MK


Aslında NBA hiç başlamasa, bütün futbol maçlarını Murat abi sunsa, her maç her gelen de Real'e koysa...

X

Önce şurdan. Ben diyorum abi, burda da yazdım;bir gün başkan da gaza gelecek bu gerizekalılardan, basından vs., sonra kovacak bu adamı, ben de olayı duyduğum anda futbolla ilişkimi keseceğim. Direkt.
Çok aptal bi' ülkede yaşıyoruz be abi, sandığımızdan daha fazla.

Göt

2 Rijkaard'ın gelmesinin öneminin farkında olan ve takımlarını çok seven Galatasaraylı futbolseverin muhabbeti. Ben tanımıyorum. Bir arkadaşın arkadaşlarıymışlar.

-abi
-rijkaard...
-gelse götümü sikse
-"napıyon laaan" demem
-o derece
+ ben daha bi içime alırım lan sen ne diyon
+cruyff ün öğrencileri bunlar amına koyym

Vay vay gençlere bak sen. Ben de veririm gerçi o başka.

Güzel İkili


İnanılmaz bir resim. Ve her bu tip resimde olduğu gibi, tesadüfen bulundu tabii. Şuna bak ya.

İhtiraslı blogcunun editi:Bu resim yarın Spor Servisi'nde yayınlanmazsa çocuğumu keserim ulan.

90

Aydın-90-sever.

Sup

Türk genci;

-wassup'ı bilmez ama sorry der.

-"Lost izliyorum" der millete, ama izliyorum dediği aslında başlamaktır. Efendi gibi bitirmez de, sorsan 2. sezondayım der. Çünkü Türk genci sıkılgandır. Gelemez "öyle şeylere".

-hem milliyetçi olur, hem de Che hayranı olur.

Penny


Bu kadının Fenerbahçe'ye gelmesi Gs'nin son 2 yılda yaptığı bütün futbol transferlerinin bir yerde karşılığıdır. Olmaz birader. Bir şey yapıp bunu engellemeliyiz. Herifler her maç full oynamazsa ben de adam değilim.

Ar


Miami Heat camiası ve tüm Floridalılara sabır dileriz...

Kapalı

Şu yeni dizi Kapalıçarşı'da çok feci Malafa kokuları var. Bilmiyorum işin o yönlerine girerler mi çok ama, temelde var yani. Arda denen elemanda da Kozan esintileri.

Martin

Muhtemelen tarihi bir maça tanıklık ettik. İzlemeyenler çok şey kaçırdı. Ayakta kalanlar da harika bir şekilde ödüllendirildi. Palermo büyüktü, daha da büyük oldu. Daha önce Dani Alves'i görüp nasıl oluyor diyorduk, şimdi de sol bek-oyun kurucu gördük:Vargas.
Sonuç filan başka mesele ama, ben böyle bir havada oynanan maç görmedim, görmem de. Bir ara kamera sallanıyor ve oyuncular görünmüyordu. Kısa bir süre açıyı değiştirip pilot kamerayı sildiler ama, 5 saniye sürmedi, yine aynı. Şükür yıldırım düşmedi.
Higuain ilk maçında gol attı, tam zamanında atmış. Şimdi birkaç 10 maç atmayabilir.
Son saniyede bir sürü şüpheli pozisyon var da, üstünde konuşmak insanın işine gelmiyor valla. Palermo'nun golün santrasındaki vuruş gol olsaydı... oturup ağlayabilirdik herhalde-ki sanırım Vargas'tı.

Sun


Tartışmasız son dönemde gördüğüm en iyi away formalardan-Sunderland away 09-10. Bu tip şablon hemen hemen renk ayırt etmeksizin başarılı sonuç verebiliyor. Bir esas renk, iki kollarda veya gövdede daha az kullanılan renk, yaka ve kolun ucu gibi yerlere konulan parlak renk. Hele o üçüncü renk bütün havasını değiştirebiliyor ürünün.

Yaka


Sanırım bir açıdan bu sezonun en çok dikkat çeken 2 forması bunlardır. Öyle yakalar yapmışlar ki, oyuncu koştukça fili fili sallanıyor. O yüzden de Uğur Boral'ın yakayı kesip de formayı giymesine insan sinir olsa da, bir şey diyemiyor. Bir de Fb'ninkinin uçları sivri ya, of of.
90'larda kaldı böyle yakalar aslında ama, demek ki tasarımcılar arada yine uygulayabiliyor. Halbuki son dönemde yaka konsa bile, şu şekilde oluyor:

Yani böyle. Hem istediğiniz tasarımı uygulamış oluyorsunuz, hem de oyuncu rahatsız olmuyor çok. Kaba bir görüntü olmuyor.

Jşkdşalsk


Daha önce bi'yerde yazmıştım. Ya Gs Formaları ya da burda. Fb'nin bu seneki formasına uygulanan tasarımın hiçbir takımda olmadığına dair. Bir örnek bulduk. Real'in ligde giydiği away. Zor anlaşılıyor tabii, düz forma olduğu içün.
Ama iyi gene de, 3 formanın ikisinde görünmüyor en azından desen, bıkmıyorsun. Tek örneği var, o da Real'de.

