Orta


Öncelikle fotoğrafı büyütelim "pls". -Bize göre- en solda arma var zaten, okey. İkinci olarak, şu -ortaya doğru mavileşen- lacivert çubuklara gömülü bir arma daha bulunuyor. Üçüncü de, Salih'in içine giydiği tişörtte bulunan Fenerbahçe arması. Hani maçı izlerken aniden şu manzarayı görse insan, kendinden şüphe eder, "acaba ben ne kullandım, kolama ne attılar" diye. O neymiş lan öyle.

Retro 275


Naci


2964- Başkaldıran Kurşunkalem'den - Ferhan Şensoy

  "...Hasta Fenerliyim. O kadar Fenerli değilim belki, Lefter hayranıyım. Ay-yıldızlı formayla gol atıp, bize maç kazandıran Lefter'e "gâvur" dedi diye, sınıf arkadaşım Hayrettin'e, hayatımın ilk yumruğunu atmıştım...
  Galatasaray Lisesi'ne girince, ne girmesi, sınavı kazandığımın belli olduğu akşam, Naci amcam bir Galatasaray rozeti takıyor bana. Artık Galatasaraylıyım, Lefter'e hayranlığımı hep gizleyerek."

Kitap İçin 3, Selçuk Altun, Sel, sayfa 281

Bugünlerde çok tartışılan ırkçılık meselesi ile ilgili de fikir vermesi adına güzel bir hikaye. Melih Şabanoğlu da bugün sabah saatlerinde "erken dönem Türk futbolunda ırkçılık"la alakalı birkaç tivit atmıştı, ekleyeyim.

Nerden Nereye 116







Fakı


Avrupa'nın en büyük 10 liginin şampiyonlarının forma tedarikçilerine bir bakalım.

İspanya - Barcelona - Nike

İngiltere - Manchester United - Nike

Almanya - Bayern Münih - Adidas

İtalya - Juventus - Nike

Fransa - PSG - Nike

Portekiz - Porto - Nike

Ukrayna - Shakhtar - Nike

Rusya - CSKA - Adidas

Hollanda - Ajax - Adidas

Türkiye - Galatasaray - Nike

Toplamda 7 Nike, 3 Adidas. Futbol uzun süredir 2 markalıydı zaten ama bu sene iyice coştu. Geçen sene Puma, Umbro falan vardı en azından. Nike ise Adidas ile arayı açıyor. Bu sene şampiyon olamadılar ancak 3 Adidas'tan ikisinin liginde Zenit ve PSV gibi güçlü takımlar var Nike kullanan. İlk 10'u fulleyen firmaya fotoğraftakini hediye edeceğiz.

Palamut


Buna değinmeden geçemeyiz. Nihayet bir Türk takımı, sezon sonu oynanan bir maçta önümüzdeki sezon formasını giydi/tanıttı. Bunu hangi takım yapsa sevinirdim, fakat kendi takımım olunca daha başka elbet. Birini hallettik. İnşallah forma konularındaki diğer tabuları da kırarız zamanla.

 Onlardan biri, malum biz de çok değiniriz, kombinasyonlu forma giy(e)meme sorunu. Dün şükür ki bu işleri becerebilen bir takımla oynadık da, onlar da kombinasyonla çıktı ve sahada karşılıklı hoş görüntüler ortaya çıktı.



Ket


Formaya mavi katılıyor falan, tamam da, otobüs hepten mavili çıktı? Lacivert nerede? Başkan bunun hesabını versin.

Retro 274


Idle


Barcelonalı futbolcuların NBA ile araları genel olarak iyidir, biz de burada en az 5-6 kez bu ilişkiyi görebileceğimiz fotoğraflar paylaşmıştık. Ama bu ilginç bayağı. Tabii bu tip fotolar kesin bilgi vermiyor bize. Yani eşyasını kullandığı takımla ilgisi hiç olmayabilir de o oyuncunun. Deulofeu'nun NBA'e olan sempatisi hakkında bir fikrimiz yok. Ama üstünde Rose forması olan bir fotoğrafı var. Eğer varsa basketbol ve NBA ile alakası, iki spor arası etkileşimin güzel örneklerinden biri olarak kafalarda yerini alır hani. Yoksa... bilemiyorum, yani herhangi bir NBA takımının forması, öyle geyik falan olsun diye kolay kolay giyilmez lan.

Deulofeu hakkında, ismi duyulmaya başlandığından beri, "Barcelona felsefesini tam özümseyememiş biri", "daha çok Cristiano Ronaldo gibi..." benzeri yorumlar okuyoruz/duyuyoruz hep. Ki doğru gibi de bunlar. Bu karakterde birinin, Rose gibi tam tersi istikamette giden bir sporcunun formasını giymesi güzel ironik kaçmış.

The Book of Basketball #1


(Merhabalar efem, ben editör Lap. Bundan birkaç ay önce, bizim Yücel, "olum The Book of Basketball'u mu çevirsek" gibi bir şeyler dedi. Ben de "olur mına koyim, hatta harika olur. Vatandaş da sebeplenir" falan çektim. Bir hışımla giriştik. Blog kadrosundan -sizin ben amınıza koyim- çoğu kişiyle de konuşup anlaştık, ilaveten yardım edecek 2-3 değerli arkadaş/abi de dahil. Sonra -TABİİ Kİ- proje "masada kaldı", kaynadı, boşladık kısacası. Yakışan da bu zaten. Başladığımız gibi kitabı boydan böyle çevirip yayınlasak, utancımdan blogu kapatır giderdim. Neyse işte, biraz zaman geçti, birkaç gün önce Yücel "ben girişiyorum abi" diyerek isyan bayrağını çekti. İyi de etti belki. İlk baştaki kadar adamla yapamayız, bu aşikar. Yardımlarla beraber 5-6 kişi, ilerletebilirsek ne ala. Kitabın ününü çoğunuz biliyorsunuz. Kalınlığını da. Zor işe giriştik, becerebiliriz inşallah. Sonuçta hiçbirimizin daha önce bu işe bulaşmışlığı da yok. Bunu en başta belirtmek gerek, hatalarımız olacaktır. Bunu hem kendimiz için, hem de İngilizcesi yeterli olmayan, ya da yeterli olsa da (benim gibi) güvenemeyen arkadaşlar için yapıyoruz. Hem de amına koyim, Türkçeye toptan bi' çevrilsin diye. Yarak kafaların hiçbirinin çevirtip basacağı yok, malum. Umarız olabildiğince basketbolsever okur, bir işe yaramış oluruz böylece. İyi okumalar.)



~

ÖNSÖZ

Malcolm Gladwell

1.

Uzun olmayan bir zaman önce, Bill Simmons Minnesota Timberwolves GM'liği için görüşme yapmaya karar verdi. Eğer Bill'in düzenli okuyucusuysanız bunu bilebilirsiniz, çünkü zaman zaman makalelerinde bu kampanyası hakkında imalarda bulunur. Fakat eğer Bill'in makalelerinin düzenli okuyucusuysanız, yeteri kadar emin olmasanız da onun bahsettiğimiz adaylığına anlam verebilirsiniz. Herşeye rağmen Bill'in espri anlayışı çok kıvraktır. O insanlara bulaşmayı sever. Isiah Thomas, Eddy Curry ile Bill Russell'ı bile karıştıracak kadar ileri giden nadir bir psikiyatrik bozuklukla uğraşırken bile Bill ona bulaşırdı. Sonra öğrendim ki Minnesota front office'i, Sports Guy'ı* savunan 12.000 kadar e-mail almış taraftarlardan gelen. O esnada bile bunun ayrıntılı bir kurmaca olduğunu düşündüm. Bakın, ben Bill'i tanırım. Los Angeles'ta yaşar. Boston'dan buraya geldiğinde, elleri ve dizlerinin üstüne çöküp asfaltı öptü. Minnesota kışı için buradaki güneş ışığını terketmez. Artı olarak, Bill bir gazetecidir değil mi? Bir taraftardır. Sadece, sizin de bildiğiniz gibi televizyondan maç izlemeyi bilir. Fakat elinizde bulunan bu olağanüstü kitabı okuduğumda tamamen yanıldığımı farkettim. Simmons basketbolu biliyordu. Ciddiydi. T-Wolves da öyle olmalıydı.

2.

