Forma, Çizgi, Çubuk, Hagi




Ben forma(lar) konusunda takıntılı bir adamım. Bazen oynanan maçtan çok, sahadaki takımların formaları hakkında düşünür veya konuşurum. Bunda o takımların kötü oynamasının da payı oluyor tabii ki çoğunlukla. Hele de Turkcell Süper Lig ise mevzu bahis.

Esas geleceğim nokta şu:Çizgili veya çubuklu dediğimiz forma türü evrim geçirmekte. Artık bodoslama böyle simetrik şekilde çubuklu forma yapılmıyor. İki örneğini yukarıda görebilirsiniz mesela. Hadi Atletico'nunki bariz çok farklı ama, mesela Milan'ınkini ben geçen sezonun sonlarına doğru farketmiştim. Anlaması da zor açıkçası. Kırmızılar ince, siyahlar daha kalın. Açıkçası ben çok şık buldum bu tasarımı. Farklı çubuklu olacaksa böyle olsun. Gerçi bu sezon da çubuklar görünmeyecek kadar inceleşti, bombok bir forma oldu ya, neyse.
Fakat Atletico'nun formasını da iyi bulmama karşın çok da tasvip ettiğimi söyleyemeyeceğim. Çünkü bu forma çubuklu değil, kırmızı zemin üzerine gövdenin kenarlarına doğru iki beyaz şerit koymuş gibi duruyor. "Geleneğe" uygun olduğu söylenemez, ki ben yaşlı Atletico'luların da bu formayı pek beğenmediğini tahmin ediyorum.
Örneğin 00-01 Galatasaray iç saha forması da bu dediğim şablona uygun. Sanki çubuklu değil de, kenarlara ikişer şerit kondurulmuş. Ha, bu da çok güzel forma. Şortunun sarı olması da farklılık katmıştı mesela. Malum, GS genelde parçalı veya çubuklunun altına kırmızı şort giyer.
Ama çubuklu forma gibi durmuyor işte. Aslında bu denemeler normal bir yandan. Yani tasarım kalmadı ki anasını satayım, adamlar da farklı şeyler deniyor artık.
Bu vesileyle Gica'yı da anmış olduk, iyi oldu.

İbne hakem!...(pardon) İbne Guti!!



Aceto usta dün ve bugün yine döktürmüş. Neler neler yazmış. En dikkat çekici olanı ise Guti ile ilgili olan post tabii ki. Yani söylediklerine ve resme filan bakılırsa Guti resmen amiyane tabirle "ibne". Tabii bir yerde kendi tercihi falan fistan (ne bileyim adam evliymiş mesela. O zaman da biseksüeldir belki) ama, futbol işlerinde bu tip eğilimlerin nelere yol açacağını da biliyoruz. Zaten Barça eşrafı "ibne guti" dermiş. Bundan sonra ben de diyeceğim. Real'i kötülemenin yolu bitmez.

Yetenek, Marifet Filan...

Skills Challenge'da bu sene Kidd, Paul, Williams ve son 2 yarışmanın galibi Wade var. Wade'in o gazla 3. yü de alması çok muhtemel. Ama ben Paul'ü de yakın buluyorum birincilik için. Sonuçta o anlık vaziyetlere de çok bağlı bu yarışmayı kazanmak. Bir şut girmeyince bütün olay mahfoluyor mesela.

Çaylaklar, Üçlükler vs.

All-Star Haftasonu geldi çattı. İlk olarak yarın bu saatlerde Çaylaklar-İkinci sezonunu geçirenler maçı var. Tabii ki favori her zaman olduğu gibi Sophomore'lar. Sophomore'larda ön plana çıkanlar gardlar. Roy, Farmar, Gibson, Rondo maçı kopartmaya yeter bile. Olgunlaşan Aldridge, Bargnani filan diye de devam edilebilir ama ciddi maç değil ne de olsa.
Gariptir Çaylaklar takımının kadrosunda da uzunlar dikkat çekiyor. Horford, Jianlian, Scola, Moon, Williams vs. Navarro'yu izlemek de benim açımdan hoş olacak tabii ki. Hazır Gasol de uçmuşken Mvp filan olup moral kazanabilir.

Gay, Moon, Sean Williams gibi atletik oyuncular smaçlarıyla maçı daha zevkli hale getireceklerdir.

Üçlük yarışmasına baktığımızda, ilk olarak Kobe Bryant'ın yarışmaya katılamama durumu var. Alakalı olarak All-Star maçına da katılamayabilir. Umarız katılır tabii, o ayrı.
Katılımcılar:Peja, Kobe, D.Gibson, Nash, Rip Hamilton ve son şampiyon Kapono.
Herkesin tam olduğunu düşünürsek, benim favorim Kobe. Bu manyak, kafayı takmış buna da, bence konsantre olup alacak yarışmayı. Onun dışında adaylarım Kapono ve Peja. Hazır Peja ligde de form bulmuşken, bu yarışmayı da kazanırsa ben sevinirim en azından. Hepsinden önce, çekişmeli geçmesi dileğimiz tabii ki.

Edit:Kobe kesin yok. Yerine Dirk geldi.

Ercan Taner

Saat 3 gibi kalktım. Hemen Ntvspor'u açtım. Adamlar test yayınında hala ama, favori kanal oldular, tam yayına girince neler olacak. Gece de "Dream Team" belgeseli vardı, izlemeye doyamazsın. Gözlerimi kapatmamak için zor uğraştım, bayağı da uzundu.
Ercan Taner abi, Nba özetlerini sunuyor. Şaşırdım önce bi', sonra nasıl sunuyor onu analiz etmeye çalıştım. Bana ilk defa denk geliyordu Nba anlatması. Beklediğimden iyi çıktı. Ufak tefek hataları vardı. Durant'a "Durants", Clippers'a "Clipper" demesi gibi. Bunların dışında iyiydi. Ntvspor bütün elemanlarını çok yönlü kullanmak için çalışıyor, uğraşıyor. Harika.

"Kidd Dallas'ta!" değil!

Tekrarlamayacağım, Salih'in dediği aynen oluyordu az kalsın. O 5 oyuncudan birisinin kontratında no-trade-clause (oyuncunun isterse karşı takıma gitmeyi reddetmesi) olduğu anlaşıldı. George bu. Devean çıktı dedi, "ben .500'den aşağı derecesi olan takıma gitmem." Takas yalan oldu. Şimdi Dallas başka yönlere kayıyor, başka oyuncular arıyor. Yalnız her türlü Dallas'a yakın Kidd.

