Nerden Nereye 81


Metin 2


Lebron'un Liverpool ile olan ilişkisinden yeterince tiksinmeyen varsa, tam zamanı.

Retro 200

Kaju


Son zamanlarda ırkçılık trendi aldı başını gitti. Kafayı nereye çevirsen, hangi gazeteyi eline alırsan her yer ırkçılık garabetiyle dolu. Emre'den, Beşiktaş taraftarlarına; Beşiktaş taraftarlarından, Tavşanlı Linyitli Serkan Özsoy'a kadar elde geniş bir ''dedikodu'' malzemesi mevcut. Emre meselesi zaten hepimizin malumu, ilk vukuatı değil; sonuncusu olacak gibi de durmuyor. Alt ligde yaşanan Serkan-Mbamba olayı ise şaşırtıcı. Gittiği her yerde sempatiyle bakılan Mbamba gibi topçuların şu muameleye maruz kalması üzücü. Emre'yi siktir edersek (ki yapılması gereken bu) gerçek anlamda bu tarz olayların alt ligde vuku bulması çok kafa karıştırıcı... ''Türkiye'de ırkçılık yoktur!'' demek büyük iyimserliktir. Zira deri renginden çok, bu ülkede insanlar etnik kimlikleri sebebiyle çoğu kez ırkçılığa maruz bırakıldı. Bu bir gerçek. Çok derine inmeden buradan pası HBBA'ya gönderiyorum, o gayet kısa ve net bir şekilde yazmış ülkedeki ırkçılık tatavasını.

Evet, ne diyorduk? Irkçılık. Üst paragrafta bahsetmediğim bir tek Beşiktaş taraftarlarının ırkçılığı (!) kaldı. Dün yaşananları çeşitli şekillerde tahayyül etmek mümkün ama herhalde en ''cuk oturanı'' öfke patlaması olur. Yıllardır Demirören yönetiminin vesayeti altında şirazesi kayan taraftar, hakem ve bazı Galatasaraylı oyuncuların tahrikiyle (bkz. sezonun ilk Beşiktaş - Galatasaray maçı. Melo ve Eboue) büyük bir patlama yaşadı. Bu öyle bir patlama ki, normalde sosyalist/anarşist tanımı yapılan Beşiktaş tribünleri tekbir sesleriyle inledi. Bir Beşiktaşlı olarak o an utandığımı itiraf etmeliyim. MHP'nin il kongresinde yapılsa şu şaşırmam ama Beşiktaş tribünlerinde olunca -hakikaten- benim de oradaki taraftarlar gibi şirazem kaydı. Gelelim ırkçılık goygoyuna. İlk maçta söylenen ''fuck you''yu büyütüp maymun yapan zihniyet, bu maçın öncesinde yine ortaya çıktı. Melo için yapılan köpek benzetmeli pankartı bazı şirin arkadaşlar büyütüp ''ohahöe ırkçı ibneler''e çevirdi. Klas kafa, bu kafa hakikaten. Zokora lehine pankart açan, Fernandes gibi teni kavruk bir oyuncuyu baş tacı eden, Ferdinand, Amokachi, Nouma, Amaral, Shorunmu, Youla vb. oyunculara hep sempatiyle yaklaşan bir güruha itham edilmesi bile abesle iştigal olan ''ırkçılık'' yakıştırmasını bir Beşiktaşlı olarak kabul etmiyorum. Tribünün hepsine kefil olacak değilim, arada bu tarz hareketleri yapan denyolar her tribünde var. Bizde bu tip elemanlar yok diyen hayatında hiç maça gitmemiştir. Net.

