olayıydı ama 20 yaşındaki Magic'in
sakatlanmış olan Kareem yerine maça pivot pozisyonunda başlaması, 1'den 5'e
kadar her pozisyonu oynaması, 42-15-7 yapması ve Lakers'ı 1980 şampiyonluğuna
kavuşturması kadar etkileyici değildi. Eğer o bugün yaşansaydı, Skip Bayless'ın
kafasının parçaları bütün Bristol'a saçılırdı. 10
Peki bizim sürekli
olarak geçmişi yerip ânı yüceltmemiz neden? Goldman her çağın "çok küstah
ve çok kibirli" olduğuna inanıyordu. Haklıydı, ama yine de bu küstahlık ve
kibirlilik hali tamamen bilinçli değildi. O anki yıldızlarımızın eskiden
izlediklerimizden daha iyi olduğuna inanmak istiyoruz. Neden? Çünkü sporla
ilgili en iyi şey bilinmezliktir. Neler olabileceği
ile ilgili düşünmek zaten gerçekleşmiş şeyleri düşünmekten daha
eğlencelidir. Başka Magic ve başka Bird göremeyeceğimizi biliyoruz; aramayı
çoktan bıraktık. Onlar fazla eşsizlerdi. Ama Jordan ... bu düşünülebilir.
Yaşamımız boyunca bir tane daha inanılmaz derecede rekabetçi ve sırrı
anlaşılamaz bir şekilde yetenekli şutör guard izleyebiliriz. Belki. Yani aslında
durum LeBron'un Jordan kadar iyi olmasını istememiz değil, onun Jordan'dan daha iyi olmasına olan ihtiyacımız. MJ
serüvenini zaten yaşadık. Kim aynı filmi tekrar kiralamak ister ki? Biz
LeBron'un bizi daha önce gitmediğimiz yerlere götürmesini istiyoruz. Bu,
kendimizi Shaq'ın Wilt'ten ve Nash'in Cousy'den daha iyi olduğuna
inandırmamızla aynı sebepten ileri geliyor. Bunların doğru olup olmadığını
bilmiyorduk, ama sadece öyle olmalarını istedik.
Geçmişe yeterince
minnet duyamamızın daha basit bir sebebi de var. Havlicek yayınının bana
kanıtladığı üzere, eğer üzerinde düşünmeyi yeterince uzun bir süre bırakırsanız
beyninizde her zaman yer etmiş olan "Tuttuğum basketbol takımı ben
çocukken gelmiş geçmiş en iyi 20 oyuncudan birine sahipti ve ben çocukluğum
boyunca onu izledim." düşüncesini bile unutabiliyorsunuz. Zamanın birinde,
Boston Garden tam 510 saniye boyunca Hondo diye tezahürat yaptı. Ve ben ordaydım. O binadaydım. O 510 saniyenin
her biri boyunca ben de bağırdım ve o anlar kötü bir sezonun tek mutlu
hatırasıydı. İşte bu da o gürültü hakkında komik bir şey: önünde sonunda
duruyor.
Bu kitap da tamamen
bununla ilgili: o gürültüyü, sesi yakalamak, birçok boktan şey arasından
yaşaması gereken hikayeleri, oyuncuları ve takımları seçebilmek. Aynı zamanda NBA
ile ilgili, bu zamana nasıl geldik ve nereye gidiyoruz. Bu amacım belki fazla
hırslı ve muhtemelen belli bir plana ve şemaya sadık kalmam gerekirdi, ama
siktir edin - kitap bittiğinde her şeyin bir anlam ifade edeceğinden eminim.
Gerçekten. Sadece şunu bilin ki ben yaşlandıkça spor anılarımın azalması beni
tahmin edebileceğimden çok daha fazla rahatsız ediyor, özellikle basketbol gibi
sadece istatistiklerle anlaşılamayacak bir sporun anıları. Anılarımı,
düşüncelerimi ve fikirlerimi onları unutmadan veya bir Clippers maçında t-shirt
bombasıyla ölmeden önce yazmak istedim, hangisi daha önce gerçekleşirse artık.