Bill simmons neye benzer? Bu konu dışı bir soru değil, çünkü bu The Book of Basketball hakkında bir çok şeyi açıklıyor. Bu sorunun kısa cevabı; Bill, tam olarak sana ya da bana benzer. Kelimelere dökecek olursak o sadece bir taraftardır — obsesif bir taraftar. Bir arkadaşımın, Yankees'in en parlak döneminde, her sonbaharda yüzük kazandıkları dönemde büyümüş bir çocuğu vardı. Fakat Rivera save'de sıçınca** çocuk harap oldu. Ağladı. Günlerce kimseyle konuşmadı. Dünyası çöktü. Şimdi hala bir taraftar, Simmons da öyle.

Tabii tek farkla, senin veya benim gibi sıradan taraftarların bu takıntılarının bir sınırı vardır. Bizim işimiz gücümüz var. Kız arkadaşlarımız veya eşlerimiz var. Arkadaşım Bruce'a ne zaman benim evime gel de futbol*** izleyelim desem bana her zaman kız arkadaşıma bunu yapabilmek için yeterli cap room'um olup olmadığını sormalıyım der. Bütün yetişkinlerin de buna benzer çekinmeleri olduğundan şüphelenirim. Bill'in böyle bir derdi yok. Neden? Çünkü spor izlemek onun işi. Anı durdurun ve aklınızı onun dahiyane mevkisine koyun. "Hayatım bu gece geç saatlere kadar çalışmam gerek" bunun anlamı Lakers maçı üçüncü overtime'a gitti demektir. "Bu gece olmaz, işim dolayısıyla fazlasıyla gerildim" bu ise Patriots**** son dakika field goal'üyle kaybetti anlamına gelir. Ofisinde yanyana beş düz ekranlı televizyon bulunan bir adamdan bahsediyoruz. Bu gerçeğin hangi kısmının korkunç derecede ilham verici olduğunu bilmek zor: aynı anda beş maçı simultane bir şekilde izleyebilme ihtimali mi yoksa istediği zaman beş farklı maçı "ofisinde" izleyebileceği bir oda bulunması mı.

Taraftar olmanın diğer bir özelliği bir taraftarın her zaman outsider olmasıdır. Çoğu spor yazarı, veya onun tanımıyla taraftar, böyle değil. Onlar sporculara ulaşabiliyor olmaktan yararlanırlar. Önceki akşam Kobe ile konuşurlar ve Kobe onlara parmağının iyiye gidiyor olduğunu söyler. Mart ayında üç günlerini Brett Favre'ın ağzından söz almak için harcarlar ve Brett onlara önümüzdeki sezon kesinlikle geri döneceğini söyler. Spora bu tür bir yaklaşımda bir sıkıntı yoktur. Fakat bunun bir sınırı vardır. Bir Insider için olumlu tümceler kurmak kaçınılmazdır. Eleştirisini yapar fakat bunu kısa kesmek zorundadır çünkü aksi halde Kobe bir dahaki röportaj için telefonlara çıkmayabilir? İşte bu kitap bir insider'ın işi değil. Bu, "ofisinde" beş farklı ekrana sahip bir televizyonu olan ve 1986 Doğu konferansı yarıfinallerini 1986'da izlediği için ve pek tabii -sırf hafızasının onu kandırmasına engel olmak için- kasedi alıp aynı 5. maçı son ilkbaharda herhangi bir salı sabahı üç kez daha tekrar izlediği için 1986 Doğu Konferansı yarı finallerinin 5. maçı hakkında gerekçeli görüşleri olan birinin işi. Sen veya ben bunu yapamayız çünkü yeterli cap room'umuz yoktur. Bu sebepten dolayı Simmons'a sahibiz.

3.