Olmaz Hemşerim

Dün Ntv'de Günlerin Getirdiği'ne denk geldim. Mustafa Üstündağ vardı açtığımda. Muro diyeyim de millet tanısın. Sonra 2-3 kişiyle şu Hanımın Çiftliği'ndeki şiddet sahneleri üstüne ufak röportaj görüntüleri verildi. Ümit Besen, Erol Büyükburç, Yaşar filan. Fikirleri sorulmuş. Ortaya çıkan şey şu:

"Adana insanı böyle şey yapmaz"

"Değil Adana'da, ülkemizin hiçbir yerinde böyle bir abi, baba olduğuna inanmıyorum"

"Adana insanı çok şekerdir, asla böyle şeylere tanık olmadım"

Şimdi tamam. Doğrudur. Bunda sorun yok. Hatta Adanalıların başka bir alametifarikası küfür konusunda da sandığımız gibi olmadıklarına dair şeyler söylendi. Eyvallah. Öylelerdir. Tamam.

O zaman şimdi mahallemizin saygın kişiliklerinden Kazım abi'ye soruyorum:Kazım abi, Çemişgezekliler nasıl insanlardır abi?
"Sorulur mu Lappapım, hepsi kral adamlardır". Eyvallah abim.

Birkaç kişiye daha sordum ettim-Hilmi abi, Fikri Amca, Zurnacı Besim Abi filan. Artı kendi bilgilerimi de ortaya koydum. Sonuç mükemmel. Ülkem insanlarının hepsi dahası, yörelerin hepsi şükela yerler. Sorun yok yani...

O zaman soruyorum size, bütün bu olumsuzlukları yapan kim? Yani onlar Sibiryalı filan mı? Adanalı süperdir, Balıkesirli şahanedir, İstanbullu zaten "İstanbullu", Ankara başkent, İzmir modern, Bursa filan tekstil şehri, Trabzonlular yiğittir, öyle şey yapmaz, Karslılar filancadır. Ve ee?

Kızına çöken, komşusunun kafasını kesen, kız arkadaşına mangallık et muamelesi yapan, karşı köye gidip 44 kişiyi gözü kapalı öldüren, protesto davasına milletin ekmek kapısına sıçan, her önüne geleni dolandıran, gördüğü her dişiyi "sikilecek nefes alan madde" kategorisine sokan kimler? Uzaydan mı indirildiler yani? Ne kadar gamsızız lan. Bir sürü olan-biten iş var, hala hemşehricilik. Sikeyim hemşehrinizi de sizi de. Benim hemşerim bunu yapmaz, onunki de yapmaz, öbürününki hiç yapmaz! Ananızın amı.

Reklam

Az-çok ilgilenenler bilir. Edebiyat dünyası'nda reklam meselesi çok tartışmalıdır. Yapılsın-yapılmasın, gerek var mı-yok mu, ay benim sevdiğim yazar popülerleşmesin gibi sorular döner durur. Belli popülerlikte yazarlar veya amacı zaten popüler olan yazarlar için sorun yok da, ufaktan tanınmaya başlanan veya kalite olarak hakkı verilmeye başlanan yazarlar açısından sorun büyük.

Dün bu ayın Tempo'su girdi eve (bu arada Tempo'nun şu Dolce Vita serisi harika. Koleksiyonluk yani direkt). Bakıyorum ne var ne yok. Yine Umberto 5 dk.lık bi'şey yazıp göndermiş filan. Allah bilir kaç para alıyordur, helaldir ona gerçi o ayrı. Birden zıraank diye Ziyan'ın tam sayfa reklamı karşıma çıkmasın mı. E ama şimdi...

Kendisi öyle kabul etmese de veya belki tam olarak öyle sınıflandırılmasa da (Ayrıntı'dan çıksa, seriye dahil olurdu, o başka) Hakan abimizin yazdıkları "yeraltı" türünde. Tanıyanı da azdı fakat, bir şekilde çoğalıyor. Bu bir yandan iyi tabii ama, bizim memlekette pek de önem verilmeyen bir dinamik var insanlar arasında:özentilik. Görmek de yetiyor ama, bazı duyduklarımız var ki, of of. Demek istediğim şudur, önünü almak mümkün değil, ama elden çıksın:Bu adamı anlamaycak olan, okumasın kardeşim. Okumasın. Çünkü belli bir seviyenin altında olup da Günday okuyan adam, hemen tribe giriyor. "Abi ben de böyleyim ya, hayat çok boktan falan fişman". Siktir. Azil gibi lens takan da duyduk. Bir dönem bir üniversite sınıfının hepsinin K ve K okuduğunu da duyduk. Boklara bak hele. Önce bulduğunu sik, sonra da "kayıp genç" triplerine gir.

Çok koptuk. Toparlayalım. Gençlere söv söv bitmez nasılsa.

Reklam hem iyi, hem kötü. En azından Hakan Günday açısından bakınca. İyi;çünkü, onu tanımaya ve okursa sevip anlayacak olan adamın ona ulaşma şansı artar otomatik olarak. Kötü;o zaman da onu okumayacak olan kişinin de okuma ihtimali artacak.
Bir de işin eleştiri ve kabul edememe sorunu var işte. Ne bileyim, çıkar eleştirmenin biri der, "Hakan Günday çizgisini bozdu." Lan ne çizgisi, eminim o reklamın yayınlanmasında yazarın herhangi bir kararı bulunmuyordur.

