Çalışıyorum. Benim için günler çok zor geçiyor ama cebime para giriyor en azından. Bir yandan okulu bitirmekle uğraşıyorum, diğer yandan patronumu memnun etmekle. Ve inanın kendisi hiçbir zaman memnun olmamakta epey ısrarcı. Sezonun ligdeki ilk iç saha maçı oynanacak ve şirket cumartesi günü nöbet sistemiyle işliyor. Hafta içi her gün çalıştıktan sonra cumartesi günleri idari personel olarak sadece birimiz geliyoruz. Ha bir de patron tabii. O hafta sonu da sıra bende. Normalde öğle arası paydos vermemiz gerek ama sahamızda çalışma var, dışarıdan ustalar gelmiş, patronla yalnız başımızayız ve akşama kadar burada kalacağımızı söylüyor. Ulan hep de böyle oluyor amk. Neyse maç Allah'tan 21.45'te. Bir şekilde Park'a da yetişiyorum az da olsa. Fenerbahçe sezona kötü başlamış. Önce Galatasaray yenilgisi, sonra Arsenal ve ligde Konya mağlubiyetleri. Maç zaten epey sıkıcı. O aralar uyku aralığım 22.00-06.30. Kuyt'ın golü tribünde uyandırıyor. Maç bittiğinde düşündüğüm tek şey oh be yarın pazar tatil.
21.09.2013, Fenerbahçe 4-0 Elazığspor
Geriye dönüp baktığımda bu maça dair pek bir şey hatırlamıyorum. Eğer hatırlamıyorsam epey içmişim demektir. Epey içmişsem maç pazar günü (kontrol ediyorum evet pazar) (düzeltme geldi cumartesiymiş demek ki nöbetçi değilmişim) ve Park'a da erken gitmişim demektir. Eskişehir maçından sonra içeride Roberto Carlos'un Sivas'ını sürklase etmişiz, Kasımpaşa deplasmanında da daha sonra modaya dönüştüreceğimiz son dakika gollerinden birini atmışız. Bu maça da Sow damga vuruyor hat-trick'iyle. İkinci viteste oynadığımız maçı 4-0 kazanıyoruz. Yarın iş (düzeltme... iş yok...) var :(
30.11.2013, Fenerbahçe 3-3 Beşiktaş
İşte sezonun maçı. Bu maçı tribünde izlediğim için şanslıyım. Ben çok tribüne gitmedim hayatımın hiçbir zamanında. O yüzden canlı izleyip de efsaneler arasına koyacağım maç sayısı kısıtlı, biri bu (biri de Benfica). Bu arada benim kombinem yok. Ya bilet kovalıyorum, ya da boş kombine kalıyor bana öyle giriyorum. Arada Trabzon maçı kaçıyor, Alper'in damga vurduğu Antep maçı cumaya denk geldiğinden (iş var) kaçıyor, Galatasaray maçı zaten bilet/kombine bulamıyorsun. Deplasmanda birer farkla Gençler, Erciyes, Bursa ve Antalya maçlarını alıyoruz. Bunların üçü son dakikada. Sezonun ilk devresi bitecek geliyoruz Beşiktaş maçına. Park ömrümün en iyi Park'ı. İzmir tayfası da, Ankara tayfası da gelmiş bütün timeline orada. Maç sezonun en zevkli maçı. Olcay atıyor, Emenike'yle çabuk reaksiyon gösteriyoruz, Meireles atılıyor ("abi allah'tan sarı verdi hakem"), 10 kişi kaldıktan sonra Sow'la 2-1 öne geçiyoruz, ilk yarı bitmeden Almeida iki tane birden atıyor. Hayat gibi 45 dakika. İnişler, çıkışlar, sevinçler, hüzünler... Biz tribünde biraz umutsuzuz ama takım 10 kişiyle Beşiktaş'ı eziyor. Cüneyt Çakır'ın onları da 10 kişi bırakacağı aşikar. Necip bu tuzağa düşüyor. Beklenen golü Kuyt atıyor, son dakikada da bir penaltımız yeniyor. 3-3 bitmesine rağmen acayip keyifli ayrılıyoruz Saraçoğlu'ndan. Dolu dolu bir derbi yaşadık ve dönüyoruz evimize.