Eve Dönüş

Batı iyice karışacak gibi. Gasol Lakers'a geldi. Shaq Suns'a. Şimdi de en sansasyoneli belki de:Kidd Dallas'a geliyor. Daha doğrusu dönüyor. Malum, ilk takımı Dallas'tı.
Mavericks'in Kidd ve M.Allen karşılığında tam 5 oyuncu(Harris, Ager, Stack, Diop, George) artı 3 mil. dolar artı 2010 draftı 1. tur seçimi vereceği söyleniyor.
Sanki biraz fazla kaçmış. Ayrıntıları Hüseyin verecektir sanırım.

Manu, Manu, Manu...



Cavs'ten normal sezon içindeki mağlubiyetin intikamını aldık. Manu coştu, azdı, zıvanadan çıktı. 15/20 ile 46 sayı attı. 8/11 üçlük. Ayrıca 5 ribaun 8 asist ve 3 top çalma.
Son periyot 41 sayı attık. Toplamda yüzde 60 ile üçlük attık. Çok iyi oldu bu.
İyi de Jacque Vaughn ve Damon Stoudamire, hangi hakla 1/12 atabiliyor. Bu nasıl bir cüret. Tony Parker'ı özleyeceğimi hiç tahmin etmezdim.

Verim

Suns ve Warriors oynuyor. İlk periyot skoru 37-32 Warriors lehine. Biri yüzde 56, diğeri 59 ile atıyor. İlk periyot itibariyle Suns'ta 7, Warriors'da ise 6 oyuncu sayıya ulaştı. Hem hızlılar, hem çok skor buluyorlar, hem de tüm takıma yayabiliyorlar bunu. Harika. Sanırım en az 120'şer atarlar.

Tribün budur!



Tribün şovu en iyi ultrAslan yapıyor bu memlekette. Hele alttakini düşünmek kimin aklına gelir. İki üç çarpık ingilizce bilen adamın yanyana gelip "Republic of bilmemne" yazmasıyla aynı şey değil bunlar. El emeği, göz nuru. Bu organizasyonda olan adamların teker teker koltuk gezip karton bırakmalarını görünce daha iyi anlıyor insan. Eğil köpek!

0-0 mı? Nası ya?

En az 3 olacak maçta gittik berabere kaldık. Ümit ve Nonda sağolsun. Kale boş, Ümit olmayan kaleciyi bulur, Kral karşı karşıya hastalığından müzdarip, Nonda girdi atsa kahraman, dikti topu ebesinin amına. Sağlık olsun.

Ayıptır!


Evet şimdi hemen yanlış anlayacaksınız. Servet'i savunmuyorum. Ancak Servet'in pozisyonunda yaygara koparan fenerliler, bunu görmüyorlar (ve bunun gibileri). Her zaman böyle olmuştur zaten tarihte bu. Galatasaray yaptığında "tüü, kaka" fenerliler yaptığında "aferin, canını dişine taktı." Bu yukardaki görüntüyü bi açıklasanıza bana. Pozisyon gereği muamelesi de yapmayın, top gitmiş taa nereye. DeiVivid bile topa bakıyor. Lugano n'apıyor? Güzel. Kimse bana "Kasap Servet" muamelesi yapmasın artık.

Maldonado



Maldonado demiş ki, "yabancı kontenjanı sebebiyle yedek kalırsam, sorun yapmam". Kendisine buradan kocaman bir "nah" yolluyorum. Yabancı futbolcu psikolojisini biliyoruz, kimleri gördük böyle söyleyip de, en ufak sorunda kaçan. Ha, cidden böyle düşünüyorsa ve böyle davranacaksa helal olsun tabii ki. Benim adamın sözüne güvenmememde, tipinin futbolcudan çok mafya babasına benzemesinin payı olabilir elbet. Niye bu resim diyen olursa da, "Messi var da ondan" derim.

Türkiye Türklerindir!


"Olur ya bir çatışmada ölürsem
Arkamdan yas tutmayın.
Bırakın, toprağımda rahat içinde yatayım.
Bedenimden komandomu çıkarmayın,
Onlar benim gururumdur.
Botlarımı çıkarmayın,
Onlar nice yollar aşacak,
Şehit olursam sırat köprüsünden geçecek.
Elimden tüfeğimi almayın,
O benim namusumdur,
Ölünce mezarıma sembol olacak.
Yaramın kanını silmeyin,
Ahirette hesabı sorulacak.
Göğsümden kör kurşunu çıkarmayın,
O benim madalyam olacak!"

Kahrolsun PKK! Ölen tüm şehitlerimize yüce yaratan rahmet eylesin.
Türkiye Türklerindir tezine karşı çıkan vatansız şerefsizlerin de taaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa !!

All-Star Haftasonu: Smaç Yarışması


Artık bir haftadan da az bir süre kaldı All-Star Haftasonu'na. Dedim ki bir başlayalım artık yavaş yavaş öngörülere, eksilere-artılara. Smaç yarışmasıyla başlıyoruz. Son senelerde olduğu gibi yine sponsor Sprite. Tam adı: "Sprite Rising Stars Slam Dunk Competition" yani "Sprite Yükselen Yıldızlar Smaç Yarışması." Bu senenin katılımcıları, geleneksel olarak geçen senenin şampiyonu, Timberwolves forveti Gerald Green, yine geçen senenin katılımcılarından- belki de en iyi performansını gösteren-, Magic pivotu Dwight Howard, Raptors'ın çaylak forveti Jamario Moon ve Grizzlies forveti Rudy Gay. Konuya yabancı olan arkadaşlar için, neden Kobe, Carter, Wade gibi isimler yok sorusuna cevap vermek istiyorum. Yarışmanın formatı nedeniyle katılımcılar -geçen senenin şampiyonu hariç- ligde ilk üç seneleri içinde olmaları gerekiyor. Dördüncü senesinde olanlar, yada daha fazla sene geçirenler giremiyor. Hem katılmak oyunculara kalmış bir şey de değil, lig çağırıyor oyuncuları. İsim isim gitmek istiyorum, karıştırmamak baabında;

Gerald Green: Son şampiyon ünvanıyla çıkıyor yarışmaya. Green'in atletikliği ve kapasitesi zaten belli. Eğer bu sene de illa bir şeyin üstünden atlama sevdasına masa falan koymazsa yere, ben bile oy verebilirim. Ancak sen o kadar potansiyele sahip olup, popülarite davasına gidip potanın altına masa koyarsan olmaz o iş, Spud Webb koymakla hiç olmaz o ayrı. Yaratıcılık ayrı bir konu. Zaten NBA Live yaratıcıları, yapılabilecek her türlü şeyi yapmışlar bu yüzden her sene, "Aaaa ibneye bak, Live'dan çalmış," olayı oluyor. Sen söyle de yapsın başka bir şey. Adamın boyu belli, çapı belli. Yine de favorilerden. Wolves'un kadrosu belli, yapabilecekleri belli. All-Star'a katılan tek oyuncusu da Green. Onlar da "Go Green" modundalar. Yine de ben şampiyon görmüyorum kendisini.