Hazır konu ırkçılık ve Beşiktaşlılık iken postu yazma sebebim olan anıma geçeyim. Irkçılık kavramıyla bir Beşiktaş - Gençlerbirliği maçında tanıştım ben ilk. Sezonu hatırlamıyorum, ya yüzüncü yıl ya da ertesi. Gençler'in fırtına gibi estiği dönemler işte. Mustafa Özkan, Youla falan. Kadro taş gibi. Maçı babamla izlemeye gitmiştim Dolmabahçe'ye. Deniz tarafındaki, kapalının hemen bitişiğindeki eski açıktı lokalizasyonumuz. Tabii forsüküar'ın olmadığı dönemler o zamanlar, check-in yapamıyoruz, zaten o dönem bebeyim. Olsa da bi' bok anlamazdım. Neyse, maç öncesi Gençlerbirliği bizim tarafta ısınıyor. Her maç öncesi olduğu gibi millet şuursuzca tepinip oyuncuları tribüne çağırarak ''oley'' çektiriyor. Beşiktaş'ın ısındığı bölümde olmadığımız için, bizim eşraf kendini bir bakıma piç gibi hissediyor. Ben de dahil. Baktılar olmuyor, Gençlerbirliği oyuncularını çağırmaya başladı bizimkiler. Mustafa Özkan, M'bayo, Youla derken az sonra ana bacı düz gidilecek tüm Gençlerbirliği takımı tribünle selamlaştı (Tribün nankördür hacılar, bunu o zamanlar anladım). Evvela, Youla ve M'bayo gelirken önlerden bir denyo maymun hareketleri yapıp çevresindeki lümpen yancıları ile gülüşüp ''yamyam lan bunlar'' minvalinde gerzoluklar yapıyordu. İlkinde ses çıkmadı kimseden, hatta çok net hatırlıyorum babama dönüp ''neden maymun diyorlar?'' diye bile sormuştum. Youla gelirken bu denyo tekrardan ırkçılığın dibini gördü ama bu sefer tribün sessiz kalmadı. Adamın birkaç basamak üstünden birisi içtiği suyu herifin kafasına attı. Daha sonra bir hengame başladı ama kısa sürdü. Zira suyu fırlatan abinin arkası sağlamdı. Denyo ve beraberindeki lümpenler bunu görünce bayağı bi' pustular/sindiler. Maç boyunca da seslerini çıkaramadı göt oğlanları. Irkçılığın ne kadar irrite edici bir şey olduğunu o gün anladım, o ergen halimle. Beşiktaş taraftarı öğretti bana ırkçılığın ne kadar kötü bir şey olduğunu, şimdi lütfen kalkıp kimse bana şu üstteki fotoğraftan sonra ''siz ırkçısınız'' demesin. Gereken yapılmıştır orada büyük ihtimalle.

Bu arada o kadar dalga geçtiğim Aydın Yılmaz dün Ashley Young golü attı. Lap'tan Aydın için özür diliyorum :( Hoş herifin golü de kaynadı dünkü olaylardan sonra ama naparsın...


Üfürük


-Ya Obafemi, şurda kaç zamandır birlikteyiz. Sana hiç böyle yamuğum, ters hareketim oldu mu?
+ Olur mu abey, hep iftira atıyorlar. Çekemiyorlar seni.
- Gözümsün Obi. Hep diyorum, delikanlı adamsın... Bu arada; noldu senin şu kız işi?
+ Bana göre değilmiş abi. Kapattım o defteri...
-Eyvallah...

Muhi



Valla yıllardır gözümüze çarpmaz. Herhalde yok da. Belki hiç olmadı. Santos'un "fix"tir, iç saha beyaz, deplasman da siyah ağırlıklı çubukludur. Ben Beşiktaş'ın da böyle bir yola girmesi gerektiğini savunuyorum mesela, oraya girmeyelim -her boku hallettiler de bu kaldı. Değineceğim sonra. Görünen o ki, dayılar hem "hoşgeldik", hem de Neymar filan ayağına, böyle bir 3. forma olsun, hoşluk olsun, içimiz açılsın dediler.


Morpheus


İşte Türk medyasında tarafsızlığın bittiği an. Yüzde 66.6 oranla taraflı NBA basını. Yazıklar olsun.

Retro 199

Taylan


Cihat Akbel'in soşıl medyayı birbirine kattığı şu dönemde kalktım ne zorum varsa Efes - Beşiktaş maçına gittim. Halbuki çok gereksiz, otur evde Cihat vs. Ünlüleri izle. Dimi? Öhöm. Konu dağılmasın. Bi' güzel çaktık Anatolian Air... pardon karıştı, Anadolu Efes'e. Muslera'nın da iştiraki ile bayağı bi' renklenen maçta gözüme çarpan en garip şey : Arroyo'nun sahaya ''Milangaz'' yazmayan bir forma ile çıkmasıydı. Hemen ilk molada değiştirildi o forma ben fotoğrafını çekemeden. İnternette de kısa çaplı bir araştırma sonucu bulmaya çalıştım resim/caps gibi bi' şey ama bulamadım. Maç özeti neyn internete düştüğünde koyarız belki. Sene başından beri Beşiktaş'ın forma konusunda yaşadığı kaçıncı sıkıntı, ben sayamadım... Dandik SPORTIVE firmasıyla gidip anlaşılırsa olacağı bu... Kardeşimin okulunun basketbol takımının formalarını bile onlar yapıyor düşünün, artık. Sanki lise takımıyız, neyse seneye artık daha özen gösterirler şu konuya.

