Blog Ve Vermek

Çok zaman burada, aslında blog kültürünün temeli olan, ama bana çok ters gelen "her yediğin boku anlatma" hakkında sövüyorum gelişine. Yine sövesim var, evet. Bir dolu şeye sövesim var. Arada -ama sadece arada- kapağı açıp salmak lazım azar azar.

İnsanların çoğu, yaptığı eylemlerin bir bok olduğunu sanar. Çoğu zaman da kendinin bir bok olduğunu sanar. İşte bu yanılsamalar, bir de onu yediği bokları anlatmaya, başka insanlara aktarmaya iter. Çünkü o ego denen hadise, kişiyi o şeyleri yapmaktan öte, bir de duyurmaya sevk eder. Ki rağbet görsün. Rağbet gördükçe daha fazla yapma isteği belirir, daha da yapar. Yaptıkça daha da bokun içine düşer. Farkındalık gelirse, sorun kalmaz. Ama mesele, onun gelmesi.
İlk şart, bu insanların aslında yaptıklarının ne kadar anlamsız veya normal olduklarını anlamaları. Sonra zaten duyurma isteği de otomatik olarak ortadan kalkacaktır.
İkincisi, bu blog olayı, kişiye bir gizem perdesi sağlıyor. Kimse (kimse demesek de okuyanların çoğu) onun kim olduğubu bilmeden, onu tanımadan, o yazıyor orada. Şunu yaptım, "hayat beni bir boşluğa sürükledi"ler, "şuna verdim-bundan aldım"lar vs vs.

Olay sanırım dönüp dolaşıp "herkes bir gün 15 dakikalığına ünlü olacak"a dayanıyor. Bu internet o kadar yarak bir yer ki, kıytırık bir blog sahibi olup, kıytırık bir "kişi" olup, zart diye meşhur olabilirsin. Bu sözlükler için de geçerli. Çok kolay biliyor musunuz, cidden. Ekşi'yi takip edin bir süre, anlarsınız kolayca. Sikinize sürmeyeceğiniz adamlar, popüler olup çıkıyor, bi' bok zannediyorsunuz. Halbuki hayır.


Biliyorsunuz, insan denen varlık, çoğu zaman istediği/dilediği şeyleri gerçekleştiremiyor. Bu da, sanal alemde kendine farklı karakterler yakıştırmasına sebep oluyor. Blog olayında da var bu. Çapsız kişi, gerçekte yemediği bokları, kendi "şirin-cici" blogunda salak-saçma bir şeyler yazarak anlatıyor. Kendisi yapmış gibi. Ee, ne yaparsın ablası. Yapacak göt yok demek ki.
Onun dışında, iradesizlik ve seviyesizlik de normalde olmayan özellikleri ve olmayan amaçları su yüzüne çıkarabiliyor. Cinsel istek ve ego baskısı burda önemli etken. Oradan da "msn var mı" olgusu tabii.


Sanırım gerçekten o yaptıkları şeyleri izleyen yüzlerce insan olduğunu sanıyorlar.Ne yedim, ne yaptım, kime kaydım, ne giydim... Beklentisi olmadan yazanlar da vardır, tenzih ederim, ama bekleyip de yazanlara söyleyecek söz yok.
Ha şimdi sen dersin ki, "birader ne bilip bilmeden sallıyorsun millete, hepsi mi salak bunların?". Ben de derim ki "bilader", bir, ben biliyorum merak etme; iki, evet birçoğu salak. Süzmesinden hem de. Salak demeyelim de ezik diyelim, bir şekilde tanımlarız elbette. Ziyan mı? Evet, bence de daha uygun.

Bir de edebiyat parçalayanlar var ki, sanırım Blogger denen müessese onlar için var. Allaaah, neler neler. Ne cümleler, ne şiirler, ne hikayeler. İçlerinde ne Enis Batur'lar, ne Orhan Pamuk'lar saklı hacı. Bıraksan edebiyat dünyası'nın anasını sikecek de, şans yok işte! Gerçi bu dediklerimin, kitap bastırmış versiyonları da var da, şu anda muhattabımız bloglar.

Belki de bende hata, bu gerzekleri bu kadar kaale alıyorum. İşin gücün mü yok salak.

Farkındayım, yine çok dağınık bir yazı oldu. Ama neyse artık.

0 yorum: