Retro 212

Jenerik 6

Polkadot


Fenerbahçe'nin kamp görüntüleri forumda dolaşırken bizim ülkemizde pek yapılmayan (hatta ben hatırlayamadım başka örnek) bir detay gözüme takıldı. Selçuk'un giydiği antrenman ekipmanının Fenerbahçe arması; İngilizler'de özellikle ve son dönemde başka ülke takımlarında da gördüğümüz ana renkler harici, formadaki renklerle oluşturulan arma tipinde. Armanın iç renkleri kaldırılmış ve sadece çerçeve şeklinde uygulanmış.

Son senelerin modasını ilk olarak Fenerbahçe'de görmeye şaşırmadım açıkçası, çok başarılı bir uygulama. Bakalım formada bunu ilk hangi takım yapacak.

Resim büyüktür yeni sekmede açın !

Dürüm


Turnuva başlamadan önce, bütün formalar belli olmuşken, herhalde en çok dikkat çeken ve sahada görülmesi istenen forma, Almanya'nın yeşil deplasman formasıydı. 1972'de kazandıkları Avrupa Şampiyonası'nda giyilen yeşilin yeni versiyonu olan bu forma, hakikaten çok kişiyi heyecanlandırmıştı. Hemen sipariş verenleri filan biliyorum, o derece.



Ha giyildi-ha giyilecek derken, o arada Almanya elendi. Ki finale çıksalar da bunu giyemeyeceklerdi -malum, İspanya ilk finalistti. Böylece bu güzel forma, hiçbir büyük turnuva maçında giyilmeden sırasını savacak bir pozisyona düştü. Hazırlık maçları ve Dünya Kupası elemelerinde giyilmiş olacak. Onunla birlikte giyilmeyen toplam 4 forma var. Bu yeşil, Polonya'nın kırmızı, İtalya'nın beyaz ve Rusya'nın beyaz. Diğerlerinde sorun yok ama, İtalya'nın beyaz forması da şıktı, sahada görmek güzel olabilirdi.


Tabii Rusya eğer bunu giyseydi, sünnet temalı espri girişimlerinden bıkabilirdik. Ben orasında değilim fakat, beyaz zemin üstünden diğer 2 renkle birlikte yine beyaz şerit geçirmek iyi bir tercih değil, onu söyleyebilirim.

Topuk Yaylası


Geçen bir video izlerken (yine) gözüme çarptı. Abi şu top ne kadar boktandır ya. "Voleybol topu" bile denmez hani. Sanırım o zamanlar daha Şampiyonlar Ligi'nde top standardı yok, kafaya göre kullanılıyor. İlk elden bilgim yok ama, maç fotoğraflarına bakınca (kaliteli blogculuğun 3. kuralı üşenmektir) 00-01 finalinden itibaren Finale'in kullanıldığını görüyoruz, öncesinde başka toplarla oynansa bile. 99-00 finalinde ise, iki Adidas takımının finalinde, Nike top var. Neyse, asıl söyleyeceğim bu değil.

Şu yukarda ve aşağıda gördüğünüz, sadelikten ölen, üstünde sadece Swoosh bulunan top, sanırım futbol topuna benzemeyen futbol toplarının atası. Belki de Nike'ın ilk futbol topudur, ürettiği. Ona da bakmak lazım. Kalsın hem, konu olur.



Allah aşkına şuna da "ay bana göre güzel" çıkmasın abi, -söylemeye gerek yok, elbet seven vardır- bahsettiğim şey, bizim kafamızdaki "klasik" futbol topu konseptine uygunluk. Onun da ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Fakat Nike, formalarda da sıkça yaptığı gibi, garip tasarımlarla kafamızdaki o "futbol topu şekli"ne köstek vuruyor.



Mesela top havada dönerken, hiç bilmesen eğer, plastik top sanırsın filan. Ya da sürerken o çizgilerin yarattığı görüntü. Çok başka bir şey oluşuyor yani.



Geçen sezonki top ise (aşağıdaki) o en yukardaki toptan sonra ikinciliği alabilecek kabiliyette. Bu sezonkiler yine idare ediyor. Bizde ve diğer büyük liglerde Nike'la anlaşılmış olması bu açıdan kötü. Yani Şampiyonlar Ligi, başka konularda olduğu gibi, bu konuda da kurtarıcı görevi görüyor.