Dwight Howard: "Kocaman insan kendisinden beklenenleri gerçekleştirebilecek mi?" sorusuna cevap durumunda Dwight. Ancak buna bir türlü fırsat bulamıyor, zira lig ofisi ne yapmak istese "hayır, abartma lan, dümbük," diye cevap veriyor adamcağıza. "Pota kırayım," dedi olmadı, "Potayı 4 metre yapın, ona basayım," dedi olmadı. Şimdi kulislerde gezinen potanın üzerinden bozuk para alıp smaç yapması. Oldukça mümkün. Geçen sene 12 foot 6 inches'a dokunup yapmıştı smacını. Bu da demek oluyor ki yaklaşık 15-16 cm daha zıplaması gerekecek. İnanırım. Bir de Hido'nun katılmamasına çok üzülmüş paşamız All-Star'a. Ona da yer vermek amacıyla bir pas-smaç kombinasyonu hazırlıyorlarmış. Dwight yapmayı seçerse Hido'yu da görebiliriz yarışmada. Geçen senenin "gönüllerin şampiyonu" ödülü sahibi, bu senenin de en büyük favorisi Howard.

Jamario Moon: Elleri inanılmaz büyük ve sonuçta Harlem Globetrotters altyapısı var. Ama bu onun benim gözümde hiçbir zaman favori olarak gözükmesine yol açmayacak. Orası yetenek yarışması, "showcase" yarışması. Maçtaki gibi drive sonu tomahawklarla olacak iş değil. Sürpriz olabilir ama zor.

Rudy Gay: Soyadından dolayı bir kıllığım var bu elemana. Formasının arkasında yazıyor ya "GAY" diye, kıl oluyorum - he eleştirecek olanlar varsa buyrun, gay karşıtıyım var mı? Adamların birbirini dütmesi hoşuma gitmiyor-. Yine de eleman atletik. Sürpriz adayı. Onlar da Gasol ile bir şeyler planlıyormuş, olmadı, gitti Gasol. Yine yaparlar mı? Sanmam. Ona tek tavsiyem, Gasol'a karşılık aldıkları Kwame'yle iş yapmaması. Brown'un ipiyle kuyuya inenin aklını s.keyim. 3.favori "Gay."


*Resim: Dwight Howard, smaç yarışması antrenmanında.

Damon

Şimdi malum, Damon Stoudamire serbest kalınca, Parker iti de sakat olunca gittik aldık Damon'ı. Bizim bu tür denemeler sık oluyor tabii. Van Exel'dır, Finley'dir.
Geçen Ntvspor'da yayınlanan maçta(Celtics-Spurs) kendileri 3/11 attı. Kendisi umarım durumun farkındadır yani. Ne bu rezillik.

Antrenman

Lakers-Bobcats maçını takip ediyorum netten şu anda. Kobe ilk çeyrekte 10 sayı attı ve 3/3 üçlük isabeti. Birader, "All-Star'a da az kaldı, hazır maç var, üçlük çalışayım" mı diyor ne yapıyor, nasıl bir insandır bu...

Manisa ve Türk İşi

Cumartesi günkü Gs-Manisa maçı malum, tam 9 gol içerdi. 6'sı Galatasaray, 3'ü Manisa'dan. Maç öncesi dizilişlere bakıyordum. Manisa orta sahası tamamen yerli. Ümit, Metin, Selçuk ve Uğur İnceman. Sağ bek Şener de, aslında bir orta saha oyuncusu.
Sonra geçen sezon, Ersun Yanal önderliğinde ligin altını üstüne getirirken de aynı orta saha ile oynadıkları aklıma geldi. "Lan" dedim, "olaya bak". Bir de işte ek olarak Zelenka vardı. Sistemleri de 3-5-2 idi zaten. Bu saydığım 5 oyuncu o takımın orta sahasını oluşturuyordu. Şimdi de aynı orta saha ile, hatta hemen hemen aynı kadro ile devam ediyorlar. Şu anda ligde sondan ikinciler. Başkalarını bilmem de, benim gönlüm o futbolcuların 2. ligde oynamasına razı gelmez.

Bir düşünelim:Ersun Yanal bu takıma deli gibi hücum oynatıyordu. Ve bunu başarırken, orta sahaları bir kişi dışında tamamen yerli! Bu harika bir şey. Tek tek bakıldığında da zaten değerli oyuncular, ama bir de yıllardır bir arada oynama avantajını ekleyin. Umarım düşmezler. Tabii, Vestel'in desteği kesmesi filan, olumsuz detaylar ama, ben bu takımın ligde kalacağına inanıyorum. Yeter ki, Yılmaz Vural gibi hocaların eline düşmesinler. Fakat gel gör ki, şu anda o vaziyetteler.

Mr. Sheed

Nba'in en cins adamlarından Rasheed Wallace. Garnett'in All-Star'da oynamayacak olması sebebiyle, kendisine gitmişler, "gel sen kadrodasın" filan diye. O da daha önce cevap verdiği gibi, " tatildeyim, sikerler" demiş. Duyunca koptum gene. Adam All-Star'da oynayacak, "tatildeyim" deyip, gelmiyor. Dünya'da bir tane daha yok bundan.

Edit:Son gelişmeyi yazalım tabii ki. Kendisi bu sezon da All-Star'da bulunacak. Kabul etmiş.

Paloschi

Milan'a ikinci bir ekstra yıldız çıktı:Alberto Paloschi. Gerçi Pato'nun sakatlığı olmasa oynar mıydı bilinmez, ama olsun. Vesile oldu sonuçta.
63. dakikada oyuna girdi ve, ayağına gelen ilk topta golü buldu. Bundan daha güzel bir kariyer başlangıcı olabilir mi?
Milan'ın yaş ortalaması hafiften daha normal oluyor.

Spurs-Celtics Maç Notları

-Boston'da ilk 5'te çıkan 2 uzun, KG ve Kendrick Perkins sakatlıklarından dolayı maçta yoktu. Doğal olarak bu ikisinin yokluğu dezavantajdı. Ama maçta pek de hissedilmedi. En azından beklenilenden azdı.

-Bu maç, aynı zamanda Paul Pierce'ın kariyerinin 700. maçıydı.

-Manu maça bayağı hızlı girdi ve takımının ilk 11 sayısını kaydetti.

-Ayrıca Manu'nun gazına gelen Pierce da düğmeye basınca maçın skoru 15-11 iken, PP-Manu skoru da 13-11'di. Sonradan durdular tabii.

-Duncan Spurs'e geldiğinden beri, Spurs ve Boston arasındaki maçların durumu 17'ye 1'di.
Fazlasıyla ezici bir durum.

-Spurs'te de Tony Parker yoktu ve uzun süredir olduğu gibi Stoudamire ve Vaughn ile idare etmeye çalıştılar. Damon da çemberi dövdü sağolsun.