Bir kısmı özenti kontenjanından olsa da, Hakan dayının okurunun arttığı, okuru bırak seveninin arttığı kesin. Sırf "Ekşi sözlük" teki ("ekşi" demek de suç oldu ya artık, tam yazalım) tepkiler yeter. O yüzden bize düşen, işin mali kısmına bakmak belki de. Son röportajlarından birinde, son dönem çalışmadığını ve kitaplardan gelen parayla idare ettiğini söylüyordu. Bu güzel tabii. Yani ülkede yazarak bir şeyler kazanmanın olasılığını düşünürsek hali hazırda, bu söyledikleri insanı sevindiriyor. O bir şekilde memnunsa da, gitsin best-seller olsun isterse, sanki her okuyan anlıyor onu da. Anca birkaç hafta tribe girer kendi kendine, sonra yine salak salak hayatını sürdürmeye devam eder. Farkındalık.

Sorun

Utah-Bullz maçı. İsmail Şenol sunuyor. KK, Derrick Rose'un soğukkanlılığından bahsediyor. Şenol araya giriyor:

"...biz buna NBA'de Tim Duncan sorunu diyoruz. Ehehe."

Biz de NBA maçlarını izlerken bir sorundan bahsediyoruz ama, neyse şimdi boşverin.

O


Ah be dayı, doğru aileyi tutturdun ama, yanlış kişiye odaklandın. 2 gün sonra yengeye çökmez inşallah.

"... Stern Başkaan"


Önce haberi okuyun. Buyrun.

Artık şu manzarayı görmek mümkün değil yani NBA'de. Hadi atak sırasında ayakta olmak, veya şu meşhur ilk sahaiçi isabeti bekleme ritüelini geçtim. Adam takımından biri gidip içine vurunca, veya rakip pivotu potaya sokunca nasıl ayağa kalkmayacak lan? Nasıl zenci tepkisi verecekler? Nasıl orda "wassup niggaz" çekecekler? Siktiniz lan NBA kültürünü. Olmadı zencileri de almayın. Beyaz-beyaz takılırsınız.

Takım elbise kural getir, ayağa kalkma. Yakında şortlar filan da diz üstüne çekilir. "Ne o lan, efendi gibi giyinin" deyu. Dövme de yasaklanır.

Sikim salakları. Gidip illa merkezi mi basalım? Getto'dan adam toplayıp "sahaya ineriz ananızı sikeriz" mi çekelim?

Sepp

"Ronaldo ve Messi'nin Dünya Kupası'nda yer almaması, Fifa açısından problem olmaz."

Bunu diyen Fifa başkanı Sepp Blatter. Yarrakkafaya bak. Biri Urziceni'yi filan Cl'ye sokar, diğeri halihazırda yeryüzünün en iyi 2 oyuncusunun Vörldkap'ta yer almamasını sorun olarak almaz. Heriflere bak la. Senin açından sorun yok da, futbolsever adam her maç Tunus-Kuveyt izlemek istemez-Dünya Kupası bu. Her kupa kendi yıldızını çıkarırmış. Bak sen.

Adfslkdfşskdfşsk


(İşbu post, dünkü maç ve sonucundan bağımsız yazılmaktadır)

Yazmayı ertelemiştim ama, şu entry beni dürtükledi:

"her topu aldığında/rakipten kazandığında sanki hayatında ilk defa top görmüş birisi ya da büyüklerin maçına adam eksikliğinden alınmış çocuk gibi panikleyip ellerini açarak "nereye atayım??" demesine ve asla ileriye oynayamamasına hastayım.

caps koyacaktım ama sahada izlemek yeteri kadar sinir bozuyor..."


Mustafa Sarp'a başlarda olumlu gözle bakmamıştım. Gelişine yani. Çünkü biliyordum "ne kadar" olduğunu. Sonra olanlar hepinizin malumu. Gelen goller. Samimiyeti. Hırsı. Attığı gollerdeki deli sevinci. Bu görülenler, Kewell'dakine benzer bir sempati yarattı Sarp'a karşı. Ve de insanlar böyle durumlarda sevdikleri oyuncuların olumsuzluklarını göremezler çoğunlukla.Futboldan anlayanlar tabii.
Mustafa Sarp, Galatasaray seviyesinde bir oyuncu değil. Bunu okuyanların bir kısmı "E Sabri de değil!" diyebilir içinden, ama o farklı bir örnek.

Olay şu:Sarp, orta sahada topu aldığı ve ufaktan ileri doğru salındığı periyotların çoğunda, topu aldıktan 2 saniye sonra filan, ellerini yana açarak "nereye atıyım yaa!" şeklinde bir tepki veriyor.
...
Çok kıroca veya bilmemnece olabilir ama, ben bir hoca olsam ve oyuncum sahada bunu yapsa, maçı, kariyeri, takımı kulübü bırakır, girer onu sahada döverim. Direkt söylüyorum bak.

1. Sahada senin takımın 11 kişidir muhtemelen o anda. Senin o "nereye atıyım abi yaa" çektiğin sahada hiç kimseyi bulamadıysan, dön kaleciye. Elini-kolunu da açma. Dön kaleciye bir daha başlasın oyun, sana da vermesinler kanattan gidelim. Hey yarabbi ya.