Örnek olarak Bird'ü
düşünün. Büyük planda, 33 numara işini sıradışı bir şekilde iyi yapan oldukça
uzun ve iyi koordinasyona sahip bir adamdı, hepsi bu. Onu bir süper kahraman
olarak nitelendiremezsiniz çünkü hayat kurtarmıyor veya dünyayı daha iyi bir
yer haline getirmiyordu. Aynı zamanda, kahramansı özelliklere sahipti çünkü New
England'daki herkes onun yenilmezliğine inanmıştı. Bizim için çok fazla kez
kazanmıştı, bir süre sonra bizim için yine başarmasını bekledik, ve o hala kazanmaya, bizi hayal kırıklığına
uğratmamaya devam edince ona tamamen bağımlı olduk. Bunu biliyorum çünkü onun
prime'ını yaşadım - bir basketbol düşünürü olarak gözünüzde yeterince kredi
sahibi olup olmadığım size bağlı 11 -
ama size söylüyorum, Boston taraftarları 1987 baharında tam olarak bunları
hissediyordu. Ne yazık ki, Official NBA
Register'da Bird'ün kariyer istatistiklerine göz gezdirip
"taraftarları tarafından en çok kez kazanması, başarması istenen ve bunu
başaran oyuncu" istatistiğini bulamazsınız. O yüzden size onun en
hatırlanası maç kazandıran şutu hakkında bir hikaye anlatayım, aslında girmeyen
bir şutun hikayesini.
Üstüste 3 MVP ödülü
kazandıktan sonra, Efsane kariyerinin en muhteşem bölümünü '87 baharında
geçiriyor, yaşlanan bir takımı McHale'in kırık ayağına (cesur bir şekilde
oynamaya devam etmişti), oynamayan Bill Walton ve Scott Wedman'a, aynı zamanda
bileklerinde sakatlık bulunan Parish ve Ainge'e (ikisi de sakat sakat oynadı)
rağmen tek başına üç tur boyunca taşıdı. Evet, bunlar takımdaki en iyi 7
oyuncunun sadece 5 tanesiydi. Doğu
Finalleri 5. maçının son saniyeleri geçerken, Bird Isiah'tan çaldığı meşhur
topla sezonu kurtardı ve o an hala Garden'ı hayatım boyunca duyduğum en
gürültülü an. Üst kısmın gerçekten sallandığını hatırlıyorum,
çünkü bütün herkes katıksız bir mutlulukla zıplayıp duruyordu. İşte bu spor
hakkındaki muhteşem bir şey, imkansız bir şeyin olmasını istediğinizde 5000'de
4999 kez bu gerçekleşmez, ama o 5000. sefer vardır ki Tanrı aşkına, o şey
gerçek olur. O şey Bird'ün çaldığı toptu. İki maç sonra Detroit'in işini son
anlarda soktuğu çeşitli yıpratıcı şutlarla bitirdi, buna inanmanız için
görmeniz gereken gülünç 15 foot'luk sol elle attığı potalı giren şut da dahil. 12 İşte o anda Bird'ün durdurulamayacağına
inanmıştık. Oyununu sürekli yüksek seviyelere taşıyordu, daha ne kadar yükseğe
çıkartabilirdi? Mutlaka kazanmaları gereken bir 4. maçta 30 saniye kala 1 sayı
gerideyken Celtics, Bird için bir set uygulamaya çalıştı ama James Worthy onu
kontrol altına alıp kendisine yakın tutmak için formasını çekti. 13 Bir şekilde top dönüp dolaşıp Bird'ün olduğu
tarafa ulaştı, Worthy Dennis Johnson'ı savunmak gibi bir aptallık yapıp
Legend'ın boş bir köşe üçlüğü bulmasını sağladı.
(On beş bin insanın
nefesini tuttuğunu gözlerinizin önüne getirin.)
DJ topu ayağını
kurmuş olan Bird'e iletti, o da tam olarak Lakers benchinin önünde topu
kaldırıp şutunu attı.
(Yine on beş bin
insanın "Threeeeeeeee..." diye bağırdığını düşünün). Swish.
(Bu sefer de on beş
bin insanın “Hrrrrrrrrrrr-aaaaaaaaaaahhhhhhhhhhh!” diye çığlık attığını hayal
edin.)