-İlk 5 çıkan 2 uzunun yokluğunda kadroda yer alan Scalabrine ve Powe (normal olarak) pek bir şey yapamayınca, Doc Rivers da sık sık 4 kısa'ya döndü.

-Boston'ın oyun kurucusu Rajon Rondo çok az sayı attı ama, asist ve ribaundda yaptığı katkı ile double-double yaptı.

-Maçın bitimine 1 dakikadan az kala Michael Finley'in üçlüğü çemberin içinden çıktı. Maçın kesinlikle en kritik anıydı. O üçlük girse, maçın gidişatı farklı olacaktı. Olmadı.
Maçı 98-90 Boston kazandı.

-Boston bu maçı da alarak, bir kez daha bir Batı takımına kaybetmedi. Gerçekten büyük başarı. Ama büyüklerle henüz oynamadılar pek. All-Star'dan sonra bu ünvan kaybedilir.

-Spurs, Barry'nin benchten gelip yaptığı katkıyı arıyor.

Banks-Riley-Marion


Takasın diğer tarafı bu da. İki yeni Heat oyuncusu Team Store'dan çıkan gıcır tişörtleriyle basın toplantısından sonra poz veriyor. Riley 32 diş ortada.

Türban ile ilgili...

Geçen gün memur abilerimizden birinden bir şey duydum. Türban mevzusu ortaya çıktı çıkalı tarım üreticilerine verilen maddi destek kesilmiş. Yine aynı kişinin söylediğine göre bütün tarım üreticilerinin malları ellerinde kalmış. Piyasa çok durgunmuş. Acaba birileri türbanı ortaya atarak "türban arkası" işler peşinde mi ?

Türban...

Kötü İnsanları Tanıma Senesi, oldu Kötü İnsanları Tanıma İki Senesi...

Ey Ahalim (!),
Sagopa Kajmer'i takip ediyorsanız eğer, "İkimizi Anlatan Bir Şey" albümünden sonra direk solo albümü bekliyorsunuzdur benim gibi. Sago geçen sene yaz sonuna doğru sitesinde yazmıştı, "Albümün adı Kötü İnsanları Tanıma Senesi: 2007 olacak ve en geç 2007 sonu çıkacak." E oldu Şubat 2008, gele gele elimize "Vesselam" adlı inanılmaz şarkı geldi. Eğer albüm bu taddaysa süper, iki ay daha filan beklerim ama eğer sen İAB gibi bir şeyle çıkarsan karşımıza Sago... Nedendir yani? Hastalığın yok bir şeyin yok, sen git Kolera'nın albümüne beatlere başka, soloyu bırak çıkmasın, hadi ya. O da güzel be Sago. Üzgünümür hayli vesselam yani...

Fenerbahçe-Sevilla



Fenerbahçe'nin Sevilla ile oynayacağı şampiyonlar ligi 2.tur maçında Fenerbahçe'nin neler yapacağını çok merak ediyorum doğrusu. Eminim sizler de aynı merak içindesinizdir. Tabii Fenerbahçe taraftarları çok rahatlar. İnter'i evinde yenmiş bir takım olarak Sevilla onlar için çerez gibi geliyor olabilir. Bu akşamki Sevilla-Barcelona maçını izleyen Fenerbahçe taraftarlarının ne düşündüklerini çok merak ediyorum açıkçası. Bu maçın detaylarına fazla girmeyeceğim. Belki diğer arkadaşlarım daha etraflıca değineceklerdir bu maçın içeriğine. Sonuç olarak Sevilla Rıdvan Dilmen'in de dediği gibi kanatlardan sık ve hızlı gelen bu gelmelerin sonucunu da pis orta tabir edilen ortalardan açan nihayetinde golü kolay bulabilen bir takım. Sadece kanatlar mı ? Tabii ki hayır. Orta bölgelerden de hücuma katkı yapan iyi oyuncuları var Sevilla'nın. Fenerbahçe'ye başarılar diliyoruz tabii ama biraz zor.

Sevgili Yılmaz VurAL...


Yılmaz Vural adlı T.C. vatandaşımız NTV'de maç hakkında bir röportaj verdi. İzleyenler yazımın başından anlayacaklardır neden bahsetmek istediğimi. Kendisi savundu ki; "Galatasaray'ın attığı bütün goller benim defans oyuncularımın hatası fakat benim forvetlerimin attığı goller harikaydı". Sanki Galatasaray forvetleri sadece durdular ve top onlara çarptı. Ümit'in plasesi Hakan'ın kafa golü ve yine Ümit-Hakan, Hakan-Barış ortaklığı sonucu atılan güzel goller Galatasaray forvetlerinin başarısı değildi. Türkiye'mizde antrenörlük yapan tecrübeli bir futbol adamı bunları söylüyorsa...

Keyif

Üyesi olduğumuz bir sözlükte sağolsunlar, bazı yorumlar yapmışlar. "Şu olsun", "Bunu yazın"
filan...
Şimdi bakın. Burası blog. Zamanında Aceto usta da yorumlar üzerine böyle bir cevap vermişti. Burası bir "blog". Burada yazarların istediği şeyler yazılır. Olay "keyfe" bakar yani. Ne yazacağımızı "keyfimiz" belirler. Hangi konulardan bahsetmek istiyorsak, onlar yazılır. Blog'daki ilk yazılarımızda zaten neler yazılacağından bahsetmiştik.
Nbakolik.com değiliz, ya da ne bileyim belli konulardan bahsetmek zorunda olan bir site değiliz. Ne verilirse onu okumak durumundasınız. Bu pek hoş bir durum değil ama, durum bu. Bloga girenlere duyurulur yani.
Dennis Rodman, söylediğimiz konular dahilinde, yazılır elbet, yazılabilir. Ayrıca "Shaqsever" blog da değiliz. Nba'de böyle bir takas olunca, yazılar da o yönde yoğunlaştı. Daha da fazla olabilirdi, halen de olabilir. Sıcak konu ne de olsa.

İşin garibi, sanki yüzlerce, binlerce okuyanımız varmış gibi, açıklama yapmak durumunda kalıyoruz. İlginç.

Galatasaray...