Müdahil


Biz vefalı bir bloguz. Böyle müstesna NBA karakterlerine de gereken saygıyı göstermek gerekiyor. Sonuçta bu ligde yer alıp, bu camiada belli bir role sahip olup da "dörtlük atış" diye bir fikri kimse sunmadı. Kıymet bilmek lazım. Sunmakla da kalmadı, bunu pratiğe dökmeyi denedi.



3 sayı yarışmasında airball atmak herkese nasip olmaz mesela. 2.10'dan sonrasına bakın. Link şeklinde vermeyeyim.



2 sezondur falan D-League'deydi. Geri dönmek için uğraşıyordu, fakat olmadı. Bıraktı. Parayı da yemiş hepten. "Homeless"a bağlar yakında.

Son olarak da, o harika cevap:

- Neden bu kadar çok üçlük atıyorsun?
+ Çünkü dörtlük diye bir şey yok!

Nevzat Demir


Son dönemde iyice yaygınlaşan fosforlu/cırtlak renkte krampon modasından bahsetmek için bundan uygun manzara olamaz. Maalesef maçtaki etkiyi yaratmıyor ama yine de görülüyor. Zaten kendi başına göze çok batan bu kramponlar, zift gibi siyah şu formanın altında iyice belirgin halde oluyor.


Retro 198

Biseswar


İkinci gelişlerinde de dayanamadılar. Ocak sayısı, son sayıları oldu. Alacak dergi kalmadı yemin ediyorum. Dergilere verdiğim para yüzde 66 azaldı 1.5-2 sene öncesine göre abi. Yanlış bilmiyorsam şu anda basketbol dergisi yok piyasada. Rezillik.

Nerden Nereye 80

Diamantidis


Beşiktaş ömür törpüsü bu sene, maçlar dayanılmaz derecede insanın canını sıkıyor. İkinci devreden sonra özellikle. Beşiktaş'ın can sıkıcı futbolu Lig tv'nin edi-büdü minvalinde yayında konuşlandırdığı spikerimsilerle daha bi' çekilmez hal alıyor. Tamam, yorum yapın; o sığ düşüncelerinizi salın ortalığa, ama nolur biraz geliştirin/değiştirin kendinizi. Sene başından beri her Beşiktaş maçında aynı kelimeleri duymaktan ziyadesiyle sıkıldım. Özellikle Fernandes ile ilgili olan kısımları... Tamam abi, Fernandes bu ligin çok üstünde bi' topçu. Ona katılmayan yok. Övebilirsin ama, abartıp olayın amına koyarsan izleyicide antipati tohumlarının (WTF?) çimlenmesine sebep olursun. Bıktım yeminlen, özellikle sesi hafiften Winnie The Pooh minvalinde çıkan denyodan. Herifin bi' ''Fernandes gel beni sik'' demediği kalıyor maç esnasında. Kaç haftadır aynı, yok ayağında mıknatıs, yok attığı her çalım 100 bin €, yok korneri... Yeter ulan, dozunda bırakın şunu. Takımda en sevdiğim oyuncudan tiksindirmeye başladınız beni. Sadece bu Winnie yapmıyor bunu tabii, geçen günkü Barça-Leverkusen maçında beni Messi'den soğuttu E.T. (aka supernatural). ''Ahahahaha Messi, ver de vereyim ahahah'' modunda maç anlatılır mı lan? Bırakın şu yavşaklıkları da işinizi yapın. Maç izleme keyfimizin içine sıçmayın.

Varese


Futbol-NBA birlikteliğini yansıtan çok foto var ama, bu herhalde en şaşırtıcı olanı. Bir Duncan hayranı olarak da böyle bir fotoğrafın varlığına çok sevindim. Bizimkiler 99'da şampiyon olduktan sonra, İtalya'ya McDonald's Chmapionship için gitmişti. O günlerde çekilen bir fotoğraf. Ama hangisi hangisinin hayranı da, böyle bir buluşma gerçekleşmiş. Ya da sadece göstermelik mi, bilemiyorum. Timmy'nin de başka bir futbol takımı formasıyla resmi yoktur herhalde.

