Balcı


Şu manzarayı görüyorsunuz değil mi? Arda şu anki duruma bakılırsa perşembe günü yok. Yani en büyük kozumuzdan yoksun çıkacağız muhtemelen. Belki büyük hocamız yine gözdağı vermek için Lincoln'ü oturtur. Kewell da stoper oynarsa, artık Baros tek başına gol arar ilerde, yırtınır.

O değil de, Arda gerçekten oynayamazsa ve biz elenirsek, Serkan Balcı'nın başına bir şey gelir mi sizce?

Govou Ve Juninho


Bildiğiniz gibi, genelde karmaşıklığıyla bilinen Ligue 1'de son 7 sezondur Lyon şampiyon ve bu 7 şampiyonluk boyunca Lyon genelde kadro istikrarıyla bilindi. Buna rağmen bu 7 zaferde de takımda yer alan sadece 2 oyuncu var:Brezilyalı frikik ustası Juninho ve futbol sevmez futbolcu Govou. Gerçekten azımsanamayacak bir başarı süreci.

Bu sezon da Lyon lider ve yine şampiyonluğun 1 numaralı favorisiyken, Govou yakın zamanda sakatlandı ve sezonu kapattı. Lyon yine de iyi kadroya sahip ve şampiyon olabilecek durumda ama, yıllardır bu takımda olan, o kadar zafere imza atan takımın sürekli parçalarından olan Govou'nun yokluğu takımı etkiler mi, bilinmez.

Psg özellikle çok tehlikeli geliyor ve eğer bu hafta Marsilya'yı yenselerdi lider olacaklardı. Lyon'un altında Lille ve Toulouse'u da katarsak tam 5 takım zirve peşinde ve bu kez sanırım en zor sınavı verecekler. Bu konuda şunu söylemeliyiz ki, Cl'den elenmeleri onların işine yarayabilir. Psg ve Marsilya'nın da Uefa'ya devam ettikleri ve Uefa Kupası'nın o halinde daha da ileri gidebilecekleri ortadayken, bu muhtemel ilerlemeler kendilerinin bütün odaklanmayı lige yöneltmeleri Lyon'un lehine olabilir.

Gs-Ts, Notlar

Maçtan bazı notlar yazacağım. Umarım olabildiğince az küfür ederim.

-Hüseyin'in futbolcu'dan çok başka meslek gruplarına yakıştığını düşünüyordum ne zamandır. Bu maçta buldum:Nalbur. Dikkatli izleyin kendisini. Adamın futbolcuya benzer tek bir yanı yok.

-Emre Aşık kadar yürekli/özverili/savaşçı futbolcu, Gs tarihinde çok az oyuncu vardır. Onlardan biri de sahadaydı zaten.

-Trabzon taraftarlarının da diğer takım taraftarlarından çok bir eksiği olmadığını bugün bir kez daha gördük. Hatta fazlaları var. Küfretmek için kurulu makine gibiler. Herhangi bir şey görmelerine gerek yok ha, kendi aleyhlerine faul verilsin, yeter de artar bile.

-Oyuncular da pek farklı değil açıkçası. Gökhan Ünal, Umut, Egemen ve kaptan Hüseyin'in en ufak fauldeki tepki ve itirazlarına normalde ne karar çıkar, ama ne veriliyor. İnanılmaz.

-Trabzonlu eski futbolcular, yöneticiler vs. hep konuşur durur, niye burda milli maç olmaz, niye buraya az ilgi filan. Öncesini bilmem ama, bugünkü elektrik vakasından sonra buraya herhangi bir federasyon yetkilisinin gelmesine bile sevinmeliler sanki.

-Ersun Yanal, Umut Bulut'u Isaac gibi bir adama tercih ediyor ya, işte o noktada diyecek lafım kalmıyor.

-Serdar Bali bu ülkenin en iyi yorumcusudur. Görmedim böyle birikim.

-Bülent Korkmaz hakkında ayrıca, ayrıntılı bir post yazacağım, sinirimin geçmesini bekleyeceğim.

-Kırmızı kart konusunda bir şey dememe gerek var mı?

-Ben sonuçtan memnunum. Ne yapalım, bu şartlarda Yarabbi şükür.

İsmet Özel'den

-Oysa Türkiye'de ulaşılmaya değer ve ulaşıldıktan sonra gücü tükenmeyecek bir cevher vardır. Bu Türkiye'de yaşayanlardan çok Abd'lilerin bildiği bir şeydir.

-Mesela neden Kürtçe Mevlit okunuyor da, Kürtçe Bergson basmıyorlar. Bassınlar da görelim, Kütçe nasıl bir dilmiş.

-Önümüzdeki seçimde öyle bir ayarlama yapılacak ki, Akp'nin mecliste parçalanmasının kaçınılmaz olduğu bir sürece girilecek. Bu kehanete giriyor ama ne yapayım?

-Tüm terimler yerine oturtulmuş, trendler şaşmaz şekilde tespit edilmiş, "Aslında öyle değil" dediğin an tasfiye ediliyorsun. Edilemeyecek biriysen de canından oluyorsun. Yoksa Uğur Mumcu'yu niye öldürsünler? Tasfiye edilemeyecek bir pozisyondaydı. Ona "Sen artık yazma" falan deseler olur muydu?

Tamamını okumak isteyenler bugünkü Vatan'ı alıversin.

MVP

50 sayı- 10 rebo- 9 asist.

Wade, Miami tarihinin en skorer oyuncusu. Önünde de bir 8-9 senesi var.

Hilmi'den ekleme:Wade ayrıca bu istatistiğiyle 89-90'dan beri 50-10 barajını geçen 4. oyuncu oldu. Diğerleri Mj, Kobe ve Ray Allen'mış.

A.Gücü

Hani deriz ya bazen, veya diyorlar, "A.Gücü düşmesin ya, büyük camia, kaç senelik. Olmaz". Olur abi. Bal gibi de olur. O defansla, o kaleciyle, o kadroya rağmen bir şey yapamayan takımla, o sövmek için hazır bekleyen taraftarla, o maç boyu "kardeş takımlarına" tezahürat yapan seyirciyle olmaz. Adam maçta Bursa'ya tezahürat yapıyor. Lan sen önce önündeki işine bak. Sonra en ufak olumsuzlukta hemen "ibne federasyon, o.ç. hakemler". Hazır zaten. Kurulmuş.
Sen bu şekilde Süper Lig'de kalsan ne olur. Diğerlerinin taraftarı yok, bunların var, hayrı yok.

Beleşçi İnsanlar- İddaa- NBA

Şu İddaa'ya NBA girdikten beri oradan buradan yazanlar eksik olmuyor. "Abi tüyo..."
Geçen verdik Heat- Boston Heat olur diye, tuttu diye ertesi gün yine geldiler.
"Abi bi' beş maç kupon..."
Verdim beş maçı, Dallas'tan yattık. Tamam GSW her zaman sakat eleman filan da bu sene oynadıkları basketbolla da... Hele Don Nelson'ın "Son 19 maçı deneme tahtası olarak kullanacağız" demecinden sonra gelip Dallas'ı yeniyorlar.

Biliyorum olması çok zor ancak Phoenix'in play-off dışında kalmasındansa Allah'ın atları dışarıda kalsın daha iyi.

Maç

Ekşi'den Deep Thought'un maç hakkındaki entry'si:

"gözümde efsane mertebesine ulaşmış maç. sanırım hayat boyu unutmayacağım.

hakem ümit karan'ın son dakika golünü verseydi, maçın dvd'leri yarın sabah gs store'larda satışa çıkardı yeminlen."

Haksız değil.
Zaten Galatasaray, Avrupa kupaları'nda olsun, Lig'de kritik maçlarda olsun, bizim yüreğimizi ağzımıza getirmeyi sever. Nice 90. dakika gollerimiz vardır filan. En yakın örneği malum.
Dün de bu örneklerin büyüklerinden birini daha yaşadık. Zilyon eksik. 10 kişi kal, eldeki tek stoper gitsin. Kewell stopere geçsin. Sabri-Kewell-H.Balta-Volkan defansıyla 4 forvetli Hamburg'a diren. Ve de son dakikada yanlış kararla golün iptal edilsin. Gerçekten o gol verilseydi, neler olurdu bilemiyorum. Belgesel bile yapılırdı belki maç hakkında.

Bülent hoca "gaz" kozuyla ilerliyor. Şu an için onun tarafında işler yolunda. Ama nereye kadar "gaz"la ilerleyebiliyoruz, bilinmez. Gaz iyidir hoştur ama, yapacak hiçbir şeyin olmayıp, sadece buna sığınınca, tek yapabileceğin "hadi aslanım" olunca, olmuyor.