Daha az önce sona eren maçta Galatasaray'ın gösterdiği performanstan bahsedeceğim sizlere. En başta ilk kırkbeş dakikadaki orta saha üstünlüğü en fazla dikkati çeken özelliğiydi Galatasaray'ın. İkinci yarı geldiğinde ise performans düşüklüğü yaşadılar. Bu normal gidişatın bi ürünüydü çünkü ilk yarıda atılan 3 gol orta saha oyuncularını çok yormuştu sadece ofansif değil defansif anlamda da durum böyleydi. Mehmet Topal'ın top kapma ve pres konusundaki ders olacak performansı Barusso'nun gelmesi baharında akıllara "Hangisi oynayacak?" sorusunu getirmedi değil. Bakalım Kalli'nin bu konudaki kararı ne yönde olacak? İkinci yarıya gelindiğinde skorun rehavetine kapılan Galatasaray futbolcuları Hakan Şükür'ün golü ile daha da bir rahatladı ve bunun sonucu yenilen 3 gol ikinci yarının ilk bölümlerinde Galatasaray taraftarlarını keyifsiz bir konuma sokarken yine Hakan Şükür'ün eskileri hatırlatan kafa gölü ile maçın sonucu belli oldu. Burada aslında maçın sonucu değil sanki Hakan Şükür'ün kısa gelecekli kariyerinin gidişatı ve Galatasaray takımı'nın lig bitiminde ne konumda olacağını bizlere gösterdi. Galatasaray'a burdan ligin ilerleyen bölümdeki maçlarında başarılar...

Dansçı Kızlar 3

Lakers-Magic Maç Notları

-Bu, Gasol'ün Lakers'daki 4. maçı olacaktı. İlk 3'ünden 2'sini Lakers kazanmıştı.

-Son günlerde formda olan ve ilk 5'e yükselen Radmanovic bugün de iyi bir performans gösterdi ve 10 sayılık katkı yaptı.

-Maç ayrıca, eski takım arkadaşlarının buluşmasına da vesile oldu. Sezon başında takasla Trevor Ariza karşılığında Orlando Magic'e giden Brian Cook ve Maurice Evans bu maçta eski takım arkadaşlarıyla görüşme fırsatı buldu. Ariza ise sakatlığı sebebiyle maçta yoktu.

-Kobe'nin 2 kötü maçtan sonra bu karşılaşmada ne yapacağı merakla bekleniyordu ve Kobe patlamayı bu maçta yaptı. 36 sayı-10 ribaund-6 asist ile oynayan Kobe önceki maçın da hıncını almış oldu böylece.

-İlk periyotta Orlando Magic tam 44 sayı attı. Neredeyse her şutları girdi. Ama sonradan yüzdeleri düştü tabii ki.

-İlk periyotta attıkları 44 sayı ayrıca kulüp tarihinde bir periyotta atılan en fazla sayı olarak tarihe geçti. Ama galibiyet gelmedikten sonra bir önemi kalmıyor tabii, böyle ayrıntıların.

-Bu maç Lakers'ın 9 maçlık deplasman turunun 6. maçıydı.

-Hido ve Howard'ın erken faul problemine girmesi Orlando'yu olumsuz etkileyen faktörlerlerden biriydi. Ki, Hido sadece 32, Howard ise 29 dakika sahada kalabildi.

-Jameer Nelson bu maçta, açıkçası pek de beklenmedik şekilde çok iyi oynadı. 17 sayı-9 asist yaptı ve hiç top kaybetmedi. Ama bu galibiyet için yetmedi Orlando adına.

-Gasol'lü kadrolarıyla Lakers'ı ilk defa izledim. Gasol sisteme alışmış görünüyor. Henüz 4. maçı olduğunu düşününce, ileride daha da alışmış bir şekilde, daha etkin olabileceğini düşünebiliriz.
Bu maçta 30 sayı-9 ribaund ile oynadı. Ayrıca çok da istekli gözüktü. Bu kadro, Bynum da gelince çok iş yapacak.

-Orlando Dwight Howard dışında şuta dayalı bir takım. İyi şutörleri var. Şutörler iyi atınca genellikle galibiyet de geliyor. Ama şöyle bir durum var ki, oyunu şuta dayalı takımların başına gelenler Orlando'nun da başına geldiği için, şutörlerin oyuna ısınması gidişatı çok etkileyebiliyor. Bunun çözümü de iç-dış dengesini sağlayabilmek. Yani Howard'ı daha iyi besleyebilmek.

-Maç 117-113 Lakers üstünlüğüyle bitti. Kobe ve Gasol uyumlu görünüyor. Bynum da kaldığı yerden devam edecek diye düşünürsek, ortaya şampiyonluk adayı bir Lakers çıkıyor.

Dansçı Kızlar 2

Gisele abla vs. Tom abi.


Gelmiş geçmiş en güzel ablalarımızdan Gisele ile Patriots Quarterback'i Tom Brady. Allah bozmasın.

Dansçı Kızlar 1

Shaq'ten inciler


Basın toplantısından birkaç anektod;

* Annemi aradım hemen takastan sonra. "Anne," dedim, "Benimle alakalı konuşuyorlar her yerde. N'apayım?" Annemin verdiği cevap basitti. "De ki onlara; Beni ben yapan 'biz'iz." (Ömer Baba vari bir söz)

* Benle yada bensiz, Suns çok iyi bir takım.

Gelen bir soru üzerine;
*Steve (Kerr) bana artık rap ve film yok dedi. Bakacağız. Şaka şaka, yok artık rap yada film. Ama bakarsın Notorious (B.I.G.) hakkında bir anma şarkısına katılırım. Fakat daha çok odaklandığım, iki sene daha yirmişer milyondan kırk milyon doları cebime koymak. Şaka Steve, bakma öyle.

-Depo'da ne kadar benzinin kaldı Shaq?
* Daha benzinciye gitmedim, kırmızı da yanmıyor. Daha var, kafanı yorma.

-Sence kariyerine beşinci yüzük gerekir mi?
*Altıncı da gerekir. Sorarlarsa en çok yüzüğü olan kimdir diye, Bill Russell derler, 11, onu kimse geçemez zaten. İki derlerse Michael Jordan, Magic Johnson, 6şar derler. Ben 6'yı alırsam öne beni koyarlar. "350 poundluk bi' adam vardı, O'nun 6 yüzüğü vardı," derler.

İlahi Shaq. Güldürdün yine.

Amerikan Basınının Gerizekalılığı


Shaq basın toplantısında gözüme çarptı. Geçen sene Heat'te yaptığı bir basın toplantısında da söylemişti. Sanırım soru da aynı sesten geliyor. "Lakers ile oynamak için can atıyor musun?" Shaq'den geçen sene gelen cevap, "Ben herkesle oynamak için can atıyorum." Bu sene gelen ise, "Ben kimseyle oynamak için can atmıyorum, Suns için oynamak için can atıyorum." Aşağı yukarı aynı şeyler. Neden anlamazsın, neden gerizekalı gerizekalı sorular sorarsın ey basın. Dikkat biraz. Biz Türkiye'deki basına deriz, "çalışmadan gidiyorlar," diye, burdakiler daha beter anasını satayım. Sinirlendirmeyin akşam akşam...