Börülce


Aylardır içimize sinmeden muhabbetini ettiğimiz Play-Off eksikmiş gibi, adı değişti başımıza Süper Final oldu. Logosunu da tanıttılar. İyidir-kötüdür, o başka. Burada gizli amaçlar var abi. Yemezler. Türk genci yemez.

Dün öğlen vakti spor haberlerini izlerken, yeniden takımın başına geçen Tayfur Havutçu'nun 4-4-2 oynatacağından bahsettiler. Peki 4-4-2'yi nasıl oynayacaklar? Elbette logoda yıldızların dizildiği gibi, taktik dilinde "diamond" dediğimiz cinsten. Carvalhal döneminde de birkaç kez böyle yer aldılar sahada. İşte bu kadar çabuk yansıdı takımlara. İlaveten, Galatasaray'ın saha içi dizilişini de zorlarsak (ama bayağı zorlarsak) diamond'a benzetebiliriz. Anlayacağınız hep planlı işler bunlar. Süper Final sürerken diğer iki takım da bu dizilişe dönerse hiç şaşırmayın. Her şey ayarlı. Hepsi kurgulanmış. Her şeyi gören göz. Üçgenler. Kulelere uçak çarpmadı.

Retro 197

Reload

Fotoğraf Yahoo. Amerikalılar bu tip şeylere çok dikkat eder. Seneye ensidabıley final four'u Atlanta'da yapılacak, dün gece de New Orleans'taki finalde bunun reklamı yapılıyor ama "Atlanta" yerine "Alanta" yazmışlar. Neyse konumuz o değil.

Anthony Davis. Henüz geçen sene liseyi bitiren bu arkadaşımız bu sene kolej basketbolunun tabir-i caizse amına koydu. Sikilmedik göt bırakmadı. 40 maçta takımı sezonu 38-2 bitirirken, kendisi de 14.2 sayı, 10.4 ribaunt, 4.7 blok ortalamalarıyla oynadı. Henüz freshman olduğunu tekrarlayalım, yani kolejdeki ilk senesi. Maç başına 4.7 inanılmaz bir rakam, daha inanılmazı ise pota altındaki blok tehditinin, istatistiklerle açıklanmayacak derecede çok daha büyük olduğu. Bu sene National Player of the Year ödülünü kazandı ve bu ünvana ulaşan tarihteki ilk Kentucky oyuncusu, Durant'ten sonraki ilk freshman. Aynı zamanda takımı dün gece Kansas'ı 67-59 yenerek 1998'den beri ilk kez şampiyon oldu, kendisi de final four'un en değerli oyuncusu seçildi. Turnuva istatistikleri de 13.6 sayı, 12.3 ribaunt, 4.8 blok.

Bu adam çok büyük ihtimalle draft'ın ilk sırasından seçilecek. Son yılların en güçlü draft sınıfının ilk sırası. Fiziksel olarak gelişimi çok önemli tabii ama enbiey'de de sırıtmayacağını ve büyük bir güç olacağını düşünüyorum ben. Şimdiden bir fenomen, profesyonel kariyeri de umarım başarılı geçecektir. Fakat bugün şöyle bir yazıyla karşılaştım ve sinirlerim tepeme çıktı. Bu ne ak ya? Çocuğun dedikleri tamamen saçmalık. Hoş eğer doğruysa ortada çok daha büyük bir saçmalık var. Sırf adamın fiziksel görünümü güzel değil diye bir numaradan onu seçmemek nedir lan? "Taraftarın sevgilisi falan olması zor." bu cümle neee? Hayatımda daha saçma bir cümle duymadım sanırım. Adam sanki güzellik yarışmasına geliyor, Hakan Akkaya-Ivana Sert-Uğurkan Erez üçlüsünün karşısına falan çıkıyor. Olm bu adam basketçi, eline ver topu smaç bassın, ribaunt çeksin, uçanı kaçanı bloklasın. Lan olm adamın kaşından, dişinden size ne amınakoyim? Taraftarın sevgilisi olmazmış, çok forma satmazmış, haaassiktir.