Şimdiden The Book of Basketball'ın çok kalın olduğuna dikkat etmişsinizdir. Bunu rahat bir şekilde söyleyebilirim ki bu kitap üniversiteden beri okuduğum en uzun kitap. Lütfen bu gerçekten dolayı okumanızı ertelemeyin. Eğer bu bir romansa, sizler bu romanın her satırını en az bir kez okumak için büyük bir yükümlülük altındasınız demektir, aksi halde plot'un izini kaybedebilirsiniz. (Bekleyin. Celeste ile Ambrose evlenmiş miydi yoksa onlar Holiday Inn'de ilişki yaşayanlar mıydı?) Fakat bu bir roman değil. Bu, aksine, istediğiniz zaman üzerine düşünüp eleştirebileceğiniz ve birbiriyle zayıfça alakalı argümanlar, riffler, listeler ve hikayeler bütünü bir seri. Bu, Bill James'in 1980'lerde çıkardığı Baseball Abstracts'ının basketbol versiyonu. Uzun çünkü uzun olmak zorunda — çünkü kitabın amacı bazı şeyler hakkında alaka kurmamıza yardım etmesi, mesela Elgin Baylor ve Michael Jordan, böylelikle tam olarak Baylor'ın kim olduğunu anlayabilirsiniz. Ve çünkü, Bill sadece en iyi 10 oyuncuyu veya 25 oyuncuyu sıralandırmak istemedi. Ki biz onlar hakkında çoğu şeyi zaten biliyoruz. O en iyi 96 oyuncuyu sıralandırmak istedi, üstelik listeye giremeyenlere de değinerek. Ve hepsini pozisyonlarına göre değerlendirdi — nükteli bir şekilde, delilleri ve sebepleriyle. Okudukça basketbolu daha önce bu şekilde bilmediğinizi ve daha önce basketbol hakkında böyle bir kitap yazılmadığını farkedeceksiniz. Öyleyse zaman ayırın, haftaları bir kenara koyun. Karakterlerin izlerini kaybetmeyeceksiniz. Karakterleri zaten biliyorsunuz. Bilmediğiniz şey ise Bernard King'in ne kadar iyi olduğu, veya Pippen'ın neden tüm zamanların en iyi takımına ait olduğu. (Bu arada, dipnotları okuduğunuzdan emin olun. Tanrı bilir neden ama Simmons dipnotların ustası.)

Son bir not. Bu kitap tartışmaları beraberinde getirecek. Ben hala Allen Iverson'ı bu kadar yükseğe koyduğu için hayrete düşmüş durumdayım örneğin. Veya Kevin Johnson'ın piramiti zar zor kırması. Kevin Johnson kendi zamanında durdurulamaz gibi geliyordu. Fakat sonra, hafızama güvendim. Simmons geriye döndü ve herhangi bir salı öğleden sonrası hepimiz işimizin başındayken elindeki kasede baktı. Şanslı piç.

~

*Sports Guy, Bill Simmons'ın tüm dünyada en bilinen lakabı.

**Mariano Rivera. Beyzbolda closer diye bir terim vardır. Maç boyunca atıcılar inanılmaz derecede yorulduğundan ötürü son bir veya iki inning'de bu closer denilen adamlar atıcılık yapar. Yani maçı bitiren atıcıya closer denir. Mariano Rivera da bu mevkiinin zamanında en önemli oyuncularından biri. Bahsedilen save'de sıçmak tabiri (blown save) de atışının vurucu tarafından vurulması anlamına geliyor. Yani başarısız bir atış sonucu rakibe sayı kazandırması ve takımının maçı kaybetmesi. Burada bahsedilen atışla takımı New York Yankees, World Series'i yani finali kaybedip şampiyonluğu veriyor. İşte o an. Son 5 senede 4 şampiyonluğu bulunan Yankees, 6. senede ünvanını Arizona Diamondbacks'e kaptırıyor. Yıl 2001.

***Tabii ki Amerikan Futbolu :(

****New England Patriots. Boston halkının NFL'deki takımı. Bill Simmons'ın da Celtics, Red Sox ve Bruins'le beraber taraftarı olduğu takım.

Exquisite


Dün geceki maçların ardından Yahoo NBA'in anasayfası. Yukarıda bir reklam var. Tıklayınca aşağıdaki gibi açılıyor. Yorumsuz.

Kedi


Kim önce çıkarttı derseniz Nike çıkarttı.

Kot


Marsilya'nın yeni sezon formalarından biri. Artık 3. olarak mı yapmışlar, Avrupa maçlarında mı giyecekler bilemedim. Ama boku çıktı bu işin. Kot desenli forma olmamalı yani. Bir de yeni moda formaya gömlek cebi eklemek. Geçen sene Milan'ın dış saha formasında vardı, bu sene 3rd formalarında da var. Marsilya'nın bu formasına da eklemişler. Gereksiz hareketler, tek güzel ayrıntı cepteki OM dikişleri.

