Yazmaktan sonra en çok sevdiği şey ise, edebiyatın tümüyle dışında kalıyordu. Haldun Taner, belki de uzun yıllarını yatarak geçirmenin verdiği hırsla, iyileşir iyileşmez kendini futbola vermişti. Üstelik sadece kıvrak çalımları, sert şutları olan bir futbol oyuncusu değil, bu oyunda yeni taktikler, yeni vuruş teknikleri geliştiren bir yorumcu olmuştu.
Yalıda Sabah kitabındaki öykülerinden birinde Nizamettin Bolayır adlı öykü kişisine üç çeşit penaltı attırmış, bunlardan birinin daha sonraki dönemlerde ünlü futbol yıldızlarının çok kullandıkları 'falsolu vuruş' olduğunu yazmış ve bu vuruşun nasıl yapılacağını inanılmaz bir ustalıkla anlattıktan sonra, temeli aldatmacaya dayanan bu vuruşun 'kalleşçe' olup oladığını sormuştu.
Bu soru, gerçek futbol dünyasını bir anda karıştırdı. Dönemin ünlü futbolcuları ile Türkiye'de teknik adam olarak çalışan yabancı futbol adamları, Haldun Taner'in ortaya attığı bu konuyu tartıştılar. Macar ve Romen kökenli teknik direktörler, radyoda düzenlenen 'falsolu vuruş mübah mı' adlı programlara katılarak, tercümanları aracılığıyla görüşlerini açıkladılar. Olup bitenleri kıs kıs gülerek izleyen Haldun Taner, takma adla bazı spor gazetelerinde makaleler yazarak, ortalığı daha da alevlendirdi. Olayı Brezilyalı bir teknik adamın da duyduğunu ve onun "Karşı kaleciyi gafil avlamak neden günah olsun" dediğini yazdı. Aslında ne böyle bir teknik adam, ne de böyle bir konuşma vardı ama buna da inanıldı ve tartışmalar daha da sertleşti. Haldun Taner de eğlenmesini sürdürdü.
K Dergi, sayı 29, sayfa 18-19.
(Başka bir Haldun Taner ve Futbol içeren post için, tık.)
2 yorum:
Edebiyat ve futbol ilişkisine dair süper bir yazıyı paylaşmışsınız. Teşekkürler. Yasakmeyve'nin yanılmıyorsam 52.sayısı tamamiyle Futbol'a (Fenerbahçe)ye ayrılmıştı. Edebiyat dünyası içinde futbolu ortaya koyması bakımından o sayıyı önemli bulur, öneririm.
çok teşekkürler. ilk fırsatta bakayım.
Yorum Gönder