Retro 211

Toulouse


İlginç bir resim buldum ve resim altına bir şeyler çiziktireyim dedim. Hoş bu resim altı olaylarını büyüklerimiz daha iyi yapar ama biz de eksik kalmayalım. Amerika Birleşik Devletleri kadınlar futbol (soccer) takımının kalecisi Hope Solo. Futbola resimde gördüğünüz babası sayesinde ilgi duymuş ve başlamış. Babası da daha sonra Vietnam'da savaşmış ve 2007 yılında kalple ilgili bir sıkıntı dolayısıyla hayata gözlerini yummuş. Konu sapmadan esas görmenizi istediğim bir video var, ama ondan önce konuyu saptıracak birkaç şeyden daha bahsedeceğim.

2008 yılında Olimpiyatlarda altın madalya sahibi olduktan sonra 2011 FIFA Kadınlar Dünya Kupası'nda adını, bu sefer altını kalın bir şekilde çizdirecek kadar duyurdu. Şu an ABD ve futbol kelimeleri yanyana gelince muhtemelen akla gelen üç isimden (diğer ikisi Donovan ve Dempsey, belki Adu, eh haydi Bocanegra'yı da ekleyelim saygıdan, aaa Howard da var, ulan Onyewu falan neyse amk) biri. Bunu sadece futbol sahalarında yaptığı nefis kurtarışlara değil, güzelliğine de borçlu. Hatta 2011 Dünya Kupası'ndan sonra Kevin Durant beyimiz twitter'dan aleni bir şekilde sarkmıştı Hope'a. Yok kızımın adını Hope Solo Durant koyacağım falan.

Neyse, göreniniz vardır ama görmeyen kalmasın. Geçen gün Kanada'yla yaptıkları maçta şöyle efsanevi bir kurtarışa imza atmış Hope. Pozisyonun tekrarında top çizgiyi son anda geçiyor gibi ama zaten orada faul var.

Kayyum


Finaller'in 3. maçının bitiminden bir foto. Bırak ablanın kafasını içine almasını, headband yüzünden nerdeyse vücudun geri kalanı da görünmüyormuş anasını satıyım.


Yakın takip edenler zaten biliyor bu muhabeti. "Herif yüzük yolunda saçları döktü" diye girsek yanlış olmaz sanki. Önce yukardaki gibi çok yukarda kullanırken, şimdi dabıl headband takıyor. Git ektir bi' şey yap abi, vardır yolu yani. Böyle kafaya çorap geçireceğine...


Matmazel


Servet Çetin'den nihayet kurtulmuş bulunuyoruz. Bütün RENKTAŞlarım adına bu postu atmak istedim. En azından tarihe kayıt. Bazen kime söveceğimizi karıştırıyoruz. Adamı -yanlış bir kararla- alıyorlar, herif elinden geleni yaparken biz yanlış hedef seçip ona giydiriyoruz. Ama bu başka türlüydü. Bitti şükür.

Odie


Temmuz ayının ilk günü oyuncu tanıtıyorsun. Üzerinde geçen sezonun forması. Bırak Avrupa'yı, gezegende yeni sezon formasını tanıtmayan, ya da sızdırmayan takım kalmadı amınakoyim. Biz daha hala...

Bizimkiler haricinde, bir Eskişehir'inkiler sızdı sanırım. Başka da yok. İşte Beşiktaş ve Trabzon'un çizimler dolanıyor, elemanların yaptıkları vs. Eğer kaçırdığım varsa dürtün pls.

Edit: Bu postun akşamına Bursa tanıttı. 1-2 saat önce de Trabzon. Berat'a teşekkürler.

Nerden Nereye "Euro 2012 Özel" 5

Euro-Retro 19

Sting


Şu yazıyı draft öncesi yazmam gerektiğinin farkındayım ama kusura bakmayın, gerek tembellik, gerek zorunluluk ki öyle zorunluluğun ben ağzına sıçayım, şu saate sarktı. Zaten blogu çok boşluyorum bu aralar, teğmenin beni kovması (nereye kovuyor) an meselesi.