2. Bu hareket, sahadaki oyuncuları olumsuzluğa sevk eder. O yaptığını gören futbolcu doğal olarak "aha sıçtık" çekmez mi. Lan adam bildiğin "topu verecek kimse yok" diyor. "Ben kabiliyetsizim" olmuyor orda, "atcak kimse yok" oluyor. Yapma işte onu. Rahat dursun elin-ayağın. Eşşek kadar adamlar, Galatasaray'da oynayan adamlar, halı sahada "gelin de pas veriyim lan" felsefesine dahil göbekli dayılar gibi el-kol açıyor allahım ya, duvara kafa atıcam şimdi.
Hasan Şaş çok yapardı bunu sağolsun. Tek başına deli gibi depar atıp ilerde tek kalınca, sonra orta açacak veya pas atacak kimse kalmıyordu tabii, bu da iki elini yana açıp panik yapıyordu.

3. Bu takımın başına gelen adam Frank Rijkaard. Cruyff yetiştirmesi. Tarihin en büyük futbolcularından. Total Futbol dinine mensup. Az-çok onu aktarmaya çalışıyor bu takıma, değil mi? Bu Total Futbol denen nanede, başta gelen zorunluluklardan biri, oyuncuların birbirine ideal mesafede, veya topu aktarabilecek uygun mesafede olmalarıdır. Peki değiller mi diğer oyuncular uygun mesafede de bu böyle yapıyor? Hayır, genelde bu yakınlık -ideal olmasa da- oluyor. Ama dayı atamıyor. Öyle bir sorun var.

Abi, şu modern futbol denen şeyde, belki de en önemli mevkii defansın önü. Ön libero. Dmc. Her ne haltsa. Ordaki oyuncu, hele de Gs'de filansa, ve de belli bir düzey futbol oynamak hedefse, iyi top dağıtabilmelidir. Oyun görüşü olmalıdır. Linderoth bu konuda yeterli, ama o da maalesef sakat genellikle. Topal desen, bu kadar değil ama, onun da bu ara kafa bi' yerlerde.
Sikerim öyle işi, olmadı Ayhan geçsin oraya, biz de Allah ne verdiyse gidelim Çift santrfor da olsun , her bi' bok olsun. Rijkaard geldi şudur-budur diyoruz, uğraştığımız şeylere bak.

Bayram

Bülent Uygunsuz istifa etti.
Bütün Türkiye ve futbol aleminin bayramı kutlu olsun, ellerinizden öperim.

Teşekkürler

Yüzde altmışbilmemkaç topla oynamak, üst üste 500 pas yapmak, yedi tane hücum oyuncusuyla oynamak... Bunların hiçbir takıma hiçbir şeyi almak için yetmeyeceğini gösterdiğin, savunmanın da çok çok çok çok önemli olduğunu öğrettiğin, daha önemlisi bundan sonra olabilecek felaketlerin önizlemesini bize gösterip "arif olan anlar" dediğin için teşekkürler Ankaragücü.

Kendimizi kandırmayalım. Beklediğimiz, geldiğine sevindiğimiz Elano'nun bu olmadığı, hatta Arda'nın da momentumunu kaybetmesinde önemli rolü olduğu aşikar. Sakatlığında çok aradığımız Ayhan, onsuz günlerini aratıyor. Servet sağ stopere geçince verimi yüzde 40 azalıyor. Ve tabii ki çok gol kaçırıyoruz. Üç maçtır nazar boncuğu diyoruz, ama artık herkesin şapkayı önüne koyma vakti geldi sanırım.

Hön

Kafama takılan bi' mesele var. Daha doğrusu en başta milletin tepkisini almak istiyorum. Bizim blogun pek gireni-çıkanı yoktur ama, hep girenlerin tepkisini alsak bile yeter. Hüseyin filan.

Sizce, bir takımın oynanan maçı rahat alması mı sizi daha çok sevindirir son tahlilde, yoksa son anda, ucu ucuna mı? Bunu daha genel de sorabiliriz. Takımınızın başarıya rahat ulaşması mı bünyeyi daha çok sevince boğar, yoksa bizim '06 şampiyonluğu gibi maçını bitirip de 16 dakika bekledikten sonra ulaşması gibi zoraki olması mı?

Mesela şöyle söyleyeyim:96-00 arası, hele de 98-00 arasındaki dönemde, ben dahil çoğu Gs taraftarı maçları izlemiyordu bile. Neden? Çünkü biliyorduk takımın ne kadar iyi olduğunu. 0-2 geri düşsek yine rahattık. Çok değişik bir his o. Öyle olunca da şampiyonluk daha farklı karşılanıyor.
Veya Barça açısından. Geçen sene sik-daşak yayarak alındı lig. Hatta daha da erken olabilirdi. Diğerleri de malum. Peki bu sene Real zorlasa, -ki zorlayacak- her şey son hafta belli olsa. Averajlar vs. O zaman daha mı tatlı gelir acep. Tabii ki rekabetin çapı da önemli bu durumda.

(Oynanan oyun açısından bakmak da var mesela. Yani deli gibi oynayıp son dakikada gol yiyip berabere kalsan sövecek misin hemen? Bu mu her şey.)

Ama 06'da öyle miydi mesela. Her şey son anda belli oldu ve delirdik. Siz hangisini tercih ederdiniz?
Anket filan uğraşamayacağım, böyle daha iyi. Yazan yazsın yorum kısmına görüşünü. Ona göre bir şeylere ulaşalım işte.