Eğer maçı tam o anda
durdurup Bird'ün Charles Nehri'ni yürüyeceğini söyleseler sadece oraya giden
ilk çocuk olmaz, aynı zamanda kameramı da götürürdüm. Mola boyunca ayakta
durduk, bağırmaya, tezahürat yapmaya
devam ettik, o an tanıklık ettiğimiz şeyden sonra maçı kaybedeceğimizi bir an
bile olsun düşünmedik. Lakers her zamanki "topu Kareem'e verelim, nasıl
olsa hakemler bir şekilde olayı halleder" oyununu oynadı ve faul almayı
başardı. Kareem ilkini attı, ikincisini kaçırdı, hakem Earl Strom Mychal
Thompson'ın Mchale ve Parish'i itip onların topu dışarı düşürmesine neden olan
faulü çalmadı. Top Lakers'ta. Bu çalınmamış faul, eğer kırık bir ayakla (kusura bakmayın, bu konuda hala üzgünüm) oynuyor
olmasa Mchale'in bloklayabileceği Magic'in tüyler ürperten baby sky hook şutuna
yol açtı. Sadece iki saniye kalmıştı ve
Lakers oyuncuları etrafta hoplayıp zıplıyor, kutlama yapıyorlardı. Ama bizim hala 33 numaramız vardı. Binadaki
herkes topu Larry'nin alacağını biliyordu. Binadaki bütün herkes hala işimizin
bitmediğini biliyordu.
Peki ne oldu? Lakers
Bird'e iki adam verdi, bir şekilde o sahanın orta kısmında serbest kalmayı
başardı (cidden, bunu nasıl yapabildi), çizgiye yaklaştı ve pası yakaladı,
momentumunu kontrol edip çok kısa bir sürede ayağını Riley'in önünde yere
bastı, vücudunun üst kısmını bir nanosaniyede dikleştirdi ve Lakers benchinin
önünde bomboş bir üçlük attı. Tam olarak o anda, sahanın orta kısmındaki
koltuğumun önünde muhtemelen paçamdan damlayan çişle ayakta duruyorken o şutun
gireceğine dair her şey üzerine bahse
girebilirdim. Beybzol kartı koleksiyonumu, Intellivision'ımı, bekaretimi,14 hayatımı verebilirdim. Muhtemelen Lakerslılar
bile o şutun gireceğini düşündü. Maçı izleyin ve Lakers yedeği Wes Matthews'un
Bird'ün arkasında parkeye kapaklandığını, Bird'ün arkasında sanki bir korku
filminde bir cinayete tanıklık edecekmişçesine dehşet içinde çığlık attığını
göreceksiniz. Taraftarların "Hasiktir, basketbol tarihinin en büyük şutuna
tanıklık edeceğiz" anlamına gelen tuhaf bir ses çıkardığını duyacaksınız.
Topun tam olarak çembere çarpmadan önceki anında maçı durdurabilirsiniz. Şut
girecek gibi gözüküyor olmalı. O şut girmeliydi.
Ama girmedi.
(5:35'e sarın)
Bird şutu attığında
vücudu tam olarak benim ve potanın arasında hareket ediyordu; topun eğiminin
üst noktasından düz bir çizgi çekip Bird'ün kafasından geçerek tam olarak bana
ulaşabilirdiniz. 20 yıl sonra o şutun havada ilerlemesini hala hatırlıyorum, girme
şansı olduğunu hemen anlamıştım, ama bir an sonra top çembere çarptığında sanki
Mike Tyson beni bir yumrukla yere sermiş gibi hissediyordum. Bird o şutu ufacık
bir farkla kaçırdı, belki de bir tırnak uzunluğundaki bir farkla. Daha yakın
olamazdı, bir şutu aslında sokmadan o topun baskte olmasına o kadar
yaklaşamazdınız. 15
En çok hatırladığım
şeyi söyleyeyim. Garden'ın sesi değil (iniliyle sonlanan topluca bir beklenti
anı ve hayal edilebilecek en sağır edici sessizlik) 16, kendinden geçmiş Lakers oyuncularının
Powerball'u kazanmışçasına sahadan koşarak çıkmaları değil (ne kadar şanslı
olduklarını biliyorlardı), yanımdaki insanların ne kadar şok olduklarını
yansıtan yüzleri değil (herkes ayakta ağızları açık bir şekilde, inanamaz
şekilde potaya bakıyor). Hayır, hatırladığım şey Larry. Şut çemberden
sektiğinde bir an donakaldı ve Lakers arkasında sevinirken bile çembere
inanamaz bir halde baktı. Tıpkı bizim
gibi o da inanamıyordu.