El-Kol 10


Sanırım serinin en "bilinçli" postu bu olacak. Yapılan hareketler gayet kasıtlı ve her birinin (küçük ya da büyük) anlamı var. Pique klasik baş parmak, Cesc daha Amerikan usülü belki, takımdaki ilk şampiyonluğu, malum. Pinto, Busquets ve Iniesta ise, kazandıkları toplam şampiyonluk sayılarını işaret ediyorlar.

Devil


Düne ilişkin en ilginç manzaralardan. Basketbola ilgi-alakası var mı, yoksa sırf artislik olsun diye mi giymiş, bilmiyorum. Yine de bu iki sporu birleştiren görüntülerden olması açısından hoş.



Lif

Lyon'un da yeni formaları "görücüye çıktı". Birçok değinilesi nokta var. Bir an önce ele almamız lazım. Çok acil.


1. En orijinal işten başlayalım: Bu sezon giyilecek 3 Lyon formasında da arma-sponsor firma logosu yerleşimi farklı. Bir örneğini hatırlamıyorum. Tekdüzeliği kırmak adına harika fikir.

2. Bir diğer orijinal: 3 formada da farklı yakalar kullanılmış. Kırmızı ve lacivert forma aynı kalıp olmasına rağmen, aynı yakayı koymamışlar. Bir artı puan daha. 


3. Üç formada da farklı (ve gayet sade) tasarımlar. Tekrar yok. 3 formaya sahip (ki artık bu yerleşiyor iyice, olması gerektiği gibi) takımlarda sık sık formaların ikisinin aynı tasarıma sahip olduğunu görürüz. Çalışılan marka sizi sikiyorsa, üçü de aynı olabiliyor. Ki bu intihar sebebi. E tabii, Lyon'un Adidas ile arasının ne kadar iyi olduğunu biliyoruz. Bilmesek de ilk 2 maddeden anlamak zor değil.

4. Lyon formalarında kombinasyon görmeye alışığızdır. Hiç olmazsa bir tanesinde yapılırdı. Bu kez üçü de dümdüz -ama bu ilk değil. Duruma göre beyaz forma, lacivert şortla tamamlanacaktır, bunu biliyoruz.


5. Geçen sezonki 3 boyutlu formadan sonra, bu kez de lacivert formadaki şeritlerin ve armanın karanlıkta fosforlu görünecek şekilde yapılması. Yine ekstra, ilgi çekecek bir şeyler var anlayacağınız.



6. Yine lacivert formadaki, sanırım ilk kez geçen sezon City'de gördüğümüz şu kendine has yaka stilinin bir benzeri.

7. Bir de hayıflanma: Şurada 4. maddede bahsettiğimiz, şeritlere yedirilen aslan deseni keşke devam ettirilseymiş. Şık olabilirmiş yine. 


8. Bu V şeklinde inen şerit de eskilerden bir sezona dayanıyor muhtemelen. O kokuyu almak mümkün. Son dönemden hatırlamıyoruz bunu.

9. Laciverti maviden sayarsak eğer, o zaman 3 ana renginden de birer forma giyecek oluyor Lyon. Peki bunu daha önce görmüş müydük? Üç sezon önce kısmen. Onun haricinde, son 15 yılda bu manzara hiç yoktu sanırım. Siyah yok, bordo yok, altın yok, sarı yok, gri yok. Sadece asıl renklerle tasarlanan formalar.

Retro 273


Çıkartma yok bu kez. Ama çok güzel bir görsel var.

Kayış


Bordeaux formalarında pembeye alışığız. Alakalı-alakasız sokuşturuveriyorlar. Formalarla yoğun ilgilenenler zaten kanıksadı bunu. Ama bu... Bu sefer bildiğin çiçek falan var formada. Muhtemelen bir gönderme, bir atıf, bi' bi'şey var tabii (var imiş, bkz. yorum kısmı). Öğrenilir belki ilerde. Şu durumda ister istemez bizde birkaç yıl önce dönen gereksiz geyikler (turuncu-mor-mercan serisi vs.) akla geliyor. Bizde giymesi imkansız ya şunu. Ülke sallanır yemin ediyorum. Hükümet düşer. Ulan frenkler.


Dell




İşte bunlar hep Stephen Curry.

As

"Perşembe günü Fenerbahçe, tarihinin en önemli maçına çıkacak" falan, bunları çok duyduk. Gerçi o konuda da sıkıntı var. İki maçlı eşleşmenin ilk maçına "KULÜP TARİHİNİN EN MÖHÜM MAÇI" diye gazı veriyorlar. Sonra rövanşta aynı terane bir daha.


