Hüsran


İyi ki yarışı izlememişim. Herhalde sonunda oturup ağlardım. İzlememem hem kasıtlı, hem de kasıtsız oldu. Çeşitli sebeplerden sezon içinde birçok yarışı izleyememiştim, izlemeyeyim dedim bunu da. Hem de zaten denk gelmedi, bir zamandan sonra istesem de izleyemezdim.
Sabah, son turu izledim. Şükrettim izlemediğime yarışı.
Anti-tez sunanlar da var ama, ya adam bildiğin bırakıyor abi. Ayıptır, yazıktır, günahtır...
Bir daha da ne Toyota'ya sempatim olur, ne bu adama. Sıfatına ...

Ibisevic

Ne zamandır hakkında yazmak istediğim Hoffenheim üzerine yazmayacağım gene ama, bu yükselişte en büyük pay sahibi olan adama değinelim bari ucundan.
Hoffenheim şu anda Bundesliga'da lider, ve gollerinin birçoğu bu adamdan geldi. Neredeyse hiçbir maçı boş geçmiyor. Ortalaması da birin üstünde şu anda:11 maçta 13 gol. Krallıkta en yakın rakipleri 8 golde. Bu ivmeyle zaten krallık kesin.
Vedad Ibisevic böyle atmaya devam ederse katiyyen burada kalamaz, bırakmazlar adamı. Ama işte bir de, gideceği takımda da böyle atarsa, bu kadar verimli olursa, işte o zaman futbol dünyası harika bir forvet kazandı demektir.
Bosna Milli takımında oynuyor, bizim Bosna'yla burda oynadığımız maçta sonradan oyuna girmişti. Belki kendisini pek kimse tanımıyordu ama, tanıyan bünyeler de fazlasıyla korkuyordu ondan. Bize atamadı neyse ki. Kendisi hakkında daha detaylı bilgi isteyenler şuradan devam etsin.

Ivy Yine Yollarda


Böyle büyük oyuncuların çeşitli sebeplerden takım değiştirmeleri çok kötü ve, ne zaman böyle bir durum olsa acayip üzülüyorum. Hadi bir kere ayrıldın mekanından, başka olmasa bari. Ama her şey de onun elinde değil ki.

Geçen Lakers maçında Kaan abi, takas ihtimalinden bahsedince bir kez daha, içimden geçirdim, "bize gelse keşke" filan diye. Olmadı tabii o ayrı ama, şimdi hiç olmadı. Yani çok zor bu aşının tutması. Bu takımın yapısı belliydi. Şimdi oraya Ivy monte edilecek de, falan da filan. Kontrat da bu sezon sonu bitiyor, o zaman da başka bir takıma mı gidecek yani?
Bahsini ettiğimiz oyuncu, gelmiş geçmiş en büyüklerden biri. Tek talihsizliği takım yönünden de işte. Olmadı o da. Ama bu, onun büyüklüğünü gölgelememeli.

Bilmeyen varsa yazalım yine de:Allen Iverson, Chauncey Billups, McDyess ve Cheikh Samb karşılığında Pistons'a gönderildi. Iverson bir kez daha mekan değiştirdi, Billups da kurulu düzenden kaosa gitti. Sonuç ne olacak, göreceğiz.

Ahmet Usta


Bu büyük haberi siz sevgili Lappappa okurlarıyla paylaşamadan edemeyeceğim. Ortadoğu ve Balkanların, hatta belki tüm Dünya'nın en iyi kebapçısı Ahmet Usta yarın yeni sezon açılışını yapıyor!! Dizi tanıtımı gibi oldu ama neyse artık.
Yakında olanları bekleriz efenim. Bir gelen bir daha gelmemezlik yapmıyor zaten. Ulan, böyle böyle adamı zengin ettik, komisyon almadık ha, salak mıyız neyiz.

Doğru

Anlamadığım bir nokta var:Herkes, Gs-Olympiakos maçında, Gs'nin "sezonun en güzel futbolunu" oynadığını öne sürüyor. Sanırım ortada bir kelime yanlışı var. "Doğru" diyeceklerine "güzel" diyorlar. Galatasaray, berabere kaldığı Antalya maçında bile bunun 3 katı iyiydi, ki onu da beğenmemişti millet. Çoğu maçta yaldır yaldır hücum ettik, rakibi boğduk, ama 2 savunma hatası yüzünden, öv(e)mediler takımı.
Güçlü bir rakibe karşı oynadık ve, "doğru" oynadık;kazandık. Sanırım "doğru oyun", galibiyet getirdiği için, "güzel" olarak algılanıyor. E Türk insanının kelime haznesi de malum.
Maçı düşünüyorum, lan diyorum, biz sezonun büyük kısmında (oynanan zaman dilimi kastediliyor) bundan daha iyiydik. Nasıl oluyor o zaman.
Biraz daha dikkat edilse de, insanlara daha doğru şekilde anlatsak meramımızı. Daha doğru yerleştirsek kafalara, anlatmak istediğimiz lakırdıyı.

Nba 08-09


Sezon başlamadan önce yazıp bitirelim dedik ama, teknoloji denen illet izin vermedi. Yine de çok geç kalmış sayılmayız. Power Rankings vari bir şer yapacağım ama, grup grup olacak. Lig öyle karışık ki, tutup da kimseyi sıralayamam. Batı'dan başlayalım.

Batı Konferansı:
Kuzeybatı Grubu:

-Minnesota:Play-Off yapmaları pek mümkün değil tabii bu batı'da. Genç bir takımlar. Şu durumda en önemli oyuncuları Al Jefferson. O yine belli bir düzeyde oynayacaktır da, ya gerisi? Corey Brewer "güvenimi" bu sezon boşa çıkartmaz umarım. Kevin Love'dan ümitliyim gelecek için.

-Denver:Camby'yi yollayan ve onun dışında savunmayla zerre alakası olmayan bir takım hakkında ne yazabilirim ki? Ya Camby yerine yıllardır sakat olan Nene'ye güvenmelerine? Bari Ivy'yi de salın da, adam son yıllarında yüzük peşinde koşsun.

-Utah:Tam olarak şampiyonluk adayı olmasalar da, olamazlar da diyemeyiz. Elinde Ak47 gibi bir adamın olup da, onu doğru-düzgün kullanamamak çok "hazin". Mehmet bir kez daha All-Star yılındaki gibi oynar mı, zor. Deron Williams daha da yükselecek (Amerikan basketbol yazarı sıtayl).

-Portland:Herkes onlardan çok umutlu, (Onur abi selamlar) ama ben olamıyorum bir türlü. Aha işte, Oden yine 2-4 hafta arası yok. Webster da sakat. Ha, Rudy coşup da eksik kapatacaksa onu bilemem. Play-Off yapamazlarsa şaşırmam.

-Oklahoma City:Onlar da ööyle takılacak işte. Jeff Green'e çok gıcığım. Formaları da çok kötü ayrıca.

Pasifik:
-Lakers:Bu sene sanırım olacak. İlk maçlarına bakacak olursak, çok rahatlar. Kobe'nin 20 sayı ortalaması tutturmasına bile gerek kalmaz belki. Benchten de iyi destek geliyor. Odom mızıkçılık yapmazsa, finale rahat ulaşılır, sonrasını bilemem.

-Suns:O "7 saniyede hücum eden" takım artık yok. Nash oldu 35, Shaq zaten malum. Yüzük çok zor artık. İster misiniz, Shaq bir yüzük daha için, bir takas daha yapsın. Matt Barnes'ı almak iş değil. Onlar açısından tek umudum Amare. O da Fantazi Lig'de takımımda olduğu için. İlk maçta bizi yendiler, intikam yakında.

-Kings:Yeni formaları güzel değil. Donte Greene'den umudum var. Bizden giden Udrih, orada aslan kesildi ya, ben daha hiçbir şey demiyorum.

-Warriors:Korkunç sempati beslediğim, "allah allah allah" şeklinde bir hücum stratejileri olan Warriors, az biraz değişiklikle girdi sezona. Barnes, Davis gitti. Oyun kuruculuk Ellis'e emanet edildi. Ama o da bir haltlar yiyip sakatlanıp, bir de ceza alınca, üstüne yeni gelen Marcus Williams da sakatlanınca, ilk maçlar için pg mevkii bir çaylağa kaldı. Turiaf hamlesi harika. Play-Off yapmalarını istiyorum, ama zor gibi şu anda.

-Clippers:Baron ve Camby'yi aldılar. İddialı gibi görünüyorlar ama işleri zor. Bir de Ricky Davis belası var. Kaman aynı şekilde devam ederse, şansları yükselir. Steve Novak'da da iş var gibi.

Güneybatı:

-Spurs:O kadar yeni güçlenen takımın arasında "demode" ve yaşlı duruyoruz tabii. Bir de Manu yokken hele... Roger Mason hamlesi çok akıllıca. Çok faydalı olacaktır bize. Udoka'nın da gelişeceğini düşünüyorum. Şu Ian Mahinmi de senelerdir D-League'e gönderilip duruyor. Hiç mi iş yokmuş, anlamadım ki. Tahminen yine en az Batı yarı finali olur. Son uyarı:tek sayıyla biten yıldayız! Her şey mümkün!!

-New Orleans:Herkes onlardan çok ümitli. Yüzük olur diyenler bile çok. Paul tabii çok büyük olacağını belli etti ama, aşırı güveniyorlar sanki onlara. Posey hamlesi çok mühim. O da Horry oldu çıktı. Julian Wright içine vursun, sağlam eleman. Çok sayıda iyi şutörleri var, ve bunları işletecek adam da(Cp3) var ellerinde.

-Dallas:Dirk yine işini yapacaktır, onda sorun yok. Benim esas umudum Rick Carlisle tarafında. Götü başı düzeltecektir eminim. Yüzüğe ulaşırlarsa filan, hiiç şaşırmam. Josh da ne dengesiz adamdır;birmaç ilk çeyrekte 15 tar, ertesi maç 5 sayı atar. Hiçbir şey bulamazsa da Abd bayrağına söver filan.

-Houston:İşte "Allah kaza bela vermezse" benim bu sezonki şampiyonluk adayım. Ron 91(Pacers) ve 93(Kings)ten sonra 96 no'yu alarak seriye devam ediyor. Eğer başlarına sakatlık gelmezse,en ciddi yüzük adayının onlar olduğunu düşünüyorum. İlaveten Ron arıza çıkarmazsa. E çıkarmasın da bi' zahmet. Kontrat sezonu.
Ayrıca Barry transferi de iyi oldu onlar adına. Bench açısından çok sorun yok sanki hevesli gençler vs.

-Memphis:Çaylak Darrell Arthur ilk Nba maçında 15 ribo alınca ister istemez dikkat çekiyor. Kaliteli ve genç kısaları var. Uyum sağlarlarsa ilerisi için olumlu haber. Marc Gasol'ün geleceği de merak konusu. Play-off ihtimallerine değinmiyorum bile.


Doğu Konferansı:
Güneydoğu:

-Atlanta:Childress bu tarafa kaçtı, efektif bench desteği azaldı. Al Horford'u çok seviyorum ve büyük oyuncu olacağına inanıyorum. Geçen sene Play-Off'larda Boston'ı zorlamaları akıllarda ve onlar için pozitif değerde. Play-Off belki.

-Charlotte:Draftlardan aldıkları gelecek vaad eden gençler bir türlü istenilen seviyeye gelemedi, gelecek gibi de görünmüyorlar. Larry Brown ne kadar etki eder takıma, o da meçhul.

-Orlando:Dwight post yapmayı öğrendiği gün kurban keseceğim.Orta mesafe atmaya başladığı zaman da kendimi! Bir de utanmadan sleeve takmaya başlamış. Hido bakalım devam ettirecek mi yükselişi. Battie'nin düzelmesi hayra alamet. Pietrus da soru işareti.