O şut girmeliydi.
O an sona erdi ve
Bird sahayı terk eden koçlar ve oyuncuların arasına katıldı. Koridora giderken
babamla benim yanımdan geçtiğinde o da herkes kadar şaşırmış gözüküyordu. 17 Geri kalan hepimiz koltuklarımızda kaldık,
şok olmuş bir halde ve Celtics'in kaybettiği gerçeğiyle yüzleşemeyerek dışarıda
toplu bir yürüyüş için kendimize gelmeye çalıştık. Er Ryan'ı Kurtarmak'ı sinemada izlediyseniz, jenerik akmaya
başladığında herkesin nasıl da paralize olduğunu ve hareket edemediğini
hatırlıyor musunuz? İşte Garden da tam olarak öyleydi. İnsanlar hareket
edemiyordu, koltuklarına külçe gibi çökmüşlerdi. Az önce suikaste uğramışçasına
koltuğuna düşmüş babam da dahil olmak üzere kederin yedi aşamasını iki dakikada
yaşamıştık. Ona "Hadi baba, çıkalım artık" dediğimde bile hareket
edememişti.
Birkaç saniye daha
geçti ve babam sonunda bana baktı.
"Bu şutun
girmesi gerekiyordu." diye homurdandı. "Nasıl olur da girmez?"
O geceden bu yana 22
yıl geçti ve ona bu konuda hala bir cevabım yok. Geri kalan her şeye cevap
verebilirim.
Sanırım.
________________________________
1-Kişisel favorim:
Bird bir keresinde Indiana'lı Chuck Person'a maçtan önce onun için bir Noel
hediyesi olduğunu söylemişti. Maç esnasında Pacers benchinin önünde bir üçlük
attı, Person'a döndü ve "Merry fucking Christmas" dedi.
2-IMDb.com'da bu aynı zamanda İsa'nın Tutkusu olarak listeleniyor.
3- Bird'ün prime'ının Scottie Pippen'ı ucu ucuna kaçırması çok kötü bir şey, gelmiş geçmiş en iyi defansif forvet ve Bird'e fantastik set çekebilecek biri. Pippen olgunlaştığında Bird'ün kariyeri sona ermek üzereydi. Bizim kaybımız.
4-Bird'ün sırt desteği onu şişman, çirkin ve bir bakıma Karate Kid 3'teki Ralph Macchio gibi gösteriyordu. '92 yılında Cavs karşısındaki ölüm kalım maçı olan 6. maçta hareket edemiyordu ama yine de oyunu pas yeteneğiyle domine etti (16 sayı ve 14 asist). Daha sonra Cavs 7. maçtan önce fark etti ve muhtemelen "Bir dakika, top süremiyor, tek yapmamız gereken top ondayken onu kovalamamız ve hücumda onun üzerine yüklenmemiz!" dedi. Maçı 18 sayı farkla kazandılar ve %59 ile hücum ettiler. Efsane için üzücü bir son.
5-Hatta Magic'in durumunda daha da kötüsü, All Star haftasonunda 3'e 3 Efsaneler/Ünlüler maçı.
6-'88 yılı Doğu Yarı Finalleri 7. maçı: 'Nique 47 sayı atıyor fakat Bird son çeyrekte 20 sayı üretiyor. Öyle bir sekans vardı ki ikisi karşılıklı olarak beş hücum basket buldu, Brent Musberger'den "Büyüklüğün ne olduğunu izliyorsunuz" övgüsünü aldılar.
7-Bird'ün 1986 yılındaki kehanetimsi sözü: "Tek bildiğim insanların eski oyuncuların ne kadar iyi olduğunu unuttukları. Bunun benim için de aynı şekilde olacağını biliyorum."
