Su


-Selamın Aleyküm. Okurken bir yandan da bunu bulmaya çalışın. Hadi birini ben söyleyeyim, bizim Abdul-Jabbar. Bir tanesi de yakın tarihten, Avustralya vatandaşı. Diğer ikisi biraz zor ama eheh.

-Ersan İlyasova'nın Melo savunması haaaaaaarikaydı. Yani özellikle ilk yarıda ve biraz da üçüncü çeyrekte. İlk yarıda Melo yanılmıyorsam 4 isabetle 11 sayı buldu, 3'ü Ersan kenardayken geldi bu isabetlerin. Ersan sahadayken ve Melo'yu savunuyorken 1/6 olması lazım. Artı top kayıpları ve iki tane de hücum faul. Burası çok önemli çünkü bu iki hücum faul Melo'nun ikinci ve üçüncü faulleriydi ve devreyi erken kapamak zorunda kaldı. Uzun kollarıyla ve akıllı savunmasıyla çok rahatsız etti Ersan. İkinci yarıda işler biraz daha kaosa döndü, Melo'nun savunmacısı sürekli değişti. Tabii kendisi ilginç bir form düzeyinde bu ara. Ne kadar iyi savunulursa savunulsun bir şekilde sayı üretiyor. Nefes alabilmeye vakti olduğu her an sayı bulmayı başardı. Maçı da 13/25 ile 36 sayıyla bitirdi. Yine de Ersan harika savundu. Galibiyette önemli bir nokta.

-Bu Nate Wolters kim abi? Herhangi bir D-League oyun kurucusundan neyi daha iyi yapıyor? Ben bazen bu NBA'in dinamiklerini anlamıyorum amk.


-Giannis Antetokounmpo'nun okunuşu. Kendisi de bu yazıyı yazayazıyorken şöyle bir tweet attı.






-Antetokounmpo demişken (diyebilmişken), ailesi ilk defa Yunanistan'dan gelip bir maçını izlemiş çocuğun. Anne, baba ve kardeşlerden ikisi. Maçta da çok eğlendiler. Kameralar sürekli onları çekti. Giannis'in takip smacı esnasında Bucks sahibi Herb Kohl'la fotoğraf çekilmekle meşguldüler. Brandon Knight'ın maç kazandıran şutunda havalara uçtular. Sadece çocuk değil aile toptan Greek Freak, inanılmaz keyifliler ya.

-Ligin en kötü giyinen koçu açık ara Larry Drew. Bir dakika McHale? Yok yok Drew.

-Knight'ın üçlüğünden sonra 1.4 saniye kalmış, Bucks üç sayıyla önde. Knicks spikerleri faul yapılma olasılığından bahsediyorlar. Ben bu olaya çok takığım. Faul yapmayacaksın arkadaşım. Bunun NBA'de yazılı olmayan bir kural olması gerekir. Son dönemde çok sık görüyoruz böyle anlarda gelen faulleri. Drew de faul yaptırmadı oyuncularına, ki gayet güzel savundular. Ya hadi 1.4 saniye kala faul yapsan da anlarım, bunu da kabul ediyorum. Avrupa basketbolunda öyle şeyler oluyor ki adam 3 sayıyla önde 15 saniye kala faul yapıyor ya. 2/2'den sonra geride olan takımın yaptığı faulde adamın 0/2 atıp son hücumda da sayı yiyip kaybetmesini istiyorum. Basketbolu bu kadar aklınızla oynamaya çalışmayın kardeşim yürek oyunu bu.

-Bu adamlar n'aaapıyorlar? (Videoları ben yükledim, saygııııııııııııı) (Bu arada Sanders acayip bir smaç vurmadı, veya Melo'yu falan bloklamadı. Sadece altıncı faulunü alıp oyun dışı kaldı.)

-NBA'in ayarlarıyla oynanmasından nefret ediyorum. Ne demek kardeşim basket attıktan sonra topa dokunamamak ya. Ben coast to coast gelip Sanders'ın üstünden smaç vurucam, o adrenalinle topu alıp Sanders'ın suratına savurunca teknik alacam? Başlarım öyle kurala. Tabii surata savurmaca yok ama ben o anlar için top oynuyorum bu ligde. Hem o topa değmemeye çalışmak da rakip aleyhine oluyor, oyun yine neredeyse eskisiyle aynı süre gecikmiş oluyor. Bunu da burada aradan çıkardım iyi oldu.






