Nerden Nereye 93



Edit: İlk foto için Sayın Rafet Baran Eryılmaz'a teşekkürler.

Snakecharmer


Büyük San Antonio'muz yeni forma tanıttı. 2000'lerin ortası gibi retro kontenjanından giyilen gümüş (ya da gri) forma, şimdi daha "modern" bir tasarımla, ve 3. forma olarak sunuluyor. Bu kararın altında asıl formaların tasarımını değiştirmenin zaten zor olması yatıyor olabilir. Bazı takımların öyle, malum. Celtics, Bulls, Spurs... En fazla işte, yakayı V yaptılar.

Ve en önemlisi, formada isim namına hiçbir şey yok, sadece meşhur "Spur"ümüz var. Bunun başka örneği var mı bilmiyorum. Yoksa ilktir, varsa da zaten azdır örnek. Her türlü orijinal bir görünüm yaratılmış. Alsak mı ne yapsak.

12 maçta giyecekmişiz, sezonun ilk maçı dahil. Hepsi de içerde olur sanırım, ya da dışarda giyilirse, ev sahibi diğer formayı giyer. Çünkü beyaza karşı giyilmez bu.





Ayrıca bu forma, zamanında Süper Lig'de giyilen bir formayı hatırlatıyor. Anımsayanları tebrik ediyorum. BarçaStuff gibi yapayım ben de.

Şimal


Fotoğraflarda arka plana dikkat. Şanslıyım ki bunları bulabildim. Yoksa sadece yazarak anlatmak zor olacaktı. Geçen Elazığ maçını izlerken, kameralar ne zaman tribünleri gösterse, ilk göze çarpan kırmızı formalı taraftarların bolluğuydu. Şimdi soru şu: İlk piyasaya çıkan ve uzun süre alınabilecek tek yeni forma olan kırmızı, bu yüzden mi bu kadar rağbet gördü; yoksa cidden kırmızı formaya bir özlem var mıydı, bu kadar seviliyor mu(ydu)? Bunu anlamak zor. Belki de sezon ortasına doğru tribünlere bakınca daha sağlıklı sonuçlar elde edilebilir.  Hani kırmızıların bir kısmı önceki sezonlara da ait olamaz. Son kırmızı 03-04'den. Ki eski kırmızılara sahip olanların da kaçı stada gelen kişiler? Çok çok azdır.


Winter


Ortalama bir dizi takipçisiyseniz, piyasaya yeni düşen Revolution'ı duymuşsunuzdur. Ortalama bir beyzbol izleyicisiyseniz Chicago Cubs'ın 1908'den beri World Series kazanamadığını da duymuşsunuzdur. Tamı tamına 103 sezon.

Revolution, Eric Cripke yarattı, yapımcıları arasında da J.J. Abrams var. Kısaca dünyada belirlenemeyen bir nedenden ötürü elektrikler gidiyor, yani gerçek anlamda bir daha asla gelmemek üzere elektrikle alakalı her şey gidiyor ve biz de o dünyanın 15 yıl sonrasını izliyoruz. Bir bakıma insanlık milattan önceye dönüyor. Orijinal bir fikir ama pilot bölümünü az önce izlemiş birisi olarak pek tavsiye ettiğimi söyleyemeyeceğim. Sadece bu tarz bilim kurgu dizileri artık gerçekten de sıktı. Fikirler orijinal olsa da işleniş hep birbirinin aynısı. Baştan aşağı mantıksızlıklar ve klişelerle dolu ve muhtemelen de reytingleri her geçen gün düşecek ve en sonunda iptal olacak. Henüz pilot bölümü yayınlanmış bir dizi için çok emin konuştum ama göt olmayı da istemiyorum değil. Birkaç bölüm içerisinde gidişatı değiştirebilmek yapımcıların ellerinde ama değiştirmeme olasılıkları çok daha fazla.

Her Yücel Özmetin yazısında olduğu gibi konudan sapıyor muyuz bana mı öyle geldi? Öhöm bu Chicago Cubs da Fenerbahçe'nin geçen seneye kadar yaşadığı Türkiye Kupası hasreti benzeri bir hasret yaşayanlardan. Amerika'da da bol bol taşak konusu oluyorlar bundan ötürü. Dile kolay 103 sezon. Sözde MLB'nin klas takımlarından ama başarı yok işte. Peki Revolution ile Chicago Cubs'ı birleştiren hikaye ne?