Harry Kewell


Gariptir, zamanında omzu çıkık halde sahada kalan, hem de bir Avupa Kupası finalinde sahada kalan Bülent Korkmaz'ın yönettiği takımda, yine o tür bir futbol mucizesi gerçekleşti.

10 kişi kalan Galatasaray'ın tandemine, ofansif sol kanat oyuncusu Harry Kewell geçti ve tam 40 dakika boyunca harika oynadı. Tabii çoğu kişi bunu Kewell'ın inisiyatifi (bu da olabilirdi, Kewell'dan beklenir) veya Bülent'in anlık tercihi sandı ama, işin aslı başkaymış. Çoğu blog yazarı da bunu bilmeden yazmış yazılarını. Maç sonu Bülent hoca açıkladı halbuki. Meğer Kewell genç takımda stoper oynamış. Ve Hamburg maçı öncesi konuşurken de, böyle bir plan yapmışlar. Eğer defansta bir eksik olursa, Kewell'ın oraya monte edilebileceğine dair. Bu noktada hem dar kafalılık yapmayan Bülent Hoca'yı, hem de Galatasaray tarihine geçecek bir savaşçılık gösteren Kewell'ı çok çok tebrik etmek gerekiyor. Umarım yakın temas halindeki veya aklı başında taraftar, bunun hakkını verecektir.

Belki zamanında Bülent Korkmaz'ın yaptığı kadar değil ama, ona yakın bir hamle Kewell'ınki. Zaten çok sevdiğimiz Kewell'ın yeri, bundan sonra Gs taraftarının gönlünde bir başka olacaktır.

İdeal Eş



Rudy


Çok ilginçtir, ne zaman Nba Tv izleme imkanım olsa, hep olağanüstü gelişmelere denk gelirim. Şu 04'teki The Palace'da yaşanan büyük kavgayı da o şekilde izlemiştim. O zamanlar kablo'daydı sanırım Nba Tv. Ulan bir baktık, zart diye Nba Tv belirdi kanallar içinde. Canıma minnet tabii. Baktık Pacers-Pistons maçı var, tekrarı. Oturdum izliyorum, bir dikkatimizi çekti ki, ortalık karıştı. O zaman daha evde net de yok ki, önceden haberimiz olsun. Anca öbür gün gazeteden, o da verirlerse. Neyse, izledik olan-biteni ağzımız açık. 1-2 gün içinde de yalan oldu tabii Nba Tv filan.

2 gün önce Lig Tv'de maçlara bakınırken, reklamlarda baktım "9-13 Mart arası tüm Digiturk kanalları beleş" diyor. Allah, dedim;yaşadık. Gece kalktım izliyorum Lakers-Blazers maçını. Lakers fena sıçtı, o da bana denk geldi, o ayrı. Üçüncü çeyrek sonu, bomboş gidiyor Rudy, arkasından Ariza geliyor, blok yapmak isterken, Rudy'nin vücut dengesi çok feci bozuldu ve sakat düştü. Ben ve eminim bütün izleyenler biraz sonra zor da olsa kalkmasını beklerken, bi baktık adam kalkmıyor. Başında gelip-giden de bitmiyor. İşin o kısmını çok garipsedim açıkçası. Evet ters düştü ama, yani sonra olup biteni açıklayacak kadar da kötü değildi. Eminim bizim görünen şekilde anlayamayacağımız bir şeyler oldu. Çünkü ne kafa üstü filan düştü, ne de potanın gövde kısmına tosladı. Boyunluk takmalar filan... Yine de umarım kötü bir şey yoktur diyorum.

Esas kısma geleyim. Bu Rudy düştükten sonra bir baktık, yukarı kısım karıştı. İtiş-kakış filan. Sonra açıkça gördük ne olup bittiğini, tekrarlarla.
Brandon Roy malum, lige girdiğinden beri efendice işini yapan, sessiz sakin bir adam görüntüsünde. Ama görünen o ki, "sessiz atın çiftesi pek olur" misali, o da o kadar sessiz-sakin değilmiş. Artık o gözle bakamayacağım çok. Ariza eğer kasıtlı bir şey yapsa tepkilerini haklı bulabilirdim ama, hayır. Ariza desen zaten kendi halinde bir çocuk. Çirkef filan da değil. Artık neyin çabasıydı o höt-zöt bilemiyorum ama, benim hiç hoşuma gitmedi. Lamarcus efendi de aynen. Olan Ariza'ya oldu, boku bokuna diskalifiye edildi. Lamar Odom da dalaşmaya ucundan karıştı ama ceza aldı mı, son durumu bilmiyorum. O yaptıkları ceza gerektiriyordu, o kesin. Nasıl karışmasın, serde nigger'lik var.

Roy efendi de Ertuğrul Sağlam gibiymiş demek ki, basın toplantılarında mıy-mıy konuşup efendi bilinen türden. Maçlarda bir dikkat edin bakalım Ertuğrul'a, nerde o efendi. Söylenenleri, tavrı geçtim, surat ifadesi yeter.

De Boer-Meira-?


Bize kaliteli veya ünlü defans oyuncusu yaramıyor arkadaş. Meira örneğiyle bu tasdiklendi bir nevi-Song istisna sanki bu konuda. Bu konuda zirve Frank De Boer tabii. Gerek tarihin en iyi defans oyuncularından, gerek kişisel futbol tarihimdeki en sevdiğim (Gs'ye geldiğinde duruma inanamadığım) oyunculardan biri olan De Boer, yarım sezonda ayrılmıştı Galatasaray'dan.
Arkada da "büyük" hocamız Bülent Korkmaz görünüyor.
O değil de, şu forma öyle boktan bir sezonda giyildi ya, ben daha ne diyeyim. Bak reklam rezaletine bir şey demiyorum ha, onu geçtim bile. Yakında bu Gs formaları ile ilgili kapsamlı bir yazı oluşturacağımı da buraya not edeyim. Binlerce hayranımızın bilgisi olsun şimdiden.

Drazen Petrovic


Bilen vardır, bilmeyen vardır, ben yine de haber vereyim burdan. Flying Dutchman'de bugün harika bir yazı vardı, blog yazarlarından Gorky tarafından yazılan. Yeni nesil 2 smaç vuranı ilah yapıyor, Ncaa'de 30 sayı atanı idol yapıyor Nba'e girmeden ama, Petrovic'i tanımaz etmezler.
Basketbol seven her bünye bu efsaneyi tanımalı, o yüzden sizi buradan alalım.

Cevap 2


Cevaba gelmeden önce son gelişme ışığında bir şeyler söylemek istiyorum. Meira gitmiş. Büyük ihtimalle Bülent hoca'nın "okey"iyle olmuştur. Şimdi şunu söylemek istiyorum:2 gün sonra defans Semih-Murat ikilisine kalıp, tutup vasat bir takımdan 5 yersek yine, o zaman görürüm ben "Büyük Kaptan"ı, "kredisiz"i. Hayırlısı.

Bu cevabım, Bülent Korkmaz konusunda Hüseyin'e. Hıncal Uluç üstadın çoğu kez gereksiz hararet yapıp millete salladığını biliyoruz. Ama bu kez "cuk oturmuş" söyledikleri. Zaten bir ihtimal "idareten" gelmişti Bülent hoca, şimdi ise kesinlikle öyle olması gerektiğini düşünüyorum. Daha 40 fırın lazım.
Bu konuda ön-yorumumu şu postta yapmıştım. Bordeaux maçını bir kenara bırakırsak, 2 lig maçında izlediğimiz G.saray, başka bir G.saray. Galatasaray hakkında çoğu zaman sağlam analizleri olan Tardini'nin şu yazısını okumanızı öneririm.

Belki başka bir durumda o kadar belirgin olmazdı ama, Skibbe benim takımımın başındayken o H.Berlin ve Benfica maçlarını oynadıysam, o futbolu gördüysem, bir nevi model Barcelona olduysam, sonra tutup da Bülent Korkmaz kesmez beni. Kimseyi de kesmemeli-ama kesiyor. Artık futbola 14 yaşında olduğu gibi bakmıyoruz, yani "abi kazanalım bir şekilde de, nası olursa olsun". Hayır, artık yemezler. Ve o hocayı kovan takım, elbet bunun karşılığını kötü biçimde görecektir. Karma. "Bizim çocuk" muş. Gör ebenin amını tersten, sonra onu da kovalarsınız. Ben bu şekilde Cl'yi kazansam ne olacak?

İşin en kötü kısmı, Hamburg'un da pek iyi vaziyette olmaması. Bülent'e yarayacak yani bu gelişmeler-geldiğimiz noktaya bak!. O konuda da aşağıda bir şeyler yazmıştım, link veremeyeceğim şimdi.