 -Milwaukee Bucks her zaman kazanmıyor ama kazandığında kendisini Bucks yapan mallıklardan da vazgeçmiyorlar. (Biri de demiyor ki beyler stop the ball aq)

-"I just didn't want to get in a situation where they either switched or trapped me at the end, so it was just better to go one-on-one at that point. It's happened a couple of times in late-game situations where I called a screen and they either switched it or trapped it, and it put our team in a bad situation. I remembered that, and I think that's why the play was successful tonight." Brandon Knight. Kyrie gamsızının ve DeAndre apaçisinin dabıl-penetreyşınından sonra bu çocuğun iyi oynadığını ve bir şeyler başardığını görmek beni mutlu ediyor. Aynı zamanda aklını kullandığını hissettirmesi de.


-Cevaplarla veda edelim. Bucks 1. sıra seçimi Kent Benson'ın lige adım attığının 2. dakikasında bir başka zamanın Bucks 1. sıra seçimi Kareem Abdul-Jabbar'dan yumruk yediğini bilmiyorsanız öğrendiniz. Görmediyseniz de buradan görün.

Nerden Nereye 139





Retro 299


Kurul


Geçen sezon da yapmışlardı bunu. Ekstra sarı. Seneye de bunu giysinler işte. "4-5 sene sonra kakaladılar V'yi" diye atıp tutarız.

Ortak


Lotto omuzdaki logoyu sadece Genoa için mi farklı renge sokuyor, yoksa başka var mı? Güzel ayrıntılar bunlar ya. Ama biz mesela, hala parçalıyı tek renk (kırmızı) yakayla giyebiliyoruz. Hmm.


Şu zaten bambaşka. Oraya bir ayar çekeceksin zaten. Bunu ilk gördüğümüzde secdeye varmıştık, o derece.

Şer


Seattle Seahawks sahasında binlerce kişi önünde son saniyelere altı sayı farkla önde giriyor San Francisco 49ers karşısında. Artık maçın son oyunu oynanacak. Kaepernick buradan bir touchdown çıkartamazsa Super Bowl'a gidecek takım kendileri olamayacak. Bu NFL'de özellikle de son yıllarda tomurcuklanan önemli bir rekabet. Kaepernick topu fırlatıyor, Niners WR'si Crabtree ve Seahawks CB'si Sherman koşmaya başlıyorlar. Crabtree zıplıyor çünkü top ona doğru süzülüyor. Topu yakalamayı başarırsa takımını SB'ye çıkaracak. Bu inanılmaz bir olay. Nefesler tutuluyor. Aynı anda ondan bir adım önde olan Richard Sherman da zıplıyor. Topu engellemeyi başarırsa takımını SB'ye çıkaracak. Bu daha da inanılmaz bir olay olabilir.

Oluyor da. Sherman topu kesiyor. Süre doluyor. Seattle Seahawks Super Bowl'da. Maçı kazandıran harekete imzayı atan Richard Sherman'ın yanına muhabir Erin Andrews gidiyor ve olanlar oluyor.


Bunu sanıyorum izlemeyen kalmadı. Şu video da olayı daha detaylı anlamanız için size yardımcı olabilir. Ben de o son oyunu şu şekilde basite indirgeyeyim. Şampiyonlar ligi yarı final ikinci ayağı oynanıyor. İlk maçı deplasmanda 2-2 berabere bitirmiş Chelsea sahasında Real Madrid'i ağırlıyor. Durum 1-1 ve son dakika. Ronaldo karşı karşıya kalıyor, kaleciyi geçip topu boş kaleye yuvarlamak üzere ama o da ne, David Luiz kayarak topun kaleye girmesini engelliyor ve takımını finale çıkartıyor. Sonrası kaos, karmaşa.

Richard Sherman böyle bir adam ve bu tarz her hareketinden sonra eleştirilmesinden usandım. Cidden ne bekliyordu bunca kişi, Sherman'ın "Güzel bir maç oldu, bu sonucu aldığımız için çok mutluyuz. Şimdi Super Bowl'a odaklanıyoruz." demesini mi? Gerçekten bunları duymak sıkmadı mı artık? Sherman'ın dediklerine takımı ikinci plana atıyor ve galibiyette birincil payı kendine biçiyor deyip egoist damgası yapıştırmak mantıklı mı? Veya deli gibi bütün maç boyunca varını yoğunu ortaya koyduktan sonra o boşalmışlıkla yayına çıkan böylesine bir adamı bu kadar agresif bir tavır sergilediği için sorgulamak? Amaç ne?