Shaq takasındaki artılar


Miami açısından artıları tartışmaya pek gerek yok sanırım, Shaq'den kurtul, Marion ve Banks al. Güzel. Herkes şu anda diyor ki; "Marion alsa n'olur Heat? Adam zaten sezon sonu opt out edecek kontratı." Asıl opt out etse n'olur? Şu ana kadar bu sezon Shaq ne verdi takıma da gittiğinde ağlasınlar, Marion opt out etse bile 16.7 milyon dolarlık kontratı var. Sezon sonu Ben Gordon, Luol Deng, Chris Bosh üçlüsünden birini free agent'tan bağladılar mı, Wade'i de bağladı demektir. Özellikle Luol Deng'in Chicago'da mutsuz olduğu, sakat filan olmadığı, "oynamam" diyerek maçlara çıkmadığı belirtiliyor sık sık. E Luol Deng de sezon sonu free agent olduğuna göre, gidecek demektir. Yine de yüzde yüz diye bir şey yok malum. Ama Heat her şekilde kardadır gibime geliyor. Vefa İstanbul'da bir semtmiş ne de olsa. (!)


Gelelim Phoenix Suns cephesine. Aslında ilk baktığımızda "ne yapacaklar Shaq'i," "Marion verilir mi?" gibi soruları sorduk hepimiz. Ancak Suns Shaq'li yada Shaq'siz, Marion'lu yada Marion'suz playoff yapar. Playofflara geldiğimizde ise pota altı kuvveti olmayan, sadece 7-8 saniyede hücum kullanan Phoenix'in akıbetini son iki-üç senede görmüş bulunmaktayız zaten. Şimdi Shaq'in gelmesiyle o pota altı gücünü de bulmuş oldular. Şöyle bir bakarsak Batı Konferansına, Houston (Yao Ming), Spurs (Tim Duncan), Lakers (Gasol, Bynum), Utah (Mehmet, Boozer), New Orleans (David West, Tyson Chandler) sağlam pota altları var. Playoff gelip çattığında, her şey yarısaha hücumuna döndüğünde Suns'ın avantajı ortaya çıkacaktır. Kah kendi içeriyi zorlaması, kah post-up olayından zaten ligin en iyi üçlük atan kadrosunu eline bulunduran Phoenix'de topu dışarı aktararak açacağı boşluklarla başarıyı yakalayabilir. Zaten iyi bir pasör olan Shaq'in sağlığını öyle yada böyle koruması, reboundlarda istekli olması ve ilk pası (outlet pass) başlatabilme özelliği önemli rol oynayacak. Öte yandan, kaçırılan bir nokta da Shaq'in ne kadar iyi bir öğretici, ne kadar iyi bir rol model olduğu. Dwyane Wade örneği, -her ne kadar kendisi kabul etmese de- Kobe Bryant örneği var elimizde. Kendisi de söyledi zaten basın toplantısında bugün, Amaré'yi ve diğer forvetleri daha ileri taşıyacağından, geliştireceğinden. Bardağın dolu tarafı bu Phoenix açısından. Bu takasın büyük bir kumar olduğunu değiştirir mi? Tabii ki hayır. Ancak bazen büyük şeyleri başarmak için, daha büyük risklere girmek gerekir. Böyle bir riski Genel Menajerlikte ilk senesi olan Steve Kerr'den beklemek zor olurdu, ama oldu. Köprünün altından sular aktığında görebileceğiz ne, nedir, daha net olarak. Şimdilik her iki takım da istediğini aldığını söyleyebiliriz.

Hüseyin Altıkıllı, Agarta'dan bildirdi.

Güler misin, ağlar mısın?



Suns mağazaları şaşırdı netteki. Tamam anladık Shaq oynamıyor, kenarda oturacak bir süre ama, sen tutup Shaq forması diye takım elbise koyarsan olmaz ki kardeşim...

Phoenix güneşi, Miami ısısını yeniden yarattı!


Az önce sonuçlanan takasla 40'ına merdiven dayamış, 172 kilo ağırlığındaki "süperstar"(!) Shaquille O'Neal'ı Arizona'nın çöllerine yollarken, Phoenix Suns'un pek de mutlu olmayan forveti Shawn Marion ve gard Marcus Banks'i kadrosuna kattı. Marc D'Antoni ve Pat Riley'in Pazartesi yaptıkları basın toplantılarında takaslarla alakalı hiçbir gelişme olmadığını söylemesi de "oha" dedirtti zaten. Böyle büyük bir takas bir gün içinde mi oldu yani? Zira dün öğleden sonra düştü haber. Bu sabah Shaq Phoenix'e uçtu, MRI'dan geçti, takas tamamlandı.
Gelelim Shaq'ın gönderilme sebeplerine. Malumunuz 20 milyon dolarlık kontrat, sakatlık derdi ve oynamayınca tribal enfeksiyon olaylarına bir de yenisi eklenmiş sanırım. Shaq'in takımda islam'ı yayma amaçlı eğilimlerde olduğu, bunun katolik olan Alonzo Mourning ve Mark Blount tarafından Pat Riley'e ilettiği belirtiliyor. 2 hafta önce filan oluyor sanırım bunlar, tam da Shaq'e "gel sana jübile yapalım," teklifinin gittiği dönem. Shaq da malum çıktı söyledi iki sene daha en az basketbol oynayacağını. Bundan sonra Big Diesel'e takım arayışları başladı. Önce Charlotte Bobcats'in kapısı çalındı. "Alın bak Shaq'i, hem tecrübeli, hem pota altı kuvveti... Verin bize Gerald Wallace ve Matt Carroll'u. N'apıcaksınız bu kadar swingman'i, yeni aldınız J-Rich'i..." Jordan ve havarileri direk ret yanıtını basmışlar tabii. İşte düne kadar da aranıyordu takım. Bir anda Phoenix Suns çıktı, "Marion'u yollayacağız" diyerek. Riley de tabi hemen kolları sıvadı, hem Shaq'i elden çıkardı, hem Marion gibi bir değeri takıma kazandırdı. Banks çok bir etken olacağını sanmıyorum, belki bir takasta kullanılabilir. Bu takas diğer bir takasa da yol açtı benim gözümde, Miami bir uzun oyuncu ihtiyacı içerisine girdi. Şu anlık Smallball ile idare edebilirler ancak uzun zaman zarfında uzun oyuncuya ihtiyaçları olacaktır. Riley'in kariyerine baktığımızda uzun oyuncu takıntısını görüyoruz. Şampiyonluklarını kazandığı Lakers yıllarında Kareem Abdul-Jabbar, New York'ta Patrick Ewing ve Miami'de Zo, Shaq... Bir de cap açığı olayı var. Shaq'in kontratından kurtulup Marion ve Banks'i alan Heat'te sağlam bir açık doğuyor ki bu offseason hareketliliğine yol açabilir bu yaz.
Phoenix neden alır ki Shaq'i soruları var. D'Antoni'nin söylediği kalıplı bir pivot aradıkları. Shaq'in de ölüsü orayı domine edebilecek güce sahip. Run n' Gun sistemine nasıl ayak uyurur orası bilinmez ancak Amare 4'te, Shaq 5'te bayağı bir size veriyor Phoenix'e, aynı zamanda da Diaw'ın önünü açıyor 3 numara pozisyonunda.
Hayırlısı olsun ne diyelim. Umarım lige daha da bir heyecan katar, en azından Heat'e eski günlerini koklatır.