Efendim dizimiz Chicago'da geçiyor. 15 sene sonrasının görüntüleri gösterildiğinde Wrigley Field'ın, ki kendisi Chicago Cubs'ın ballpark'ı (beyzbolca konuşuyorum) olur, yanından geçiyor kahramanlarımız. İşte olay şu; mayıs ayında dizinin ilk trailer'ı yayınlandığında Wrigley Field stadyumunun dışında "2012 World Series Champions" yazıyordu. Bu artık bir çeşit göndermeydi sanırım. Ya da nükte diyebiliriz. O zamanlar Chicago Cubs 14-20'lik derecesiyle can çekişiyordu ama MLB bu, 162 maçlık normal sezon fikstürü var. Yani Cubs'ın playoff ihtimali hala vardı ve ligi gerçekten takip edenler biliyorlardır, her an her şey olabilir. Dizinin pilot bölümü yayınlandığında ise aynı sahnede Wrigley Field dışında "2012 World Series Champions" yazısını göremedik. Photoshop ile çıkartılmış. Bunun sebebi de Cubs'ın playoff yapma, dolayısıyla World Series oynayabilme ihtimali kalmaması. Merak edenler için Chicago Cubs'ın şu anki derecesi 58-90 ve ligin bitimine iki hafta falan kaldı. O zaman ne diyoruz? Cubs gol gol gol, 104 sene oluyor :(


Ha bir de, Chicago Cubs taraftarı takımının şampiyon olduğunu görürse ne olur? Playstation'ı kapatıp uyur :(

Monk

Henüz ilk maçlar oynandı daha, ancak 2 formasal gariplik meydana geldi bile. UEFA forma kurallarını git gide sıkılaştırıyor. Kesinlikle karışmayacak, onu anladık. Bugün bu konu ile alakalı değişik durumlar ortaya çıktı. Mavi-beyaz giyen takımlar bugün problemliydi.


İlki Dinamo-Porto maçında yaşandı. Bizim öteki blogu okuyanlar şu elit meselesini artık ezberlemiştir, burada kısa özet geçecek olursak, Nike özel tasarım hazırladığı elit kulüplere 2 forma hazırlıyor. 3. bir forma yapmıyor. Genelde bir önceki senenin dış saha formasını 3. forma olarak kullanıyorlar. Dinamo kendi sahasına koyu tonlar hakimiyetindeki lacivert iç saha forması ile çıktı (tabi bir de ligde giydikleri dümdüz lacivert formaları var iç saha olarak, ancak o da çakışır dediler herhalde - Dinamo formalar için tık), Porto bu sebeple ne iç saha, ne de dış saha formasını giyebildi. İç saha zaten renk yakınlığı yüzünden imkansızdı, dış saha da koyu ton çakışması sebebiyle giyilemedi belli ki. Tabi şortlar-çoraplar hepsi düşünülünce bu sene tanıttığı 2 formasını da + geçen seneki yine koyu tonlara hakim dış saha formasını da giyemedi Porto. Çok değişik bir şey yaptılar. Resmi olarak tanıtılmayan ve storelarında satışa çıkmayan ve muhtemelen tanıtılmayacak-satılmayacak bambaşka bir forma ile çıktılar. Bunu nasıl yaptılar ? Kuralardan sonra ön görüp, bu sene Nike'ın onlar için tasarladığı prototiplerden birisini mi seçtiler, bilemiyorum. Ancak resmi olarak şuanda Porto'nun böyle bir forması yok. Dinamo aslında açık renkli dış saha formasını giyebilirdi, porto da dış saha forması ile gelebilirdi. Ancak belki Porto'nun bu imkanı önceden bilindiği için iç sahalarından şaşmadı Dinamo. Porto ise tarihe geçmiş olabilir, araştırmak lazım.


İkinci durum Malaga-Zenit maçından. Malaga'nın iç saha formasını biliyorsunuz. Açık mavi-beyaz çubuklu formaları var (sol üst köşedeki dayı giymiş). Zenit de aynı renklere sahip. Onlar çubuklu giymiyor ancak açık düz mavi iç saha formaları ve beyaz dış saha formaları var. Elit kategori takımı oldukları için 3. bir formaları yok ve Porto gibi havadan forma yaratma durumları da yokmuş demek ki, Malaga'ya İspanya'da dış saha formalarını giydirdiler.