Richard Sherman böyle bir adam. JR. Smith böyle bir adam. Mario Balotelli böyle bir adam. Bunlar böyle. Esas sıkıntı bu adamların her hareketinden sonra onları itin götüne sokmaya çalışan insanlarda çünkü onlar eğlenmeyi bilmeyen sıradan, sıkıcı ve heyecansız varlıklar.


Bu arada Erin Andrews de ne çekmiş be. Buraya ve şuraya da bakınız. Allah'tan o diğerlerine göre akıllı da bu açıklamaları yapabilmiş.

Super Bowl XLVIII
Seattle Seahawks-Denver Broncos
2 Şubat Pazartesi
TSİ 01.30
Fox Sports TV

Madibu

Merhaba. Zamanında şöyle bir post atmıştık. Gelişmiş versiyonu varmış meğer. Yakınlardan.





Böylece, arkadaşın sonraki transferi hakkında da fütursuzca öngörüde bulunabiliriz. Liverpool, Arsenal, Milan, Bayern, PSG, Braga, Basel, Ajax vs.

Diriliş


Geçen sene bu satırlarda The Following ile Person of Interest'in aralarındaki bağdan bahsetmiştim. Post şurada. Bundan sonra iki diziyi de eskisi gibi daha dikkatli izlemedim. Yani birbiriyle ilişkileri açısından daha dikkatli izlemedim ama yine de benim gibi sıradan her izleyicinin gözden kaçırmayacağı bir isim daha gördüm. The Following'in Roderick'i Warren Kole, Person of Interest'in 3. sezon 3. bölümünde de karşımıza çıktı. Hani şu başta verdiğim postta "Ajan Michael Emerson Weston" altyazılı resimdeki adam.

Neyse olay o değil. Dizimiz harika başlayıp sezon boyunca serbest düşerek saçmalık ötesi bir finalle ilk sezonunu noktaladıktan sonra sıradan saçmalıklarıyla yeni sezona başladı. Yeni gay ikili, yeni Debra, yeni Emma, biraz tarz değiştirmiş bir şekilde karşımıza çıkan eski Emma, türlü türlü yeni saçmalıklar falan...


Yeni sezonun ilk bölümünün ilk sahnelerini izleyince sanki önceki sezonun finalinin farklı bir sahneyle kapandığını düşündüm. Araya epey bir süre girdiğinden web üzerinden ufak bir araştırma yapıp o sahneleri tekrar izlemek istedim. Yukarıdaki videoyu buldum. Bu ne amk ya? Bu sikko diziyi bile bu şekilde mi izliyor ABD'deki insanlar. Özellikle 03.30'dan sonrasını izleyin. Ben hayatımda sadece Aşk-ı Memnu'nun finalini böyle heyecanlı izledim. Aşk-ı Memnu ile The Following'i aynı post içerisinde kullandığım için Halit Ziya Uşaklıgil, Hilal Saral, Beren Saat, Selçuk Yöntem, Kıvanç Tatlıtuğ'dan falan özür dilerim. Dizinin en güzel kızı da Elif'ti bu arada.

Deklare



(...) Bu söyleşi çok uzun sürecek galiba...

Normalde daha uzun sürüyor.

Öyle mi? Kim ilgilenir ki bir karikatüristin müzik üzerine zırvalamalarıyla, kim merak eder? "Kim bilir ne komiklik yapmıştır?" diye başlar, komiklik göremeyince, daha başında bırakır.

Ama çoğu zaman müziğin dışından, yazar-çizer insanların müzikle olan ilişkileri üzerine yapılıyor bu söyleşiler...

Yavrum, bir yazarın, çizerin müzikle ilişkisi yoksa, ona geçmiş olsun.

Orhan Pamuk mesela, hiç dinlemezmiş.

Onun için demek okuyamıyormuşum kitaplarını, şimdi anlaşıldı.

---

Roll, sayı 43'ten. Oğuz Aral'ın sözleri. Orhan Pamuk'u "okuyamamak"tan muzdarip çok kişi vardır. Ana sebeplerden biri bu olabilir gerçekten. Nobel'i falan siktir edin. Bu adamın yazarlığını övmek için Nobel'e ihtiyaç yok. Kara Kitap gibi bir şaheseri yazan adam nasıl olur da...