-Miami:Beasley çok kırgın, hevesli. Ama bu sezon katkısı sınırlı olacak gibi.Wade ayrılsın buradan. Marion'ın zaten gidici.

-Wizards:İşte Nba'in "cenabet" takımı. Arenas 3. ameliyatla haşır-neşir. Umarız sağlam döner. Haywood da sakat. Potaaltı geçen sezonu "bay geçen" Thomas'a kaldı. Dee Brown'ı az da olsa izleyecek olmamız hoş. Andray Blatche'nin fena götü kalkmış.

Merkez:

-Milwaukee:Redd ve R-Jeff Play-Off'a yeter mi? Bir ihtimal. Jianlian'dan kurtulmalarına sevindim. Sessions'a dikkat. Ayrıca "evrenin en iyi şutörü"ne de sahipler, aman.

-Cavs:Mo Williams hamlesi güçlendirdi onları. Lebron yine belli de, Gibson-Wallace-West gibi oyunculardan gelecek ekstra katkılar kaderlerini belirleyecek.

-Indiana:Hareketli oynayacakları belli. Bir de Tinsley'i paketleyebilselerdi.Play-off olmaz da, dolaşırlar öyle.

-Detroit:Kimileri onların zamanının geçtiğini, kimileri de hala mecallerinin olduğunu savunuyor. Ben kararsızım açıkçası. Yine Doğu finallerine yükselirler de, gerisi?

-Bulls:Zamanında eline geçen fırsatı kullanmazsan, sonra ne hallere düşeceğini sen bile bilemezsin. Rose'a güveniyorlar. Ben uzunlarına kılım. Hele de Thomas'a. Ellerinde yine çok sayıda yetenekli adam var,ama işte yapamıyorlar bir türlü.

Atlantik:

-Boston:Yüzüğü koruyabileceklerini hiç sanmıyorum.Miami örneği gibi olacak. Posey büyük kayıp. Bir daha aynı konsantrasyonla oynamaları çok zor. Gençlere daha sık şans vermeliler.

-New Jersey:Carter tek tabanca kaldı ve, o da All-Star arasında gidecek gibi. Lebron umudu onları ayakta tutuyor biraz gibi ama, garantisi de yok ki.

-Sixers:Brand'in gelmesi önemli tabii. Ama dış şut problemleri çok bariz. Ben düşünüyorum bazen, hayrına yardıma mı gitsek diye. Play-Off yapacaklardır.

-Toronto:O'Neal adam olup da oynarsa, işler değişir. Solomon'ın ne yapacağı da merak konusu tabii. Delfino gitti, Kapono daha fazla atacak-pardon, sokacak. Siyah formaları çok güzel.

-Ny: Çok merak ediliyorlar. Yeni koç, yeni düzen. Curry ve Zach gibi 2 hayvan nasıl"koşacak"? Lee nasıl birrol oynayacak bu yeni düzende? Duhon ne kadar yönetebilecek takımı? Sanırım Play-Off başarı olur onlar için.

"Beni Konuşturmayın"


"Turan Dursun'un kitapları nasıl basıldı. Kim finanse etti Turan Dursun'un kitaplarını".

Bu adam tüm bildiklerini söylese, herhalde iç savaş çıkar ne bileyim, feci şeyler olur. Ha, diyen çıkar şimdi, "o da şunun korumasında vs.". Ulan zaten öyle olmasa çıkıp nasıl konuşsun. Ama öyle veya böyle, çok önemli bu adam.

Tam Pkk ile ilgili şeyler söyleyecekken yayın kesildi. Süre bitimine vurdular işi ama, kimseyi kandırmasınlar. Adam belki de en önemli kısma gelmişti tüm program süresince.

Zamanında Ulusal Kanal'a (İşçi Partisi'nin televizyonu) bir ton paşanın nasıl çıktığını da artık anlıyoruz.

Kutluay İtü'de


Bir süredir basketbol kariyerini nerde devam ettireceği, hangi takıma gideceği belli olmayan Türk basketbolunun önemli isimlerinden İbrahim Kutluay, İtü'yle anlaştı. Onun İtü'yle anlaşmasının ardından oyunculuk kariyerini bitiren Harun Erdenay da dönmeye karar verdi ve böylece iki büyük ve kariyerli oyuncu artık İtü'yü Birinci lige çıkarmak için birlikte mücadele edecek. Basketbolseverler için güzel haber tabii, iki efsanenin birlikte oynayacak olması. Şimdiye dek kulüp takımlarında sadece 1 sezon beraber oynamışlar-o da Fb'de sanırım.

Bu arada Ntvspor'da Nba özetlerini sunan arkadaşı kınıyorum. Kenyon Martin'e Carmelo Anthony dedi. Maçın birinde de skor 90-91'ken 99-91 dedi, ardından takımın biri sayı atınca da "fark 3 sayıya çıktı" dedi. Harika.

Barça Hakkında


Yeni sezon Barça için pek iyi başlamamıştı. Son olanlar neydi, şunlardı:Hoca ayrılmıştı en başta. Onun dışında takımın 2 demirbaşı Deco ve Ronaldinho da gitmişti. Onlar haricinde de Edmilson, Ezquerro, Thuram, Dos Santos, Zambrotta, Oleguer gibi futbolcular, kulüple bağlantılarını koparmıştı. Bunlar tabii bir anlamda kayıp olarak görülmeyebilir ama, kadrodan bir anda bu kadar oyuncu kaybetmek her zaman risklidir. Ve de bu oyuncuların yeri bir şekilde doldurulacak, gelecek olanların bunların boşluğunu dolduracağı da her zaman garanti olmaz.

Takımın başına "bizim çocuk" kontenjanından, kulüp efsanelerinden Josep Guardiola getirildi.Bu, Guardiola'nın ilk A takımdeneyimi olacaktı. Kendisi daha önce Barça B takımını yönetmişti sadece. Bu açıdan, kafa karıştıran bir tercihti. Belki kendisi büyük bir futbolcuydu evet ama, hocalık kariyerinin de iyi geçeceğinin teminatı verilemezdi. "İyi futbolcu"ların "iyi hoca" olamadığı konusunda sayısız örnek var. Ama Barça yönetimi ona güvendi ve takımı emanet etti.

Alınan oyuncular ise şunlardı:Dani Alves, Hleb, Keita, Caceres ve Pedro Ledesma (bu arada ne çok Ledesma var ha).
Bu 5 oyuncuya 90 milyon euro harcandı. Çok gibi görünebilir.

Ve sezon başladı. İlk maç Cl elemesi olan Wisla maçıydı 4-0 alındı ilk maç evde ve, Cl garantilendi(2. maç da dışarda 1-0 alındı).
Ardından ligin ilk maçında Numancia'ya deplasmanda 1-0 kaybedildi. Tabii burada futbolun uyuzu tarafını da görebiliriz. Mesela Barça'nın 2 direği var maçta, "ya onlar girseydi ne olurdu" da denebilir rahatça. Ayrıca eğer Barça bir Türk takımı olsaydı, bu maçta giyilen sarı formalar, uğursuz geldiği gerekçesiyle bir daha giyilmeyebilirdi.
2. hafta da içerde Santander'le berabere kalınınca, ortalık karıştı tabii. Yeni ve tecrübesiz hoca, kısmen yenilenmiş kadro. Bulmuşken vuracak tabii basın.
O dönemde arka arkaya gelen 2 maç (Gijon'a karşı 6-1 ve Betis'e karşı 3-2) ve öncesinde haftaiçi Camp Nou'da alınan S.Lizbon galibiyeti, biraz olsun suları durulttu. Bu sene ligden düşmesi kesin gibi olan Gijon'la puan kayıplarının hemen ertesinde oynamak büyük şans diyebiliriz. Ne bileyim, ya Atletico olsaydı.

Ve bu 3 galibiyetin ardından takım açıldı. Ligde son oynanan 6, Cl'de 3, ve de Kupada 1 maç kazanıldı. Toplam 10 maçlık bir galibiyet serisi var elde. Böyle giderse de uzar daha da. Çünkü takım oturuyor ve gol atma sıkıntısı yok. Aksine fazla gol atılıyor.Fazla ve çok erken!
Şu kısa vadedeki 3 maçta (Atletico, Basel, Almeria) Barça, ilk yarım saatte 4 veya 5 gol atarak maçları koparttı hep. İnanılmaz bir ivmeyle karşı takıma saldırıyorlar ve golleri rahatça buluyorlar. Eğer normal oynamaya devam etseler, emin olun o 4-5-6'lar çok rahat 10 falan olur.
Son 10 maçta 34 gol attı Barça. Maç başına 3.4 gol. O 2 tane 1-0'ı saymazsanız, ortalama daha da yükseliyor.

Barcelona şu anda Ligde lider Valencia'nın bir puan gerisinde 19 puanla ikinci, Cl'de de grubunda 9 puanla lider-Bütün Cl'de tek 9 puanlı takım ayrıca. Gruptan çıkış garanti gibi bir şey.

Son maçlarının çoğunu izledim Barça'nın. Ve o yüzden bu kadar umutlu yazıyorum. Yoksa diğer türlü herhangi şekilde alınmış farklı galibiyetler olarak da algılayabilirdim. Ama takımın neredeyse her maçı ilk yarım saatte koparıp, ardından keyif yapması taraftarı da sevindirip ümitlendiriyor. Nasıl yapmasın ki? Karmaşık geçen 2 sezonun ardından, hoca değişimi, takımın 2 demirbaş oyuncusunun, liderinin gitmesi, yeni gelen birkaç kişi vs. Fakat tüm bu şüpheler şimdi yerini kupa umutlarına bıraktı. Bu gidişat devam ederse, belki "şampiyonluk garanti hacı" gibi bir şey söylenemez ama, en azından şampiyonluğun son dönemece kadar zorlanacağı, geçen sene gibi olmayacağı kesin. Cl açısından bakarsak da, geçen sene kör-topal yarı finale ulaşıldıysa, bu takım bu form düzeyinde ve bu sonuçlarla devam ederse, finale pek sorun çekilmeden, ve çok göze hoş gelen biçimde ulaşabilir.

Bir de oyunculara bakalım:
Messi o kadar formdaki, maçta hiç kasmadan, böyle 1-2 gaza basıp, gidip golünü atabiliyor veya attırıyor. Çoğu zaman Xavi'yle verkaçları bile takımı rahatça pozisyona sokmaya yetiyor. Umarım sakatlanmaz ve böyle devam eder de, hem Barça'yı kupalara ulaştırır, hem de önümüzdeki sezon Dünyada yılın oyuncusu ödülüne ulaşır.

Xavi Euro 2008'de bıraktığı yerden devam ediyor. Belki de kariyerinin en iyi dönemlerini yaşıyor.
Alves hücumda beklenen etkiyi yaratmaya başladı. Bu kadar ileri çıkan bir bek, arkayı nasıl kontrol eder diyorsunuz ama, ediyor işte. Basel maçında ilk golde verdiği no-look asist inanılmazdı.
Busquets bu sezonun en büyük sürprizi. Henüz sezonun yarısına gelmeden kendini gösterdi ve sık sık şans bulmaya başladı. Xavi-Iniesta-Fabregas serisinin son ürünü gibi. Tam bir orta saha oyuncusu. Elden kaptırmasak bari, aman.
Henry daha iyi gibi. Moral olarak filan yani. Sezon başında bir ara sorun çıkıyor gibi oldu ama, dindi.
Krkic de geçen senekinden daha efektif olacak gibi. Sonuçta bir yıllık tecrübe sahibi artık, o kadar toy değil. Ve de forvet rotasyonu daha az kalabalık artık. Daha çok şans bulacak;buluyor da.
Eto'o bey bu sezon başı "yine" gidiyordu. Ama şimdi de takır takır atıyor. Son maçta da hat-trick yaptı. Böyle devam eder inşallah.
Puyol her zamanki gibi.