8-8 dakika 30 saniye. Bu Stairway to Heaven'dan, Hulk Hogan'ın MSG'de WWF finalinde Iron Sheik'i devirmesinden, Pats'in 35. Super Bowl'da son hücumundan (duraklamalar dahil); Temel İçgüdü'deki tüm seks sahnelerinin toplamından, Stevie Wonder'ın en uzun Grammy ödülü kabulü konuşmasından; Ricky Martin'in gay olmadığına inandığımız saniyelerin toplamından, Rocky'deki efsanevi dövüş sahnesinden, David Beckham'ın Amerika'da futbolu tekrar popüler yaptığı süreden daha uzun bir süre.
9-Emekli olacak yıldızlar için veda turu 70'lerdeki aptal bir gelenekti, 80'lerde Julies Erving'le zirveye ulaştı ve Kareem 89'da emekli olduktan sonra sona erdi. Aynı anda çok sayıda duygu vardı - Erving'i özleyeceğimiz duygusu veya Kareem'in bıraktığından dolayı duyduğumuz memnuniyet gibi.
10-https://twitter.com/RealSkipBayless
11-Bu Kareem ve Vince hakkındaki iğnelemeler hariç tamamen önyargısız bir kitap. Kobe gibi işbirlikçi, yapmacık, sevimsiz biri bile son derece saygılı bir şekilde ele alınacak. Söz veriyorum.
12-Bunu kaçırdım çünkü lise mezuniyetim Connecticut'ta bir önceki geceye ayarlanmıştı ve uyumayacağımı biliyordum. Amcam Bob benim koltuğumda oturdu ve birkaç kez CBS'te göründü. Ayrıca, bu mezuniyet balosunda biriyle takılamadım, biriyle takılmaya yaklaşamadım bile. O pazar sabahı erken kalkıp 150 dakikalık yolu arabayla gelmediğime pişman olduğum zamanların sayısı: 280975.
13-Hakemler neredeydi? Yakın zamanda bu maçı tekrar izledim ve maç sonlarındaki 20 berbat kararlarından birine sinirlenip bağırırken duygusuz karım mutfaktan "Maçta zaten ne olduğunu bilmiyor musun?" diye seslendi. Evet, ama yine de...
14-Tekrar söylüyorum, mezuniyet gecesinden iş çıkmadı.
15-NBA'in son 10 yıl içinde yaptığı belgesellerin birinde Worthy o şutun girmesiyle ilgili hala kabus gördüğünü itiraf ediyor. Ve o seriyi Worthy kazandırmıştı.
16-Bu şutu NBA tarihinde seyircilerin çıkardığı herhangi bir hrrraaaaaa-ohhhhh sesinin karşısına koyarım.
17-Bunun sonunda beni görebilirsiniz, tam olarak James Brown Magic ile röportaj yapmadan önce. Mavi polo bir gömlek giyiyordum ve biraz Growing Pains'in ikinci sezonundaki Kirk Cameron'a benziyordum. Aynı zamanda bir doktorun bana cinsel yolla bulaşan bir hastalığa sahip yakalandığımı söylemiş gibi duruyor da olabilirim.
2-IMDb.com'da bu aynı zamanda İsa'nın Tutkusu olarak listeleniyor.
3- Bird'ün prime'ının Scottie Pippen'ı ucu ucuna kaçırması çok kötü bir şey, gelmiş geçmiş en iyi defansif forvet ve Bird'e fantastik set çekebilecek biri. Pippen olgunlaştığında Bird'ün kariyeri sona ermek üzereydi. Bizim kaybımız.
4-Bird'ün sırt desteği onu şişman, çirkin ve bir bakıma Karate Kid 3'teki Ralph Macchio gibi gösteriyordu. '92 yılında Cavs karşısındaki ölüm kalım maçı olan 6. maçta hareket edemiyordu ama yine de oyunu pas yeteneğiyle domine etti (16 sayı ve 14 asist). Daha sonra Cavs 7. maçtan önce fark etti ve muhtemelen "Bir dakika, top süremiyor, tek yapmamız gereken top ondayken onu kovalamamız ve hücumda onun üzerine yüklenmemiz!" dedi. Maçı 18 sayı farkla kazandılar ve %59 ile hücum ettiler. Efsane için üzücü bir son.