Bu bağlamda, bizim Günday'ın "yazarken/bir yapıt kurarken müzikten beslenme" vurgusu da önemli bir yere denk düşüyor. Not düşelim.

Retro 298


Mokar

Merkezimize gelen duyumlar sonucu, Everton'ın önümüzdeki sezon giyeceği formayı açıklıyoruz. İstikrar böyle bir şey işte...




Hatırlatma babında son iki sezonun formasını da koyalım şuraya.



Kubat




Şunlar çok güzel değil mi ya. Yani eski çıkartmalar zaten öyle de, bir futbolcunun 18-20 yıllık kariyerini çıkartmalarla, sene sene görebilmek...

Totti ve Del Piero'da saçlar gene uzuyor-kısalıyor falan, bi' değişim var. Zanetti'de o da yok. Sanki sıra sıra bütün formaları giydirip tek seferde hepsini çekmiş gibi.

Belki hala bilmeyen vardır, şuranın mahsülleri.

Nerden Nereye 138



"1. lig" vurgusunu da bilhassa ekliyorum.

Mahşer


Tümer Metin...

Belki amacı sadece Beşiktaş taraftarından özür dilemekti. Çünkü neredeyse her bölümde en az bir kez Beşiktaş taraftarı olduğunu söylüyor ve ilgili başlıklarda kulüpten ayrılışının sebebinin kesinlikle kendisiyle alakası olmadığını, ayrılmak zorunda bırakıldığını, daha doğru bir deyişle buna doğru sürüklendiğini belirtiyor.

Belki de sadece önemsediği için yazdı kitabını. Yaşananları önemsediği için, kendini önemsediği için, etrafındakileri önemsediği için, futbolu önemsediği için. Çünkü ben biliyorum ki bir şeyleri önemsemeyen adam bu zahmetin altına girmez. Belirli saplantıları olmayan, çeşit çeşit obsesyonları bulunmayan, görece rahat insanlar bu tip projelere zaman ayırmaz. Ki mevcut piyasada bu mesleğin içindeki kişilerin yüzde doksanının bu kafada olduğunu görüyoruz. İşte Tümer o diğerlerinden. O diğerlerini de harekete geçirecek cesur atılımı yapan adam. Bakış açısını, düşünceleri, oyunun evrimini değiştirebilecek potansiyel.

Belki saha içinde oynadığı hiçbir takımın bir numaralı lideri olmadı ama her zaman o isme kılavuzluk yapan adam olduğunu düşünüyorum. En azından söyledikleri, yazdıkları, hal ve hareketleri bunu gösteriyor. Ben en çok Tümer Metin'i seviyorum ve Tümer gibi adamlar yüz yılda bir geliyor.


Lady Gaga...

Şunu ve şunu izleyin. İlki sizi içine çekecek zaten, büyük ihtimalle ikincisinin uzunluğu sizi korkutup birkaç dakika sonra kapatmanıza sebep olacak. Belki de hiç açmadınız iki videoyu da, önemli değil. Lady Gaga'nın Artpop'u yayınlamasının üzerinden haftalar geçti ve insanların büyük bölümü yaşadıkları hayal kırıklıklarını dile getiriyorlar. Albüm yayınlanmadan önce inanılmaz bir reklam yapılmış da, yüzyılın albümünün geleceği söylenmiş de, bu neymiş falan.

Ben albümü çok beğendim. Neredeyse efsane ilk albümünün önüne koyacak kadar. Ki Venus bence bugüne kadar yaptığı en güzel şarkı. Esas değinmek istediğimse şu; Lady Gaga kendini yeniden sıradanlaştırmaya başlıyor ve bundan çok korkuyorum. Stefani Germanotta'dan Born This Way sonrası Lady Gaga olana kadar acayip bir mesafe kat ettikten sonra yeniden normalleşmesine alışmak istemiyorum. Şimdi baştaki ilk iki videoya tekrar bakın, o artık kendisini tanrısallaştırdı. Erkek veya kadın değil, insanlar üzeri bir varlık olduğunu kabul ettirdi. Ve biz hayranları bundan büyük bir haz alıyoruz. O noktaya gelmiş bir sanatçının Do What u Want isimli bir parça yapıp R.Kelly ile şu tarz performanslarını izlemek beni üzüyor.