Sonuç olarak:1. Hıncal'a katılıyorum, ama kendisi istifa etmez tabii, o yüzden "bir an önce gönderilmeli" diyelim. Hepimiz biliyoruz, Türkiye'de özeleştiri diye bir şey yoktur.
2. Hüseyin, abi bari sen yapma şu tip esprileri...
3. Skibbe gönderilerek bu takımın belki 5 yılı yenmiştir. Bir daha da bok bulursunuz öyle hoca. Bir şekilde buldunuz ama, elde tutamadıktan sonra neye yarar. Keçiboynuzu misali işte. Olan bize oldu.
4. Biz G.saraylı olsak bile, aslolan "futbol"dur. Benim takımım "futbol oynamadan", gazla kupa alacaksa, sikerim öyle kupayı.

Cevap 1


Bizim blogun sevdiğim taraflarından biri, blogun 2 yazarının sık sık bir olaya veya olguya zıt taraflardan bakıp, ikisinin de görüşlerini burada sunması ve tartışması. Bugün de 2 konuda bunu göreceksiniz sevgili Lappap'lar.

2 gündür sevgili arkadaşım Hüso, Wade hakkında yazılar yazıyor. Geç bile kaldı pezevenk. Wade'le ilgili yazdıklarının hemen hepsine ben de katılıyorum. Yani bu sezon, Nba'de böyle bir kişisel performans yok. O gün Cavs maçında Kaan abi'nin dediği gibi, belki Nba tarihinde hiçbir takım, bir oyuncuya bu kadar bağımlı değildi. 01 Philly ve 07 Cavs'tan çok daha fazla bu sanki.

Hüseyin hiç kusura bakmasın ama, bu ödül, yani Mvp, bu sezon Wade'e verilmez. Niye-neden diye saymaya başlamayacağım, çünkü kendisi de çok iyi biliyor niye olmayacağını. 05 ve 06'da Kobe'ye (hatta 07'de!) niye verilmediyse, aynı sebepten de ona verilmeyecek bu sezon. Keşke verilse! Ben de "normal şartlarda" Wade'e verilmesi taraftarıyım. Ama bu ödül bizim klasik algıladığımız şekilde verilmiyor. Belli bir takım başarısı gerekiyor. Yoksa Mvp yerine babayı alıyorsunuz.

Miami'nin vaziyet ise belli. Bu durumda Mvp'nin 2 adayı kalıyor. Paul'lu Hornets desen, Miami'nin bir benzeri. Çıkar Paul'ü, küme düşer(!). Ya Kobe olacak Mvp, ya da Kral efendi. Geçen yıl da Kobe'ye verilip onun gönlü yapıldığı için, ve de artık sırası geldiği için, büyük ihtimalle James alacak (böyle yazınca da garip oldu, adama hep babamızın oğlu gibi "Lebron" diyoruz anasını satıyım). Burda "bence" durumu olmadığını söyleyeyim, bizde o kelime yasak. Biz sadece "olanı" anlamaya çalışırız. Diğer ihtimallerden biri de olabilir tutup, biliyorsunuz.

Bu gece ne yaptığını da biliyorum, bokunu çıkardı. Daha da yapacak. Ama maalesef, çok zor Mvp olması. Keşke olsa.

Dwyane Tyrone Wade Jr.


Dwyane bu akşam da Chicago karşısında Miami'nin iki uzatma sonunda 130-127 kazandığı karşılaşmada 48 sayı- 6 ribaunt- 12 asistle oynadı. İlk yarının sonunda korna çalarken havada olup içeri süzülen bir üçlüğü ve normal sürenin sonunda beraberliği sağlayan üçlüğünden söz etmeyeceğim. Son hücum abi, 127-127, top Bulls'ta... Diyoruz ki "atamasalar da 3. de zaten alırız, içeride oynuyoruz." Tam bu sırada, 4 saniye kala, çıkıyor sahneye Tyrone. Topu John Salmons'tan çalıyor, ilerliyor... Üç sayı çizgisinin gerisinden dengesiz bir üçlük... Ve... "He's done it! What a Wade!"

Erik Spoelstra üç post önce bizim söylediklerimizi şöyle tekrarlıyor:

"Eğer Bay Dwyane Tyrone Wade Jr. bu sene gerçekten MVP için en önemli aday olarak görülmüyorsa, onun daha başka neler yapmasını beklediklerini bilmiyorum."

Hınç Al

Fularları takınca tam da benziyor...

Hıncal'ın son caferliği

Budur!


Ellere bak... Bizim Hilmi'yle olan fotoğraflardan çalmışlar :P

Şaka maka bu iki müzik türünün yan yana gelmesine çok şahit olduk son zamanlarda. Ortaya iyi şeyler çıkması dileğiyle...

MVP


Sezon sonuna yaklaştıkça biz de aramızda muhabbetini yapıyoruz bu MVP olayının. Ne olmalı, aslında ne? MVP, Most Valuable Player, En Değerli Oyuncu demek. Kime göre'si, neye göre'si yok. Son zamanlarda MVP daha çok en iyi takımlardan birinin en değerli oyuncusu oluyor. Bana göre ise, ligde en çok varlığını belli eden, istatistikleri alt üst eden, onu görmezden gelirseniz o sezondan bir bok anlamayacağınız oyuncu. Yani bu sene için Dwyane Wade, yani ondan önceki bir çok sene için Kobe Bryant.

Nash iki kere üst üste ödülü aldıktan sonra sorduğumuz "Madem Nash'e verilebiliyor bu ödül, bundan önceki senelerde Kidd neler yaptı, ona neden verilmedi?" sorusunun yanıtı da Phoenix'in daha iyi olan derecesi ve lige ABA yıllarından sonra geri dönen "Run 'n' Gun" olayıydı.


Peki o zaman bu seneye gelelim. Dwyane Wade geçen sene 15 galibiyet almış olan takımını sezon başından beri sırtına almış götürüyor, play-off'a sokacak 4.-5. sıradan... Sayı krallığında lider, her maç triple-double'ın kenarından geçiyor. Oscar Robertson'dan sonra ligde beş maçlık bir seride 40+ sayı, 10+ asist ortalaması tutturan ikinci oyuncu. 50 sayı ve 16 asistle kariyer rekoru kırdı.

Şimdi bundan sonra tutup derecesi daha iyi diye birçok maçta takımının ayağına taşı bağlayıp denize atan LeBron James'e verilecek ödül öyle mi? LeBron'a son iki senede verselerdi ödülü kimsenin gıkı çıkmazdı, çıkmamalıydı. Ama bu sene...

Tutalım bu sene de Kobe'ye verelim, ya da Rondo'ya verelim en iyisi. Doğu'nun en iyisiler, Rondo da triple- double filan yaptı...

Velhasılı, bu sene vermesinler ödülü Dwyane'e ben de gider basarım kardeş o ligin ofisini. Stern filan kalmaz yani, haberiniz ola...

Savunma Yok, Pleyof Yok


Ya birader, eskiden bi' derbimiz vardı, o da yalan oldu. Hala güzel ama, eskisi gibi değil maalesef.
Bir kez daha çok zorlanmadan geçtik Suns'ı. Play-off ihtimalleri çook azaldı.

Şu yazıdaki tahminimin gerçekleşmesinden dolayı onur duyuyorum. Bu maçta sonlarda bu 5'le oynadılar. Yaklaştılar da, ama sıfır savunmayla nereye galibiyet alıyorsun?

Sırf Shaq'ın son dönem çabası hatrına play-off yapmalarını isterim ama, çok zor.
Son olarak, George Hill'i takıma katan kimse, ellerinden öperim.

"Lass"

Bir saniye, bir saniye. Chelsea'deyken sağ bek oynamak istemediği için Arsenal'e giden bu değil miydi? Real'de sesini çıkaramadın ama değil mi? Böyle adamları hiç sevmiyorum, azıcık tutarlı olun arkadaş. Delikanlılığın sadece İngilizlere mi anasını satıyım.

Hamburg Hakkında


Formayla başlayacağım yazıya. Bu ne kadar güzel bir formadır. Ama hani böyle bir takımın 1. forması olacak türden değil, "away kit" olacak bu. 2. formalar arasına dahil edeceksin. Adidas sanırım Hamburg'a özel çalışıyor, diğer formalarına bakmanızı da tavsiye ederim.

Bir devresini izleyebilmeme rağmen, her şey ortadaydı. Dağıttı M.Gladbach Hamburg'u. 65'de 4-1 yaptı, zaten Hamburg'un da geri dönmeye ne takati ne de niyeti vardı. Hazır haftaiçi Uefa maçları varken, Jarolim ve Trochovski'yi de erken çıkardı, kabullendi durumu Jol.
Evet, bizim durumumuz da son 2-3 maç itibariyle iyi değil fakat, şu gördüğüm Hamburg da "iyi" değildi. Gördüklerim beni umutlandırdı ama, Bülent Korkmaz'ın futbol manasında takıma pek bir şey katmadığını ve katamayacağını hesaba katmadığımda, durum eşitleniyor. 24 spiker ve yorumcusunun da dediği gibi, ilk maçta Baros'un olmaması kötü bizim adımıza. Fakat 0-0, hatta 0-1'lik skorlar bize büyük avantaj olacaktır. Hele gol bulursak, iş bayağı kolaylaşacaktır.