Şuna saatlerdir gülüyorum ama, yalan yok.

Starbuck


Şurada işte armanın etrafına bi' çerçeve koymak gerekiyor abi. Geçen sezon vardı mesela formalarında. Şöyle çekeceksin sarı renkte. Nerde başlayıp, nerde bittiği görünmüyor yoksa.


Retro 196

Ohayon


Euroleague maskotlarına da el atmak lazım. Çok tanınmıyorlar. Normal belki de. Önce Maccabi'nin maskotu, Donny'den başlayalım. Kendisini tanıtmakla kalmayıp, taze bir icraatinden de bahsedelim. Büyük makara. Buyrun.


Ve Olympiakos'un aslan maskotu. Thrileon. Kendisi muzip bir arkadaşa benziyor. Çapkın ipne.




Cartier


Hido, canım benim ne yapıyorsun orada ?

Retro 195

Bruno Mars


Müthiş bir koreografi, yoruma, övmeye fazla gerek yok. Da, ben en çok (ya da "daha çok") hayaleti Barcelona'nın turkuaz/yeşilimsi formanın renginde yapmalarında kaldım. Onu düz mantıkla bordo-mavi yapabilirlerdi. Fakat adamların kafa çalışıyor. Burada oynanan grup maçında Barcelona o formayı giymişti, normal şartlarda yine o renklerle sahada olacaktı. Ama...

İçerden darbe yediler ve koreografinin yüzde yüz başarılı olmasına bir nevi mani olundu. Çünkü -öğrendiğim kadarıyla- Galliani, Milan'ın Kupa 1 finallerindeki beyaz forma geleneğine başvurarak, takımın bu maçta beyaz giymesini istemiş. Totem hesabı. İşe yaramadı ama, olan koreografiye oldu. Hani bilmeden büyük "fail"e imza attılar.

Nerden Nereye 79







edit: Mike James, Aliağa da dahil, birçok takımı dolaştıktan sonra 37 yaşında tekrar NBA'de kendine bir yer edinir. Hem de Dallas'ta, ilk 5 pg olarak.

Tellioğulları


-Kankim bizim takıma geldi, ehehe

Retro 194

Tanoka


Az önce, sevdiğimiz blog TBJ, sakalsız bir James Harden fotosunun olduğu bir post yayınladı. Bu zaten başlı başına bir "vaka", fakat ben başka bir yerden gireceğim.

Postun ilk cümlesi şöyle başlıyor: "İşte Harden'ın annesinin görmek istediği". Meğer daha önce, Harden'ın annesi, "oğluşum keşke sakallarını kesse" demiş. Bilen bilir, sakal işlerini seven adamım ben. Lise bittiğinden beri geçen bilmemkaç senenin yüzde 95'inde, kısa-uzun, hep bi' sakal oldu. O yüzden bu muhabbetlere de çok aşinayım. Ki ikinci linkteki postu atan dayı da bundan bahsetmiş. Demek ki abi, sen ünlü de olsan, NBA yıldızı olmaya yaklaşsan bile bu tip şeylerle uğraşabiliyormuşsun. Platform ne kadar değişiyor, ama konu aynı: Sen evde duyuyorsun, o adama söylenenler, blogda yer alıyor. Hatta belki maç sırasında spikerlerin dilinde oluyor.

Ha, teyze haksız mı, hayır. Anneler açısından bu istek çok mantıklı. Surata baksana ulan, kadın öpecek yer bulamaz anasını satayım.

Lafı geçmişken ayrıca: Harden büyük oyuncu olma yolunda. Ama bu takımda o iş olmaz.


Juno

Yıllar önce bir yazı okumuştum, sanırım Fanatik Basket'te, Lakers'ın nasıl pembe dizi kıvamına geldiğinden falan bahsediyordu. İşte Kobe-Shaq olayları, Phil Jackson-Buss'ın kızı-Buss şeytan üçgeni, bütün bunların yanında olaylardan bihaber Payton-Malone ikilisi falan. Sonrası ufak bir buhran dönemi, Gasol takası sonrası gelen iki şampiyonluk ve şimdi yine pembelerdeyiz.

