Taç

(Ali Kırca'nın Futbol Hayattır isimli kitabından.)

Tanju'ya Mektup Ya Da Bir Gönül Yarası

  Bu satırları umarım Tanju Çolak okuyordur. Bu mektup onadır. Ama onunla birlikte herkesedir de... Anlayana, bilene... 1988 yılında TRT'de Haber Dairesi Başkanı'ydım.
  Spor haberlerinin de sorumluluğu üzerimdeydi.
  Pazar akşamları, farklı, renkli ve canlı bir spor programı yapıyorduk.
  Artık kadınlar bile 'spor' seyreder olmuştu.
  Her programda ilginç ve yaratıcı fikirler bulup uygulamaya çalışıyorduk. O yıllarda 'reyting stresi' yoktu, ama yine de bir önceki programı ve kendimizi aşmak için çaba gösteriyorduk.
  1988 Mayıs sonlarıydı.
  Galatasaray şampiyon olmuş, ama daha önemlisi Tanju Çolak hem Avrupa gol krallığına ulaşmış, hem de Metin Oktay'ın 25 yıllık rekorunu kırmıştı.
  Program için farklı 'ne' yapabileceğimi düşünürken, çocukluğumdaki bir 'fotoğraf' gözümün önüne geldi.
  Metin Oktay'a krallığının ödülü olarak verilen gerçek bir tacın, galiba da altın kaplamalı, özel işlemeli bir 'taç'ın fotoğrafı.
  Hemen Metin Oktay'ı aradım.
  O 'taç'ı pazar akşamı canlı yayında, eski kral olarak yeni krala devredip devredemeyeceğini sordum.
  Açıkçası, bunu Metin Oktay'dan istedim.
  Telefonda, birkaç saniye süren bir sessizlikten sonra "peki", dedi. Ve o inanılmaz inceliği ve beyefendiliğiyle ekledi:
  "Siz nasıl uygun görürseniz..."

***

  Pazar akşamı, önce, Tanju geldi stüdyoya... Koşa koşa... Sonra da Metin Oktay... biraz durgun, biraz da kırgındı.
  Sunucuyla konuşmalarını ve devir-teslimi rejiden izliyordum.
  Hepimiz, Tanju'ya karşı 'babacan' bir yaklaşım beklerken, o 'acımasız' bir konuşma yaptı.
  Tanju'nun ayaklarının yere basmasını istedi. Sözleri, nasihat ölçülerini aşan sertlikteydi.
  Şaşırmıştık... O günlerde, ne Hülya'lar esiyordu Tanju'nun başında, ne gazinolar, ne altın kabzalı tabancalar, ne Fener'e olaylı transfer hikayesi, ne de Mercedes dramı vardı.
  Tanju 1988 baharında, henüz o fırtınaların çok uzağındaydı.
  Ama 'bilge kral', olacakları biliyormuş gibi karşısındaki acar çocuktan 'ayaklarını yere basmasını' istiyordu.
  Sonra yanında getirdiği tacı, Tanju'nun başına yerleştirdi. Kırgındı... Ama inceliği yine elden bırakmadı. Hepimizin elini sıkarak teşekkür etti... Gitti... on bir daha hiç görmedim. Birkaç yıl sonra da ebediyen gitti.

***

  Hayatımın en büyük, en acı yanlışlarından birini yaptığımı daha o ilk telefon görüşmesinde fark etmiştim. Ama geriye de dönememiştim.
  Oysa, o taç, yalnızca Metin Oktay'a aitti.
  Ne benim, o tacın başkasına devrini istemeye hakkım vardı, ne de Tanju'nun o tacı alıp başına koymaya. İlginç bir yayıncılık olayı için, büyük insanın gönlünü kırmış, lakin o bizi üzmemek adına, kırgınlığını yüreğinin sessizliğine gömmüştü...

(...)

1 yorum:

gerisi önemli değil... dedi ki...

bu taç olayını hatırlıyorum ve hatta metin oktay'ın ellerinin titrediğini görmüştüm, gerginliği çok belliydi. demek o an ali kırca'nın bok yemesiymiş..