Ne olursa olsun, durumları nasıl olursa olsun Olic, Jarolim ve Trochovski çok iyi futbolcular ve kendilerinden her şekilde korktuğumu belirteyim. Olic'i zaten kaptılar, diğerleri de gider bir yerlere.

Pitroipa diye bir adam var Hamburg'da. Böyle Yattaravari bir şey. Yetenekli olduğu bariz, çok seri. Ama bir şeyler eksik. Motive mi olamıyor, doğru mu kullanılmıyor. Ne zaman izlesem hep bir "tökezleme" durumu var. İlerde daha iyi olur inşallah. Ama(n) bize patlamasın diyerek, postu sonlandırıyorum, Hoffenheim maçı var. Bremen'le. En az 7 gol garanti.

Oğuzhan Bahadır

Bazı zamanlar tek bir oyuncunun bir maçın kaderini değiştirdiğini görürüz. Bu oyuncu kaleci olunca, olay çok daha farklı gelişir. Bir de bu oyuncu, doğduğu şehrin takımına karşı bu performansı gösteriyorsa, çok çok farklıdır.
Trabzon forvetlerinin -özellikle Gökhan Ünal- üstün gol kaçırma becerilerinin de büyük payı vardı ama, maçı alan isim Oğuzhan oldu. Hele 45-60 arası, Oğuzhan değil, Buffon filan vardı kalede;bokunu çıkardı.

61 forma numaralı Oğuzhan Bahadır, büyük ihtimalle kariyerinin en iyi maçını çıkardı. Hem de sürekli "köklerine dönünce" başarılı olacaklarını söyleyen Trabzonspor takımına karşı. Al sana kök. Bu adam gelmiş 30 yaşına. Bir kere de olsa bu şekile oynayan futbolcuda, potansiyel var demektir. Ha, bundan sonra kaç kere çıkar ortaya o potansiyel, ayrı. Sen zamanında görüp alsaydın himayene, belki başka bir şey çıkardı ortaya. Böyle ironik noktaları ortaya çıkaran maçlara bayılıyorum.

Tepede 5 takım var, bunlardan ikisi puan kaybetse bu hafta, kardayız sayılır-ki biri kaybetti. Biz nasılsa aldık 3 puanı. Kalan üçünden biri de takılır elbet. Ulan o hallere düştükten sonra bile şampiyonluk şansımız bayağı yüksek, nasıl bir ligdir bu.

Hoarau


Saygıdeğer bir abimizden Hoarau hakkında yazı siparişi aldık. Ben de yazardım bir şeyler ama, işin ehlinden daha yeni bi' yazı okumuşken Hoarau hakkında, benim yazmam olmazdı. O sebepten hem o bahsettiğim abim, hem de diğer Lappappa okurlarını şu linke yönlendiriyorum. Gereken bilgi fazlasıyla edinilecektir.

Neden bu resmi koyduğuma gelirsek, bir zamanlar lepiska gibi saçları vardı Rothen'in, şimdi bu hal ne be dayı? Rothen deyince de aklıma hep 03-04 Monaco gelir, aaah ah.

Hacı Snoop


Birkaç gündür net'e pek vakit ayıramadığımızdan, anca öğrenebildim bu olayı. Snoop müslüman olmuş. Yani iyisi-kötüsünü geçtim de, cidden çok komik, şaşırtıcı ve absürd bir gelişme bu. Ekşi'de dalgasını da geçmişler zaten yeterince. Bazıları da demiş ki, her dönem birileri müslüman olur oralarda, kolpadır bu filan. Haksız sayılmazlar.
Bu konuda topu doğal olarak, Abd muhabirimiz olan Hüseyin Altıkıllı'ya atıyorum. Tabii şimdiye kadar bu olayın bloga yansımaması ayrı rezalet ya, bilemiyorum. 2 satır da olsa yazamadın mı be abi?

Şimdi kendisinden bu olayı doğrulamasını ve detayları yazmasını istiyoruz.

Tabii abimiz gerçekten "imana geldiyse" bazı (bir tanesi için bkz. resim) "zararlı" alışkanlıklarını ne yapacak, merak ediyorum. Tutup Mekke'de porno çekmeye kalkışmasın da...

Elif Şafak


Ya ama bu kadın... Ama...

Salak


Bizim fantazi lig'de (iyice saldım onu da gerçi) bir eleman bana takas önerisinde bulunmuş. Barbosa'yı önerip, Terry'yi istiyor. Bu ortamlarda bir sürü basketbol'u, Nba'i bilmeyen eleman olduğunu biliyoruz ama, bu kadarı da sanki fazla.
Ulan hödük, Suns hocaya siktiri çekti, eski sisteme döndü. Hızlı oynuyor yine. Barbosa Amazon ormanları'naki kulübesine dönmüş gibi rahat oynuyor, bu adam gelmiş takas etmeye çalışıyor Barbosa'yı. Siktir git ilgilenme basketbolla. Aklına mantığına işediğim adamları ya.

Ben de kabul ettim tabii, ya ne yapsaydım. Bu yazıyı okursa da, bir tarafıma kadar.

Galatasaray Türkiye'dir!


Hücum futbolu, tek top oyun, nefesi kesilene kadar mücadele eden futbolcular ve kenarda bir cengaver...

Bir de olmasaydı o bireysel hatalar. Öldüm, öldüm dirildim. İlk defa Emre Tilev'e hayran kaldım, Sabri attı, ağladım.

Meira sandalyeye çıkarıp ipi astı boynumuza. Oradan sonra o sandalyeden canlı inmek için her şeyi yaptı Galatasaray. Arda, Lincoln, Kewell... Kewell... Kewell... Hayatında bu kadar güzel ve önemli bir golü görenler beri gelsin.

Bülent Hoca akıllı takımı sürdü sahaya. Topal'ın sakatlanmasından sonra Barış iki kişilik oynadı çıkana kadar. Çıkmasa da üç dakikaya on kişi kalırdık zaten. Sabri'ye sallıyorlardı 85. dakikada. "Ne biçim orta yapıyorsun, siktir git artık.." Aynı adamın dört dakika sonra mesajı: "Gooooooooooooooooooooooooooooool... Sabri..." Bu insanın Hilmi'nin babası olması ihtimali bayağı yüksek.

Gözlerinden öpüyorum Sabri, kalbindeki Galatasaray aşkı her zaman daim olsun.

Devamı eve gidince...

İlker Tahsin

"Galatasaray kulübünü 'menıc' edecek..."

Oha


Bu ne abi, bu ne ya. Vöh anasını satıyım. Yuh.

Edit:Gerçek değilmiş efenim bu. Zoma'ya teşekkürler.

Taviz

Rap özünde muhalif bir müzik türüdür, malumunuz. Türkiye'de de doğru düzgün yapanı az. Ve bu kişiler bir de popülerleştikçe, bir şekilde bazı şeyler için taviz veriyorlar. Bir kere taviz gelince de, çoğu zaman devamı gelir. Önemli olan ilkini yapmamak, duruşa sahip olmak. Yapılan arabesk değil, rap.

Ceza ilk olarak Rocco reklamlarına çıktı, büyük tepkiler aldı kimilerinden. Onu sevmeyenlere büyük malzeme oldu bu, ona atılan diss'lerde kullanıldı bu olay. "Hadi para içindir" diye mazur gördük.
Yıllar geçti, zamanında üstüne şarkı yazıp eleştirdiği "popstar" akımına kendisi de dahil oldu, alet oldu. Tuttu "Rapstar" diye bir yarışmada jüri oldu, kendi tayfasıyla beraber. Hoşa gitmedi tabii.
Bu son haber de olayın bokunun çıktığına delalet artık. Ceza'nın zaten "Adanalı" dizisi sayesinde bayağı bir tanınan/bilinen Fark var isimli şarkısının sözleri seçim çalışmalarında kullanılacakmış, menajerinden izin alınmış. Şarkının kullanılmasına ise Ceza izin vermemiş-bir zahmet.

Şu linkten haberi genişçe okuyabilirsiniz. Yani ne bileyim, rap'i yaymak, insanlara sevdirmek istiyor Ceza ama, dursa birazcık ha?
Evet belki şarkıya izin vermemiş ama, insanlar ona dikkat etmeyecek ki, o iki alakasız kavramı bir arada duydular mı yeter. Bir de bugün haberlerde verilir bangır bangır. Milletin aklına zıtlık düşecek, bu bile yeter yani. Ne gerek var ki böyle şeylere. Zaten bütün memleket rapçi oldu anasını satıyım, bir kısmı da olmasın be Ceza, sevmesin onlar da. Of.