Şimdi buradan ne çıkartmalıyız ? 3rd formaların ne kadar önemli olduğunu ve eğer bir sene önceki dış saha forması, bir sonraki sene 3rd forma olacaksa, bunu hesaba katarak birbirlerini zıtlayacak renk tonlarının seçilmesi gerektiğini.. Bakalım, daha ilk maçlar. Diğerlerinde ne gariplikler göreceğiz.

Retro 228



Köz Patlıcan


Klozeti fark eden parmak kaldırsın.

Diego


Reebok hiç şüphesiz bu sene şovunu Brezilya kulübü Sao Paulo'ya yaptı. Güzel forma kotasını tek takıma harcadı. İç saha ve dış saha formaları zaten mükemmel, bir de anlamı olan bir 3rd forma yapmışlar. Şuradan inceleyin formaları.

Genelde tarihi bir maç, yıl dönümleri, ya da kulüpte yer etmiş bir futbolcudan ilham alınarak özel formalar tasarlanır. Reebok ve Sao Paulo ise daha değişik bir "özel forma" tasarlamışlar. Kulübün tesadüftür ki, Serie A ve Libertadores zaferlerini yaşadığı dönemlerin çoğunda, kulüpte Uruguaylı oyuncular mevcutmuş. Bir anlamda, büyük başarılar kazandığı dönemlerde uğurlu gelmiş Uruguaylı'lar. Bu sebeple Sao Paulo da tarihlerinde var olmuş Uruguaylı isimlere özel bir 3rd forma çıkartmış bu sene. Galatasaray'ın Romanya'ya veya ne bileyim Barcelona'nın Hollanda'ya saygılarını sunması gibi bir durum. Galatasaray bir sikim yapmadı da, Barcelona turanj forma giymişti.

Pedro Rocha, Forlan, Pereyra ve bizim buralarda da güzel zamanlar geçirmiş Lugano bu formanın doğuş sebeplerinden bir kaçı.

Tasarıma gelecek olursak, forma genel olarak Uruguay Milli forması rengine hakim. Ancak ortada Sao Paulo armasını ve formalarını bize hatırlatan kırmızı-beyaz-siyah çıbıklar mevcut. Bu çıbıklar ortada bulunan kulüp arması ile bütünleşmiş ki, müthiş de olmuş. Armanın olması gereken yerde Uruguay bayrağı var, bu da gereksiz olmuş bana göre. Ayrıca bu sadece taraftara satılan bir özel forma değil, kulüp de kullanacak yeri geldiğinde maçlarda.

Kekik


Meireles'in zaten "koca Chelsea"den, hatta (bir şekilde) son Ş. Ligi sahibi Chelsea'den, Fenerbahçe'ye gelmesi birçok kişi için şaşırtcıyken, olayın başka bir boyutu daha var.


Meireles, çok kaliteli, her biri orijinal tasarımlara sahip antrenman ürünleri kullanan Chelsea'de oynuyordu. Özellikle Ş. Ligi maçları için özel üretilen ekipmanlar ayrı bir dikkat çekici oluyor. Şimdi bu durum varken, çok basit dizaynlara sahip (kumaş kalitelerini bilmiyorum) Fenerium ürünleriyle görülecek olması gerçekten ilginç olacak. Büyük ihtimalle kendisi bile bunun farkında olmayacak ama, en azından dikkatli birkaç göz kendisini şu aşağıdaki gibi tişörtlerle gördükçe "Allah allah..." çekecek.



Şeras



Birkaç saat sonra Real Madrid, Sevilla deplasmanında yeşil formayla sahada yer alacak ve birçok kişi de buna şaşıracak. Şöyle buyrun ve şaşırmayın. "Ne alaka" demeyin. Bir de şu.



Retro 227




İstisnai


Bi' şey değil, babasının başını yakacak velet. Yoksa çok güzel manzara(lar).



Tek Tekçi


Çubuklu forma ve arka planda kafaya çıkmış Suat Mamat ile anmış ultrAslan Metin'i. Kendilerini zaten hoş görmezdim, beni şaşırtmadılar.

Nerden Nereye 92





Çakra




5 sene önce James White'ın buraları nasıl karıştırdığını hatırlıyorsunuz değil mi? Ben o yarışmayı canlı izlediğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Bu ülkede az da olsa basketbolla ilgilenen kişiler de bu adamı unutmamalı, yetişemeyenler de bir şekilde haberdar olmalı. Belki de "gelmiş-geçmiş en iyi smaççı"yı kendi ligimizde ve kendi All-Star'ımızda izleme imkanı bulduk.