Kim English. 2012 NBA Draft'ında Detroit Pistons'ın 44. sıra seçimi. Türkiye'nin %99.7 gibi büyük bir çoğunluğunun bu çocuk hakkında bir fikri yok. "kim ki o?" ya da "sen kim'sin la" dediğinizi duyar gibiyim, belki de Englishman in new york'u mırıldanmaya başladınız gibi. İşte ben size bu çocuğu tanıtmak için buradayım efendim. Emin olun bu çocuğu doğduğundan beri takip ediyorum, bütün maçlarını izledim, kendisi hakkında yazılan hemen hemen her yazıyı okudum, yani hayatımı bu bloga Kim English'i yazmaya adadım. Şaka. Kendisini sadece bu sene sonunda yapılan Big-12 Şampiyonasında ve okulu Missouri'nin NCAA Turnuvası'nda oynadığı tek maçta izledim. Yani toplam dört maçta. Kim bunların ilk üçünde inanılmaz oynadı? Kim, bunların ilk üçünde inanılmaz oynadı. Bu gibi karışıklıklara mahal vermemek için yazının bundan sonraki bölümünde Kime Kimmie diyeceğim? Kim'e, Kimmie diyeceğim. Kimmie Jimmel. Soft Camel.

Çocukluğuna inelim. Baltimore doğumlu Kimmie. Küçükken akranları arasında kız ismine sahip diye, hatta değişik soyadıyla ve kekemeliği yüzünden alay konusu olmuş. Kekemeliğini yendiğini birazdan paylaştığım videolarla göreceksiniz ama adını ya da soyadını (şu sıralar ortalıkta "the detroit shock will draft kim english with the 44th overall pick of the wnba draft" geyikleri dolaşıyor) değiştiremez. Adınız Ron Artest değilse adınızı ya da soyadınızı değiştiremezsiniz, evet. Lise hikayesini geçiyorum. Elemanın iyi basket oynadığını gören Tennessee, Cincinnati, Florida State, Miami, Seton Hall, St. Johns ve Missouri gibi okullar hemen burs vermeye kalkışmış. Kimmie'ninse yanıtı Mizzou olmuş. Sebebiyse bu okullar arasında sadece Mizzou'nun kampüsünde spor salonu öğrencilere 24 saat açıkmış.


Buradan şunu anlıyoruz, çocuk çalışmayı obsesyon haline getirmiş biri. Kobe ile adı aynı cümlede geçeceği için evinde bu yazıyı okurken (okuyacak) nasıl havalara uçacak belli değil ama en az onun kadar çalışmayı, ve hatta kazanmayı seviyor. Hurafe mi emin değilim ama ilk senesinde yatağını spor salonuna taşımayı bile düşünmüş. Yatak ve kazanmak demişken, kazanmayı ne kadar umursadığı sorusu hakkındaki cevabı şöyle; "i'll sleep outside if that's what it takes" meali; "gerekirse götümü kampüsteki kaplanlara veririm".

Missouri Tigers bünyesinde Kimmie'mizin (ya böyle de kimisinin, kimimizin oluyor ama idare edin artık amk) kolej hayatı gayet iyi başladı. Dört sene boyunca da üzerine koyarak geliştirdi Kimmie. Ama sophomore ve senior senelerinin özel bir yeri var. Sophomore senesinde Big-12 All Third Team'e seçildi. Daha da önemlisi Dick Vitale'nin All Improved Team in USA Today takımında yer almasıydı. Son senesinde ise... Az kalsın geçen sene draft'a girecekmiş. Kapısından dönmüş. Sebebini tam olarak bilmiyorum ama muhtemelen lokavttır. İyi ki de dönmüş çünkü Tigers'ın yeni koçu Frank Haith ile müthiş bir sene geçirdiler. Hem bireysel, hem takım olarak müthiş bir sene. Sonu hayal kırıklığı ile biten müthiş bir sene.

Dediğim gibi, ben Big-12 Şampiyonası'nı izledim. Şimdi size üç maç hakkındaki istatistikleri vereceğim ve yazıyı okumaya es verip evin içinde birkaç tur koşmaya başlayacaksınız. İşte o seksi istatistikler;

Missouri 88-70 Oklahoma State, 11/13 fg, 2/3 üçlük, 27 sayı.
Missouri 81-67 Texas, 9/10 fg, 3/4 üçlük, 23 sayı.
Missouri 90-75 #11 Baylor, 6/10 fg, 5/8 üçlük, 19 sayı.