"Bizim Çocuk"


"Bizim çocuk" formülü bizde tutmayacak gibi. Kolaycılık gibi geliyor bana bu işler. Hagi, olmadı Bülent kaptan, olmadı Feldkamp, o da olmadı Sounness. Vay be. Yöneticiliğe gel.

Bülent'in şimdiye kadar olan teknik direktörlük kariyeri hiç parlak değil. Bunun da dışında ben, şu anda Gs'ye hocalık için uygun olmadığını düşünüyorum. Olur da bir şekilde işleri yola sokarsa da, kendisini isteyenler "aha biz söylemiştik" diyecek. Diyoruz ya hep, çok basit bu işler.

Skibbe'yi seven, öven, onu anlayan az kişi vardı. Herkes her zaman olduğu gibi sonuç üzerinden ağzına/eline ne geldiyse verdi veriştirdi. Kolay nasılsa sallaması. Skibbe Gs'nın şu dönemi için bir şanstı. Büyük hocaları getirmemiz imkansız olduğuna göre, bir alt seviyede olup da, gerçekten takımı yükseklere çıkartacak hocalardan biriydi kendisi. Özellikle taktik konusunda. Ama anlamadı pek kimseler.

Basında klişelerden biridir, "hemen hocayı gözden çıkartmayan" camiadır Gs filan. Gördük gerçekten öyle olduğunu. Hocasına sabır gösterirmiş, hemen karar vermezmiş, veya devre arasında hoca yollamazmış. Beklermiş. Aziz Yıldırım dönemi Fb'den farkımız kalmadı ulan.

Neticede bu takımın taraftarıyız, başarılı olunca sevineceğiz, ama tavrım(ız) da aynı olacak. Bilinçli izleyicinin/taraftarın aklında bunlar hep yer edecek. Bunları göz önünde bulundurarak sevineceğiz. Bir dakika önce sülalesini elden geçirdiği futbolcuya az sonra "koçum benim" diyen orospu çocuğu kahve seyircisi gibi olmayacağız. Gelince eleştirdiğimiz hocaya, başarılı olunca "helal" deyip, daha önce söylediklerimizi unutmak iş değil.

Resim de manalı, güzel oluyor böyle tesadüfler. 8 sene önce rakip olan Nonda ve Bülent Korkmaz şimdi hoca-oyuncu oldu. İşin içine Maldini filan karışınca daha büyük örnekleri var ama, neyse şimdi.

Bülent Korkmaz

Skibbe'nin Bordeaux maçından sonra gönderilmesinden yanaydım, hele Hagi dediklerinde "eyvah" demiştim. Şimdi ise havalardayım desem yeridir. Gece rüyamda Bülent Kaptan'ı görmüşüm, sabah kalkıp kafayı bilgisayara çevirdiğimde Bülent Kaptan idmanda...Abdala malum oldu. Daha ne ister bu gönül. Kaptan'ın teknik direktörlüğünü soru işareti olarak bulanlara da şunu söylüyorum. Hepsi Hagi'nin gelmesini istiyor. Biz değil miydik Hagi'nin teknik direktörlüğünü test edip, "kocaman bir soru işareti" olmaktan çıkaran; ağzı yanan biz değil miydik? Peki "camianın bu kadar çocuğu var, neden siktiriboktan yabancı teknik adamlar?" diyen? Şu var, artık takım puan kaybettiğinde "lan adam neden taksın ki, parasını alıyor, mışıl mışıl uyuyordur" demeyeceğiz. Skibbe'ye gösterilen hoşgörü ve toleransın onda birini gösterin Kaptan'a, lütfen. Köstek olmayın.

The End

Kamuoyuna duyuru


Galatasaray Teknik Direktörü Michael Skibbe�nin bugün itibarıyla görevine son verilmiştir.

Görevde bulunduğu süre içerisinde karşılıklı anlayış ve dostluk çerçevesinde sürdürdüğümüz ilişkimiz doğrultusunda Sayın Michael Skibbe�ye bugüne kadar olan hizmetlerinden dolayı teşekkür eder, bundan sonraki yaşantısında da başarılar dileriz.


Galatasaray Spor Kulübü Yönetim Kurulu

Nevizade Geceleri

Ben

Bu tip maçları çok seviyorum. Birçok şey ortaya çıkıyor. Kimin ne bildiği, ne kadar bildiği, ne tarafta olduğu, ne kadar "olduğu", daha bir sürü şey.
Herkes takıma, yönetime, futbolculara sövmekte. Kimsenin gözü bir şey görmüyor. Ha pardon, bir tek şey görüyor, o da 5-2. Yani skor. Her zaman olduğu gibi bu olayda da "görünen" baskın çıkıyor, insanlar aldanıyor. Salak saçma düşünceleri sahipleniyor. Kolay tabii.

Demin ucundan yazmıştım ama bir kez daha yazacağım.
87. dakikada, Gs penaltı kullanıyordu ve durum 2-3'tü. O penaltı atılsa, arkasından gelecek en az 5 dakikalık uzatma dakikaları ile birlikte "taraftarın" da desteğiyle, 4'ün atılması hiç de az ihtimalli bir sonuç değildi-10 kişi olunmasına rağmen. Ama biri de evde benim yanımda oturan ve o anda "5'i de yer bunlar" diye savsaklayan adamlar yeryüzünde var olduğu için, o penaltı gol olmadı ve hemen ardından 4 geldi. Biraz sonra da 5. Kimse bu yönden bakmıyor. "Şeytan ayrıntıda gizlidir" ne güzel bir lafmış.
Bu yazıyı okuyan kişi, diyeceksin ki bu kadar kişi yanlış da sen mi doğrusun. Cevap:Evet amına koyym ben doğruyum.

Terslemek kolaydır, mühim olan yapıcı olmaya çalışmak. Düşene vurmak da kolaydır. Ne güzel. Bu sayede "takım tutanların" o takımları ne kadar tutup, onlara ne kadar sadık olduklarını görüyoruz. Adam sövmeye bahane arıyor, sanki rakip takım, "lan yenilseler de şöyle bir ağız dolusu sallasam", içten içe. Hani şey örneği var ya, stada gidip "daha paranın karşılığı kadar sövmedim" diyen adam...

Şimdi perşembe günü "Bordo" maçı var. O zamana kadar kalır mı hoca bilemiyorum. Tabii ki herkes neticeyle uğraşıyor tabii ama, ben bu adamın gitmesini hiç istemiyorum. Uzun yıllardır Galatasaray, başarı gelmesine rağmen hoca getirip-gönderip duruyor. Eğer bu konuda istikrar gelecekse, Skibbe doğru kişilerden biri, buna aday olan. Yönetime duacıyız şimdi, ne yapalım.

Skor Blogcusu

"Skor yazarı"nı biliyorduk da, "Skor blogcusu"nu hiç görmemiştik. Bu ülkedeki futbol bloglarının en iyilerinden biri, sırf "farklı açıdan bakma uğruna" Gs'ye sallamış da sallamış. Maç 3-4 olsa sevinip Skibbe'yi övecek ama salakosman. Şu "farklı blogcu" olma uğruna ne yiğitler heba oluyor, aah ah.

"Sorun Gs teknik kadrosunun ve futbolcularının maçlara yaklaşım şeklinde." Acaba yensek nasıl alengirifli cümlelerle açıklayacaktı galibiyeti. Bu adam 2 seneye bir köşe kapmazsa beni siksinler. Bunlar gibi olacağıma sokağa düşer şarapçı olurum.

Taraftar

Sıcak sıcak ekleyelim gelmişken.
Hilmi'den on saniye önceki postta da belirttim. Sabri'ye sallayan, gerekli- gereksiz bütün protestoların başrol oyuncusu numaralı ortasında oturan birkaç kim olduğu bilinen, hatta geçen sene kombine satılmayan yavşaklardır. "Televizyondan tek bir ses geliyor" bahanesi geçerli olabilir ama böyle olayları bütün taraftara mal etmek yapılabilecek en büyük yanlıştır.

Ha diyelim ki bu taraftar salladı Skibbe'ye, topçuya. Haksız deyin be abi. Şu halde olan bir ligde Galatasaray'ın bu halde olması bütün aklı başında Galatasaray taraftarlarını kahreder. Ben daha da fazla, kollektif bir tepki bekledim, olmadı, iyi de oldu. Bu işlerin sorumluları da biraz düşünsünler oturup, nasıl olacak, nasıl yapacağız diye. 8 puan oldu...

Son olarak tekrar, diğer büyük takım taraftarlarına bakarsanız Galatasaray farkını görürsünüz. Halimize şükretmeliyiz bence. Daha neler var.

Böyle Taraftarın...