Geçenlerde gavur NBA sitelerine bakınırken, Knicks'le ilgili bir preview'a denk geldim. Orada farkettim White'ın New York kadrosuna katıldığını. Bu bilgi, Kidd'in de aynı takıma geldiğini hatırlayınca daha önemli oluyor tabii. Zincirleme devam etti. Ardından da aklıma Green'in şu aşağıdaki smacı ve yarattığı etki geldi. O yarak kafası, belki sırf bu sayede NBA'de oynamaya devam edecek bu sezon -farklı takımda da olsa. White geçen sezon İtalya'da sayı kralı oldu. Belki geri dönmesini sağlayacak olan bu performans, fakat onun "alamet-i farikası", smaçları. Açık konuşmak gerekirse şu andaki fiziksel vaziyeti hakkında bilgim yok. 30 yaşına geldi. Düşüşteyse, normal. Ama şu Fenerbahçe'deki halinin yarısı düzeyde olsa bile, yapılacak 1-2 alley-oop, yeterli "reklamı", sonrasında da kalıcılığı sağlayacaktır. Hadi bunları siktir et, NBA'de böyle tanıdık simaları görmek her zaman güzeldir.


Selahattin


Çok geçmeden "olmayan" kataloga bakarak, fazlalık ne var, yenilik olarak kim ne yapmış, kimler ideal setlere sahip falan, bir döküm yapalım şöyle. 3 hafta geçti bile amına koyim, milli ara olmasa şu anda dördüncü oynanacaktı. Normalde geçen sezon(larda?)ki gibi katalog yok, her takımın kendi sayfasına kondurmuşlar formaları. Toplu bakılamıyor tabii, kötü. Biz de forum destekli olarak elde ettik toplu olarak.

- Akhisar 3 hafta geçmesine rağmen henüz iç saha forması olan yeşil-siyah çubukluyu giymedi. Klasik Anadolu takımı performansları. 3 maçta da beyazı giydiler. 4 formaları var toplamda. Celtic'ten aşina olduğumuz fosforlu sarı-siyah enine çubuklu da dahil.

- Antalyaspor mavi serisine devam ediyor. Gelenek haline geliyor yavaş yavaş. Geçen sezonki forma sayılarını hatırlayamıyorum, o yüzden kuracağım cümleleri kestiremiyorum. Hani Bir beyaz, bir kırmızı zaten "fiks", yanına mavi, ve de bir turuncu. Gerek yok hiç, çok da az giyerler zaten.

- Beşiktaş nihayet... Kendileri için ideal set bu olmalı. Yıllar sonra kırmızı döndü. Düz siyah yok, siyah ağırlıklı forma kontenjanını, yine yıllardır olduğu gibi siyah ağırlıklı bir çubuklu dolduruyor. Santos gibi yapacaklar abi, çok zor değil.

- Bursa'da yeni bir evey forma girişimi var. Takdir edilesi. Ama fazlalık da var. O düz yeşil ya da enine çubukludan birini çıkartacaksın. Gerek yok. Ve de Euro 2012'de İtalya'da gördüğümüz kalıplar kullanılmış, büyük artı.

- Elazığ'ın forma adedinde sorun yok ama, 3 formada toplam 2 renk var...

- Fenerbahçe de nihayet üçe indirdi. 3. forma işini güzel bir renk ikilisiyle çözdü. İlaveten de şu var.

- Biz de ideale yakınız. Bizim formalar ile ilgili her bi' halt için diğer mekana bekleriz. Yer işgal etmeyelim burada.

- Antep, Eskişehir'in tersi istikamette gitti. Adidas'tan Nike'a. Sezon öncesi bir ara taraftarın formaları beğenmemesiyle gündeme geldiler. Ama değişme yok. 5 farklı formaları var, ve 2 farklı beyaz...

- Kayseri'de çubuklunun yanına düz sarı ve kırmızı var. Ama beyaz yok mesela.

- Mersin'de 5 tane forma var. İç saha renklerinde 3 forma. Bol bol. Hala Hummel giyiyor olmaları hoş ama.

- Ordu da Elazığ gibi. Geçen sezon en azından altın vardı. Bir düz beyaz, bir düz mor ve çubuklu. Bari siyah falan olsa...

- Sivas inanılmaz ya. 06-07 kalıbından çubuklu baki. Ve yanına aynı kalıp tasarımdan, dümdüz 4 tane forma: Beyaz, kırmızı, mavi ve siyah. Sonunculuk onların olabilir.

- Trabzon da makul bu sezon. Tam olması gerektiği gibi. Düz mavi de denebilecek bir çubuklu, düz bordo ve Victory'li beyaz. Budur ya.

Neredeyse hepsinden bahsettik ya, neyse. Bu tabloda en dikkat çekici şey. Dört büyüklerin dördünün de nihayet fazlalıkları atması, ideal setlere sahip olması. Keşke hep böyle devam etseler. Hele bir de Galatasaray düz kırmızı yerine siyah ya da füme giyse bu sezon, yüzde 100 olacaktı.

Hadise


Steven Gerrard 9 yaşında Liverpool Akademisi'ne katıldığında şehrin kahramanı olacağını ve Şampiyonlar Ligi Kupası kaldıracağını bilmiyordu, Cadel Evans çocukluğunda kafasına at çiftesi yiyip komada kaldığında bir gün Tour de France'ı kazanacağını bilmiyordu, Stefani Germanotta, Convent of the Sacred Heart adlı katolik kız okulunda rutin hayatını sürdürürken bir gün Lady Gaga olup bütün dünyanın en önemli sanatçılarından biri olacağını bilmiyordu.

Jeremy Lin de bilmiyordu. Los Angeles'ta doğduğunda bilmiyordu. Palo Alto lisesinde takımının 32-1'lik galibiyet-mağlubiyet performansına ulaşmasını sağladığında bilmiyordu. Harvard'dan 4.0 üzerinden 3.1 not ortalaması ile mezun olduğunda bilmiyordu. 2010 NBA Draft'ında seçilmediğinde bilmiyordu. Dallas Mavericks ile yaz ligi kampına katılıp John Wall'ı madara ettiğinde bilmiyordu. Golden State Warriors ile iki senelik kontrat imzaladığında bilmiyordu. Warriors'un onu waive etmesinden sonra Rockets'a katıldığında, ama sezon başlamadan oradan da waive edilip Knicks'e geçtiğinde bilmiyordu. Sonrasını ise hepimiz biliyoruz.

Lin kaostan beslenen New York Knicks'te yaşanan kaoslar silsilesi ve tabii ki sakatlıklar sonucunda kendine yer buldu, daha sonra ilk beşe yerleşti ve üst üste müthiş maçlar çıkararak takımını seri galibiyetlere taşıyıp ismini bütün dünyaya duyurdu. Linsanity!


Başka bir yere gelmek istiyorum. Lin 2011-2012 sezonunu diz sakatlığıyla tamamladı. Uzunca bir süre kenarda bekledi ve playoff'ta takımına yardım edemedi. Off-season'da ise Houston Rockets'tan 4 yıllık 28 milyon dolarlık bir kontrat kapmayı başardı. Hikayesini yepyeni bir yerde, dünya gündemini daha az meşgul eden Texas'ta yazmaya devam edecek. Konumuz bu değil, konumuz All-Star David Lee ile bir araya geldiğinde ilginin Lee'de değil de Lin'de olacağı tek yerin Lin'in memleketi Tayvan olmadığı. Videoda Tayvan olması bir tesadüf. Biz sporseverler bu tarz başarı hikayelerine biteriz ama ben hala adı sanı duyulmamış bir oyuncunun bir deste güzel maç oynayıp da takımını galibiyete taşıdığında bu kadar değer görmesini doğru bulmuyorum. Bir All-Star ile yanyana geldiğinde ilginin neredeyse tümüyle onda olacağı kadar değil. CBS kanalının muhabirlerinden Pete Radovich'in 60 Minutes isimli programda Lin'le alakalı bir kısa film (veya reklam filmi) yayınlaması kadar değil, hayır.

Jeremy Lin asla bir Steven Gerrard olamayacak. Asla bir Cadel Evans olamayacak. Asla bir Stefani Germanotta da olamayacak. Ama onlar kadar değer görmesini sağlayacak şeyler yapmış gibi bir hava var. Ahmet Çakar olsaydı da bize Lin'in özel hayatını, neden bu kadar şişirildiğini, New York'ta oynayan Tayvan'lı bir Harvard mezunu olmasaydı bu kadar değer görüp göremeyeceğini tümüyle anlatsaydı.

Retro 226


Aslında bu seri içinde, dönemin koçlarının oyunculuk hallerini ayrı başıkta sunmak vardı. Neyse artık.