Uzun


Hatırlarsınız belki, geçen sene bu ablanın haberleri sunarken giydiği etek yüzünden, medya birbirine girmişti. Yok etik miymiş, yok estetik miymiş. Olaya bakınca 2 ihtimal vardı. Ya kamera açısı kaynaklı bir görüntüyü bu, olağan. Ya da klasik, kanal veya yönetmenin dişiliği kullanıp reyting aşırma çabası. Kendisi de çıkıp "ne var, normal bir görüntüydü" filan demişti. Olayın nette filan (doğal olarak) abartılmasını da kınamıştı. Haklıydı kadın. Ama milletçe abazayız işte. Resim ararken seçenekler içinden "özge uzun etek" çıktı. Düşün. Adam ona muhtaç.
Şimdi abla Haberturk'e geçmiş. Yapacağı programın ismi "Özge Uzun ile Uzun Geceler"...

Fragmanda filan bir ses tonu var, of of. Yurdum delikanlısı ona bile "gider", o derece.
E sen önce diyorsun o ufak görüntüden nolucak, sonra miniyle çıkıp program tanıtımları filan. "Nası olucak" o iş. Ses tonu baygın. Sanki 18+ sunacak.
Sonra yok efendim konsept bu. Siktir. Bildiğin cinselliği satıyor herifler.

Sikeyim bu ülkenin medyasını da, hakim sınıfını da. Amına kodumun ülkesinde.

LAAAA


Bilmiyorum farkettiniz mi, son zamanlarda en sık söylenen tezahüratlardan biri, şu (bizdeki haliyle yazayım) "... saldır gaLAAAAtasaraaaaay". Hıncal sövmüştü hatta, 90 Dakika izleyenler hatırlar-haklıydı. İlk kimde çıktı bilmiyorum ama, artık herkes söylüyor. Ne kadar kolay işler. Onlar söylüyor, biz de söyleyelim.
Acaba ne kadar kişi bu melodinin hangi şarkıdan çıktığını merak edip de gidip şu ablanın albümünü almıştır. Veya abla farkında mıdır şarkısından esinlenip yapılan tezahüratın bu kadar söylendiğinin. İlginç işler. Albümü satmaz veya kendi parlamaz ama, şarkısından tezahürat yapılır, bir şekilde kitlelere ulaşırsın. Ama amacına ulaşamazsın.

21


Dün YahooSports'ta Ball Don't Lie'daki şu son zamanlarda yapılan "son 10 yılın en iyi x'i" sıralamalarına bakıyorum. Pf kısmına girdim. 1'e doğru gidiyorum. Ha çıkar-ha çıkacak, yok. Tüm zamanların en iyi oyuncularından Tim Duncan, kendi pozisyonunda yapılan bir "son on yılın..." listesinde yok. Saydım sövdüm. Hatta bütün tanıdıkları seferber edip, Yahoo'yu basmayı bile düşündüm. Ama bizim dayıyı Center kategorisinde değerlendirme ihtimallerini göz önünde tutup, bekledim. Bugün az önce yine girdim. Ufak ufak çıkıyorum 1'e doğru, daha doğrusu iniyorum. Çıktı-çıkar, şudur-budur derken, hop No 1. Bi' "Hmm" çektim.

Bu tabii tartışmaları beraberinde getirir. TD, pivot mu, pivotsa en iyisi miydi, falan filan. Kesin olan tek bi'şey var. Yetenek vs ayrı mesele. Jordan sonrası dönemin en büyük oyuncusudur Tim Duncan.

Marsey

Adidas, Marsilya'nın away formaları için fazla mesai yapıyor, bundan eminim. Öbür türlü her sezon bir tane muhteşem away forma olamaz bir takımın formaları arasında. Bu seneki mavileri de feci ayrıca.
Bu seneki için:
Açık renk üst-koyu renk şort usülü bozulmuş belki ama, çok güzel.
Geçen seneki için:
Evvelki sene giydikleri için de:

Porto Home


Bu tip çubuklulara uyuzum arkadaş. Çubuklu değil bu. Başka bi'şey. Düz zemin üstüne kalın bir çubuk geçiyor. Ha, geniş bir bakış açısıyla kolları da katarsan belki kurtarıyor ama, hayır. Bu kadar kalın olmaz ki. Daha önce Barça ve Bjk'nin de vardı bu tip çubukluları. Barça 07-08 Home işte. Rezillik.

Gece Notları

- Arshavin-Rosicky-Cesc-Van Persie'den oluşan bir hücum hattı, fazlasıyla korkutucu. Tabii Rosicky sağlam olduğunda.

-Mannone geçen Fulham maçında, son yıllarda gördüğüm en iyi kaleci performanslarıdan birini sergilemişti. Hem de bu adam 3. kaleci. Eminim üstleri düzeldikten sonra da şans bulacaktır. Hem de sandığımdan daha gençmiş.
Bir diğer iyi kaleci performansı da bu gece Nikopolidis'tn geldi diyeceğim ama, bu performansta Arsenal hücumcularının şutların çoğunu dayının üstüne vurmasının da bunda payı büyük.

-Arshavin çok feci bir gol attı ama, maalesef ofsayt.

-Şu anda yeryüzünün Barça'dan sonra en iyi futbol oynayan 2. takımı olan Arsenal'in beyninin, Barça altyapısı çıkışlı bir adam olması tesadüf müdür acep.

-Sevilla fena geliyor. Haftasonu bir Real galibiyeti gelirse kimse şaşırmasın. Onu bırak, güzel maç olacak.