29.12.2013, Fenerbahçe 5-1 Kayserispor
2013'ün son pazarı, ilk yarının da son haftası. İki gün önce işimden istifa ediyorum beşinci ayımı doldurmamın üzerinden bir gün geçtikten sonra. Sebebi yaşadığım psikolojik baskı (kimseyi suçlamıyorum), (ulan intihar mektubu yazar gibi oldum) ve bitirmem gereken bir okul. Biraz karmaşık bir dönemden geçiyorum yani. Bu dönemi unuttursa unuttursa yine Fenerbahçe unutturur diyerek atıyoruz kendimizi Park'a. Takım bir önceki hafta ligdeki ilk mağlubiyetini (Konya'ya kaybettiğimizi biliyorum) Karabük'e karşı alıyor. Bir hafta sonra Kayseri'ye patlıyoruz. Bobo'nun atacağını hepimiz biliyoruz da 1-1'e bu kadar erken tepki vermesek sıkıntıya gireceğini pek düşünmezdik. Aynı zamanda sezonun en iyi üç topçusunun da gol attığı tek maçmış geriye dönüp baktığımızda: Topal, Emenike, Caner. Caner'inki sezonun golü bir de. Maçtan sonra evime dönmüyorum. Bu sezona bir de vefat çentikleyeceğim anneannemin evinde kalıyorum. O zamanlar sağ, bir buçuk aya yok. İstanbul'da kalmam gerek çünkü bitirme tezi hazırlamalıyım. Ertesi gün arkadaşlarla buluşup tezi hazırlıyoruz. Okulla aramdaki son engellerden.
27.01.2014, Fenerbahçe 2-1 Torku Konyaspor
Bir aylık sezon arasında sadece okula konsantre olup engelleri birer birer aşıyorum. Pazartesi günü Konya maçı var, herhangi bir işim yok ve boş kombine var. Hava buz gibi, erken kararıyor ve Park'ta kimsecikler yok. Birayı elde tutup içemediğimiz akşamlardan. Devreyi dosta düşmana korku saçan zaferle kapamışız, ikinci yarıyı da öyle açmak gerek. O da ne, Konya taş gibi takım kurmuş. Öne de geçiyorlar. Dengeyi kurup öne geçmeyi hayal bile edemiyorum takım öyle kötü oynuyor. Önce yemeden gol atmamız lazım, her şey sırayla. Atıyoruz Bruno Alves. Son on dakikaya girdik, şu totemi yapmam lazım yapıyorum. Atıyoruz Egemen Korkmaz. Oh.
01.02.2014, Eskişehirspor 2-1 Fenerbahçe
Konya maçıyla bu maç arasındaki beş günde okulu bitiriyorum nihayet. Resmi olarak değil ama bittiğini biliyorum. Park'ta haftalar öncesinden fikstürde işaretlediğimiz deplasman. Önceki akşam İstanbul'da yine bizimle deplasmana gelecek Galatasaraylı arkadaşımda kalıyorum. Sabah 07.00'da kalkıp yola koyuluyoruz. 16 Fenerli, 1 Galatasaraylı, 1 de Beşiktaşlı şoförle kalkıyor deplasman otobüsü. Bilecik'te götümüze acayip bir kazık giriyor Acar Han denen orospu çocuklarıyla dolu restoranda. Dört saat falan oturuyoruz, ne karnımız doyuyor, ne de uykumuz açılıyor. Tribüne giriş beklediğimizden kolay olacak Allah'tan. Ben Kadıköy'e daha zor girdiğim günleri hatırlıyorum. Eskişehir deplasmanı harika. Eski dost Bienvenu çiziyor önce, Kuyt'la dengeyi sağlasak da maçın sıkıntılı olacağı belli. Devre arası Lady Gaga'dan Applause çalıyor Eses Dj'i, önemli... İkinci yarın Erkan Zengin atıyor, Volkan izliyor. 2-1 kaybedip Ersun Yanal'ı çağırıyoruz. "Şampiyon yap bizi, götümüzden sik bizi" Haftaya büyük ihtimalle Sivas'ı yeneceğiz zaten. Hocaya ve topçulara destek tam. Bağıra çağıra geldiğimiz Eskişehir'den uykulu gözler ve horultu sesleriyle dönüyoruz. Evime girerken kulaklıkta Applause'u duyuyorum. Hassiktir.
16.03.2014, Fenerbahçe 2-1 Kayseri Erciyesspor
Artık ne iş var, ne okul. Boş boş dolanıyorum. Bir nevi vizesiz, finalsiz üniversite hayatıma geri döndüm. Sivas'ta hakem skandalı yaşandı, kaybettik. Puan farkı indikçe iniyor. İçeride Kasımpaşa'ya karşı yine acayip zorlanıyoruz. Bu sene 1-0 öne geçtiğimiz maçlar 1-1 olduğunda çok çabuk 2-1'i bulmamızın katkısı büyük şampiyonlukta. Erciyes maçı da öyle olacak. Yine bu maça gelmeden Elazığ'da puan bırakıyoruz hakem epey kötü, Gençler'i hakemin de ittirmesiyle iki penaltı kazanarak yeniyoruz. Olaylı Trabzon maçı, sezonun en güzel ikinci golünü? atan Emenike. Biraz karışık bir süreç. Allah'tan rakibin de kendine has sıkıntıları var, onlar da deplasmanda kazanamıyorlar ve fark yine açılıyor. Erciyes'i 2-1 geçiyoruz, Sow'un kaçırdıklarından sonra ağlaması maçın önüne geçiyor. Ben o zaman Sow'a yakıştıramıyorum. Ama şimdi düşününce anlayabiliyorum.