Sonuç olarak;yine sahnede güzel futbol var. Olumsuz sonuç alınsa bile güzel futbol amaç. Ki şimdilik sonuçlar iyi. Öyle gidecek gibi de görünüyor. Guardiola yavaştan yeri sağlamlaştırıyor.
İnsan Barça maçlarını seyrettikçe bu takım varolduğu için ve onu tuttuğu, sevdiği için şükrediyor.

"God, The Nation, Barcelona"


"Anlatacağım hadiseyi öğrenince doğrudan o yıllar geldi aklıma. Fas'ın başkenti Rabat'ta 18 yaşındaki öğrenci Yassinne Belassal okul tahtasına Fas Kralı Kral 6. Muhammed için de kullanılan "God, The Nation, The King (Tanrı, Millet, Kral)" yazısını "God, The Nation, Barcelona" diye yazınca hapisi boylamış. Suçu kraliyet ailesine hakaret etmek. Belassal'ın Barcelona taraftarı olduğu ve takımına duyduğu sevgiden dolayı böyle bir yola başvurduğunu öğrenen Barcelona kulübü yetkilileri de hemen bir avukat tutup Belassal'a yardım eli uzatmışlar. Sadece bu değil, Belassal'ın babası krala bir mektup yazarak oğlunun affedilmesini isterken, internet üzerinde de gencin serbest bırakılması için birçok kampanya başlatılmış durumda. Kraliyet ailesine karşı yapılan en ufak eleştiri mizahi de olsa inanılmaz tepkiler alıyor Fas'ta. Bu yıl içinde Fas'lı bir internet kullanıcısı kralın kardeşinin ismiyle sahte bir facebook profili oluşturmaktan 3 yıl hapis cezasına çarptırıldı ancak cezası daha sonra geri alındı."

Hikaye Flying Dutchman den. Çok etkileyici gerçekten. Elemanın Barça sevgisi ayrı etkileyici, kulübün elemana sahip çıkması ayrı etkileyici.
Bu arada bizim de Fas'tan pek farkımız yok, onu da görüyoruz tabii.

Maradona Milli Takım'da


Gecenin bir vakti Aceto usta'da okuduk haberi:Maradona milli takımın başına geçti. Ben açıkçası pek beklemiyordum bunu. Neden derseniz, Maradona'nın bu tip ciddi yükümlülük altına girecek bir adam olduğunu sanmıyorum. Yaydığı izlenim de malumunuz. Tamam, büyüktür vs ama, hocalık vaziyetleri olmaz gibi duruyordu:Olurmuş meğer. Altına da Carlos Bilardo verilmiş.
Daha demin bir yerde Arjantin, 2010 Dünya kupası filan ile ilgili bir şeyler yazmıştım, üstüne bu haberi aldık. Bakalım, umarız alır bu kupayı Arjantin;seviniriz fazlaca.
Damadı kayırırsa bozuşuruz tabii. O kadar yetenekli-kaliteli forvet içinden kimleri oynatacak, bence şimdiden otursun onu düşünmeye başlasın.
Resimle de bağdaştıralım postu ve gidelim:Uzun süre "abi" modunda takıldı elemanlarla, ne bileyim Messi ile veliaht muhabbeti vs. Şimdi de hocaları oldu Maradona gençlerin. O şekilde de böyle iyi anlaşırlarsa ne ala.

Teessüf

Buradan bütün blog okurlarına, hatta diğer blog okurlarına da teessüflerimi bildirmek istiyorum. Deminden beri kime "Abi blog'a bi girin yav" yalaması yapsam, herkesin cevabı şu:"E kapalı ya".
Ulan pezevenkler, kapanırken iyi, haberiniz var da, sonrası niye yok. Takip etsenize. Çok mu işinz gücünüz var.
Sadakat sıfır amına kodumun yerinde.

Lee Gider


Dünya çapında zekice hamleleriyle tanınan Knicks yönetimi, salary cap'de yer açmak için, önümüzdeki sezon sonunda sözleşmesi bitecek olan David Lee'yi salacakmış. Canı gönülden tebrik ediyorum kendilerini. Umarım Spurs bu konuda bir hamle yapar. Eleman lige geldiğinden beri çok dikkatimi çekiyor ve seviyorum. Eminim çok yararlı olacaktır bizim yapıya. Hadi be hacı dayı.

Bu arada, şaka maka Nba başlıyor bugün. Hadi hayırlısı. O kadar zaman ara veriliyor ki, tamamen aklımızdan çıkıyor canı sağolasıca.

Yılın 11'i


FIFPro, yani Fifa Profesyonel Futbolcular Birliği, her yıl açıkladığı gibi bu yıl da Yılın 11'i ve Yılın oyuncusunu açıkladı.
Kadroda Avrupa Şamiyonu İspanya'dan tam 5 oyuncu var. Ayrıca Barcelona'mızdan da 3 oyuncu var. Bu takıma bu sene en çok oyuncuyu biz verdik. Seneye inşallah daha fazla. Bu gidişle de olur gibi. Messi, Xavi ve Puyol bu oyuncular.

Cr7 de yılın oyuncusu seçildi. Bu da çok normal. Ama bu sene bu da değişecek. Bu değişiklik için üzgünüz.

Kadro da şöyleymiş efem:
Kale:Casillas
Defans:Ramos-Ferdinand-Terry-Puyol
Orta:Gerrard-Xavi-Kaka
Forvet:Cr7, Messi, Torres

Feci hücumcu takım ama, reelde böyle br yapılanma olmadığı için sorun yok. Olsa da bu defansla kaç gol yerler, tartışılır.
Güzel, ama sizce neden bu postta Messi resmi yer alıyor? Çünkü seneye Yılın oyuncusu o olacak, ve Dünya'nın en iyisi o.

Falan Da Filan

Teknoloji beni çok seviyor. 1 hafta civarı yine nete giremedim. O arada da Blogger'a yasak filan gelmiş. Geri alınmış vs.
O kadar öyle ki, Fantazi Lig Draftına katılamadım. Ne anlamı kaldı şimdi o ligin, siz söyleyin bana. Neyse artık, bundan sonra uzun süre uzak kalma olmaz sanırım.
Yasak hakkında bir şeyler söyleyesim var ama, ne diyeyim ki? Ne denebilir yani.
Gs de yenildi zaten. Allahta Barça yüzümüzü güldürüyor çokça. Bayağı çok hem de.

Netin olmadığı durumda kitaplarla seviştik tabii bol bol. Ayrıntı yayınları sağolsun, sevindirdi bizi. Sevindiriyor da hala.

Sinan Meydan'ın yeni kitabı çıkmış, almalı. Destina ile Karanlıktaki Adam'ı da alamadık daha be.

Böyle "blog insanı" şeklinde yazıları da sevmiyorum ama, ne yapalım, oluyor arada.

Blogger Açılmış

Bir önceki post'u girmemden beş saat sonra blogger erişimi açılmış. Hayırlı olsun. Bende zaten problem yoktu da, okuyucu açısından sıkıntı. Neyse, geçti gitti.

Ananızı Sikeyim

Ülkedeki düşünce ve düşündüğünü ifade etme özgürlüğünü kısıtlayan gerizekalıların, onları fişekleyen adalet sisteminin, o sistemin başındakilerin, ve bu sömürüye katlanıp hala hiçbir şey yapmayanların... Hepsinin anasını sikeyim!

NBA Power Rankings!

Kafaya göre bir power rankings yaptım. Çok kapsamlı değil ama, ne var ne yok. Öyle işte. Başlayalım:

1- Los Angeles Lakers: Kobe, Gasol, Odom, Bynum. Bu dörtlü başka hangi takımda var? Bynum olmadan bile geçen sene neler yapabildiklerini gördük. Bynum'ın dönüp, Farmar'ın tecrübelenip benchten daha büyük katkı yapmasıyla şampiyonluk için en büyük aday olarak görüyorum.

2- Boston Celtics: Şüphesiz ki tecrübeliler. Geçen sene ne yapabileceklerini gösterdiler. Fazla söze gerek yok. İki numara Keltler.

3- New Orleans Hornets: Paul ligin en iyi point guardı. Geçen sene tecrübesizliğe rağmen Spurs'ün götünden ter getirdiler. Artık neyin nasıl olduğunu biliyorlar. Hem de Posey gibi son 5 senede gittiği iki takımda da şampiyon olmuş bir görev adamını kadrolarına kattılar.

4- Houston Rockets: Kağıt üzerinde takım inanılmaz. Takım kimyasını oturtup, sakatlıklarla boğuşmazlarsa T-Mac artık ikinci tur yüzü görebilir.

5- San Antonio Spurs: Manu sakat olabilir ama TD ve Parker'ı Popovich gözetiminde yok sayamazsınız. Tek haneli yıl olduğunu da unutmamak lazım.

6- Detroit Pistons: Takımdan eksilme yok. Rodney Stuckey'i de bütün preseason izledik, bayağı geliştirdi kendisini. Pistons Pistons'tır.

7- Cleveland Cavaliers: LBJ ve ekibinin Mo Will'i de katıp geri dönüşü Doğu'daki iddialarının arttığına işaret. Gemisini kurtaracak mı kaptan göreceğiz.

Devamı yolda...

Batug.Com Döner

Sanal alemdeki basket ortamlarının en kıdemlilerinden ve en kalitelilerinden olan Batug.Com geri döndü. Dönüş tam olarak ne zaman oldu bilemiyorum, benim az önce haberim oldu-çok olmamıştır umarım. Sanırım yine eskisi gibi devam edecekler. Çok güzel haber bu Nbaseverler için.

Bol Gol

Çempiyıns Liig'de aşırı gollü bir gece olmuş. Muş diyoruz, çünkü bu gollerin sadece yedisini görebildik biz- az sanki. Wenger'in veletleri kassa belki daha fazla olurdu da neyse.
8 maçta toplam 36 gol atılmış. Bu, maç başına ortalama 4 golden fazla yapıyor. Ki 3 maçı geride bırakırsanız, en gollü o 5 maçta toplam 30 gol var. Maç başına 6 gol!!
Aralarında 6-3, 5-3, 5-2'lik skorlar var. Özetlerde gole doyacağız artık.

Juve'de sakatlar ordusu vardı malum. Şu yok, bu yok lig kötü gidiyor, "derbi fatihi" Real de kayacak mı onlara da derken, Kaptan yine "gemiyi kurtardı". Her maç atan Amauri de, yine attı ve Trezeguet düzelince bile 11'i kolay kaptırmayacağını daha kesin gösterdi. Ruud da yine ne yapmış etmiş golü bulmuş.
Berbatov da bir kez daha 2 gol attı. Ne kadar isabetli transfer olduğunu gösteriyor tekrar tekrar.

Ramsey


Maç için yoruma ne hacet, sadece 2 sorum var: 1. Arsenal tam kadro çıksa ne olurdu? 2. Arsenal "kassa" ne olurdu?

Ramsey girdikten sonra hep tezahürat yaptık elemana ve, "kelebek etkisi" sayesinde golü de attırdık. Bayağı sevindik de. Kariyerinin ilk golüymüş. Siftahı Fb'de yaptı, kariyer iyi geçer artık.

Ertem Şener de ezikliğin kitabını yeniden yazdı. "Çolukla çocukla dünyaya meydan okuyorlar". E zaten mesele de bu işi "çolukla çocukla" yapabilmek değil mi? Niye adamları karalıyorsun? İlla belli edecek ezikliği. Bu kadar da şovenizm yapılmaz anasını satayım.