5-Hatta Magic'in durumunda daha da kötüsü, All Star haftasonunda 3'e 3 Efsaneler/Ünlüler maçı.
6-'88 yılı Doğu Yarı Finalleri 7. maçı: 'Nique 47 sayı atıyor fakat Bird son çeyrekte 20 sayı üretiyor. Öyle bir sekans vardı ki ikisi karşılıklı olarak beş hücum basket buldu, Brent Musberger'den "Büyüklüğün ne olduğunu izliyorsunuz" övgüsünü aldılar.
7-Bird'ün 1986 yılındaki kehanetimsi sözü: "Tek bildiğim insanların eski oyuncuların ne kadar iyi olduğunu unuttukları. Bunun benim için de aynı şekilde olacağını biliyorum."
8-8 dakika 30 saniye. Bu Stairway to Heaven'dan, Hulk Hogan'ın MSG'de WWF finalinde Iron Sheik'i devirmesinden, Pats'in 35. Super Bowl'da son hücumundan (duraklamalar dahil); Temel İçgüdü'deki tüm seks sahnelerinin toplamından, Stevie Wonder'ın en uzun Grammy ödülü kabulü konuşmasından; Ricky Martin'in gay olmadığına inandığımız saniyelerin toplamından, Rocky'deki efsanevi dövüş sahnesinden, David Beckham'ın Amerika'da futbolu tekrar popüler yaptığı süreden daha uzun bir süre.
9-Emekli olacak yıldızlar için veda turu 70'lerdeki aptal bir gelenekti, 80'lerde Julies Erving'le zirveye ulaştı ve Kareem 89'da emekli olduktan sonra sona erdi. Aynı anda çok sayıda duygu vardı - Erving'i özleyeceğimiz duygusu veya Kareem'in bıraktığından dolayı duyduğumuz memnuniyet gibi.
10-https://twitter.com/RealSkipBayless
11-Bu Kareem ve Vince hakkındaki iğnelemeler hariç tamamen önyargısız bir kitap. Kobe gibi işbirlikçi, yapmacık, sevimsiz biri bile son derece saygılı bir şekilde ele alınacak. Söz veriyorum.
12-Bunu kaçırdım çünkü lise mezuniyetim Connecticut'ta bir önceki geceye ayarlanmıştı ve uyumayacağımı biliyordum. Amcam Bob benim koltuğumda oturdu ve birkaç kez CBS'te göründü. Ayrıca, bu mezuniyet balosunda biriyle takılamadım, biriyle takılmaya yaklaşamadım bile. O pazar sabahı erken kalkıp 150 dakikalık yolu arabayla gelmediğime pişman olduğum zamanların sayısı: 280975.
13-Hakemler neredeydi? Yakın zamanda bu maçı tekrar izledim ve maç sonlarındaki 20 berbat kararlarından birine sinirlenip bağırırken duygusuz karım mutfaktan "Maçta zaten ne olduğunu bilmiyor musun?" diye seslendi. Evet, ama yine de...
14-Tekrar söylüyorum, mezuniyet gecesinden iş çıkmadı.
15-NBA'in son 10 yıl içinde yaptığı belgesellerin birinde Worthy o şutun girmesiyle ilgili hala kabus gördüğünü itiraf ediyor. Ve o seriyi Worthy kazandırmıştı.
16-Bu şutu NBA tarihinde seyircilerin çıkardığı herhangi bir hrrraaaaaa-ohhhhh sesinin karşısına koyarım.
17-Bunun sonunda beni görebilirsiniz, tam olarak James Brown Magic ile röportaj yapmadan önce. Mavi polo bir gömlek giyiyordum ve biraz Growing Pains'in ikinci sezonundaki Kirk Cameron'a benziyordum. Aynı zamanda bir doktorun bana cinsel yolla bulaşan bir hastalığa sahip yakalandığımı söylemiş gibi duruyor da olabilirim.
0 yorum:
Yorum Gönder