Shaq, Miami, Marion, Marcus Banks...

Garip şey gerçekten, Shaq'ın Marcus Banks ve Shawn Marion karşılığında Phoenix'e gitme ihtimali varmış.
Dün Hüseyin söylemişti ama, pek üstünde durmamıştım. Bu sabah haberleri filan okuyunca durumun ciddiyetini farkına -ve saçmalığına- vardım.
Şimdi;geçen seneden beri biliyoruz Marion "top alamıyorum" filan diye ağlaşıyordu. Kirilenko karşılığında gidecekti, olmadı vs. Bu sene de devam ediyordu aynı mevzu. Sanırım Suns bıktı ki, kesin göndermeye karar verdi. Buraya kadar sorun yok. E peki bu Shaq karşılığında mı olacak? Shaq Phoenix'de ne yapacak? Brian Skinner gibi arada benchten gelip ribaund mu alacak? Hayır.
Shaq benchten gelmez. Sisteme mi uyum sağlayacak? O hiç mümkün değil. Ee, nedir yani?
İşin diğer kısmı:Marion "top alamıyorum" diye ağlıyor da, gideeği yer Nba sonuncusu Miami mi olacak? Top kullanıp paranı almak, başarıdan daha mı önemli? Bu mu?
Sırf kendi daha çok top kullansın diye zamanında Hawks'lara filan gidenleri biliyoruz. Öyle olmak istiyorsa, kendi bilir tabii ki.
Marion'ın bir tamamlayıcı olduğunu da herkes biliyor. Suns'tan başka nerede böyle oynayabilir ki? Nash'in onu nasıl beslediğini de biliyoruz. Fakat adam bir nevi "nankör" çıktı. E tabii Hill gelince süre ve top da azaldı. Uymadı abiye sanırım.

Ne diyelim biz de, gitsin görsün yani.

Miami baktı da yıllık 20 milyon çok geliyor, yollayayım mı dedi Shaq'ı. Malum artık sakatlıktan başını, pardon kıçını da kaldıramıyor. Doğru karar belki onlar açısından ama, böyle bir dönemde Marion'ı almak onlara ne fayda sağlayacak. Ayrıca diyelim şu anda Playoff yarışındalar filan. Marion'ı nerede oynatacaklar. 3'de sanırım. Zaten Dorell Wright denen adam sırf zarar. Hüseyin veya ben bile daha iyi şeyler yapabiliriz eminim.

Ha, bir de. Suns bu takas sayesinde Marcus Banks denen adamdan kurtulmuş olabilir. O da bir nevi Dorell Wright zaten. Adamı Nash'in yedeği diye aldılar. Sonuç malum.
Karşılığında bir şey gelmeyecek belki ama, gitmesi bile yeter yani.

Emre Güngör

Yeni cengaver Emre Güngör hakikaten sağlam sanırım. Derbi'nin kahramanlarındandı. Tüm maçta sergilediği performans zaten iyiydi ama, Alex'in o net pozisyonu'nda cidden içimden "gol oldu" demiştim. Ama Emre izin vermedi. Bilirsiniz bizim Türk futbol çevreleri(kahvesinden yorumcusuna), genel performanstansa, göze çarpan hareketleri değerlendirir. O açıdan Emre'nin o müdahalesi eminim birçok kişinin dikkatini çekti.
Böyle devam ederse kendisini Euro 2008'te bile görebiliriz. Gerçi Fatih Hoca pek sevmez Galatasaray'lıları Milli takıma almayı ama, bakalım...

Pau

Gasol ilk maçında 24-12-4 ile oynadı, tap-ten den görebildiğimiz kadarıyla da şık bir asist yaptı Fisher'a.
Fotoğraf da bir önceki maçtan, dünden değil. Şimdilik bununla idare edelim, hehe.

Gasol sisteme alıştığı ve kendini verdiği taktirde finali bilr zorlayabilirler. Çünkü cidden takım oturmuş durumda.

67

Ntv ve Ntvspor bu hafta 2 maç verdi. Biri Miami-Nets, diğeri de Dallas-Detroit'di. İlki malum dedik hani, pek bir şey olmaz da, ikinci maçtan umut vardı.
İkisi de fos çıktı.
İlki iyice tatsız tuzsuzdu, ve bekleniyordu bu ama Dallas-Detroit maçının da öyle geçmesi iyice rezillikti. Dallas sadece 67 sayı attı. Sadece bir periyotta 20 sayıyı aşabildi. Terry-Dirk-Howard 12/46 attılar. Stack ve Harris'in yokluğu da mağlubiyette etkiliydi ama, bu 3 oyuncu böyle atınca mağlubiyet de kaçınılmaz oldu bir nevi. İşin garibi son 7-8 dakikaya kadar bu görüntüye rağmen, maçta tutunabilmiş olmaları.

Dirk sanırım kariyerinin en kötü maçlarından birini oynadı. İkinci yarıda hiç sayısı yok.
Öyle olunca da yenildiler tabii.

Derbi 2

Yüzde yüz Türk imalatı Galatasaray'a karşı, Brezilya B Milli Takımı hüviyetindeki Fenerbahçe'nin maçında Galatasaray'ın üstünlüğü vardı- beklenmedik şekilde.
Sanki Real Madrid gibi maç seçen, karşıdaki rakibi küçümseyen Fenerbahçe, bu tavrının bedelini ödedi. Mağlubiyetten de yırttı diyebiliriz. Galatasaray'ın 2 net pozisyonu vardı. Fenerbahçe'nin ise Alex'inkini sayarsak 1. Onun dışında hiçbir şey üretemediler. Gs orta sahası kitledi Alex'i. Mehmet Topal, Emre ve Arda çok iyiydi.
Arda o karşı karşıya olduğu pozisyonu atsa, kahramandı. Ama yine de yaptıklarıyla övgü topladı.

50 bin kişilik Şükrü Saracaoğlu stadı diyorlar. İnönü stadı siksen 30 bin kişi, bunun 2 katı ses çıkıyor. Ayrıca sanırım en fazla 1500 Galatasaraylı vardır stad'da, maçın kimi bölümlerinde onların sesini bile duyduk. Rezillik. Kameraları çeviriyorlar tribüne, karı-kocalar, silikonlu göğüslü kadıköy kızları. E durum bu olunca, ses çıkmaz tabii. Zaten en ufak olumsuzlukta küsen taraftar bunlar. Böyle olunca hiç avantaj olmuyor kendi sahaları. Garip durum.