Parça

Daha önce de yazdım ama, zaman genişlediği için bir kez daha değineceğim mecburen. Galatasaray futbol takımı, geleneksel forması olan parçalı formayı, Turkcell Süper Lig'de henüz giymedi. Evet, giymedi.
Sezon içinde ise henüz bir kez giydi sadece. O da ilk resmi maç olan Steaua maçında. Ondan sonra ağırlıklı olarak turuncu formayı giydik. 2 kez de beyazı. Geri kalan da o dandik 3 parçalı forma.

Takım, kendi formasını giymiyor yani. Olay 01-02'ye dönecek. O sezon da paso beyaz giymiştik. Ne güzel değil mi. Kimse farketmemiştir gerçi, sorun yok o açıdan. Kim umursayacak ki.
Tamam, turuncu güzel renk filan da, bu işlerin de bir usulu var, yol-yordamı var. Bilen var mı? O taze bitti işte.

En İyi Kadro


Galatasaray maçlarını izledikçe, bu kariyerli, yetenekli, normalde bu kadarı bu ülkede bir arada olmaması gereken futbolcuları gördükçe, bu sezonki Gs kadrosunun, tarihin en iyisi olup olmadığı aklıma geliyor. İsim açısından, veya kağıt üzerinde baktığımızda, bu soruya "evet" cevabı verilmemesi için neden yok. Ama şu var, henüz ortada somut bir başarı yok. Ayrıca ligi kazanmak da, bu kadronun gelmiş-geçmiş en iyi olduğunu kanıtlamaz. Bu takım öyle kadrolarla ligi kazandı ki zamanında, çok büyük başarı olarak görülemez ligi kazanmak. Hem zaten bu kadro, bir tarafını sallasa lig kazanabilecek kalibrede. Yine de belli olmaz, göreceğiz sonuç ne olacak.

Bu kadroyla kıyaslanabilecek olan, sanırım sadece 96-00, veya 00-01 kadrolarıdır. Biri uzun süre devam etmiş, ve taşların "iyice" yerine oturmasıyla bu ülkeye ilk avrupa kupasını getirecek kadar yüksek kaliteye ulaşmış bir kadro;diğeri de, bu ilk kadronun birkaç kişi hariç devamı olan, ekstra 3-4 eklemeyle yola devam edip Cl'de çeyrek finale ulaşan ilk takım olmayı başarmış bir kadro.
Bu kadroların temelini yerli oyuncular oluşturuyordu, çoğunluğu 90'ların başındaki altyapı hamlesiyle yetiştirilen ve Türk futbolunu şimdiye kadar geldiği en yüksek noktaya çıkaran çok kaliteli yerli oyuncular. Ama bu sezonki kadro için böyle düşünmemizin sebebi, geçen sezon neredeyse yabancısız şampiyon olan kadronun üzerine tam 4 çok kaliteli yabancının gelmesi ve geçen sezon doğru düzgün katkı yapamayan yabancıların da devreye girmesi. Hem de bu yabancıların, belli bir kariyere sahip olan, Avrupa futbolunda ismi olan yabancılar olması, hem kalite, hem de isim olarak belli bir noktada olmaları, çok çok fazla güçlendirdi Gs'yi.

Benim bu tezimin veya fikrimin geçerli olması için, en başta tabii ki bu 2000'lerin başındaki başarıların en azından egale edilmesi gerekiyor. Bu zor, ama namümkün de değil. Eldeki kadro birbirine daha da alışsın, daha bir "olması gerektiği" gibi oynasın, kupa hayal olmaz. Çok kişi soruyor, veya lafı geçiyor. "Abi olur mu Uefa?". Ulan zamanında oldu işte, demek ki oluyormuş. O kadroyla olduysa, bunla haydi haydi olur. Umarız olur.
Diğer yandan, başarılardan izole şekilde bakacaksak eğer, başarının ne/neler olduğuna bakmadan, bu kadroyu tarihin en iyisi seçebiliriz. Sonuçta her iyi kadro da başarıya ulaşmıyor, öyle değil mi?

Kewell, Baros, Nonda, Meira, De Sanctis, Lincoln... Düşündükçe garibime gidiyor. Sanki Gs değil de, ne bileyim Avrupa'dan bir takımın kadrosunu sayar gibi.
Dün işte, Meira Kewell'a verdi, o da Lincoln'un önüne. Linc, Baros'la verkaç yapıp golü attı. Bundan daha büyük keyif var mı?
Kötü oynasak bile, anlık bir ivmeyle, böyle bir gol atabileceğimizi bilmek, müthiş.

Bu kadronun 2000 kadrosundan bir farkı da belki, o golleri bu şekilde atan çocukların, "bizim çocuklar" olması. Bu gururu okşar. Ama şimdikiler de, çok üst düzey oyuncular. Onun da ayrı bir sevinci, kıvancı var.

İstatistik

Az önce bir yerde şu cümleyi okudum:"İstatistik mini etek gibidir. Çok fazla şey gösterir ama esas görülmesi gereken şeyi göstermez". Sözün sahibi Alex Ferguson. Söz zaten büyükken, bir de o söylüyorsa, duracaksın.
Çoğu zaman bu futbol denen merette bir nevi bahane olarak sunuluyor istatistikler. Hani "ben vurdum da gol olmadı" gibisinden. Bir kere bu dayanaksız bir sav kafadan. Ne maçlar biliyoruz, A takımı 20 şut vurur, 15'i uzaya, 5'i tıngır mıngır kaleciye. B takımı da daha pozitif oynar, 2 şut atar, 2'si de gol olur, maçı alır gider.
Maalesef her şeyi istatistik kağıdına dökemiyorsunuz. O oyun içindeki doğru hareketleri, atakları vs. Genelde Yiğiter Uluğ'dan duyduğumuz bir söz var:İstatistik, yalan söylemenin bilimsel yoludur. Bu işi bundan daha iyi özetleyen cümle zor çıkar sanırım. Zamanında Gs'nin 20 korner kullanıp kazanamadığı maç da gördük mesela, ee nerde istatistik.
Her şeyi açıklayamıyorsunuz işte istatistikle.

Bir de olaya Nba tarafından bakalım. Bir ton oyuncu var, iyi istatistiklere sahip olan, ama bunların katkısı, takımdan takıma değişiyor. Veya bakıyorsun adama, işte ortalama üstü rakamları var, ama hiçbir işe de yaramamış. Yüzde 30'la şut atmış mesela. Bu rakamlar da Gm'leri filan yanıltıyor, sonra al sana fiyasko transfer. Daha derinlemesine bakmalı.

90+ Haftası

Bu hafta son dakikalar bayağı bir yoğun geçti. Öyle böyle değil.
Cumartesi oldu bunların çoğu. İlki Real-Atletico maçında oldu, canlı canlı izleyebildik bunu. Zaten maçta normal zamanda gol olmadı ki. Biri 35. saniye, diğeri 90'da frikikten falan.
Tam maç bitti, herkes beraberliğe razı filan derken, Drenthe bir dripling:penaltı. 90+7'de Higuain penaltıyı attı ve 2-1 Real kazandı.
Diğeri ülkemizde. Neredeyse küme düşmeye giden Fb, 90+6'da, tek gol bulma yolu olan Semih-Güiza ikilisinin eseri olan golle 3-2 aldı maçı. İyi de oldu. Bu maç da kazanılmasa, iyice karışabilirlerdi. Semih'e şükretsinler.
Bir diğer örnek de ülkemizden yine. Kayseri-Ankara maçında. 1-1 devam ederken maç, Özer'in ara pasında Konate karşı karşıya vaziyette golü buldu uzatma dakikalarında ve 2-1 aldılar maçı. Ankaraspor da 5 maçta 13 puan aldı, puansız geçen 2 haftanın ardından.
Ve en fantastiği:Bremen-Dortmund. Cumartesi günü bu maçın tekrarının ilk kısımlarını izledik, sonra başka bir şeyler araya girdi ve, ektik maçı. Biraz da uyuzluk yapmadık değil, "gol çıkmaz artık abi" diyerekten. Pişman olduk... Ertesi sabah Ntvspor'da skorlara baakrken, bu maçta son yarım saatte tam 6 gol olduğunu ve son 2 golün de 90+'da geldiğini öğrendik. Kafamızı duvarlara vurduk. 90+1'de Pizarro kendisinin 2. golünü atarak 3-2 yapıyor ama, Muhammed Zidan, 90+2'de, hemen ardından karşılık veriyor. Büyük maç kaçırmışız.

Bir de İbrahim Akın'ın 90. dakikada Antalyaspor'a attığı bir gol var. O da "artı" olmasa bile feci bir goldü. Arada değinmiş olalım.

Aydın Yılmaz


Çok korkuyorum bu çocuğa her faul yapıldığında. Çok korkuyoruz. Her driplinginde bir faul. Çoğu da sert oluyor. Sakatlanacak, gidecek, 5 ay oynamayacak, sonra ameliyat olacak vs vs diye.
Bugün 30 dakika oynamadı belki, 5 faul yapıldı en azından. Bir tanesi de kasıtlı, Hüseyin Cimşir denen futbolcumsudan. Her maçta yukarıdaki fotoğraf gibi en az 5-6 görünü oluyor. Sürekli uçuyor Aydın.
Girer girmez bir gol attı bugün, yine o fırtına gibi deparlarından biri sayesinde. Ama belli belirsiz bir ofsayt düdüğü yüzünden güme gitti gol. Olsun varsın. Daha çok atacak nasılsa.

Farkına varmışsınızdır, 40 yıldır futbol izleyen dayılar gibi "bu çocuğa" gibi bir ifade kullandım. O kadar seviyorum ki Aydın Yılmaz'ı. Ondan büyük birinin şefkatiyle bahsedesim geliyor kendisinden. O kadar benimsemişiz yani. Yaşı benden bir küçük ama, hani futbolculara hep bir "hadi koçum" tarzında bakarız ve öyle bakmaya zorlanırız ya çevre tarafından, aynen o mesele.

Böyle devam ederse çok büyük olacak Aydın Yılmaz. Belki 2 sezon bile kalmaz Galatasaray'da. Birileri elbet görecektir onu. Sonuçta Uefa Kupası'nda oynayacağız, turu geçme durumuna göre, daha da izlenme fırsatı var, kendini gösterebilecek. Neden böyle diyorum, çünkü böyle bir yetenek, bu ivmeyle giderse, kalamaz burada. Elbet kaparlar. Ama o her zaman, nereye giderse gitsin "bizim çocuk" olmaya devam edecek. İlk defa sarı-kırmızılı formayı giydiği maçta, oyuna girdikten 5 dakika sonra golünü atıp, maçı kazandırıp sevinçle kenara koşturan afacan çocuk olarak kalacak hep aklımızda.

Futbol Keyfi

Bu haftasonu cidden bir ton kaliteli maç var. Ağırlık pazar gününde. O yüzden de bazı maçlar birbiriyle çakışacak, kötü olacak. Ama yapacak pek bir şey yok.
Bugün Atletico-Real var 9'da, arkasından 11'de Espanyol-Villarreal. Nihatlı daha güzel olurdu ama, ne yapalım artık.
Yarın tam cümbüş. 16'da Milan-Sampdoria var, Cassano çıkıntılık yapabilir. 18'de Hamburg-Schalke. Ama 19'da da Gs-Ts. O yüzden Hamburg-Schalke maçı bölünecek.
Derbinin ardından 21.20'de Ntvspor'da River-Boca, 21.30'da da Ntv'de Roma-Inter. Burada hangisini seçeceğiz bilmiyorum.
Bu iki çakışan maçın arkasından da 00.30'da Atletic Bilbao-Barça. Geçen haftaki 6-1'in arkası gelmeli, yoksa gene tökezleyebilirler.

2 günde 8 maç var, sırf bu önemlilerden. Kaçının tamamını izleyebileceğiz, merak ediyorum. En fazla 5 sanırım. Herkese iyi seyirler.