Totalde 26/33 fg ile 69 sayı ve hayır, 10/15 üçlükten anlayacağınız üzere bu adam 2.20 boyunda bir pivot değil!


İşte Kimmie hakkında, 2012 NBA Draft'ının 44. sırası hakkında bu kadaaaaaaaaaaaaaaaaar uzuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuun bir yazı yazmamın (daha yarısındayız, çıkmayın) sebebi bu. Hem böyle anlatınca da göze o kadar hoş gelmemiş olabilir, izlemeliydiniz. Kimmie turnuva boyunca her şeyi, ama her şeyi yaptı. Muhteşem bir lider. İnanmayabilirsiniz ama son maçın ortalarında bir pozisyon sonrası ıslanan parkeleri bile sildi. Bu performansıyla da turnuvanın MOP'si (MVP) oldu. Sonra da şu efsane konuşmayı yaptı: BU CÜMLENİN ÜZERİNE TIKLAYARAK DİNLEYEBİLİRSİNİZ, Kİ ŞİDDETLE ÖNERİYORUM. "c'mon joe lunardi give us a one" yıllar sonra march madness jeneriklerinde yer alacak kadar efsane oldu.

Sonra ne oldu? #1'i alamadılar. #2'den girip #15'ten giren Norfolk State ile eşleştiler. Kyle O'Quinn'in (49. sıra, Orlando Magic) Norfolk State'i. Kimmie 1/7 fg ile, ki 1/5'i üçlük, 2 sayıda kalınca son yılların en büyük upset'ini izletip 86-84 yenilerek ilk turda elendiler. Kimmie NCAA Turnuvası'nda daha iyi oynayıp, takımını daha ilerilere götürebilse belki kendisi de ilk turdan seçilebilirdi ama olmadı.

Kimmie'nin son senesi gerçekten onun adına inanılmazdı. İlk üç senesinde .350 civarı fg atarken son senesinde bunu .521'e, üç sene .370 civarı üçlük atarken son sene .459'a, ki 78/170, ki OHAAAA, çekti. 14.5 sayı, 4.2 ribaunt, 1.6 asist, 1.3 top çalma. 107 galibiyet görüp bu alanda üniversite rekorunu da (Marcus Denmon ve Steve Moore ile birlikte) kırdığı takımın saha içi lideri Marcus Denmon (59. sıra, San Antonio Spurs) gibi gözükse de esas lideri Kim English'ti ve o dört sene boyunca yaptığı en iyi işi yaptı: elinden gelen.

Kimmie kolejde de NBA menzilinden üçlük atabiliyordu. Şut stili ve mekaniği kusursuz. Sniper lakabını alacak kadar kusursuz. Bu açıdan tüm NCAA'de en iyi olduğu bile söyleniyor. Indiana Pacers'la çıktığı workoutlar'dan birinde şöyle bir diyalog geçiyor.

-seni bradley beal ile kıyaslıyorlar, ülkedeki en iyi iki şutör olduğunuz söyleniyor, ne diyorsun?
kimmie: evet beal çok iyi. beni sürekli jenkins ve beal ile kıyaslıyorlar.
-ve en iyisi?
kimmie: ben.


Aslında hiç ukala değildir, orada da bunu şakayla karışık söylüyor zaten. Beal 3. sıradan Washington Wizards'a, Jenkins de 23. sıradan Atlanta Hawks'a gitti. Fakat en önemlisi herkes, daha da önemlisi kendisi ne kadar iyi bir şutör olduğunun, neler yapabileceğinin farkında. Basketbol IQ'su çok yüksek. Basketbolla ilgili olmayan IQ'su da çok yüksek. Bu konuda Fields, Curry veya Lin'le yarışacak derecede yüksek. Ufak bir konuşmasını dinlediğiniz zaman bu çocukta farklı bir şeyler olduğunu anlıyorsunuz. Ki zamanında konuşamayan bir çocuk olmasına rağmen. İşte size ufak bir konuşması.