-Şu Justin'den filan maç izleme işini sevmiyorum ama, Liverpool-Çelsi maçı için mecbur kalacağız sanırım bu defa. Kaçmaz çünkü. Sonra bi' 4-4 daha olsun da pişman olayım ha, yok öyle iş.

-İsterse Mersin İdman Yurdu olsun bünyesinde, Şampiyonlar Ligi çok başka be abi...

Hav-ran


"Burası Havran annecim, Hav-ran..."

Tavukçuzade

"Istanbul"a gittiğimizde planlar arasında bu da vardı:Tavukçuzade'de tavuk yemek.
Blog alemlerinin VIP insanı Varol Döken abimizin müessesesine gitmeyi kafayı koymuştuk. Şansımıza Altıkıllı'nın bildiği taraflarmış, çok zorlanmadan bulduk mekanı. Burda "blog alemi yalakalığı" gibi olmasın ama, tavuk hakkaten müthişti. Varol abiyi göremedik ama, olsun varsın. Sandığımdan daha ufak bir yermiş, ama o yapılan tavukların ihtişamı yeter. Ayrıca hep en çok rağbet edilen köfteciler/şiş kebapcılar filan hep ufak veya köhne mekanlar değil midir?

Bir Yastık


Akşam akşam habere bak ya. Lamar Odom, Kim Kardashian'ın kardeşi Khloe ile evlenmiş. Lan başka kız mı kalmadı koca LA'de. Allah müstahakını vermesin ya. Akraba olduk şimdi iyi mi?

Rus

Rusya hakkında belirgin düşüncelere sahip değilim. Yaşıt veya nesildaşlarım gibi "Rus" takıntım da yok, ama sırf şu hava kirliliği vs. sebebiyle orda oynanan maçların normalden 2 saat erken yayınlanması sebebiyle "Rus olgusu" nu seviyorum. Güzel bi'şey. Bu hafta iki tane var bu maçlardan.

Tabii bu dediklerim Star Tv'yle alakalı. Yani onlar bu maçları yayımlarsa benim sevinmem boşa gitmeyecek. Haftada 2 Cl maçı ile, 4 Cl maçı arasında çok fark var hacı. Sonra da özetler zaten. Perşembe de Uefa.

Ordan da güzel haber var. Bu hafta Fb ve Gs'nin maçları birbirini kesmeyecek. Önce Fb yenilgisine sevineceğiz yani, sonra da içerde laylaylom. Öhöm.

R9


Sakat geçen 2 aydan sonra ilk maç, ve yine gol. Onun değerini uzak ellerde/geç vakitlerde daha iyi anlıyoruz sanırım.

AD


Aslında bugün de siyah forma gerek ya, neyse artık...

4'e 0


Geçen hafta Beşiktaş'ın yediği golü görünce hepimiz "hayatımda bu kadar boş orta saha görmedim hacı" çekmiştik. E buna ne demeli? En arkadaki dayı da gelip topa basınca, Alex bir "tık" yaptı. Sonrası bu. Hale bak ya.

O.Ç.


Hayır, soldaki. Ne demek istediğimi, dünkü Barça-Malaga maçını izleyenler anlar.

Kibarlar için not:Bu küfür, diğer hepsi gibi soyut bir anlam taşır efendim. Tabii ki kimsenin annesi bu sıfatı haketmez. Ama eleman sağolsun saha içinde o kadar efendiydi ki, ben de dayanamadım gelip böyle yazdım.

Dayak


Şu yukarda sol ve ortada gördüğünüz iki adam, futbol dünyası'ndaki dayaklık adamlardan sadece ikisi. Biri genç yetenek diye çıktı, oldu-olacak derken, olmadı, 28 yaşına geldi, yedekte takılıyor. Diğeri aynı yaşta, biraz daha erken parladı, büyük yetenekti. Ha şuraya-ha buraya derken, Real yerine Valencia'ya geldi. O da diğeri kadar olmasa da, beklentiyi karşılayamadı. Şimdi ikisi de ortalıkta yok. Solda Pablo (ki resimde sol altta mahzun bakan elemandır kendisi), sağda Mata, çatır çatır oynuyorlar. Silva zaten garanti.
Daha fazlası olabilecekken, böyle oluyor, üzülüyor insan. Sanki ot biter gibi yetenekli adam türüyor da.

V


Valencia için Nike'dan Kappa'ya geçiş bir düşüşün göstergesi. Zaten takım da birkaç yıldır düşüşte diyebiliriz. Kadroları hiçbir zaman öyle demiyor ama, futbol işte. Away'i korumaları güzel. Bir de Home'daki yarasa detayı hoş. O da 90. yılla alakalı bi'şeymiş. Büyük maçlarda giyilecekmiş. İnsan manyak oluyor bunu bilmeden, "lan bunun düzü de var, ne alaka" diye. Toptan onu da giyebilirlermiş, çok kötü durmuyor ki.

Yeni Malaga

Geçen özetleri izlerken dikkatimi çekti. Malaga'nın renkler "açılmış". Hoş durmuş-kötü durmuş o ayrı da, merak etti bünye tabii, neden bu değişim. Anlayabildiğim kadarıyla, eski renklere dönüş gibi bir mesele var. Gs örneği gibi. E o zaman takdir etmek gerek tabii. Ayrıca sırttaki yan yana duran İspanyol ve Endülüs bayrakları da şık olmuş. Barça formalarındaki Senyera benzeri.