Sektör Değişimi

Az önce Maynet'te okuduğum bir haber. Almanya Bayanlar 1. Ligi'nde, Fc Nürnberg'te oynayan 25 yaşındaki Eva Roob, "futbolda para olmadığını söyleyip" porno sektöründe çalışmaya başlayacağını açıklamış. Ekonomik kriz sebebiyle bu kararı vermiş, ve kendisine göre yeni mesleği daha "heyecan verici"ymiş. E hayırlı olsun diyoruz biz de. Bu haberin önemli olan yanı, meseleyi erkekler tarafından ve ülkemiz şartları açısından düşününce ortaya çıkıyor.

Düşünsenize futbolda da öyle bir kriz oluyor ve "sektör göçü" yaşanıyor. Sanırım zenci oyuncular iş bulmakta pek zorlanmaz. Diğerleri de fiziksel özelliklere göre değişir.
Ülkemizde bir ara duyardık, bayanlar ligi vardı. Habire Dinarsu şampiyon olurdu. Sonra duyamaz olduk. Ki sanırım kapandı bu lig. Bu durumda bizdeki bayan futbolcuların sektör değişmesi zor. Onu da bırak, hadi değişti, lan böyle açık açık söylen(e)mez ki. Ha, izleyen bilir seni, o ayrı. Ama böyle açıklama filan. Ülkede iç savaş çıkar vallah. Bir kadının bu sözleri ülkemizde söyleyebilmesi için, temiz bir 500 yıl geçmesi gerek.

Almanya'da da tartışılmıştır tabii de, buradaki gibi kimse kimse akıl öğretecek şekilde yapmamıştır bunu.
Biz ablaya "hayırlı kazançlar ve zevkler" dileyerek postu bitirelim. Konu sakat, daha fazla uzamasın.

Edit:Gelen bilgilere göre Bayanlar Ligi devam ediyormuş. Zoma'ya teşekkürler. Neden hakkında haber yapılmıyor, o da önemli tabii.

Giyer


Ordular, ilk hedefiniz...

Maç


Türkiye Kupası'nda gruplar belli oldu ve oturduğum muhit sebebiyle beni çok sevindiren bir manzara ortaya çıktı.
Galatasaray, Altay-Kayseri-Malatya-Ankara'dan oluşan C grubu'na düştü ve 3. hafta maçı olarak Altay karşılaşması İzmir'de oynanacak.
Bu fırsat da kaçmaz artık.

Delympiakos


Olympiakos iyice delirdi. Josh Childress'i aldılar malum. Şimdi de daha önce "Avrupa'ya gelebilirim belki" yollu konuşan Kobe'ye el atmış durumalar.
Seneye serbest kalma ihtimali olan Kobe'ye 3 yıl 83 milyon dolarlık teklif vermek istiyorlarmış-höst. Olur da giderse, saygım büyük ölçüde azalacaktır Kobe'ye karşı. Hadi iyice veteranlaşırsın, İtalya'ya gidersin, anlarım da, bunu yaparsa feci sıçış olur. Lan zaten deli kontrat alacaksın takımından, daha ne ki. Yapmaz umarım.
Olympiakos da ayrı hayvan. Takımına zaten Vujcic ve Papaloukas'ı katmışsın. Bir de yanına Childress. Lan zaten bu üçü sırf Euroleague'i alabilir. Nba şampiyonu olmak mı niyetin, nedir.

Bir de postu "borsanın kötüye gittiğini anlatmak için habere eli kafasında of çeken borsacı resmi koyan" zihniyet gereği çelişki içinde görünen Kobe resmiyle sonlandırayım da, "medya raconu" na uygun kaçsın.

Barça Vs İngiltere

Geçen gün Ps turnuvası yaparken farkettim:Barça'nın Arsenal hariç 3 büyük, Cl müdavimi olan İngiliz takımıyla "hesaplaşma"sı var. Nasıl mı? Şöyle.

Ben Barça oldum her zamanki gibi. Kardeşim Çelsi. Diğer 2 arkadaş da Man ve Liverpool oldu. Öyle maça bakarken bir farkettim, bu 3 takım da yakın zamanda Barça ile oynadı ve elediler. Hele Chelsea ile olan malum, kan davası gibi bir şeydi. Geçen sezon eşleşemeyince, ara verildi mecburen.
Liverpool desek, 06-07'de elemişti bizi. ManUtd ise en taze olanı. Geçen sezon yarı finalde elemişti. Rövanş maçında tek gol yetiyordu ama, olmayınca olmuyor.
Arsenal'le de 05-06 Cl finali var malumunuz ama, onu kazandığımız için saymıyoruz şimdilik. Ama olaya Arsenal tarafından bakarsanız, bir "intikam" düşüncesi vardır. Öyle olunca da tüm İngiliz büyükleri doğal rakibimiz oluyor.

İngiliz takımlarının Cl'deki yüksek performansını göz önünde bulundurursak ve Barça'nın da en azından çeyrek final yapacağını düşünürsek, bu sezon bu takımların en az biriyle oynayacak Barça. Bu durumda hem zevkli maçlar, hem de eskiden kalan bir rekabet bekleyecek biz futbolseverleri.

Bu yazdıklarım aslında İngiliz futbolu'nun uluslararası arenadaki başarısını kısaca anlatan bir yazı, farklı bir açıdan bakarsak. Ligde zirveyi zorlayamayan L'Pool bile en az yarı final yapıyor her sene. Benitez'in kalma sebebi de bu değil mi zaten? Şampiyon olamama süresi uzasa bile (ki 20'yi bulacak yakında) takım her zaman en üst tabakada Avrupa'da.
Son 2 senedir, 06-07'de Milan ve geçen sezon Barça dışındaki 3 takım İngilizdi hep. Bu 3 takım da hep Chelsea, ManUtd ve Liverpool'du. Kesinlikle azımsanacak bir durum değil bu.

Idefix

Netten kitap almak zevkli mevzu. Hele de mekan kaliteliyse, daha bir güzel oluyor. İndirim, sanal kitap fuarları vs. Zaten her zaman standart indirim var. Çok kitap alınca deli kar yapıyorsun. Tek-tük almanın pek hayrı yok. O yüzden 2 ayda bir filan alışveriş yapmak en akıllıcası. Para birikir filan.

Benim sıklıkla alışveriş yaptığım yer (ne sıklığı ulan, hep), Idefix. Kitapyurdu filan, başka mekanlar da var ama, sarmadı. Oralardan almıyorum. Ayrıca biliyorsunuz ki, alışmış kudurmuştan beterdir. Bir kere başladık oradan, gitsin öyle. Sadakat güzeldir.

Ama tabii her güzel mevzuunun da, sakat noktaları olabileyor. Mesela, neredeyse her kitap için "en fazla 3 günde kargo" yazmasına rağmen, ben 5 günden az vakitte kargonun geldiğini görmedim. Belki dava açsam kazanırım ama, ilgilenen kim. Bir de araya haftasonu girerse eğer, bekle ki gelsin. Az pencere başı beklemedik. Bir keresinde de ben hasta olmadan önce sipariş vermiştim, hasta hasta kargo yolu bekledim. Hastalıktan çok, kitapların gelmemesi deli etti beni. Ben düzeldim, kitaplar geldi...

Son olarak, Ayrıntı yayınları'nın dahil olduğu bir kampanya vardı. 5 kitap alana 5 kitap bedava. Beleşlerden seçmekte zorluk çıktı, çeşidi kısık tutmuşlar, ama yeni yazarlara zıplamak her zaman iyidir, değil mi? Sonuç:45 milyon kar.

Edit:Haftasonu gelmiyor diye sövdük adamlara, ama onlar "Haftasonu gönderilmesin" seçeneğini işaretlediğim halde cumartesi getirdiler kitapları. Teşekkür etmekten başka bir şey diyemiyorum. 2 gün erken aldık kitapları, iyi oldu.

Obama Filan

Hüseyin'in postunu görünce bir şeyler yazma ihtiyacı hissettim-nedense.
Öncelikle sadece "siyah" olması sebebiyle, Obama'ya büyük bir sempati var. Bunun yersiz ve temelsiz olduğunu bilmek için, Amerikan sistemini bilmek gereiyor. Bilmeyenler kolayca bu adamı destekleyebilir. Destekliyorlar da.
Bu ülkede cumhuriyetçiler ve demokratlar arasında hiçbir fark yoktur. Hepsi esasen tek bir partiye hizmet eder. Tek bir "amaca" hizmet eder. Başkan kim olursa olsun, yapılacak olanlar, bir şekilde yapılır. Fark etmez. Başkan Bush da olsaydı, başkası da olsaydı Irak'a girilirdi. Veya bu seçimde kim seçilirse seçilsin, gerçekleşecek olan şeyler fark etmeyecek.

Bazı saflar da, Obama'nın siyahları, müslümanları, ya da toptan "ezilenleri" kollayacağını sanıyorlar. Çok büyük safdillik bu. Neye dayanıyorsun bunları söylerken diyeniniz varsa da, azıcık gözünü açsın, 1-2 bir şey okusun yeter.

İki Lider Arasındaki Farkı Bulunuz

Obamaa, Obamaaa, Barack Obama!!

Çizgi

Bir diğer nostaljik hamle de, Magic'ten geldi.
Biliyorsunuz 90'larda, Hornets gibi, Magic de düz zemin üstüne çizgili forma giyiyordu. Hatta bu tasarımın uygulandığı siyah forma Nba'in efsanevi formaları arasındadır. Halen de retro forma uygulaması içerisinde giyebiliyorlar.
Nedendir bilinmez, Hornets gibi Magic'in forma tasarımı da düze döndü son yıllarda-kafalarına göre, niye olacak. Ama son çıkan formalarda geriye dönüş olduğunu görüyoruz. Bir de siyahı çıkarsa bunların, daha güzel olacak.
Ha, bu formayla Hido'yu çok görür müyüz, onu pek sanmıyorum.

Yeni

Görünüşe bakılırsa 4-5 Nba takımı bu sezon formaları yeniledi. Hepsini koyarız bloga inceleriz. Ama buna bir öncelik vereyim dedim.
Hornets'in Charlotte zamanından kalan, aklımızda Baron Davis, P.J Brown gibi oyuncularla yer eden bu beyaz üstüne yeşil-mor çizgili forma geri döndü. Şahsen çok sevindim bu nostaljik hamleye. Eminim birçok Nbasever de aynı görüştedir.

Zaten yükselişte olan ve daha da yükseleceği öngörülen Hornets'in, bir de bu formalarla oynayacak olması onları daha da sempatik hale getirecektir.

O değil de, dünkü Wiz maçında, ilk çeyreğin yarısında Chris Paul 4 sayı-1 ribaund-2 top çalma-6 asist ile oynuyordu. Çok fena geliyor çok.

Hebele Hübele

Çok okunan bir blog olduğumuz için bir açıklama yapma gereği duydum (sıç!). Bu ara maalesef blog'a pek zaman ayıramıyorum. Yazacak şey çok ama, yazamıyoruz. Bakalım, zaman bulunca döşeriz hepsini. Diğer yazar ne bok yemeye burda, onu da bilmiyorum.
Bir şeyler yazma imkanı bulmuşken anket sonuçlarını değerlendireyim. Bloga giren okuyucular da az-çok bizim gibi düşünüyormuş, en çok "kestirmesin" şıkkı oylanmış. Bizce de kestirmesin. Tabii Puyol da bu anketin sonucunu bekliyordu, bunu da açıklayayım.

Az önce farkettiğim bir şeyi yazayım son olarak. Ntvspor.net'te İlker Acun diye bir şabalak var ya, onun resmi sanırım Doğuş Balbay'ın resmi. Hatta belki de o yazıları Doğuş Balbay yazıyor. Eğer öyleyse feci sıçar onu da söyleyeyim. Paso sıçıp sıvıyor çünkü. Basketbol oynayan birinin böyle yazılar yazması rezillik. İsteyen resimleri karşılaştırsın baksın. O mudur değil midir bilemeyiz ama, acayip benziyor bu "2 kişi". İlker Acun da blogda yazı konusu oldu ya, bir devrin sonudur bu...