31.03.2014, Fenerbahçe 3-0 Bursaspor
Artık kendime bir yol çizmeliyim. Ya iş arayacağım, ya askere gideceğim. İkisi de gözümü korkuttuğundan yine kolaya kaçıyorum. Temmuz'da KPSS varmış, e ona hazırlanalım. Bu arada Erciyes'ten sonra Emenike özelinde takım Antep'e şovunu yapıyor. Bursa maçı seçimden bir sonraki gün. Sabaha kadar Mansur Yavaş nöbeti tutmuş insanlarla dolu Park. Gözler şiş, biraz hüzün ve şaşkınlık, bolca gurur var. Kafayı eğmek yok, aksine geleceğe daha umutlu bakmak gerek. Bu da her hayal kırıklığından sonraki ucuz avuntu. Şampiyonluk yolundaysa Park'ın içi rahat. Böyle gelecek şampiyonluk da zevkli olmuyor be. Biz son haftalara kalmaya alışmışız. Kaybetsek de öylesi daha zevkli galiba. Bursa biraz kırılgan takım. Kaleci ve stoperlerinin hatasıyla bulduğumuz erken gol de rahatlatıyor. Görüldüğü gibi kolay değildi ama 3-0 kazanıyoruz. Şampiyonluk şarkıları çoktandır başlamıştı ama en yüksek sesiyle o gün söyleniyor. Haftaya Arena'ya çıkacak topçular. Uğurluyoruz.
Artık pazar günlerim iptal. Kursa gidiyorum, ders çalışıyorum, yeniden liseden üniversiteye geçiş yıllarıma dönmüş gibi hissediyorum. Takıma Arena'daki oyundan dolayı biraz kırgınım. Meireles'i ilk Beşiktaş maçında silmiştim, Emre'yi de Galatasaray maçında siliyorum. Sonra Antalya'yı 4-1 yeniyoruz ve akşam daha önce hiç görüşmediğim arkadaşımdan "Haftaya gel derbiye beraber gidelim bende fazla kombine var" teklifi alıyorum. Passolig zımbırtısının ilk maçı aynı zamanda ve kazanırsak resmi olarak şampiyon olacağız. Bir yanda kurs; diğer yanda derbi, şampiyonluk, öbür dürtüler... Seçim aslında çok kolay, doğru olanı seçiyorum. Bir gece önce İstanbul'daki Galatasaraylı arkadaşımda kalıyorum. Bir gece sonra yine o caddeye şampiyon olarak dönebilmek tek dileğim. Kadıköy'de herkes Fener formalıyken Beşiktaş'ta renkler değişiyor. Biraz da Beşiktaş'ı kokluyorum. Şairler Parkı var ama bizim Park gibi değil. Bizimki başka. Merter'de buluşuyoruz, otuzbeş-kırk tane falan metroya biniyoruz Olimpiyat'a gidebilmek için. Passolig beklendiği gibi tribünleri vurmuş. Maç da tahmin ettiğim gibi zevksiz oluyor. Kuyt ara pasını attığında Sow'un, Veli'nin şutu dönüp önünde kaldığında Ramon'un golü atacağını tahmin etmek de zor değil. "En azından kaybetmedik" diyorum. Dönüşte aynı otuzbeş-kırk metroya, iki üç tane metrobüs ekleniyor. Kadıköy bomboş. Şampiyon olsaydık en güzel günü olabilirdi hayatımın, yine de en güzellerinden.
27.04.2014, Fenerbahçe 0-0 Çaykur Rizespor
Park'ta bir önceki mangalı kaçırmışım. Bunu kaçıramazdım. Evden kursa diye çıkıp Park'a gidiyorum. Kaçırmak istemediğim şey mangal değil aslında, dostlar. Biraz da şampiyonluk kokuyor köfteler ve tavuklar. Maça kızlar giriyor, biz evde izleyip çıkıyoruz. Herhalde o cadde ayrı bir yazı konusu. Ya da bazı şeyleri kendimize saklasak daha iyi. Benim yanımdaki herkesin şampiyonluğa bir parça katkısı var. Bana kombinesini veren güzel abimin, bir diğer güzelin, aynı takımı tutmadığımız halde evini açan aslanın, Park'taki herkesin, Kocaeli'deki arkadaşlarımın, abilerimin, kardeşlerimin, sevdiklerimin, sevmediklerimin, gördüklerimin, görmediklerimin, whatsapp gruplarımın ve daha nicesi. Bu sezonu unutmayacağım.
0 yorum:
Yorum Gönder