Oyunu iyi okuyup nerede ne yapacağını çok iyi biliyor. Potaya giderken sağını da solunu da kullanabiliyor. Aynı zamanda Harden kadar olmasa da Kerem Tunçeri kadar dengeli. Ciddi bir sakatlık da (Allah korusun) yaşamadı. Ortalama üzerinden daha iyi savunmacı, çok çalışkan, eli yüzü düzgün, tam bir evlenilesi damat adayı. Peki bu kadar konuştuk da neden Kimmie draft'ta 44'e kadar düştü. Sebebi basit, ne kadar çalışırsa çalışsın, kendini geliştirebilir ama bir yere kadar. Bu çocuk şu an neyse, bundan 10 sene sonra da hemen hemen bu olacak. Yani potansiyeli yok. Çok yönlü değil. Ribauntlara yeteri kadar katkı sağlamıyor, saha görüşü iyi olmasına rağmen top eline fazla değmediğinden asist özelliği de yok sayılır. Top eline fazla değmiyor çünkü saf şutör. Kendi şutunu yaratamıyor. Yani top eline değdiğinde muhtemelen önü boş oluyor, o da asist yapmak yerine size üç sayı kazandırmayı tercih ediyor. Bir Ray Allen olamasa da Daequan Cook'tan fazlası olabilir. NBA'de kendine çok önemli yer bulup orada tutunabilir. Ray Allen örneğini verdim çünkü sezon sonu görüştüğü bir başka takım da Celtics'miş ve Celtics onu Ray Allen'ın yerine düşünüyormuş. Aslında geleceğin Afflalo'su (daha iyi şutör, biraz daha kötü savunmacı) duruyor karşımızda.


Kimmie twitter'da da çok aktif. Twitter adresi: @Englishscope24. Son zamanlarda attığı şu ve şu tweet'e bakınca kendisine Mike Miller hedefi koyduğu çıkarımını yapabilir miyiz? Emin değilim ama şu ve şu tweet'inden yıkıcı olmayı değil de yapıcı olmayı benimsediğini, yapılan her şeye saygı duyup, takdir ettiğini ve hayatı sevmeye çalıştığını anlayabiliriz. Şundan da yeri geldiğinde herhangi bir kolej öğrencisi gibi sıradan olabildiğini.

Basketbol sonrasında en sevdiği spor golf olan, Cosby Show seyreden, en sevdiği basketçinin Larry Bird olduğu, The Shawshank Redemption'ı 76 kere izlemiş ve Morgan Freeman'a her defasında yeniden tapmış bir adam Kim English. Basketçi olmasa müteahhit olacakmış ayrıca. Ama artık Detroit Pistons kadrosunda ve ben ve bu yazıyı okuyanlar artık onu önümüzdeki senelerde farklı gözle izleyecek. İnşallah bir aksilik olmazsa. Pistons kadrosunda elle tutulur kısalar, Ben Gordon'ın da Maggette karşılığında Bobcats'e gönderilmesiyle bir hayli azaldı. Stuckey, Will Bynum, Knight ve Kim English. 9. sıradan Andre Drummond'ı seçtiler ama onun pişmesi için epey bir vakit var. 39'dan da Khris Middleton katıldı takıma ama bu sene MoTown'da bir çaylak ön plana çıkacaksa bunun Kim English olacağını düşünüyorum. O kadar yazı yazdık, olsun bir zahmet.

Donas


Görünüşe bakılırsa River'ın yeni deplasman forması düz kırmızı altına beyaz şort olacak. Aşağıdaki tabloya göre böyle bir formayı en son 90'ların ortasında giymişler. Griden iyidir tabii.