Penceresi Cam Cama Spoelstra


Saçlara bak.

Grup B

Benfica-Olympiakos-Hertha Berlin-Metalist Kharkiv. İyi grup çıktı. Ne çok kolay, ne çok kazık. Muhtemel bir Milan-Stuttgart-Portsmouth-Wolfsburg grubundan iyidir.
İç saha-dış saha olayı henüz belli olmadı. O belli olunca daha net bir tahminde bulunabiliriz. Ama şu kesin ki, Gs'ın bu 4 takımı da yenecek gücü var. Yeter ki gereken şeyler yapılsın. Şu sakatlar düzelsin filan.
Olympiakos'la dışarda oynamayalım, Hertha ile de dışarda oynayalım. Bunlar gelirse güzel olur.
Çok kolay grup olunca rehavete kapılıp "lokum gibi grup" çekiyoruz, sonra da yiyoruz arkadan. Güzel oldu bu. Konsantre olurlar hem.

Edit!!: İstediğimiz oldu. Benfica (2. maç) ve Hertha Berlin (son maç) maçları dışarda, Olympiakos (ilk maç) ve Metalist (3. maç) maçları ise ASY'de. Çok iyi fikstür. Dışarıda 2 en çok taraftar baskısı olan sahada oynamayacağız.
İlk 3 maçın 2'sinin evimizde olması da avantaj. 3 maçta işi bitirebiliriz.
Rakiplerden biri Metalist olduğu için, bir çeşit "intikam alma" görevi de bize düştü.

Saygı Duruşu

Şehitler için saygı duruşu var Bursa'da. Saygı duruşu demek sessiz saygı göstergesi demek, tezahürat yapmak, terör örgütü lanetlemek değil, onu 90 dakika boyunca yapabilirsin. Bunları buraya yazdırıyorlar, Allah'ım ya. Saygı duruşu nasıl olur iki haftadır Galatasaray taraftarı gösterdi, feyz alın. Şehitlerimize ağlıyoruz ayrıca.

Dummies

Evet. Zaten "Dummy" de meraklı demek. Ulan adam gibi yazın kitabın ismini, hiç kimse bir şey demez. Böyle yapınca daha fazla tepki toplarsınız. Şu "millet ne yapar-ne der" önkorkusu var ya, daha beter bir halt yok.

Abart


Zlatan Ibrahimovic'in ne kadar hayvani bir adam olduğunu biliyoruz ama, bu yaptığı artık fazla. Bu fazla dediğim olayı ve Inter-Bologna maçının özetini buradan izleyebilirsiniz. Inter de 2 maçtır kazanamıyordu, iyi oldu bu galibiyet Mourinho için.

Sinan Kaloğlu


Eldeki futbolcunun değeri bilinmiyor, basit sebeplerden aşırı eleştiriliyor. Adam sonra gidip rahat oynama fırsatı bulunca da, bakın neler yapıyor.
Ülkemizde dalga geçilen, fakat benim her zaman için belli bir seviyenin üstünde olduğunu düşündüğüm Sinan Kaloğlu, takımı Bochum'un bu hafta evinde Bayern'le yaptığı ve 3-3 berabere kaldığı maçta 1 gol attı ve 2 de asist verdi. Sanırım 2 hafta önce de bir gol atmıştı. Ben bu yaptıklarını görünce aslında çok şaşırmadım desem yeridir, çünkü ülkemizde oynadığı zamanlarda da iyi bir hücum oyuncusu olduğunun farkındaydım Sinan'ın diyebilirim. İnsanlar ise sadece onun Fb'ye sürekli gol atmasıyla ilgilendi.
Bu işler böyle ilerliyor. Bugün Bochum'da iyi oynar, Bayern'e gol atar, başkasının ilgisini çeker, daha yukarı gider vs vs. İnşallah da öyle olur.

Tugay örneği de aynı değil mi az çok. Basın, taraftar, camia baskısından kurtulunca futbolcu, rahat rahat sahadaki işine odaklanıyor. Ve de iyi sonuçlar ortaya çıkıyor.

"mesSİ vs agüeNO"


Dün savaş baltalarını çıkarıp gitmiştik aşağıda gördüğünüz gibi. Ama tabii ki bu kadarını biz de beklemiyorduk.
İşin kötü yanı, garip ailesel tepkiler yüzünden, maçın ilk 5.20'sini kaçırmam. Yani ilk 2 golü!! Film izleyesi geldi bizim ahalinin, o zamana kadar 2 gol kaçtı. Biz daha ne olduğunu anlayamadan 3 geldi zaten. 8 dakikada 3 gol! Hemen ardından 3 dakika sonra Maxi'den bir füze. Valdes abi yerinde tabii. Her zamanki gibi. Sonrası da malum, Eto'o 3 kişiyi ekmek almaya gönderip köşeye vurdu, bir de seken topta Gudjohnsen attı.
Messi'nin 2 slalomu var ki, hele bir tanesi ayağa kaldırdı iyice, ama çok köşeye attı ve top dışarı çıktı.
2. yarıdaki tek gol ise, belki de 6 gol içinde en iyisiydi. Önce iyi zamanlama ile top kapıldı, yakındaki Henry'ye verildi, o içeri kat ederken, Henry'nin topu verdiği Xavi Bojan'ı buldu, Bojan da kat eden Henry'yi. Henry de harika vurdu köşeye. Bu ara tırı-vırı yapan Henry'nin gol atması güzel tabii. 2 gol atan Eto'o niye çıkarken trip atıyor, anlamak mümkün değil.

Atletico Madrid'in bu sezon iyi geleceğini düşünüyorduk ve iyi de geliyorlardı. Cl'de 2'de 2 yaptılar, ligde çok çok iyi değil vaziyet ama, umut veriyorlardı. Şimdi bu galibiyet onları nasıl etkiler, göreceğiz. Umarım tüm sezonu kötü etkileyecek şekilde kalıcı izler bırakmaz üzerlerinde. Bu takımın iyi şeyler yapabileceğini gördük çünkü.
Daha çok böyle karşılıklı mücadelenin olduğu, zevkli bir maç bekliyorduk, o kısmı olmadı ne yapalım. 2. yarıdakine artık. O maç da ayrı bir havada geçecek, bu belli oldu. Adamlar bütün sezon o maça bilenip patlamasınlar da bize.

Maçın kişisel rekabet kısmına, yani Messi-Agüero rekabetine göz atalım diyeceğim ama, sizce buna gerek var mı?

Son olarak Agüero beyin sevgili kayınpederine selamımızı da yollayarak, yazıyı bitirelim.

Zeitgeist Addendum


Hacı Zeitgeist The Movie'nin devamı olan Zeitgeist Addendum biz insanoğlunun keyfine sunuldu. İzlemeyen kalmasın. O derece. Bulmanız çok zor olmaz.

Satmak


Biliyorsunuz parayı ve paralı damadı görünce, ne veliaht kaldı ne futbol. Bu işler böyle. İster "San Diego" ol, ister "D10S", parayı görünce işler değişiyormuş. O veliaht seni ne yapacak bak görsen. Böyle böyle insanların saygısını kaybediyorlar işte. Neyse.

Efenim biliyorsunuz bugün feci bir maç var. Barça-Atletico Madrid. Saat 23.00'da Ntvspor'da. Kaçırana meşe odunuyla dalıyorlarmış.
İki takım da iyi durumda. Hele Atletico Cl'deki 2 galibiyetle özgüveni tavana vurdurmuş vaziyette. Barça'ya da böyle büyük bir galibiyet iyi gelecektir.

Takımlar açısından öte, Arjantin ve Dünya futbolunun 2 büyük ve yeni yıldızının kapışması olarak da, ayrı bir öneme sahip bu maç. Bazı zekiler Agüero'yu Messi'yle bir tutuyor. Allah akıl versin. Onlara da iyi bir cevap olacak bu maç. Maradona itine de.
Böyle bir "preview" yapalım dedik. Maçtan sonra da bir şeyler yazarız.
Ha, unutmadan, geçen sene 2. devredeki 2-4'lük maçın da intikamı olacak bu galibiyet.

Shaun Livingston ve Lightworks of Miami

Shaun Livingston Heat'te. Bu elemanın sakatlık anı daha gözümün önünde, 19 ay olmuş halbuki. Hala 23 yaşında, 6'7'' boyla bir point guard. Çözüm getirir mi muallakta. Tam iyileşmiş, sekiz tane kontrolden geçirmişlerdir zaten imzalamadan önce.

Problem var dedik ancak şimdi de biraz fazla insan var orada; Quinn, Chalmers, Banks, ve şimdi de Livingston. Bu işin sonu takas, sonra gelip bana demeyin "nasıl blogsunuz abi söylemediniz" diye.

Sevilla Ve Forma Deliliği






Sanırım daha önce de bu Sevilla'nın forma konusundaki verimine değinmiştik. Joma nasıl bir markaysa, her sene en az 5 forma yapıyor Sevilla için. Daha da önemlisi, Avrupa kupaları için de bir ev, bir de deplasman forması yapıyor. Muhteşem bir uygulama anlayacağınız.
Yine bu sezon 5 ayrı forma yapmış Joma Sevilla için. Tabii taraftarın kesesi ne hale geliyor, ona girmiyorum. 3 lig için, 2 tane ise Uefa Kupası için.

Avrupa Kupaları için yapılan formalarda tasarımın içine İspanyol bayrağı deseni sokuluyor bir şekilde ve bu harika bir ayrıntı. Keşke bizde de öyle bir forma olsa. Temsiliyeti belirten bir simge. Müthiş.

İğrenç Formalar 8


Arkadaş bizim de bir göz zevkimiz var ya. Ne bu.
Bordeaux-Roma maçının özetini izliyorum, gözüme bir gariplik çarptı:Bordeaux formasının ortasında böyle pembe bir bölüm vardı. Dedim benim öyleme geldi herhalde, hastalığın da etkisiyle.
Sonra resmi sitelerinden doğrulayayım dedim şüphemi, o kadar da sıçmış olamazlar diyerek. Ama maalesef... O hatayı yapmışlar. Neyse ki 1. formaları değil, ki ben başta öyle sanmıştım. Bu sezonki 1. formaları da çok şık. Ortadaki "V" her zamanki gibi değil, yenilikçi bir tasarım denemişler, güzel de olmuş. Ama bu... Bilmiyorum ne diyeceğimi.
Ne Bordeaux'a saygım kaldı, ne ortadaki o "V" ye sempatim. Neredeyse Gourcuff'a olan saygım bile bitti ulan! Bu ne! Kimin aklına geldi bu pembeyi sokmak. İğrenç.
Hepsini bıraktım, bu "pembe" girişimi, takımın esas forması üstünde deniyorlar. Lan hadi deplasman forması olur filan, istersen pespembe yap. Ne olacak. Bu yapılanın, bizim parçalı formanın ortasından böyle yeşil bir şerit geçirmekten hiçbir farkı yok. Umarım taraftarın tepkisi olmuştur. Gece gece gözümüzü siktin attın Puma.

Güzel Formalar 35


Geçen sene bu kol ve gövde kısımlarının kenarları, yaka, isim ve numara rengi vs. için 3. renk olarak kırmızı renk kullanılmıştı ve buna pek alışık olmadığımız için yadırgamıştık Juve açısından. Fakat bu sezon doğru rengi seçtiler ve daha güzel bir forma ortaya çıktı.Hem reklam ile de uyumlu.

Güzel Formalar 34


Böyle belli-belirsiz renkleri olan formalar hoşuma gidiyor. Bayern München 08-09 3. forması efenim.