Neyse ne diyorduk, hah. Evet, tarihlerinin en önemli maçıydı. Ama baçka bir açıdan da tarih yazma fırsatını kaçırdılar. Çoğu kişi farkına varmadı muhtemelen. Oysaki Fenerbahçe büyüklüğüne yakışır bir olaydı. Bir kulübün büyüklüğü, bu tip ufak detaylarda saklıdır Güntekin.


Olay şu: Benfica ile oynanan rövanş maçının 45 ve 75. dakikaları arasında, Fenerbahçe orta sahasındaki 3 oyuncu da "afro olacak kadar kıvırcık saça sahip" kişilerdi. Ama...

Çoğunuzun bildiği mi gibi, Mehmet Topuz, KOYUN KIVIRCIK saçlarını yıllardır, çoğu kişinin hala bilmemesine sebebiyet verecek sıklıkta düzleştirerek ortalıkta geziyor. Öyle ki, birçok Fenerbahçeliyle bu konuda münakaşa edebilirsiniz. Hatta iş kavgaya kadar gider. Kahvedeyseniz araya girerler. Evde sıkıntı olur.

 
Topuz o kısacık saçları da (yine) düzleştirince, tarihi fırsat kaçtı. Orta sahadaki üç oyuncu da aynı saç stiliyle sahada yer alamadı. Bunun daha önce kaç kez gerçekleştiğinden emin değilim, ama çok çok az olduğu kesin. Bildiğim bir örnek var, o da yukarıdaki fotolarda görüldüğü gibi, Balotelli-Niang-El Shaarawy üçlüsü (ve hatta Robinho, duruma göre dörtlü de denebilir yani). Mohikanlı forvet üçlüsü. Biz de "afro orta üçlü"yü kurabilirdik.

(Hemen belirteyim, burada kastettiğimiz "genel olarak" aynı saç stiline sahip olmak. Yoksa ne Milanlı gencoların saçları tarz olarak birebir aynı, ne de Fenerbahçeli bu üçlünün saçları birebir aynı yoğunlukta kıvırcık.)

Maalesef olmadı. Bizi gururlandıramadılar.



Retro 272


Jenerik 16


Etno


Şahsen formaları ilave renklerle "açma" ya da daha farklı bir görünüme sokma işini seviyorum. Galatasaray parçalısına beyaz ya da siyah sokma, Barcelona çubuklusuna sarı ekleme, Milan çubuklusuna beyaz ilave etme vs.

Ama bu başka bir şey olmuş. Yani düşünün ki, bizim parçalıya enine böyle bir tane siyah şerit koymuşsun -şimdi düşündüm de, 03-04'teki parçalıda yapılan, aslında buna benzer bir şeydi. Ya da Real Madrid beyazına çapraz bir mor şerit.

Geçtiğimiz yıllarda yakada, kol uçlarında filan mavi görmüşlüğümüz var Newcastle çubuklusunda, hatırlarsınız. Ama bu pek kabul edilebilir değil. Taraftardan da tepki geleceğini tahmin ediyorum. Talihsiz bir tasarım. Ayrıca armanın yeri, Puma logosuyla orantılı değil, sola doğru hafif. Böyle tanıtmasalar/piyasaya çıkarmasalar formayı amına koyim.

Diğer formalarına baktığımızda da bir özensizlik, baştan savma görüyoruz. Yakışmıyor açıkçası.

Nerden Nereye 115




Başka yolu yoktu. Fotoğraf bulamadım. Vidyoda da bir arada görünmüyorlar doğru düzgün esasen. Bir tek, ofsayt kamerasındaki çekimde gol anından biraz önce aynı karedeler. O anı caps alsam olmazdı.

Un



Öncelikle şarkı hakkındaki düşünceleri merak ediyorum. Yorum kısmına şeedersek sevinirim. İkincisi; Bu şarkı da muhtemelen Amazing ile aynı akıbeti yaşayacak gibi görünüyor. Güzel iş, ama 2 ay boyunca her gece dinledikten sonra tiksinilecek yani, kaçışı yok. Üçüncüsü, ve en önemlisi: Bu video(lar)da Boston'a uygulanan hor muamele.