Tekaş


''Tarihin en iyi draftı'' diye mottolanan bir draftı geride bıraktık. Sizler için Lappappa yayın grubu olarak draftı yerinden takip ettik. Her ne kadar bazı arkadaşlarımız aramıza iştirak edemeseler de Göktuğ kardeşim ve ben gittik canlı canlı izledik. Stern çıkınca yuhaladık falan, böyle birtakım saçma sapan hareketlere giriştik. Şimdi öncelikle şunu söyleyeyim Amarigalılar bu işi çözmüş abi... Ne kadan büyük bir örgenizeyşın, ne kadan büyük bir örgenizeyşın anlatamam amk. Gökmen'in gazetesinden arkadaşlar da vardı yanımızda. Onlar da bizim gibi ağızları açık seyrettiler draftı. Gerçi sonradan törkiş kebap yerken o ağızları öyle bi' açıp-kapatmaya başladılar ki, şaştık kaldık. Amariga'ya gittik yine kebap/döner yedik. Hayır, içimizden birisi de çıkıp demedi ki ''abi yöresel lezzetleri tadalım'' diye. Halbuki kolumdan tutup götürseler bi' hot dog'cıya, ne bileyim bi' Mcdonalds'a... Yapmadılar amk, acılı adana yedire yedire basur ettiler. Vasabi soslu kebap mı olur ak? Kebapçıda içtiğimiz kımız çok güzeldi haa yalnız, söylemeden geçmeyeyim.


Neyse goygoyu bitirip ana mevzuya girişi yapalım. Öncelikle şunu söyleyeyim. Adrian Wojnarowski denilen adam bu işin espirisini kaçırmaya başladı, arkadaş bir insan nasıl olur da her takımın draft edeceği oyuncuyu önceden bilebilir :( Takımların odalarına dinleme cihazı mı koyuyor nedir, anlayamadım lan. İlk sırada beklenildiği gibi Tekaş seçildi. Savunma eksperi olacak deniyor onun için, en azından benim okuduklarım bu yönde. İzleme şansım pek olmadığı için ancak internetteki bir iki videosuna bakarak yorumda bulunabilirim, o da pek sağlıklı olmaz. 4.7 blok ortalamasıyla oynamış geçen sezon zaten bunu gördükten sonra arkadaşa temizinden bi' ''ohaaa'' çekiliyor. Bakalım neler yapacak Anthony Davis. İki numaradan seçme hakkını elinde tutan Bobcats için bir sürü trade dedikodusu dolanıyordu ortada. Özellikle Cleveland ile dirsek temasında oldukları ve onlar için Bradley Beal'i seçecekleri konuşuluyordu. Ama durum böyle olmadı kimilerine göre süpriz bir kararla Michael Kidd-Gilchrist'i seçtiler (paragrafın üstündeki resim ona ait, ibne heatliymiş galiba). Oyun kurucu hariç neredeyse her bölgede takviyeye ihtiyaç duyan bir takım oldukları için kimi seçseler yararlarına olacaktı. Her ne kadar takas söylentileri bitmese de, Jordan'ın MKG'yi beğendiği ve takımda tutmak istediği söylenilenler arasında (en son beğendiği oyuncu Kwame Brown'dı eheh). İki numaradan da bir Kentuckyli'nin seçilmesi NBA tarihinde bir ilke neden oldu bu arada. NBA tarihinde ilk defa ilk iki sıradan aynı okulda okuyan oyuncular seçildi. Bradley Beal iki numaradan seçilmeyince Wizards taraftarları soluğu taksim'de aldı ve takımlarının onu seçmesini büyük bir sevinçle kutladılar. John Wall'un yanına cuk oturacak cinsten bir seçim oldu. Thanks Jordan! Dört numaradan seçimi yapan Cleveland ise tıpkı geçtiğimiz sene Tristan Thompson mevzusunda olduğu gibi süpriz bir kararla Dion Waiters'ı seçti. Bradley Beal planları suya düşünce mecburen Waiters'a yöneldiler ama ne bileyim Thomas Robinson'ı alıp dördü rahatlatabilirlerdi. Tristan'a olan güvenlerinden seçtiler Waiters'ı büyük ihtimal. Zaten hemen ardından da Sacremento beşten aldı Thompson'ı. Cousins'ın partneri olacak önümüzdeki sene, geçmiş ola!