90+


Barça da Galatasaraylaşmaya başladı. Acaba gerisi gelir mi bunun.
Üstüste 2. maçı da 90+'da bulduğu golle kazanarak geçti Barça. 2 maçta 6 puan;kolay grup ama, yine de rahat durumda olmak lazım, niye sıkıntıya girme ihtimalin olsun.
Yedek başlayan Messi, 87 ve 90+4'de 2 gol atarak galibiyeti getirdi. İlk golde kaleci öyle bir hata yapıyor ki, ben olsam utancımdan gol yapmazdım herhalde, o derece. Öyle veya böyle ama, bir şekilde gol işte. "Futbol hatalar oyunu" diyip yırtalım burdan.

Kadroya bakınca üçlü defans gibi duruyor ama, Puyol'un sol bek oynama ihtimali var tabii. Maçı izlemediğim için bir şey diyemiyorum. Bu üçlü defansı sık görüyoruz bu ara, ister misiniz çıkışa geçsin.

Şu mavi forması da ne güzeldir Barça'nın. Birkaç sene daha giyseler.

Blog Vs

Bu blog mevzuu çok boktan iş. Mına kodumun, binlerce blog var. Ne bileyim, bu açıdan düşününce büyük karamsarlığa düşüyorum. İpini koparan blog açıyor, e parayla değil ki, açar tabii. Burada kritik nokta nedir biliyor musunuz, Türk insanının "ben bu şeyi yapabilir miyim" diye sorma gibi bir yeteneğinin olmaması. Türk insanı "her şeyi yapar". Her şeyi. Her boku yemeye yeteneği vardır. Niye yapamasın ki? Onun "neyi eksik" diğerlerinden. Yapar.

Bok yapar!!

E böyle bir eksikliğe sahip olunca da, amk, "kahvede maç izleyen insan" profiline sahip, futboldan bir bok anlamayan adam bile blog açıyor. Burada demek istediğim "sen niye açıyorsun kardeşim" değil, ne diyebilirim ki. Desem bile boku bokuna dayak yerim. Söylemeye çalıştığım, insanın "kendini bilmesi", ne yapıp yapamayacağını "kestirmesi". Ama yok böyle bir şey genelde bizde.
Böyle olunca zilyon tane blog oluyor. Ulan o bollukta kim okusun benim blog'umu. Eş-dost anca. Bir de artık nerden bulduysa, tesadüfen girip okuyan 3-5 eleman.

Ben bu blog'ta kendi yazı zevkimi tatmin etmek için yazıyorum en başta;kimse okumasa da olur evet. Düşündüklerimi bir şekilde harfere dökmek benim meselem. Ama, niye bu başkaları tarafından okunmasın. Hem de "okunmaya değer" iken. Ki "diğerlerinin" birçoğunun da, "okunmaya değer olmadığını" bilirken. Bu bolluk (bokluk mu yoksa?) yüzünden okunma ihtimali azaldıkça azalıyor. Sıfıra yakın oluyor. Bakın, Ekşi'de "Sözlükçülerin blogları" isimli başlık var. Orada tam 415 tane blog ismi var. Sırf bu bilgiden, bir fikir sahibi olabilirsiniz konu hakkında. Ha bir de şu var, ben Ekşi'de yazsam, niye blog'da yazma ihtiyacı hissedeyim, o da garip.

Alayı "edebiyat parçalıyor" mına kodumun. Salak salak hikayeler, şiirler. Subjektif futbol yorumları. Falan da filan.
Bazen yazdıklarımın direk çöpe gittiğini düşünüyorum. Ha, bunun tersi de olabiliyor. Ama yine de, bir his kesinliği yok bu konuda.

Wnba Finaller Först Maç

Aslında bunları "Abd muhabirimizin" yapması gerek ama, ne bok yiyorsa, yazamıyor bir türlü. Lig bitti ulan, bir tane Wnba yazısı yok anasını sevdiğimin blog'unda.

Finalin ilk maçı oynandı efem. 77-69 yenildik-yani SilverStarz. Bitime 7.5 dakika kala 65-52 gerideydi bizim kızlar. Korkunç bir "ıkınmayla" ve "her şeyi sokarak" 69-69'a getirdik. O ara bütün maç sıkı tutulan Becky Hammon da katkı yapabildi. Fakat 69-69'dan sonraki 2 hücumda topu kaybetti ve, farkın Shock lehine 4 sayı olmasına sebep oldu-maçın içine sıçtı yani. Sonraki 4 sayı da taktik faullerden zaten. 4/10 ile 13 sayı atabildi Hammon.
Shock'ta 2 forvet oyuncusu Katie Smith ve Taj McFranklin-Williams çok iyiydi. Hele Smith, habire el üstü attı. 40 dakika oynadı bir de, çıkmadı.
Bu galibiyet, bu sezonki play-off'larda alınan ilk deplasman galibiyetiymiş. Bunun üstüne sanırım, evindeki 2 maçta işi bitirir Shock. Bir de, bu mağlubiyet, San Antonio'nun bu sezon bütün maçlarda, Doğu takımlarına karşı aldığı ilk mağlubiyetmiş. Kaybedecek zamanı buldunuz.

Kazansak başlığı "San Antonio Detroit sever" koyacaktım ama, yalan oldu. Ha, hala severiz, ve daha bir maç oynandı sadece. San Antonio "deplasman" da sever.

Turunç


Bizim futbol takımları bu forma konusunda ne zaman doğru şeyleri yapacak bilmiyorum. Bu noktada içinden "herkesin doğrusu kendine kardeşim" çeken varsa, yazının geri kalanını okumasın zaten.
Şimdi efenim biliyorsunuz, her takımın kendine özgü bir forması vardır, karakteristik. İç saha maçlarında ve, farklı rengin gerekmediği dış saha maçlarında onları giyerler. Takım, o desen veya renklerle akılda kalır. Simge o forma ve renklerdir.
Ama ve "fekat", nedendir bilinmez, daha doğrusu "kim karar veriyor bilinmez", bu forma giyimi konusunda hep bir karışıklık var. Örneklere geçelim.

Trabzonspor ilk örneğimiz veya deneğimiz. Biliyoruz ki, Trabzonspor'un birinci forması, bordo-mavi çubuklu formadır. Diğerlerini isterse bok rengi yapsın, bu forma olacak ilk başta!
Ama buna rağmen, ve de inanılmaz bir şekilde, foma sponsoru'nun Nike olduğu bir sezonda, Ts'nin çubuklu forması yok! Yok ulan yook!! Nasıl olmaz! 5 tane forma var. Ki bunların 4'ünü ilk 5 maç itibariyle giymiş bulunmaktalar. Bunlar, full bordo; West Ham, veya Aston Villa usulü diyebileceğimiz, beden bordo-kollar mavi; beyaz ve üst mavi alt bordo. Bir de bunların dışında turuncu var. O da 3-4 sezon önce 2 sezon için deplasman rengi seçilmişti. Oradan kalma bir tercih sanırım.
Gördüğünüz gibi çubuklu forma yok. Sanırım bir Allah'ın kulu da çıkıp "Yav hocam nerde bizim klasik çubuklu forma" demedi. Hadi Konyaspor filan olur da anlarım. Sen bu ülkenin 4 büyük futbol kulübünden birisin. Bir ton şampiyonluğun var. O şampiyonlukları kazanan kadroların özdeşleştiği, belli bir renk ve tasarımda formalar var. Nasıl olur da geleneğine sahip çıkmazsın, gider West Ham'ın formasından giyersin. Eminim o "futbol ile yatıp kalkan" Trabzon ahalisinin de pek sikinde olmamıştır bu konu. Belki bir-ikisinin dikkatini çekmiştir anca.
Rezillik yani kısaca. İnşallah birilerinin dikkatini çeker de, bir şekilde önümüzdeki sezon olmaz bu eksiklik, yaşanmaz.
Daha önce de oldu çubuklu forma giymedikleri sezonlar ama, Nike yapıyor yani formanızı. Olmaz mı şöyle güzel bir çubuklu giyseniz. Yöneticiler vebaşkan filan da uyuyor demek ki. Anca bizim gibi salaklar dert edip, yazar bunu.

Gelelim bu konuda önderlik eden Beşiktaş'a. Daha önce yazmıştım onlar hakkında ama, yine kısaca değineyim. Kendileri yine bu sezon, "erkek adam renkli takım tutmaz" şiarına uyarak, siyah ve beyaz dışında forma giymediler. Bir beyaz, bir çubuklu, biri siyah-gri, biri de siyah-beyaz olmak üzere, 2 de enine çubuklu formaları var;Celtic usulu yani. Yani 3. bir renk yok Bjk formalarında kaç senedir olduğu gibi. Dahası, belirlenmiş bir iç saha forması da yok. Kafalarına göre giyiyorlar. Ki biliyoruz aslında hangisinin 1. forma olması gerektiğini:Beyaz forma. Diğerlerini de giy işte dışarda filan. 4 tane aynı renk formayı da ne yapacaklar o ayrı. Belki de cidden demin o söylediğim Çarşı sloganı'nı kendine yola çıkış cümlesi yapan sivri zekalar vardır.
Bu takımın, benimsenmiş, önceden gelen bir üçüncü rengi var. O da kırmızı. Logolarında bile var. Dahası, savaşta ölen futbolcuları sebebiyle siyah rengi katmadan önce, bu takımın rengi kırmızı-beyazdı. Bunu sanırım çoğu Bjk'li bile bilmiyor. Taraftarı geçtim, forma konusuyla ilgili yöneticiler bile bilmiyor sanırım. Son kırmızı formayı, 02-03 sezonunda giydi Bjk. Son şampiyonluk sezonlarında aynı zamanda. İster misiniz, kırmızı forma giymekle, şampiyonluk kazanmaları arasında bir lanet olsun. Fazla uçtum evet.
Velhasılı kelam, artık herkesin 4-5 farklı renk, 3-4 farklı renkte forma kullandığı, 3 farklı renk formanın farz gibi bir şey olduğu bu durumda, sadece 2 renkle 4 forma yapmak absürd. Hem demin de söyledik, senin zaten bir 3. rengin var halihazırda. Garip anlayacağınız. Bu işlerle ilgilenen bile yoktur belki koca yönetimde.

Gelelim bizim cenaha. Bu sezon klasiğe yakın bir parçalı geldi diye, şortu beyaz olacak diye sevindik. Ama soruyorum, bu ikiliyi Gs, bu sezon giydi mi? Hayır!! Peki parçalı formayı, herhangi bir şekilde, resmi maçlarda kaç kez giydi Gs? Bir kez! O da ligde değil. İlk resmi maç olan Steaua maçında, ASY'dekinde. Sonrasında ise parçalı formayı hiç giymedik. Evimizde 3 maç oynamamıza karşın. Neden? Bilinmiyor işte bu. Kimin keyfine kalmışsa. Usul-erkan bilmeyen biri. Evdeki lig maçlarından 2'sinde turuncu, birinde ise o 3 parçalı dandirik formayı giydik, ki o maçta da berabere kaldık zaten. Dışarıda, bir maçta beyaz, diğerinde turuncuyu giydik. Dışarıdaki Steaua maçında da beyaz giymiştik. Gariptir, beyazla da henüz galibiyetimiz yok. Ha, bir de;Süper Kupa maçında da turuncuyu giymiştik. Bakarsınız, uğurlu geliyor diye hep turuncuyu giyer bizimkiler. 01-02'de paso beyazın giyildiği gibi.