Erik




TBJ'ci abilerimize selam ederek başlıyorum. Onların mekandan gördüğümüz kadarıyla, Knicks bu sezon formaları değiştiriyor -Serap Ezgü'ye çıkmışlar. Aslında başka bir fiil kullanmak lazım. "Geri dönmek" falan katmak lazım işin içine. Çünkü 60-70 ve 80'lerde giydikleri formanın hemen hemen aynısı bu yeni forma. Alabildiğine sade. İşte fontlar ve numara ufaldığından, modernize edilmiş versiyon diyebiliriz. Ayrıca artık siyah katkısı yok. Bunu yazmaya gerek yok gerçi, sonuçta "eskiye dönüş" söz konusu. Ki o dönemlerin formalarını son yıllarda retro kontenjanından giyiyorlardı, mavisini filan da.


Ligde uzun süredir aynı formayı giyen takımlardan biri daha -2001'den beri- formasını değiştirdi (ya da döndü). Kalanlar hakkında bir ara detaylıca yazmayı düşünüyorum. Knicks formalarıyla ilgili ekstra bilgi için şuraya ve şuraya da bakılabilir.


Konuyla ilgili bakınırken New York formalarıyla ilgili bir merakım da depreşti: Muhtemel turuncu Knicks forması. Şu iki fotoğrafı buldum ama, bilgi edinemedim. Biri throwback'lerden, diğeri daha bir sezon içi forma gibi, ama şu her takımda olan, taraftara özel siyah-beyaz formalar gibi bir şey de olabilir. Yıllardır aklıma gelir, neden turuncu bir 3. formaları yok diye de, taraftar kitlesiyle alakalı olabilir. Boston örneğini biliyoruz sonuçta. Ya dur ben şunu adam gibi araştırayım da, ona göre editlerim.




Basri


Arka plana dikkat.

Retro 225



Nerden Nereye 91




Bubble


Hiç gereği yokken Premier League'de günün maçlarına bi' review yazasım geldi. Bakalım altından kalkabilecek miyim?

Ne olur ne olmaz diye saati 14.30'a kurup yatağa girdiğimde saat 04.30, uykuya daldığımda ise ezan vaktiydi. 13.30 gibi uyandığımda hemen sabah ezanının kaçta okunduğunu sordum babama, 05.30 falan dedi kısa süreli şok yaşadım. Neyse ben ne diyorum amk ya. Hayır kazasını falan da kılmadım. Cumartesi'den beklediklerim zor ama imkansız değildi. Samimi olacağım, azılı bir West Ham taraftarı, onun kadar Manchester City düşmanıyım. Yani Fulham'a koyarsak, üzerine keyifli bir 17.00 maçı izlersek, onun üzerine de QPR sürprizi gelirse benim için tadından yenmez bir cumartesi olurdu. Olmadı, ama yine de güzeldi.

"He is desperate to play football. We had Carlton Cole warmed up and ready to go and Andy was going to be substituted anyway in the next couple of minutes. But unusually he did it [injured the hamstring] on the jump."

Skor 3-0, oyun rölantide, Andy Carroll takımıyla çıktığı ilk maçta üzerine düşenden de fazlasını yerine getirmiş ve birkaç dakika içinde yerini Carlton Cole'a bırakacağı çok aşikar. Ama maç boyunca yaptığı en iyi iş olan kafa topu mücadelelerinden birine daha çıkarken kendini sakatlıyor. İlk dakikada kilidi açan golün gizli kahramanı -hatta üçüncü golü de ona yazarsak yanlış olmaz- için günü iyi kapattığını söylemek pek de doğru değil. Ancak bir sonraki hafta ulusal maçlar nedeniyle ligin oynanmayacak olması West Ham adına şans. Çünkü Andy Carroll takıma bir değil, iki-üç kademe birden atlattı. Zaten long ball oynayan takım bir bakıma Crouch'unu buldu. Carroll'a en uygun takımın biz olduğumuzu düşünürdüm hep, ilk maçtan teyit etmiş olduk. Bu sene sike sike kümede kalacağız. Savunma ve kale rotasyonu sıkıntı ama Nolan-Noble-Diame üçlüsü birbirine çok uyumlu bir orta saha olmuş. Kanatlarda Vaz Te ve Taylor'un performansı da bugün oldukça iyiydi ki daha Jarvis, Yossi falan var. İlk iki haftada çok iyi maçlar çıkaran ama transfer döneminde Dempsey'i, Dembele'yi kaptıran kolu kanadı kırık Fulham'ı yenmesi zor olmadı West Ham'ın. Özellikle 3-0'lık bu galibiyetin, Galler'de 3-0 kaybedip saha içine de pek bir şey koyamadığımız haftadan hemen sonra gelmiş olması da önemli.