Çok ufak şeylere göre değişir bu işler. Çok ince farklar var bir tarafla öteki arasında. Ama insanları ve kitleleri tanımamızı sağlıyor işte. Baros penaltıyı atsa maç 3-3 olacak, ardından daha 10 dakika var, 4 de gelir büyük ihtimal-hem de 10 kişiyiz!. Penaltı kaçıp 1 dakika sonrasında gol yiyince "Skibbe istifa" oluyor. Böyle taraftar profilinin sülalesini sikeyim. Baba senin gibi taraftarın da ta amına koyayım.

Penaltının kaçmasının ardından çömelmiş vaziyetteydim, ellerim yüzümde. Görüntü bir değişti; Baros da aynı halde.

İşler azıcık kötü gitsin, hemen hocayı futbolcuyu sat, Hagi'ye, Hakan Şükür'e, Metin Oktay'a sar. Sizin gibi taraftarın cibilliyetini sikeyim.

Gol atmak için girip 3-2'de biri penaltı 2 net golü atamayan oyuncu da bizim, tek defans kalmışken hala savunmada didinen oyuncu da. Ama bu taraftar değil.

Disko

Belki de en önemli, anlamlı tezahürat bu şu anda:

"Maçtan sonra disko, otelde karılar, şampiyonluk gitti, aferin çocuklar..."

Kocaeli'den beş yiyen takım hakkında yazacağım da bir şey yok.


4.'yü yiyene kadar da takımı yürekten destekleyen, yedikten sonra da -numaralıdaki kim olduğu belli olan on kişi hariç, şu Hasan Şaş'ı delirtenler- hiçbir topçuya bir şey demeyen, ancak böyle bir sonuçtan sonra tepkilerini "normal" bir şekilde dile getiren taraftara da teşekkür edelim.

Görkem Sönmez ve Gökhan Şirin

Milli takımların değişik seviyelerinde oynamış diğer iki oyuncu da Görkem Sönmez ve Gökhan Şirin. Washington DC'deki St. Mary’s Ryken High School'da okuyorlar. Division I takımları tarafından yakından takip ediliyorlar. İkisi de seneye NCAA'de oynuyor olacak...

Yerel bir gazeteden haber

Edit: Ayrı bir post'a gerek yok sanıyorum. Efes'li Barış Erlim'e de UNC, UCLA ve USC başta olmak üzere büyük üniversiteler "consideration letter" yollamış diye duydum, haberiniz olsun. Çok sağlam bir jenerasyon geliyor.

Doğuş Balbay


05-06 sezonunda Galatasaray-Fenerbahçe maçında izlemiştim kendisini ilk. Yanımdaki arkadaşlarla kim olduğunu anlamaya çalışıyorduk bu 89 doğumlu çocuğun. Topa olan hakimiyeti, şutu ve atletizmi Kambala'lı, Mrsiç'li Fener ısınırken göze çarpıyordu. İki sene Fenerbahçe'de oynadı, tüm alt kademe milli takımlarda sorumluluk aldı. Basketbolun anavatanına 2006'da geldi Doğuş, Brewster Academy, New Hampshire'a. SAT skoru ve İngilizce gelişimini tamamladı, zaten orada olan basketbol yeteneklerini de ekleyerek University of Texas'a transfer oldu. UT ülkenin en prestijli okullarından birisi, basketbol programı da gayet iyi. Freshman sezonunda pek şans bulamamasına rağmen bu sezonun ortalarına doğru ilk 5'teki pozisyonuna yerleşti. Bu yazıyı yazmama neden olan olay ise şu anda ESPN'deki Texas-Oklahoma maçı. Doğuş ortalığı yıkıyor. Sahadaki general gibi. Texas bu sene rankinglerde yok bile, 2 numaralı Oklahoma karşısında 8 dakika kala üç sayı öndeler. Doğuş için Dick Vitale:

"Son zamanlarda gördüğüm en hızlı, en yetenekli, en tecrübeli guardlardan birisi. Dış şutunu da makul bir seviyeye getirdiği zaman diyebilirim ki 2011 NBA Draftında ilk 10 sıradan seçilecek bir Türk var ve o Doğuş Balbay."

Vitale kolej basketbolunun Murat Murathanoğlu, Kaan Kural, Murat Kosova'sıdır. Dediklerinin yüzde 95'i çıkar. Devamlı Atsür'le kıyaslıyorlar, Atsür'ün menajerinin nasıl ibnelik yaptığı, aklını çeldiği, aslında nasıl bir PG olabileceği vs... Doğuş'tan beklentiler çok, Türkiye'de olmaması en büyük artısı. 2011 Haziran'da MSG'de görmek dileğiyle.

Larry Miller (1944-2009)


1985'te yarısını, 86'da diğer yarısını almıştı Jazz'ın. Ligin en sağlam takımlarından biri haline getirdi. En kötü zamanlarında bile Jerry Sloan'a karşı sabırlı olması herkesin örnek alması gereken bir konu. Haziran'da kalp krizi geçirmişti. Bugün ise ailesiyle televizyon izlerken hayatını kaybetti. Toprağı bol olsun.

Suns Geliyor Gaçın-Sanırım


3 maçtır 140 atıyorlar-uzatmasız. Geri döndüler özlerine ama sanki biraz geç oldu. Ve de zamansız. Çünkü Amare sezonu kapattı. O varken play-off garanti olurdu ama, şimdi 130-140'larla play-off zorlayacaklar. Yakında Nash-Barbosa-J-Rich- Barnes-Hill gibi 5'ler görebiliriz.

Bu sistemin oyunculara nasıl etki yaptığının kanıtları bu geceki Thunder maçında iyi görüldü sanırım-05-06'yı hatırlayın özellikle. Barbosa 16/21 ile (höst) 41 sayı-7 asist-7 ribaund-6 top çalma ile kariyer gecesi yaşadı. Benchten gelen Barnes 14 sayı-6 ribaund-9 asist-4 top çalma yaptı. J-Rich de 14/20 ile 34 sayı. Böyle oynamaya devam ettikçe bu tip performansları sık göreceğiz.

De şöyle bir sıkıntı var ki, bu üç 140'lı maç da zayıf rakiplere karşı oynandı. Önemli olan bu veya bunun bir altı performansın diğerlerine, özellikle büyüklere karşı sergilenebilmesi. O zaman daha umutlu konuşabiliriz Suns adına. Bu sonuçlar yanıltıcı olabilir çünkü. Gaza gelmemek lazım.

Lider


Yakında heykeli de dikilir. "Davos fatihi". Siker, affetmez. Hey yarabbi.

Takaslar

Simdi işteyim de, yine de bir yazayim dedim olan biteni:

-Oklahoma City Chris Wilcox'ı Malik Rose karşılığında Knicks'e yolladi.

-Bulls Larry Hughes'u yolladı Knicks'e, karşılığında Tim Thomas, Jerome James ve Anthony Roberson'i aldı.

-Wolves McCants ve Calvin Booth'u Sacramento'ya sallayıp karşılığında Sheldon Williams ve Bobby Brown'u renklerine kattı.

-Cleveland her türlü bir uzun katmak istiyor kadrosuna. Shaq, Antawn Jamison, Amare ve Richard Jefferson icin teklif yapmışlar.

-Wolves Hinrich'i, Heat Felton'ı, Celtics Raja Bell'i ve Detroit Boozer'ı alirsa şaşırmayın diyorum ve yazıyı bitiriyorum.

Gozlerinizden öperim. (siktir)

Takaslar Takaslar Takaslar

Nba'de takas süresinin bitimine yakın ortalık karıştı. Bir ton takas var, daha da olabilir. Olanları yazacağız ve değerlendireceğiz burada. Bizimkiler Mason'ı yollamasın da...

Takas Dedikodusu- Olur mu Olur

http://www.latimes.com/sports/la-sp-plaschke18-2009feb18,0,4955335.column

Zaman Kaybolmaz


Burada, asla yapmam gerektiği kadar kitap tanıtımı yapamıyorum-ve buna üzülüyorum. Bunun 2 veya daha fazla şeyle alakası var. 2'sini sayayım:Bir, zaman olmuyor. 2, istediğim kadar çok kitap alamıyorum hiçbir zaman, bu da belki daha fazla kitap tanıtmaya engel oluyür.

"Zaman kaybolmaz" beleş şekilde elime geçen kitaplardan, geldi bir yolla. Çoğu zaman "bir şekilde" elinize geçen kitap, çok işinize yaramaz. Olunca da harika olur. Bu öyle oldu. Çünkü mesela, bunu ben alacak olsam, hayatta diğerlerinden sıra gelmez. Allah bilir kaç zaman sonra okurum. Öyle öyle neler kaçıyor ya, neyse şimdi.