Fb'ye de bir bakalım da, yeterince sövdük.
Onlar da bu fosforlu sarıyı sevdi sanki. Dışarıda filan hep onu giyiyorlar. Onlarla ilgili gözlemim ise, sarı-beyaz ve beyaz formayı hiç giymemiş olmaları. Hepsini 90 dk. izlemedim tabii ki ama, hepsinden özetlerde de olsa bir şekilde görüntü izlemişliğim var. Hepsinde ya çubuklu, ya da fosforluyu giydiler. Elde 2 forma daha varken, niye bu ikisi hep, bilinmez. Ki, Fb'nin klasik deplasman forması beyazdır. Bu seneki sarı-beyazın giyilmeme sebebi sevilmemesi olabilir. Çünkü geçen sene aynı renkte olan forma gerçekten çok şıktı. Fb iç-dış saha ayarını iyi yapıyor gibi gerçi. Çubukluyu giyiyorlar genelde içeride.

Turuncuya çok değindik. Onunla bitirelim.
Bugün akşam saatlerinde gazete okuyorum. Maç sonuçları filan işte. Bursa-Kocaeli maçının haberini gördüm, bir de resim var. Bir turuncu forma! "Kimin lan bu!" çektim hemen. Diğerine baktım, yeşil-siyah. Ahah dedim, Bursa demek ki. Üst turuncu, alt beyaz giymişler. Kimin fikri, bu da bilinmez. Oldu mu size 3 tane turunculu takım. Belki bakarsınız seneye artar bu turunçgiller. Kimsenin elini kolunu dilini tutan yok nasılsa. Kafasına esen yapıyor.

Dörder Dörder


Ligdeki 3. galibiyetimizi de, 4-1'lik bir skorla aldık. Gariptir, o aradaki Bellinzona galibiyeti de 4-3 gelmişti. Ve bu 4-1'lerin hepsi de, turuncu formayla geldi. Turuncu formayı alınca arkasına 4 numarayı mı yazdırsak ne. Turuncu forma meselesine sonra değineceğim;bu sezon resmi formamız oldu, o kadar çok giydik ki.

Maç hakkında söyleyeceklerimi notlar halinde yazayım bu kez:

-Lincoln'ün çıkışı sürüyor. Defansta bile büyük çaba gösterdi, olabildiğince top çalmaya gayret gösterdi. Artık pek kimsenin "Lincoln gitsin" diyeceğini sanmıyorum, ki, daha 1 sene önce kurtarıcı bellenen bir adamı bu kadar çabuk soyutlayamazsınız. Türk futbolsever kitlesi böyle işte.

-Kewell aynı. Yine o gösterişsiz ve faydalı futbol. Yine golünü attı. Bir tane de karşı karşıya kaçırdı. Bir kez daha söyleyelim: Gs ve Türk Futbolu için çok büyük şans.

-Baros yine 2'ledi. Gol kralı şimdiden belli. Ara sıra inanamıyorum bu adamın bizde olduğuna, oynadığına ve gol(ler) attığına. İnanılmaz. Sadece bunun keyfini çıkarmalıyız. İlk gol nasıl bir şeydir öyle...

-Orta saha'da büyük sıkıntı vardı. Evet, skor 4-1 ama, ilk yarıda ortada büyük sorunlar vardı. Ki devrede Mehmet Güven çıktı. Böyle giderse Güven de bizim meşhur kiralık gençler arasına katılacak.

-Arda sakatlıktan kurtuluyor mu diyelim ne diyelim, biraz tutuktu.

-Genel olarak oyuna bakacak olursak, Topal'ın eksikliği belliydi biraz. Geçen haftanın kahramanlarından Alpaslan keşke 11 çıksaydı. O çocuğu yavaştan ısıtmalı Skibbe. Ligde işler düzeliyor. Bir de h.içi rahat geçilirse Bellinzona, daha da güvende hisseder herkes.

İstatistik

Sadece puan durumu'na bakarak vereceğim bazı istatistiki notlar:

-Ligin en çok gol atan takımı Gs. 13 golle. Bu gollerin 12'sini 3 maçta attı. Ve ligde başka çift haneli gol sayısına ulaşan takım yok. Bu da demek oluyor ki, sadece Gs, maç başına 2'nin üstünde gol ortalaması tutturdu.

-Ligin güçlü ekiplerinden olan KayseriSpor, 5 maç sonunda sadece 2 gol atıp, 1 gol yedi. Yenen gol sayısı süper ama, atılan da bir o kadar kötü. Alınan 2 galibiyet 1-0, mağlubiyet 0-1, beraberlikler de 0-0. Böylesine "minimal" bir takım anlayacağınız. Bunun Gökhan Ünal'ın gitmesiyle alakası olduğunu sanmıyorum. Çok kolaycı bir açıklama olur.
Bu durumda ligin en az gol yiyen takımı oluyorlar ama, bununla övünecek bir durumları yok, çünkü attıkları da ondan bir fazla!

-Beraberlik almayan sadece 2 takım var;Fb ve Bursa.

-Yenilgiyle tanışmayan ise, 4 takım var:Gs, Bjk, Trabzon ve Sivas.

-Tam 4 takım, henüz galibiyete ulaşamadı. 5. haftayı geçtiğimiz göz önüne alınırsa, bu kötü bir durum onlar için. Az zaman değil. 35 hafta desek, sezonun 1/7'si yapar. Bu takımlar da, Eskişehir, Antalya, Kocaeli ve Büyükşehir Belediye. Bunların üçünün, lige bu sezon çıkan takımlar olması da, ligde kalma ihtimalleri açısından bakınca olumsuz maalesef.

Busquets


Barça, yeni bir kaliteli orta saha oyuncusu daha kazanmışa benziyor:Sergi Busquets Burgos.
Sezon başından beri Barça maçı izleyemediğim için, kadroda gördüğüm bu genç hakkında yeterince fikre ve yorum yapabilme hakkına sahip değildim.
Kendisi 88 doğumlu. 1.90 cm boyu var ve bu, defansın önünde oynayacak bir oyuncu için büyük avantaj. Bu maçta gördüğüm için hemen söyleyeyim, Busquets sayesinde, Xavi daha fazla hücuma destek verebiliyor. Çünkü Busquets, alanını çok iyi koruyor, çok hakim. Saha görüşü çok iyi ve harika pas yeteneğine sahip. Bu akşamki maçta bir pozisyonda, çok ince bir topuk pasıyla Xavi'yi topla önü bomboş şekilde buluşturdu ve, Xavi'nin o vuruşu direkten döndü.

Busquets'in ilk maçı, 13 Eylül'deki Racing maçıydı. Bu maça 11'de çıktı ve 90 dk. oynadı. Busquets'in, bu sezon Hleb, Keita gibi o.saha oyuncuları transfer eden ve zaten bu mevkide çok kaliteli oyuncuları olan Barça'da forma şansı bulması, hakikaten takdire şayan.

Bu ismi duyunca benim ve birçok Gs'linin aklına 90'lı yıllarda Barça'nın kalesini koruyan Carles Busquets geliyor. Ki, Carles Busquets, yazımızın konusu olan Sergi'nin de babası. Bu da takımın bir geleneğe sahip olduğunu gösterir. Busquets pek iyi anılan bir oyuncu değildir ama, çaktırmayın artık.

Baba Busquets'e de değinmeden geçmemek lazım. Kendisi bizim iyi andığımız bir futbolcudur. 23 kasım 1994'te ASY'de oynanan CL maçında Arif'in şutunu içeri almıştır ve, o dönemde Manutd'nin elenmesi haricinde pek Avrupa başarısı olmayan Gs'ye, tarihinin ilk CL galibiyetini yaşatmıştır. Ayrıca Türk takımlarının da CL'deki ilk galibiyetidir doğal olarak. Gol de 88. dakikadaydı bu arada.

64-36


Başlıktaki rakamlar, maç süresince topla oynama yüzdeleri. Barça'nın yüzde 64, Espanyol'un ise yüzde 36. Barça abartısız tüm maç boyu yüklenen, hücum eden taraftı. İlk yarı bir çok pozisyon kaçtı, direkler, çizgiden çıkarılan toplar. Ama biliyorsunuz, bu işlerin adaleti pek yoktur. Sağdan açılan bir ortada, Pique ayağını koydu. Top havalandı, sağ üst köşeye doğru gitti, orada Luis Garica iti Valdes'i itti. Sonra da karambol ve gol. Bu yani.
Böyle ilk yarı bitti. Ha, bir de devre bitmeden Nene'nin 2. sarıdan gördüğü kırmızı var.
İkinci yarının hemen başında, dakika 54, Guardiola, o dakikalarda çok az teknik adamın yapacağı şekilde oyuna Eto'o'yu aldı ve çıkan oyuncu (sol bek) Abidal oldu. Yani sistem birden 3-3-4'e döndü. Ki bu aslında 2-4-4'tü-çılgınca. Çünkü Dani Alves'in nasıl bir sağ bek olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu süreden sonra da hep ilerdeydi zaten. Eto'o'nun girdiği andan itibaren Barça, hani son dakikalarda gol lazımdır da haldır huldur ileri gidersiniz ya, aynı o vaziyetteydi. 1-2 ufak kontra girişimi dışında 2. yarı böyle geçti. Dakikalar ilerledikçe ataklar yoğunlaştı, pozisyonlar arttı, arttıkça kaçan goller de arttı, ben de Tv başında dellendim. 10-15 kadar tribün gerginliği yüzünden maça ara verildi. Onu da tam anlayamadık gerçi. Barça tribünleri Espanyol'lulara meşale attı ama, diğer hareketlilik oradan uzakta oldu. Bir ara tribünlerin sahaya bakan bir kapısı açıldı, o derece.
O kısım da geçildikten sonra maç aynı şekilde devam etti. 84'te Henry Kameni-Espanyol defansı ortak hatasında golü buldu ki, çoğu oyuncu o kadar çabuk uyanıp, o topa ayak koyamazdı.
Uzatma dakikası olarak 3 gösterildi, Barça hala yükleniyordu. Tam son uzatma dakikasındayken Messi'nin orta kısımdan verdiği ara pasta Eto'o, topa vurmadan düşürüldü. Messi kullandı penaltıyı ve, gol.
Ve rahatlama.

Maç öncesi bir Barça'lı arkadaşımla konuşurken, "Abi gol atamıyoruz ya" demişti. Şöyle bir durum var:pozisyon sıkıntısı kesinlikle yok. Nasıl olsun ki? Zaten Gudjohnsen-Messi-Henry-Iniesta gibi bir dörtlüyle oynanıyor. Sağ bekin de Dani Alves! O.saha'ndaki diğer oyunculardan biri de, Dünya'nın en iyi pasörlerinden, kariyerinin en iyi günlerini yaşayan Xavi. Onu da bırakın, bu maç özelinde konuşalım mesela;onlarca pozisyon var. Gidin istatistiklere bakın. Topla oynama yüzdesi de ortada. Tek sorun ufak şanssızlıklar. Çizgiden çıkarılan topların haddi hesabı yok, veya milletin götüne başına çarpan topların. Futbol işte.

Oyunculara gelecek olursak;ilk defa doğru düzgün izlediğim Busquets'i çok beğendim. Harika bir oyun görüşü var, pasları iyi. Oynadıkça açılacaktır. Altyapıdan bir kaliteli o.saha oyuncusu daha geliyor. Şu anda Barça o.sahası tamamen altyapı oyuncularından oluşuyor. Müthiş bir şey bu.
Messi orta seviye oynadı, Henry istekliydi. Öyle veya böyle gol atması iyi oldu, çünkü haftaiçindeki açıklamaları malum. Adamı kızdırmamak lazım. Xavi de iyiydi.

Bu maçın şöyle bir önemi vardı Barça açısından:İlk 2 maç malum, 5 puan kaybedildi. Ardından 2 galibiyet alındı ama, daha her şey oturmadan alınacak bir beraberlik bile, kızgın seslerin duyulmasına yol açacaktı. Herhangi bir şekilde bir galibiyet alınması gerekiyordu ve, alındı. Oyun konusunda hiç sorun yok, az önce de söylediğim gibi, tek gereken, gol yollarında biraz daha şans.