Patty Mills...

Bu adamın acayip bir şekilde Felipe Melo'ya benzediğine niye daha önce kimse değinmedi yoksa ben yine başarısız bir ünlü benzetmesi mi yapıyorum ya. Şuna bakın.

Wednesday


Spike Lee, Brooklyn-Warriors maçında. Bereye dikkat ediniz.

Retro 297


Stick


4 günde iki maç. Biri (yani ilki) içerde, diğeri deplasman. İkisinde de sarı formaya karşı oynanmış. Peki o zaman neden ikisinde de kırmızı forma giyilmemiş? Başta "Euroleague'de bu işlere daha bir dikkat ediyor olabilirler, ondan belki" diyecektim ama, bizimkiler Olin'in yeşili giyeceğini düşünüp (en azından Viki'de iç saha formaları o gözüküyor) başka forma götürmemiş olabilirler, ki bu da bizimkilerin hatasıdır o zaman. Karışacağından değil şu şekilde, ama kırmızı forma varken neden bu giyilsin, değil mi?


Ayrıca lafı geçmişken: Bu sezon 5 formamız var basketbolda. Ne gerek var bu kadar lan. Baksanıza şunlara amına koyim.

Nerden Nereye 137





Birey




Bu sezon, Nike giyen bazı takımlarda gördüğümüz bir çorap tasarımı var. Arkada dikine, hafif kalın bir şeridin yer aldığı bir tasarım. Bizim çorapların da alayı öyle. Daha önce benzerini Adidas'ta gördüğümüz bir tasarım.



Bu tasarım, iki takım için farklı uygulanmış, ve çok hoş durmuş. Biri PSG, diğeri de Barcelona için. Barcelona'daki daha bir beklenesi, fakat PSG'deki fazlasıyla kendine has.


Bu sezonun PSG iç saha formasını hepimiz gördük. Geçen sezon olduğu gibi, yenilikçi bir tercih –anlaması da biraz zor. Sanki normalde olması gereken renk bütününü sıvılaştırıp, beyazları yukarı, kırmızıları da aşağı toplamış gibi. Ve böylece, formada alışıldık "PSG şeridi" yer almıyor böylece. Tasarımcılar, o göğüsten aşağı inen kenarları beyaz olan kırmızı şeridi, çorabın arkasına yerleştirmişler ve klasik PSG forması görünümünü oraya yansıtmışlar. Sanırım onca yıldır gördüğüm en ince ve en şık forma ayrıntılarından biri.


Barcelona'da ise o bölgeye Senyera yerleştirmişler. Ki formanın ense kısmında da enine yerleştirilmiş bir Senyera var.

Bunu mesela, Galatasaray'ın yukarıda gördüğümüz beyaz çorabına, kıpkırmızı değil de, sarı-kırmızı parçalı olarak uygulayabilirler miydi? Evet. Ama ya akla gelmemiş, ya da o şeritlerin tek renk olmasını istediler. Ya da, –daha mantıklı şekilde– bu sezon beyaz forma olmadığı için, beyaz çorabı parçalının altına da nadiren giydiğimiz için, arada kaynamasın istediler. Ki Juve maçında ilk defa gördük bu sezon beyaz çorabı, o da anlamsız bir tercihti. Bütün ilk devreye yakışır şekilde.

Blu


1. Caner Erkin, "büyük umutlarla" Rusya'ya gitmiş. Saçlar daha o kadar uzun değil, sakal da yok –"yumurta gibi çocuk". Sakallı haliyle Dünyanın en çirkin adamı. Umarım yeteri kadar insan bunu fark etmiştir.

2. Uğur Boral da akıllarda kalan hemen hemen tek iyi performansını sergilediği sezonda görülüyor. Bir de 2 sezon sonra Sivasspor'a attığı goller var işte.

3. Boral'ın şu fotoda gördüğümüz hali, tipik bir Türk futbolcusu saçmalığı. Sanki öncesinde 5 kere gol kaçırmış gibi, kaçan ilk pozisyonda "Allahım ben daha ne yapayım-Nasıl girmez-Ben ne yaptım da girmedi-Ne günah işledim yarabbim-Orucu eksik mi tuttuk" temalı bir yakarış sergiliyorlar Çünkü alayı gerizekalı.

Retro 296