Görebildiğim kadarıyla şarkının Playoff özel versiyonunun 3 farklı videosu var. Birinde (yani en kısa olan, en üstteki) Boston Celtics namına hiç kimse ve hiçbir şey yok. İkincisinde (yukarıda) diğer bütün takımların logosu varken Celtics logosu yok, üstüne oyuncu olarak da kimse yok. Üçüncüsünde (aşağı) yine logo yok, ama bir kez Pierce görünüyor.



Tamam, Boston çaptan düştü, eskisi gibi değil, bu sezon şampiyon olma, ya da finale çıkma ihtimalleri çok düşük; hatta ilk tur serisini geçme ihtimalleri bile çok düşük, zira 1-3 gerideler. Ama yine de bu kadarı... Derin NBA iş başında bir kez daha. Düşene tekmeler gecikmiyor. Bize düşen bu büyük camiayı uyarmak. Onların da gerekeni yapacağını umuyoruz.

2 gün sonra editi: Ben mal gibi videoları karıştırmışım. Üst ve alttakini aynı koymuşum. Düzelttim. Kusura bakmayın. 

Retro 271


Hele


Şu logo konsepti güzel tabii, ama yayılması araklar gibi olacaksa işimiz var. Gerçi kıytırık siteler araklayacağına bir futbol kulübü araklasın tabii.

Hırıltı


Bugün Feysbuk'taki ofişıl NBA sayfası böyle bir görsel paylaştı. Şurada bahsettiğimiz açıdan bakarsak, şık bir görüntü değil. Ne şekilde olursa olsun, bir NBA takımının beyaz renkle temsil edilmesi geleneklere uymuyor, anlatmaya lüzum yok. E bu tip şeylerde zemin ya siyah ya da beyaz olacakken...

Nerden Nereye 114




Sydney



Bugün 25 Nisan 2013. Tim Duncan 37 yaşını doldurdu. Kendisi hakkında birçok güzelleme, övgü, methiye yazılabilir. Ben en basit yoldan, "İyi ki var" demek istiyorum. İyi ki var, ve biz de iyi ki onu izleme ve tanıma şansını elde edebildik. İyi ki bu oyun, onun gibi birisiyle şereflendi. Ne mutlu onun değerini bilenlere. Onunla basketbolu ve sporu daha da sevenlere. Ne mutlu onu 2 sene daha parkelerde izleyip tadını çıkaracak olanlara.

Asheru


Şunu hiç gördünüz mü? NBA Tv'de ve (anladığım kadarıynan) diğer NBA yayını yapan kanallarda maç öncesi görülen introvari, kısa bir şey. Logonun iki kenarına dizmişler işte birilerini. Sağdan başlayalım: Durant, Wade, Dirk, tamam. Sonra Rose, ardından Kobe... Ve Amare. Amare? Şu oyuncu grubunun içine Amare'yi sokanın var ya, ben ta aklını-mantığını sikeyim. Lin'i falan koysalar yine deriz ki "Bak gene Uzakdoğu yaranmaları var, şuradan bile medet umuyorlar". Bunun nasıl bir açıklaması var, çok merak etmekteyim. Ayrıca bunun ne kadar zamandır kullanıldığını da bilmiyorum, ne kadar uzun süredir kullanılıyorsa da o kadar büyük skandaldır. Herhangi bir şekilde NBA'in sunulduğu, temsil edildiği bir yerde, en sembol oyuncuların arasında Amare'nin ne işi olabilir lan. Bırak altıyı, bununla alakalı ilk 50 oyuncuyu saysan yine yer bulmamalı.

Benzer bir skandal daha var. O daha çok ses getirecektir. Uluslararası medyada da yankı uyandıracağını düşünüyoruz hatta, o derece.

Bastian


Fatih Demireli Twitter'dan yukarıdaki fotoyu paylaştı (üzerine tık). Millet koreografiye kilitlenmişken ben çatıdaki ışıklara takıldım. Bildiğiniz gibi Allianz Arena'nın bütün dış kaplaması ışıklandırılmış. Ara sıra kırmızı da yanıyor, işte o kırmızı yanarken stadın içine sızan ışık bana şunu hatırlattı (belki de sızmıyor dışarıdan, direkt iç ışıklandırması öyle. Şu an araştıramadım). Acaba düşünülmüş müdür bu ? Düşünülmüşse şaşırmam.

Retro 270