Camia koç değişikliğine alışık değil, Phil sonrası dönemde de bocalamalar olacaktı elbet. Mike Brown bu takıma özellikle savunma anlamında bir karakter oturtma demesek de seviye atlatma şeysini yaptı, ama onun dışında sezon boyunca ne yapmaya çalıştığını kendi dahil Serhat Ulueren bile bilmiyordur. Playoff'ların (MAA gibi ta amınakoyim) başlamasına kısa bir süre kala rotasyon hala tam olarak oturmuş değil. Goudelock bir maç kenardan gelip nefis katkı veriyor, ertesi maç süre almıyor. 34 yaşına gelmiş Kobe, maç başına 38 küsür dakika (geçen sene 34, bu sene bu alanda ligin zirvesinde biyerlerde) sahada kalıyor ve geçtiğimiz günlerde iki uzatmalı Memphis deplasmanı artı b2b tek uzatmalı New Orleans deplasmanlarında 52 ve 49 dakika sahada kaldı adam, Mike Brown'un tepkisi "WOW" olmuş. Lan adam uçakta uyuyakalmış ak, neyse vesaire vesaire örnekler çoğaltılır.

Hani zaten takım ruh hali düzgün olmayan oyunculardan kurulu. MWP'yi (Ron Artest is all feel) direk geçiyorum, cansın. Gasol haftalardır kafasında binbir düşünceyle oynuyor, Fisher gibi bir lideri kaybettikten sonra Sessions'ın takıma kattığı hava olumlu ama bu sefer de Blake'i harcadık gibi oldu, Barnes ve Bynum öfkelerini kontrol edemeyen isimler, Kobe zaten sene başından beri Vanessa'yla falan uğraştı, üstüne rutin sakatlıklar, bir de son maçta Mike Hoca bench'e almış son çeyrekte olaylar olaylar, üstüne bir de ne alakaysa yeni araba almış falan. Takımdaki tek düzgün isim Troy Murphy, o da fazla düzgün.

Kaçak Kız da güzel diziydi, bazen okula gitmez izlerdim o derece.

Tekdemir


Hacı dün, Galatasaray maçını izlerken, bir ara gri kaleci formalı bi' ablayı gösterdi kameralar, yanında yine Galatasaray formalı bir dişi. Aklımdan tabii "lan bunu nerden bulmuş, kesin direkt oyuncudan almıştır. Yeşil sadece satışta, o da yeni" filan gibi cümleler geçiyor. Kim olduklarını da çıkaramadım. Bu zaten Lig Tv'nin en büyük saçmalığı olabilir. Kendi tanıdıkları kişileri gösteriyorlar, ama izleyenin hiçbir fikri yok. Sırf kendi aralarında makara çevirmek için mi yapıyorlar, nedir...

1 saat önce, tıvaytırda Muslera-Ebru Şancı muhabbetleri çıktı. Yakışır ona, hatta az bile, o başka mesele. O arada makaralar dönerken, ablanın profaylına girdim. Fotolara bakayım dedim (aha SAPIK)... BİR DE NE GÖREYİM!! Meğer o dün gördüğüm ablalardan biri, Ebru Şancı'ymış. Bok sürdürmemek değil, muhtemelen saç renginden tanıyamadım. Çünkü önceden denk geldiğim 1-2 tv programında zaten akılda kalacak manzaralar sergilemişti... Aha foto da bu. Kaleci formalı abla ise Tuğçe Koçak imiş. O zaman soruyorum: Neden kaleci forması Ebru Şancı'da değil? Milleti kıllandırmamak için olabilir belki. Ama Lig Tv nal gibi bunları çektiğine göre, daha ne olsun. O çevreler duymuş demek ki. Bugün de vatandaş öğrendi.

Neyse, bu kadan araştırmacı blogculuk ve magazin yeter sanırım.

Retro 193

Büyükşehir


Şöyle bi' özetlere göz atarken Avery Bradley'nin kariyer maçına denk geldim. Ray Allen'ın yokluğunda ilk beş çıkıp 23 sayı atmış sütçüoğlu. Boşuna demiyorlar ''Where Amazing Happens'' diye. Al sana amazing. Biz herifin topu bomba ile ayırt edip, edemediğini tartışırken aşmış kendini. Gitsin Rondo'nun elini öpsün, Rivers'a da ''amca size çok kanım ısındı. Size baba diyebilir miyim?'' falan çeksin. Zira son dönemdeki şu performans artışında o ikisinin payı çok büyük.