Hayran kaldım kitaba, ve de İlber hoca'nın hayat serüvenine. O da başka birkaç tanesi gibi, bu ülkede değeri bilinmeyen, hakkı ödenmeyenlerden. Belki yeryüzünde pek yok onun gibi. Ama biz ne kadar faydalanıyoruz ondan, tartışılır.
Bu kitaplar çok hoşuma gidiyor. Yani mesela, İlber hoca'nın tutup da otobiyografi yazacak zamanı yok. İş Bankası Yayınları'nın Nehir söyleşi dizisi bu açıdan harika bir kaynak. Ben bu seriden bu kitapla beraber 3 tane okumuş oldum. Üçü de çok iyi. Attila İlhan'ın da vardı bu seride öyle bir kitabı, o kitap açısından en şaşırdığım nokta beklenenden daha az sayfa sayısına sahip olmasıydı. Zaman kaybolmaz 600 sayfa mesela, o ise 300 küsür. İnsan Kaptan'ın hayatını daha fazla okumak/öğrenmek istiyor tabii, o da var.

Tarih sevdalısı, okuma aşığı, öğrenme delisi biri olarak, hocanın hayatını okudukça imrendim. Birikimini gördükçe özendim. Gezdiği ülkeleri öğrendikçe içlendim.

Sanırım bir de daha "tavsiye edilir!!" gibi bir şey dememe gerek yok.

Takas Da Takas

Takas süresi bitmeden bir takas da Bulls ve Kings arasında oldu. Salmons ve Miller Bulls'a giderken, Gooden ve asabi karakter Nocioni Kings'e verildi. Miller böylece daha önce 1.5 sezon oynadığı Bulls'a geri dönmüş oldu. Biraz abilik yapar burada işte veletlere. Nba'deki sevdiğim elemanlardan olan Salmons'ın Bulls'a gönderilmesi konusunda net bir yorumum yok. Umarım performansı devam eder eski takımındaki gibi. Gooden ve Nocioni gibi 2 atıcının takımdan ayrılması ona kullanacak top bırakacaktır tabii de, genel olarak takıma uyum sağlayabilecek mi bakalım.
Gooden'a müstehak bunlar. Daha da dolaşsın, Allah'ı şaşsın, basketbolu bıraksın, sakal uzunluğu rekoruna kassın filan. Nocioni de bize gelsin, rehabilite olsun, adam olsun, sakinleşsin.

Bulls kadrodaki "fazlalıkları" atıyor yavaştan, ne kadar işe yarayacak, göreceğiz.
Resme gelirsek de, John abiye maç sırasında haber vermişler takası, onun da tepkisi böyle olmuş.

Arkadaki

All-Star ile ilgili pek bir şey yazamadık maalesef blogca, ama önümüzdeki günlerde aklımızda kalanlara veya gördüklerimize dair bir şeyler karalarız. Bunlardan ilki bu resim olsun.
Çok manalı bir resim bu. Shaq ve Kobe Mvp ödülünü kaldırıyorlar, o anda sol tarafta Lebron gözükmekte. Devin yerine de Mo adamı gözükseymiş, tam o zaman dadından yinmezmiş ama bu da yeter.

Yas


Şu gördüğünüz fotoğraf, bir devrin sona erdiğinin kanıtıdır ey ahali. Belki diğer oyuncuların (Rip, Ricky Davis, Melo) saçlarını kestirmesi çok bir şey ifade etmiyor ama, bu onlar gibi değil asla. Çok çok önemli. All-Star'ı izlerken, durumu fark edince yanımdaki kardeşime "lan aha da bir devir bitti" dedim, sanırım olayın büyüklüğünü kavrayamadığından "hadi lan ordan" dedi. Üstelemedim ben de. Ama anlayan anlar, bilen bilir dayı. Herhangi bir gelişme değil bu.
Etraftaki niggerlerin haline bakarsanız, gelen tepkileri görebilirsiniz bu saç kesimine karşı. Aşırı beklenmedik bir olay. Dahasını gösmek isteyene ise, Yahoo'da video var, oraya bakın.

Nba'de Hip-hop'ın yükselişi bu adamla olmuştu. Ve şimdi o, neredeyse sembolü olan saçlarını kestirdi. Üzüntülüyüz.

1000

Alttaki postu yayınlayıp, Kumanda Paneli denen zımbırtı ekranda belirince, sol tarafta 1000. posta ulaştığımızı farkettim. Çok çok önemli değil tabii ama, az-buz değil 1000 de.
Bu blogu açarken, genelde spor ağırlıklı olmak üzere, kafamızdan geçen şeyleri aktaracağımız, rahatça "yazabileceğimiz" bir yer olarak düşünmüştük. Az-çok yine öyle olsa da, tahmin ettiğimizden fazla insan da sanırım bu 1 yıllık süre zarfında blogumuza girdi, yazılarımızı okudu-hayırsız arkadaşlarımızdan birçoğu buraya teşrif etmese de.

"Öylesine" bile olsa, "yazan" kişi okunmak ister. Biz de bu geri dönüşümü az da olsa gördüğümüz için memnunuz. Blog olarak "şu kadar kişi tarafından okunmak" veya "şu seviyeye gelmek" gibi hedeflerimiz yok ama, blog aleminde geziniyoruz tabii ister istemez, öyle bloglar görüyoruz ki, hem de onların o kadar çok meşhur olduğunu, okunduğunu görüyoruz ki, insan doğal olarak "lan niye bizde böyle değil" durumlarında oluyor. Ben her bloga girdiğimde, bir yorum yapıldığını gördüğümde heyecanlanıyorum. Bu yorumlar (ki bizde demin de söylediğim gibi, az olur) olumsuz da olabiliyor. Buna rağmen o merak çok harika bir şey. Çünkü o tepki, okunduğunuzun kanıtıdır. Bunu bilmek müthiş.

Ayrıca bugün, blog aleminin kaliteli duraklarından birinde, bir Top-10 blog listesinde ismimizin geçtiğini gördüm. Söz konusu blog ve yazarına teşekkür ederek, bu postu da burada noktalıyoruz.

Yine Takas


Hornets Joe Smith ve Chris Wilcox için Chandler'ı gönderdi Thunder'a. Neden yaparlar böyle şeyler. Nedir, niçün... Chandler Paul'ü düşünüp düşünüp ah çeker artık.
Cassell de 2038 2. tur draft hakkı için Kings'e yollandı.

Edit:Takas iptal olmuş, Chandler New Orleans'ta kaldı. Bu arada bir sürü takas dedikodusu var. Çok büyük değişimler olabilir gibi. Heyecan var.

Takas Var; Bok Var

Toronto ve Heat. Yazmıştık daha önce.
Marion ve Banks Kanada'ya, J.O. ve Moon Birleşik Devletler'e.
Marion'un yükselen grafiğiyle daha yüksek bir değere yollayabilirdik ancak J.O.'ya Moon'un eklenmesi de yine de iyi gözüküyor.
O'Neal'ı sevmem ancak ortaya iyi geleceği de aşikar. Tabi patlak dizleri yamalı kalabilirse. Moon'un atletikliği ve defansı da belli bir standart tutturursa ibre Heat'e doğru kayar. Ancak unutmamak gerek ki Marion da hala ligin en çok yönlü oyuncularından.
Bununla birlikte B-Eazy ilk 5'e yerleşecek, ortalamaları yükseltecek, Heat 5'ten play-off yapacak, Mike da ROY olacak!

Antipatik


Biz de herkesin olduğu gibi Euro 2008'de bu adamın oynadığı 2 maçta sergilediği futbola hayran kaldık. Dedik "noolüyür". Hemen transfer de olmadı, bekledi. Nihayet Arsenal'e geldi. Çok ümitli değilim ben kendisinden. Ümitli olmamamın sebebi "şöyle" oynaması filan değil.
Bu adam da Tuncaygillerden, yani 4-0 gerideyken, deplasmanda gol atınca "sus" işareti yapan garip tiplerden. Kendisi de böyle bir arkadaş. Hadi Euro 08'de çeyrek finalde maçı bitiren golü atınca bırak ağzını, başka bir tarafınla "sus" işareti yapsan, kimse bir şey diyemez. O ayrı.
Ama, bu arkadaş geçen Almanya ile oynadıkları maçta 2-0 geridelerken bir gol attı, durum 2-1 oldu. Gitti yine bu hareket... Hani bazı futbolcular (veya insanlar) bir yerden sonra ağzıyla fok tutsa sizin için yaranamaz ya, aha işte bu adam da benim için artık öyle. 5 tane Cl kazansa Arsenal'le, kaale almam. Neye sus, kime sus lan, 2-2 mi yaptın, 2-0'dan gelip 3-2 mi yaptın salak! Sorsan der ki, "bu benim gol sevincim". Hadi siktir.
Çok beklemiyoruz ama, azıcık zeka kırıntısı olmalı futbolcularda bea, ha?