İlk beş sıra dışında dikkat çeken bir iki isim var benim nazarımda onlara da değineyim. Öncelikle Austin Rivers. Malumunuz kendisi Doc Rivers'ın oğlu. Geçtiğimiz sezon Duke ile büyük oynadı cidden 10 numaradan Hornets seçti kendisini. Babasının Doc Rivers olmasından hasıl biraz abartıldığı kanısındayım Austin'in. Ama ne olacaği belli olmaz, bir çıkar göt eder hepimizi. Hornets'in ciddi anlamda bi' PG'ye ihtiyacı vardı. Çoğu kişi Kendall Marshall hamlesi bekliyordu tıpkı benim gibi ama olmadı Rivers'ı seçtiler. Büyük ihtimal PG'ye devşirmeye çalışacaklar çocuğu. Zira elde Eric Gordon varken iki numaraya -şu reputasyondaki bir draftta- ekleme yapmak mantıksız. Diğer gencomuz ise Kendall Marshall. Şahsen kendisine özel bi' hayranlığım var. Hem Jordan'la aynı okuldan olması hem de klasik bir oyun kurucu olması bunda etken. Drafttaki kesinlikle en iyi saha görüşüne sahip adam. Bana göre en iyi point guard (üzgünüm Lillard). Nash'in yanına gitmesi çok iyi oldu onun için. Böylelikle bazı işleri ustadan öğrenip daha iyi bir seviyeye çekebilecek kendisini. Belki hiçbir zaman Nash gibi olamayacak ama en azından onun devrettiği bayrağı alıp belli bir seviyede taşıyabilecek. Ben çok umutluyum kendisinden, umarım başarılı olur.


Tarihin en iyi draftı falan dedik bizim Türk gencolar arada kaynadı. İzzet Türkyılmaz, Furkan Aldemir ve İlkan Karaman seçildiler. İzzet'i 50'den Nuggets, Furkan'ı 53'ten Clippers, İlkan'ı da 57'den Nets seçti. İzzet benim için süpriz olmadı pek ama İlkan ciddi anlamda süprizin süprizi oldu. Özellikle İzzet'ten çok umutluyum ben. Dış şutu var, boyu iyi... Biraz vücudunu da geliştirirse NBA'de tutunabilir. Furkan'ın 53'e kalması garip oldu. Seçilemeyecek denilen İzzet'in bile gerisinde kaldı. Herkes ikinci turun başında seçileceğinden neredeyse emindi ama olmadı. Furkan'ın uzun soluklu bir NBA kariyeri olacağını sanmıyorum ben. Bütün NBA eşrafı PF olarak görüyor onu ama o klasik bir 5 numara. Fakat 5 numara için fazla undersize kalıyor NBA'e. Bu sebepten ötürü de 4 olarak görülüyor. Rebound sezgisi neyn belki onu bi' yerlere kadar getirebilir ama gelip gelebileceği en top seviye Reggie Evans seviyesidir. İlkan hakkında yorum yapmam pek sağlıklı değil çünkü fazla izlemedim. Ama söylenenlere bakılırsa Furkan'a oranla daha hücumcuymuş. Onun da kalıcı olabileceğini zannetmiyorum ben pek.

Felaket tellallığı görevini de başarıyla üstlendiğime göre postun bitiş zamanı gelmiş demektir. Önümüzdeki sezon bakıcaz artık yeni gelen arkadaşların performanslarına. Ona göre yerlerini belleyeceklerdir ligde. Olmadı zaten ver elini NBDL ya da Avrupa.

Euro-Retro 18

Nerden Nereye "Euro 2012 Özel" 4


Euro-Retro 17

Orion

1. Dirk Kuyt şu anda Edremit Körfezi civarında, bunu kanıtlamış bulunuyorum. İşte oğlu.

2. Ve skandal. Kuyt'ın oğlu bir Galatasaray taraftarı. Eğer bu yayılırsa Fenerbahçe camiası karışır hacım.



Edit: Aha bu da Bergkamp'ın küçüklüğü. Belki de onun torunudur? Kolpada sınır yok.


Değirmen


Komplo teorimiz doğrulandı. Ayrıca posta yapılan 2 yorumdaki tahminler de tutmuş. Artık işin içinde Illuminati'nin olduğuna eminiz. NBA'i de yediniz pezevenkler. Rihanna'yla filan uğraşıyordunuz, iyiydi onlar.

Euro-Retro 16

Nerden Nereye "Euro 2012 Özel" 3 - Fransa&İspanya


...


...


İki tane daha muhtemel vardı ama değişikliklerdeki tercihler yüzünden yalan oldu.