Alonso


Raikkonen'in gelişinde de aynı şeyleri hissetmiştim. Geçti mi bilmem. Eski rakip pilotun senin tuttuğun takıma gelmesi ilginç bir hadise. Ne hissedeceğini bilemiyorsun.
Şimdi de Alonso. Detay için burdan. "Hayırlısı olur" diyelim.

Racing


Geçenlerde oynadıkları maçta bu parçalıyı giydikten sonra Ntvspor'da filan lafı geçti ama, o vakit nete erişim olmadığı için bu zamana kaldı bahsetmek. Kısa süre önce Galatasaray Formaları'nda muhabbeti geçmişti, Gs tarihinde de böyle bir forma var, ama onun da resmi yok. Siyah formayı bulduk şükür, onu da bir şekilde hallederiz. Birileri yardımcı olur artık.

Şu resmi koymuşken, Racing'in bu sezonki formalarından bahsedeyim biraz. Öncelikle güzel strateji. 3 ana renkleri var, ve bunu 2 formaya yaymışlar. Gereksiz düz yeşil filan yok öncekiler gibi. Bir beyaz, bir "full parçalı", bir de alakasız renk kontenjanından, away, kırmızı-mavi.
Bir de Slam işi var, onu anlamadık hiç.

Bangoura


Hayat zaten garip bir şey ama, bu ülkede yaşıyorsan, çok daha fazlası. Geçenlerde bir arkadaşım Denizli'ye gitti. Teyzesinin yanına. Orda bulunduğu süre içinde başına hayatta aklına gelmeyecek bir olay geliyor. Tabii bunu duyan ben de, hemen mevzuyu buraya aktarıyorum.
Yoldalar arkadaşım ve eniştesi. Az ilerde kırmızı ışık var, duracaklar. Tam ışık hizasına gelmeden, siyah bir "jeep", direksiyonu aniden önlerine kırıyor, kazadan kıl payı yırtıyorlar. Enişte kırgın. Hem de eski asker. Hemen atlıyor arabadan, bizimki de arkadan-"mevzu var goşun". Bir şeyler söylüyor elemana, anlamıyor tabii. Sonra bildiği kadarıyla İngilizce konuşmaya çalışıyor. Bakıyor sonuç yok, gidiyor arabaya, beylik tabancasını alıp geliyor. Tabancayı görünce tırsıyor bizim jeepli eleman, "sorry man" filan çekiyor. Dayı da beklediği tepkiyi alınca geri çekiliyor. Bu sori çeken adam da, Denizlispor'da oynayan Ibrahima Bangoura. Garip işler. Çok garip.

Hala Bekliyoruz

AlpAslan ağabey yoktu.
Saat farkı dolayısıyla herkesten geç almıştım haberi.
Sabahın köründe Digiturkwebtv karşısına geçtiğimde Bahri Havadır ve Haldun Üstünel konuşuyordu.
Uzun zamandan sonra ilk orada ağlamıştım.
Günümüzdeki tribün imajının insanların gözünde olmaması için çalışan ender insanlardandı rahmetli.
ultrAslan'ın var olması için neler yapmıştı, bugünlere getirmek için neler neler...
Yarın O gideli tam 365 gün olmuş olacak.
Düşünün hayatınızda neler değişti hayatınızda son bir yılda.
Biz ise hala bekliyoruz, "şaka ulan şaka" diye gelecek diye.
Yarın 14.00'te Hasdal kabrisatanında olacağız, abimizin yanında, "maç n'olur?" diye sormak için.
13.00'te Numaralı önünden kalkıyor otobüsler.
Akşama ise mükemmel bir pankart show var, herkesin izlemesini tavsiye ederim.
Şu aralar başlamıştır stad düzenlemesi, gidemedim ben bazı işlerden dolayı.
Yarın oradayız ama, Alpaslan Abi'yle beraber.


*Pankart, uA forumdan alıntıdır, uA Kütahya yapımıdır. Daha fazlası için 27 Eylül 2009, 20:00, Lig Tv.

3

Şimdi burda "zıhaha, biz onlardan şöyle iyiyiz" muhabbeti yapmak değil mesele ama, Gs'nin 3.16 gol ortalaması varken, son şampiyon Bjk ligde sadece 3 gol attı ve şimdiden lige "havlu attı".
Biraz fazla bir durum.

33

Yaz bitiyor. Ligler başlıyor ufaktan. Güzel. Hatta bu sezon biz Uefa'nın derinliklerinden geldiğimiz için, daha da erken başladık mevzuya. Isındık sezona. Sonra Avrupa Ligleri. Barça zaten başladı yine hayvanlığa. Ne bileyim, Gs de iyi gidiyor. Diğer yandan Eurobasket vardı. Sonu çok iyi olmasa da zevkli bir 15 gün geçti. Çok sıkışık zamana koyuyorlar şampiyonayı, malum işte, 12 saatte 2 maç yaptık. O da geçti. 1-2 haftaya basket ligi başlar...

Peki NBA nerde ulan!?
Az önce NBA.com'a girdim bir sebepten, yukarda sayaç var. 33 gün diyor... Arkadaş 33 gün ne ya?
Tamam biliyoruz NBA geç başlıyor, Kasım gibi ama, yani ne bileyim, bu kadarı da fazla yav.
Böyle düşünmemde takımımın bu sezon daha iddialı olma olasılığının payı olmamaktadır, duyurulur.