Shaq'tan Övgü


Malum, gerek şampiyonluk yarışı, gerek son karşı karşıya geldikleri maç sebebiyle Kobe vs Lebron meselesi iyice ayyuka çıktı. Shaq'ta bu ikiliden en iyinin Kobe olduğunu söylemiş. Helal olsun. Lakers'tan ayrıldıktan sonra Wade'i çok öven açıklamaları filan olmuştu ama, gerekince yiğide hakkını verdiğini göstermiş Shaq emmi. Doğruyu söylemiş, evet Lebron çok büyük, daha da büyüyecek ama, kimse kusura bakmasın, taht hala Kobe'de.

2

Bilen bilir sevgili Lappappa okuyucuları, blogumuzda mümkün olduğunca forma, forma kültürü gibi konulara değiniriz. Bu konular üstüne belki de en dramatik yazıyı az sonra yazacağım. Öyle böyle değil çünkü.
Konumuz şu:Galatasaray'ın 99-00 ve 00-01 sezonlarında giydiği formalar. Çok zaman olmadı, hatırlarsınız bu formaları, hatırlayamayanlar da aşağı baksın.
Evet. İşte bu formalar. Ne güzel değil mi? Hayır! Değil! Belki fark edeniniz vardır ama, ben söyleyeyim gene de. Genesi ne ulan, tabii ki söyleyeceğim.
Efenim, bu az önce bahsettiğim, bu formaların giyildiği sezonların nasıl bir önemi var Gs tarihinde? Bunlar Gs'nin tarihindeki en başarılı 2 sezondur. Birinde, yani 99-00'da Tsyd, Türkiye ve Uefa kupaları ile lig şampiyonluğu elde edilmiştir. Ertesi sezonda ise Avrupa süper kupası kazanıldı ve Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finalde elenildi. Bu dönem, Galatasaray tarihinde en büyük başarılara ulaşılan zaman dilimidir. Ve bu 2 sezonda da Galatasaray futbol takımı, parçalı forma giymemiştir...

Tarihinin en büyük başarılarına ulaşırken, takım kendi karakteristik formasını giymemiştir. Akıllara şu çubuklu formalarla girmiştir o dönem. Uefa finali'nde beyaz forma giyilmesine bir şey demiyorum ve zaten diyemem de. O sezon o 2 takımın 4 formasına bakarsanız, tek uygun kombinasyon sarı-beyaz şeklinde giyilmesiydi.

Birçok kişi için önemli değildir, bir şey ifade etmeyebilir bu durum ama, benim için önemli. Ha şu var, geçmiş zaman, ne yapabiliriz ki. Ama ilerisi için yapılacak şey var;daha önce yapılan hatalar göz önünde bulundurularak ilerde gereken yapılır ve takımımız kendi geleneksel formasıyla sahaya çıkar, orada yer alır. Ama ortada bir sorun var:bu dediğimi hangi Allahın kulu yapacak?

Chelsea 09-10


Az önce Lambuja'da dolaşırken onun bir postunda gördüm. Bu ne? Allah aşkına bu ne? Çelsi'nin önümüzdeki sezon giyeceği forması buymuş. Bu kadar kötü olması yetmiyor, bir de bu sezonun yarısında satışa sunuyorlar. Artı, bu nasıl bir tasarım. Eğer Adidas seneye yaygın olarak kullanacaksa bu şablonu, sıçtık. Hep diyoruz aramızda "abi tasarım kalmadı, ne yapsın millet" diye ama, bu ne yav? Bizim memleketin de büyük kısmı Adidas giyiyor, dayarlar bu tasarımı onlara artık.

Ziyan

Son Hakan Günday kitabı Azil, 2007 başında çıkmıştı. O zamandan beri bekliyoruz bir nevi. Hem bekliyoruz, hem de hasretini Kinyas Ve Kayra okuyarak gidermeye çalışıyoruz. Yakında geliyor yeni kitap. İsmi "Ziyan". Gene yakıp yıkmaya geliyor.

Hayko&Sago


Hayko ve Sagopa Kajmer, önümüzdeki hafta yayınlanacak olan Beyaz Show'a konuk olacaklarmış. Hayko açısından normal de, Sago ve zevcesi başkalarını popüler olmakla suçlarken, kendilerinin bu tip hamleler yapmaları, pek tutarlı olmuyor. Ama bakarsın "Beyaz'ın hatırına" geleceklerdir. Beyaz aslında Sagocudur filan, şaşırmam yani, olur. Şimdi bir de stüdyo kolpa-rakçı ve kolpa-repçi dolacak. Bir tanesi ritmden habersiz şarkıya tempo tutacak, diğeri slow şarkıda kafa sallayacak. Gel de izle bu rezilliği. Biz yine de burdan haber verelim izlemek isteyene de, görevimizi yapmış olalım. Türkiye'de ne yapsan, neyle uğraşsan zor, ne olursa olsun. Şurda 2 sevdiğimiz adam var müzik yapan, etraftaki özentiler yüzünden onları bile izleyemiyoruz doğru düzgün.

Mo Olsıtar


Lebron adamına hayırlı olsun. Ne yaptı etti, kankası Mo Williams'ı All-Star yaptı. Gidip Bosh'un bacağa daldı sanırım amacına ulaşmak için. Bir pf yerine bir guard'ın alınması hakkında bir şey demeyeceğim, komedi zaten.
O ettiği laflar işe yaradı gibi James'in. Şimdi de gidip Mo ile maçta yapacakları alley-oop sayısını konuşsunlar. All-Star Mvp'si de belli oldu sanırım. Resimde de bu olayı kutlarken görüyoruz abileri.

Dert

Aradım taradım, ancak bunu bulabildim ikisinin bir arada olduğu. Sanırım şu aralar yerinde olmak istemeyeceğim 1 numaralı kişi Dunga'dır. Önünde Dünya Kupası var, ve elinde sağ bek mevkii için 2 oyuncu var. Onlar öyle 2 oyuncu ki, yeryüzünde mevkiilerinin en iyileri onlar.
Bugün İtalya maçında Maicon ilk 11 çıktı, Alves sonradan girdi, o.saha'da oynadı. Bu da bir çözüm ama, zaten deli gibi ofansif kadro var, nasıl oynatasın Alves'i ilerde?
Ben olsam bir tanesini sol bekte kullanmayı düşünebilirim. Ters kanat oluyor da ters bek olur mu acep? Elbet bir deneyen-düşünen çıkar.

Yazı sonrası edit:Lan nasıl unuttuk Lahm'ı ya. "E tabii bir tane örnek olunca, o da akla gelmiyor" diyecekken, Zambrotta da aklıma geldi. Oldu 2. Başka var mı acaba?

Edit 2:Candela ve Ümit Özat eklemeleri de geldi. Bayağı çıkacak gibi.

Kobe&Messi

Messi'den Kobe'ye imzalı poster. Bir tanrı'dan diğer tanrı'ya hediye.

Güzel Formalar 37


Bugün Portekiz rüzgarları esiyor ne hikmetse blogda. 06-08 Portekiz 2. forması. Çok hoş forma.

Faal


Ronaldo iş üstünde...

Ah Kuarezma Vah Kuarezma


Belki de üst seviyede oynamış gelmiş geçmiş en yetenekli 10 oyuncudan biri ama, olmuyor işte niyeyse. Barça'da olmadı, döndü Porto'ya orda rahat gidiyordu, ipler elinde, at koşturuyor vs. Geldi Inter'e, sonuç ortada. Jose götünü yırttı "olsun" diye, ama hayır. Çelsi'ye gitti, onu alan hoca kovuldu. Cenabet diyesim geliyor artık...

Kupa Taraftarı vs. Arma Taraftarı

"Belediye Gol Gol Gol.."
"Üç, üç, üç, üç..."
"Yönetim İstifa..."
(8 Şubat 2009)


"Bütün takım el ele, hep beraber tribüne..."
"Yenilsen de yensen de taraftarın senle; üzüntünde sevincinde seninle birlikte!"
"Zaten aşklar da hep yalan dolan, sonu hep acı hüsran; bize her sevdadan geriye kalan sadece Galatasaray!"
(7 Şubat 2009)

İki takım da şampiyonluk yolunda önemli puanlar kaybetmiştir. Taraftar tepkileri yukarıda. Anladınız siz onu.

Diyabetik Morrison Lakers'ta

Bugün öğleden sonra gerçekleşen takasta son zamanlarda Zenmaster'la arası iyice açık olan "Vlade Radman" Charlotte'un yolunu tuttu. Bobcats karşılığında diyabetik Morrison ve Brown'u California sahillerine yolladı. Bobcats de Brandon Roy gibi bir oyuncu varken Adam Morrison'ı seçen dangalaklar olarak tarihe geçti.
Zaten bu Eastern Washington taraflarında bir sakatlık var. Gonzaga'dan Morrison patladı, EWU'dan Stuckey patlamasa bari...