"Trash Talk işi artık eskisi gibi değil. Larry Bird hakkında söylenen hikayeleri duymuşsunuzdur. 'Suratının dibine kadar gelip üzerinden üçlüğü göndereceğim' derdi. Bizim jenerasyonda bu kişi Paul Pierce'tı. 'Suratının dibine kadar girip şutu atacağım. Hazır mısın? 3-2-1. Hiç bir şey yapamazsın' derdi. Al Harrington'a sorun. Hikayenin tamamını bilen o."
Kevin Garnett
2003 senesine gidiyoruz. NBA Play-off'ları, Doğu Konferansı ilk tur maçları. Celtics evinde Pacers'la oynuyor. Celtics 70-62 önde. 3. çeyreğin son hücumunda Paul Pierce yavaş adımlarla topu rakip yarı sahaya taşıyor. Ama karşısında kollarını iki yana açmış ve stance pozisyonuna geçmiş (neredeyse poposu parkeye değecek kadar) bir oyuncu çıkıyor. Evet Al Harrington'dan bahsediyorum. Paul, yarı sahayı geçer geçmez nedense Indiana'nın oyun kurcusu Erick Strickland koşarak, Paul'u savunmaya geliyor -- O anda Al, Paul'u neredeyse formasının içine girecek kadar yakından savunduğunu göre göre bunu yapması, sanırım koçun bir direktifinden kaynaklanıyor olabilir. Yoksa kafalar cidden karışmış. Erick'i gören Al, takım arkadaşını "Pierce benim, sen kendi adamını savun" dercesine ittiriyor. İşler boka saracak diye düşünen Strickland olay yerinden koşarak uzaklaşıyor ve kendi savunduğu oyuncuya geri dönüyor. Tabii bunlar yaşanırken Al ve Paul arasındaki trash talk, çoktan başlamıştı. Maçın hakemi Joe DeRosa ikilinin arasına girip uyarıda bulunarak, onlardan trash talk'a bir son vermelerini istiyor. Söylenene göre DeRosa; "Beyler çenenizi kapatın ve top oynayın. Hadi!!" diyor (NBA hakemlerinin her trash talk'a teknik faul çalmadığı dönemler tabii). Paul bir yandan baygın gözler ve Al'ın savunmasını ciddiye almayan vücut hareketleriyle üçlük çizgisine yaklaşıyor. Al da yavaş yavaş Paul'a daha da yaklaşıyor ve rakibi üzerine geldikçe ufak adımlarla o da geriye adımlar atıyor. İkili arasındaki trash talk seviyesi 'tanrısal seviye'lere çıkmışken en sonunda Pierce şut saati dolmadan, o yavaş atış tekniği ile topu potaya doğru gönderiyor. Top filelerden geçince de Al ile hiçbir göz teması kurmadan kendi sahasına doğru geri geri koşuyor. Üçüncü çeyrek biterken ve herkes bench'e doğru ilerlerken ikili ufak bir omuz temasına giriyorlar ama birbirleriyle konuşmuyorlar. İşte benim için NBA tarihinin en sağlam trash talk'larından birisi budur.
Peki o an ikili arasında geçen diyalog nedir? Al, rakibinin beynine girmek için neler söylüyor? Paul, savunmacısının sözlerine ne diyerek karşılık veriyor? Bunlar uzun süre gizemini korudu. Taa ki Al Harrington bundan birkaç ay önce her şeyi açıklayana kadar.
Pierce ve Harrington arasındaki trash talk'a dair tek veri, Paul'un 2007 yılında, ufak bir röportaj sırasında söylediği birkaç cümleden ibaretti. "Son hücum olduğunu biliyordum. Topu yavaşça karşı tarafa taşıdım. Play-off maçı işte. Ne olduğunu biliyorsunuz. Bu yüzden bunun adına play-off demişler. 2 dişli takım birbiriyle oynuyor ve kazanmak istiyorlar. Al'ın bana ne dediğini hatırlamıyorum. O gürültüde zaten kimseyi pek duymuyordum. O yüzden tam olarak bana ne dediğini söyleyemem. Ben sadece o büyük anın peşindeydim." diyor Pierce.
YouTube kanalı TYT Sports'un konuğu olan Al Harrington ise bize daha fazla bilgi veriyor. Konu, sunucu Rick Strom'un, Harrington'a, "Şu ana kadar oynadığın oyuncular arasında en büyük rakibin kimdi?'"sorusuyla açılıyor. Al da şu cevabı veriyor; "Kariyerimin başlarında pek kimseyi rakip olarak görmüyordum. Her oyuncuya karşı yaklaşımım aynıydı. Ama bir adam vardı ki, o yıllarda ondan pek hoşlanmazdım. Paul Pierce'tan bahsediyorum. Tabii şimdi yakın arkadaşız. Geçen gün 40. doğum günü partisine falan gitmiştim ama zamanında aramızda devamlı sürtüşme geçen oyunculardan biriydi. Storm daha sonra Al'a, "Birbirimize karşı dürüst olalım, şu meşhur play-off maçından mı bahsediyoruz?" diyor. Al ise,"Evet herkes o trash talk ânını biliyor ama komik olan şu ki, kimse o an aramızda neler konuşulduğunu bilmiyor" diyerek detayları yavaş yavaş vermeye başlıyor.
İsterseniz hikayenin kalan kısmını Al'dan dinleyelim. "Şutu üstümden sokmuş olabilir. Buna bir lafım yok. Ama o an kendisine, 'Beni geçemezsin. Buna izin vermeyeceğim' diyordum. O da ekşimiş suratıyla, 'Pff beni savunamazsın sen. Eğer tersini düşünüyorsan izle. Seni öyle bir geçeceğim ki...' falan diyordu. Ama ben ona 'Beni geçemezsin' diyordum. Sonra uzaktan bir şut attı ve nedense herkes sanki maçı kazandıran basketi atmış gibi tepki verdi (Al gülerek anlatıyor). Ama biz o maçı aldık. Bunu unutuyorlar. Sadece bir şuttu. Ama dediğimi yaptım. Beni geçemedi. Sadece üzerimden bir şut attı. Çok da bir olayı yoktu yani şutun. Fakat şuttan sonra sanki inanılmaz bir hareket yapmış gibi triplere girdi. Çok da iyi savunmuştum oysaki... Fakat şut girdi. Ama şunu söylemeliyim ki Paul Pierce fena bir adamdı. Ona karşı oynamak kolay değildi."
(Dün de doğum günü olan ve 41. yaşına basan Pierce'ın doğum gününü kutluyoruz. Sağlıklı ve mutlu yıllar kendisi/ailesine.)
0 yorum:
Yorum Gönder