17.00 maçlarında benim tercihim Swansea-Sunderland olurdu. Lige nefis başlayan Swansea ve kağıt üzerinde orta sıranın üzerine çıkabilecek potansiyeli barındıran bir kadroya sahip olan Sunderland'in kapışması eminim her futbolseverin Wigan-Stoke, Tottenham-Norwich ve WBA-Everton'ın önüne koyacağı maçtır. Ancak kim televizyon başından kalkıp da bilgisayara geçecek deee, linkten falan maç izleyecek? HD yayın varken hele. Ben de daha çekişmeli geçmesini beklediğim WBA-Everton'ı izleyeyim dedim. Engin Kehale faktörü de var bu maçı seçmemde. Evdeki hesap çarşıya uymuyor çoğu zaman. Tottenham-Norwich nasıl geçti bilmiyorum ama ben WBA-Everton maçını izlerken bir baktım sabah tam alamadığım uykumu almışım. İki takımın da gol atmaya pek niyeti yoktu ama ikinci yarıda bir pozisyonda Fellaini'nin net golü kaçtıktan sonra kontratağa çıkan WBA'da Odemwingie'nin asisti, Long'un dokunuşu kilidi açtı. Diğer gol de kornerden geldi. Steve Clarke'ın WBA'i ilk üç haftada "Oldu" denilen çoğu başaltı takımdan daha iyi görüntü çizdi. Mesela Fulham, Everton, Tottenham falan. Tottenham demişken, anlaşılan o ki AVB ikinci ada macerasında da çuvallayacak. Sahalarında yine kazanamadılar, yine önde oldukları maçta skoru koruyamadılar, yine son dakikalarda yediler. Yalnız bence şurada çıkan kırmızı kart kararı maçın önüne geçmiş, yazık. Mesela ben söylemesem, siz de maçı izlememişseniz kimin kırmızı yediğini anlayamazsınız. O yüzden ben söyleyeyim, beyazlı oyuncu. (Erman Toroğlu)


"Blue Moon,
You saw me standing alone,
Without a dream in my heart,
Without a love of my own."

Geçen sene QPR ile yaptığı maçtan sonra bu sözlerle şampiyonluğu kutladı City taraftarı. Onların anthem'i gibi bir nevi. 44 yıl sonra gelen şampiyonluk, QPR'ın 2-1 öne geçmesi, son dakikada Dzeko, uzatmalarda Agüero. Rüya gibiydi onlar adına. Sezonun ikinci iç saha maçının QPR ile olması, anıların taze olması demekti. Ama City fırtına gibi başladı ve 15. dakikada kullandıkları sanırım 67. kornerde Yaya'nın ayağından golü bulduklarında bu sefer daha rahat kazanacaklarını düşünmüştük. Hayır. QPR ne yapıp edip rakibini uyutmayı başardı ve ikinci yarıda da Zamora'nın kafasından golü buldu. City, Tevez-Dzeko işbirliğiyle çok çabuk bir cevap vermese bu maç onlar adına çok hazin olabilirdi zira benim gördüğüm 60-85 arasını QPR orta sahasının ele geçirdiğiydi. Esteban "orta açabilseydim Real Madrid'de oynard-" Granero önderliğinde ortadan iyi gelseler de bitirici vuruşları yapamad- öeeeh KLİŞE. City uzatmalarda bulduğu golle 3-1 kazandı ama bence 3 puanı hak etmediler. Gün içinde West Ham'ın Fulham'ı domine ettiğini görünce gözler, City gibi takımdan çok daha fazlasını bekliyor. Üç haftada maksimum iki puan hak ettiler ama yedi puan çıkarmayı başardılar, ki dokuz da olabilirdi. Geçtiğimiz seneki dominasyonları yok henüz ama erkenden eleştirmek de çok mantıklı olmaz. Hem geçen senenin verdiği doygunluk ve rahatlama, hem henüz form tutmamış olma, hem de transferin son gününde 4354653 tane daha yeni adam aldıkları için onları birkaç hafta sonra değerlendirmek gerekir. QPR'da ise ilk üç haftada hücum ile savunma arasında ağır bir terazi sorunu olduğunu gördük. Savunma çok kolay pozisyon verirken, hücum çok kolay pozisyona giriyor. Ancak çok kolay goller yemelerine (Rıza hocam) rağmen kolay kolay gol atamıyorlar. Granero zamanla oturacak, takımı da oturtacaktır. Yani olumlu anlamda. Kaleye de Julio Cesar takviyesi geldi ama zamanında Kocaeli kalesine de Fenerbahçe'den Serdar Kulbilge gelmişti. Bir de hala şu Shaun Wright-Phillips'ten ne bekliyorlar anlamıyorum. Hoilett bu takımda yedek oturacak adam değil Hughes hocaaa.