Forsaker


Son albümünü 06'da çıkaran Katatonia'nın yeni albümü kasım başı gibi çıkacak;ismi Night Is The New Day. Bu albümden Forsaker isimli şarkı dinlemeye sunulmuş. Ben geç gördüm biraz. Albüm çıkışından haberim vardı ama, bu şarkıyı bilmiyordum.
Dinledim az önce. Katatonia seven bünyeye umut vaad ediyor diyebilirim. Özellikle girişi. Albüm çıkınca da yazarız bir şeyler artık, dinlemekten aklımıza gelirse.

Neeskens







Çoğu kişi Rijkaard'ın bile farkında değilken, bu mütevazı ama büyük futbol adamının kim farkına varacak? Geçen salağın biri yazmış, "Rijkaard bu ülkeye gelen en büyük hocalardan biri" diye. "Hadi ya" dedim, "hadi ya"...
İster mutlu sonla bitsin, ister şimdi iyi gitmesine rağmen yüzümüze-gözümüze bulaşsın (ki bu oyun futbol, her şey olur) Galatasaray'ın bu yaptığı, belki de kulüp tarihindeki en büyük iş. Sonuç, işin niteliğini değiştirmez.

Tekinsiz


Ayrıntı Yayınları'nı buradan tebrik ediyorum, kapakta kullanılan fontları değiştirerek, bir serinin içine ettikleri için. Bu kadar büyük etki edeceğini sanmazdım bunun, ama oluyormuş. Artık Yeraltı Edebiyatı serisi daha kötü bir görünüme sahip.

Celabal


Görünce hem şaşırdım hem sevindim. Ümitliydim ondan ama, ortadan kaybolmuştu bir süre, D-League'deymiş meğer. Lakers'ta iş yapabileceğini düşünüyorum. Yeni bir "Shannon Brown vakası" görebiliriz. Seviyorum ben bu elemanı.

Ivy Ve Zach

Az önce bir arkadaşla konuşurken farkına vardım:İki yetenekli ve bir o kadar da uyumsuz adam, Allen Iverson ve Zach Randolph adamları, bu sezon birlikte oynayacak. Geçen sezon Nba tarihinin en genç 5'ini sahaya salarak gelecek vaad eden bir takıma sahip olduğunu fazlasıyla gösteren Grizz, bu iki adamı alıp işin içine sıçtı mı, yoksa sentez işe yarar mı, göreceğiz. Benim umudum yok. Normal olarak.

Monşer


Aydoğan Vatandaş bu memlekette tuttuğum araştırmacılardan biridir. Son birkaç yılda eskisi kadar verimli olmasa da-görünüşte öyle belki- değerli bir adamdır. İlk çıkardığı kitapları filan bu işlerle ilgilenenler için möhümdür.
En son kitabı da bu imiş. Merakımızı çekti tabii, konu önemli. Osmanlı'nın son dönemini, o dönem kuvvetli olan zümreyi anlatıyor gibi. Şimdiki bazı durumları anlamak için o devri iyi anlamalı. Çünkü halen aynı şekilde devam ediyor.
Ha, ben ne zaman alırım bunu onu Allah bilir ama, en azından şurda göz önünde dursun. Akılda kalsın.

Rothen


Geçen gün Cl özetlerini izlerken, Stuttgart-Rangers maçında spiker "Rothen" diyor. Ben de başkası sandım ilk önce. Meğer bildiğimiz "Jerome Rothen" miş. Her sene böyle bir kayıp transfer oluyor. Geçen sene de Cisse öyle olmuştu. Haberimiz olmuyor her nasılsa. Aylar sonra ayılıyoruz.
Gerçi kiralık gitmiş Rothen ama, mesele o değil. Bu abi de underrated'dır ya, neyse şimdi.

Ek:Bu çok kötü bi' forma ya. Yani ne bileyim, yönetici olduğum takıma böyle forma yapılsa, gider dava açarım. Bu ne abi, bir kırmızı attır öncekiler gibi, bi'şey yap. Dümdüz anasını satayım ya.

Logo

Geçenlerde -bayağı oldu gerçi- Goal'ün Barça logosu hakkındaki özensiz tutumundan bahsetmiştim hani, aynısını koca Ntv de yapıyor. Ya da Ntvspor, her ne boksa.
Hani maç tanıtımlarında böyle bilet filan var, takımların isimleri, saat, gün vs. İşte orada da eski Barça logosu kullanılıyor. Bir Allahın kulu da farkında değil herhalde. Tutup mail atsan, onu da siklemezler. Medyanın bu konudaki hassasiyeti malum.

Nafile


Hiphoplife Mixtapes adı altında bir seri başlamış. İşte underground'dan elemanlar filan. Daha tanınanlar da var, Fuchs gibi. Bu serinin ilk albümü çıkmış, adı da Nafile. Söylenenlere bakılırsa, albümde genelde Sago'ya sallanıyormuş-zaten isim, kapak filan da ortada. Dinleyip bakmak lazım. Böyle underground muhabbetlerini sevmem Rap'te ama, bu albüme bir bakacağız artık.

Filan

Bilmiyorum merak eden filan var mı ama, ben yazayım:bir süredir "şeer" dışı olduğumdan mütevellit, bloga bir şeyler yazamadık. Yarından itibaren mekan daha faal. Hani giren eden vardır, belli olmaz. Zaten bir ara Blogger'a bi' sikler olmuş. Şu an düzelmiş görünüyor gerçi, neyse.