Günün kazananları West Ham United, West Bromwich Albion ve Manchester City olurken Fulham, Everton ve Queens Park Rangers kaybetti. Tottenham ile Norwich, Swansea ile Sunderland, Wigan ile Stoke City birbirine diş geçiremeyen takımlar. Premier League'de yarın;

15.30 Liverpool-Arsenal
18.00 Newcastle United-Aston Villa
18.00 Southampton-Manchester United

Chelsea bu hafta normalde Reading ile oynuyordu ama cuma günü Atletico Madrid'le Süper Kupa maçına çıktılar -aslında çıkmadılar- bu yüzden bu maç iki hafta önce oynanmıştı ve zor da olsa maviler 4-2 kazanmıştı.

İyi haftasonları da dilersem az biraz kalan samimiyetimin tamamı yok olacak, en iyisi bir an önce siktir olup gitmek.

Retro 224



Rüstem





Hadi üstte sağdaki adamın kim olduğunu duruşundan falan çıkarırsınız ama, diğer iki oyuncuyu direkt tanımıyorsanız, arkalarında yazan isim ya da numaradan çıkarmak imkansıza yakın. Nedense çubuklu ve düz kırmızıda isim ve numarayı kırmızı üzerine siyah renk yapmayı seçmişler ve genelde göremiyorsunuz, seçilmiyor yazanlar. Bunu basitçe halledebilirlerdi halbuki, her bir numara ya da harfin etrafından beyaz şerit geçirerek. Ki muhtemelen birileri farkeder ve bir süre sonra ya toptan beyaza çevirir, ya da az önce yazdığım gibi yaparlar. Çünkü hakemin bile oyuncunun dibine girmesi gerek şu halde.


Gece editi:

Mersin maçına bakarken, postta bahsettiğimiz çözümü zaten sarı formada uyguladıklarını gördüm. O da görünüşe bakılırsa geçen sezonki sarıdan miras. Darısı diğerlerine, ki zaten bunda elzem değil, ayrıntı oluyor yalnızca.




Bulgur


O ara kaza ile ilgili haberlere bakarken dikkatimi çekti. Geçmiş olsun tabii de, bundan bahsetmeden edemeyeceğim. Acaba kendi giysisi mi, yoksa o ara alelacele üste geçirilmiş bir şey mi? Kendisinin ise, çok kişi tarafından artı puan olarak hanesine eklenir. 11 maçlık cezadan da öte bir husus olarak.

Edit: Genzo "hasan şaş getirmiş öyle yazıyordu bir yerde" dedi yorum kısmında. Eğer onunsa, o da güzel.

Retro 223



Kreol


Nedense geçen haftasonu Fürth-Bayern maçında görünce şaşırdım. Bayern, geçen sezonki iç saha formasını bu sezon da giyiyor. Geçen sene ıskalamışım 2 sezonluk tanıtıldığını. Bu bir formayı iki sezon giyme işleri güzel. Daha fazla da olmalı. Hatta buralarda da olmalı. Bu şekilde Bayern, aslında eski bir alışkanlığa dönmüş oluyor. 2000'lerde (bu laf da ne garip geliyor. Ne ara bitirdik o yılları mınakoyim) bu yolla sadece 6 farklı iç saha forması giymişlerdi. 1999-2009 arası, arka arkaya ikişer sezon giyilen 5 forma. Ki bazı deplasman formaları da öyle kullanılmıştı. Fakat 2009'dan sonra yapmamışlardı. Hoş forma zaten bu, daha çok görecek olmamız hoş olmuş.

U


Dolaşırken şöyle bi' şey buldum. Önceden birilerinin bulup paylaşmış olma ihtimali da çok. Kararsız kaldım ama koyuyorum. İyi ki sonradan saç uzatmış dayı.

Bebeto


Doğum günün kutlu olsun ulu reyiz!

Retro 222