Daha vardır söylenecekler ama, şimdilik çıkanlar bunlar.

Giants to the Title


New York Giants 42. Superbowl'da herkesi şaşırtarak 18-0'lık dereceye sahip olan New England Patriots'u yenip şampiyon oldu. MVP Giants QB'i Eli Manning. İki senedir Manning ailesi götürüyor ödülleri. Geçen sene Peyton, bu sene Eli. Patriots'u 14 sayıda tuttular, helal olsun. Pats de kendi altına sıçıp bokunun üstüne oturdu. 18-1 ile '72 Dolphins'in 19-0'ını kaçırdılar. "Seneye inşallah," diyorlar ama yalan dolan, bakmayın siz. Giants'ın NFL şampiyonu olması, Porto'nun ŞL Şampiyonluğu gibi bir şey. Oluyormuş demek ki, tebrikler Giants...

Superbowl XLII

Superbowl, Amerika'nın en büyük spor olayı, şu anda gerçekleşiyor. Patriots mu Giants mı? 2 saat içerisinde belli olacak. Ayrıntılar için: http://www.nfl.com

not: demek ki neymiş; karıköy filan yalanmış...

Gelenek

Bugün arkadaşlarla sohbet ediyoruz, futbol filan.
Laf döndü dolaştı, geçen sene bayağı ismi geçen Beşiktaş altyapısından Muhammet'e geldi. Barcelona'ya gitme mevzuu filan. O arada aklıma dün youtube'da izlediğim bir video geldi. Messi videoları izlerken denk geldi.
Messi ve Krkic Barcelona müzesi ve tesisleri'nde dolaşıyor. En fazla 1-1.5 senelikdir görüntüler. O da değildir bence. İşte Messi almış Krkic'i anlatıyor bir şeyler, tabii dili anlamıyoruz, malum. Ama belli ne yaptıkları, ne döndüğü.

Bir düşünün, Muhammet de gitseydi Barça'ya, ona bu Messi'nin anlattıklarını Krkic veya Krkic'in alt neslinden biri anlatacaktı. O da belki Messi veya Krkic gibi bir oyuncu olarak Barcelona tarihine adını yazdıracaktı. Bizim de buralarda göğsümüz kabaracaktı.

İşte bu büyük kulüp geleneği. Bu şekilde oyuncular başarıya ulaşıyor. Belli bir kültür oluşuyor. Bir ekol oluşuyor.

Hele de Muhammet'in Barça'ya gidememe sebebini duyunca insan, daha da kahroluyor. Bunlar sözleşme imzaladıktan sonra Barcelona'lı yöneticiler demiş ki, "röportaj vermek yasak". Ama bu canı sağolasıcalar da röportaj vermiş. Öyle olunca da anlaşma bozulmuş ve Muhammet Barcelona'ya gidememiş.
İnanılmaz.

Yine Derbi

Derbiye 2 saat var. Etrafımdaki genel havayı söyleyecek olursam, Fenerbahçe'liler o kadar emin ki galibiyetten, birçoğu maça bile gitmemeyi düşünüyor. Ben böyle şey görmedim. Gerçi onlar, yense de, yenilse de bir şekilde kılıfına uydurur. Çirkef adamlar nasılsa.
Ben Galatasaray için galibiyet beklemiyorum, ama olmaz da demiyorum. Beraberlik çok güzel olur. Şu salak adamların sahasından avantajlı skorla dönelim de...

Dünya'nın hiçbir yerinde böyle bir şey yoktur. Nasıl bir taraftar bu, her şekilde kendini rakipten üstün görmeyi -ki aslında olmadığı halde- başarıyor. Kesinlikle geniş çaplı incelenemsi gereken bir durum bu.
Yani hangi Real'li, her Barcelona maçında "kesin alırız biz bunu" diyebilir ki? Rakibin en kötü zamanında olsa bile.

Hayırlısı olsun diyelim bari. Maç sonrasında da yazarız bir şeyler.

Sirhot- Psikopat

Sirhot'ın yeni albümü "Nakavt"taki en iyi şarkılardan birisi "Psikopat" ancak içinde gerçekten psikopat öğeler barındırıyor. Gerçekten hissederek yazdıysa bunları, kafadan Bakırköy'lük arkadaş. Örneğin;

"Biraz dürüsttüm ama olsun hep iyimser düşünür kendimi ateşe atardım. Kapatabildiğim yaraları kapardım. Ama şimdi yavaş yavaş hiç bişey için değmediğinin farkına varıyorum. O yüzden artık biraz farklı davranıcam Elime geçirdgim ilk keskin nesneyle seni parcalara ayırıcam. Hepinizin o kafatasını duvara vurup çatlatıcam. Açılan yarığın içine dinamit lokumu sokup patlatıcam. Nefret edin benden. Bende nefret ediorum zaten senden. Değişemem ben doğuştan katilim ezelden. Seni uçak benzini dolu bi küvette boğup bilincini kaybetmeden önce içinde saç kurutma makinesiyle kızartıp yanıklarını ekmek bıçağıyla delik deşik edip hava kaçırdıgın her bi deliği yanan mumla tıkıycam. Karşısında meditasyon yaparak transa geçip herseferinde bana verdiğiniz bütün acılardan tek seferde kurtulucam Duramam artık can almak kanıma işlemiş. BEN DOĞUŞTAN KATİLİM SONRADAN YETİŞMEMİŞ !!!"

al bi' de burdan yak!

Derbi

Evvelki sezon olduğu gibi yine çeyrek final de Galatasaray ve Fenerbahçe eşleşti. Erken final bir nevi, evet.
Bir yanda Fenerbahçe'nin genel olarak derbilerde Gs'ye olan üstünlüğü, diğer yanda Gs'nin kupa geleneği ve Fb'nin Türkiye Kupası'ndaki başarısız gidişatı.
Hangisi baskın çıkacak acaba?

Galatasaray'ın şu anda ilk 11'inin 3/4'ü yok neredeyse.
Yine de çok iyi gidiyorlar. Ankara deplasmanında 4 atıp geliyorlar. Liderler vs.
Ama gel gör ki, Fb'nin de bu takıma nasıl geldiğini biliyoruz.
Bilemiyorum açıkçası, bir de bu maçların arasında Avrupa maçları olacak. Rövanşta kim sağlam kalacak? Gs'nin sakatları düzelecek mi? Daha doğrusu hangileri düzelebilecek?
Barusso oynayacak mı? Bu sezon Avrupa'yı önemseyen Fenerbahçe kupa maçlarına yedek kadroyla çıkar mı?

Bu soruların cevapları, turu geçeni belirleyecek.

Pato

Pato. Milan'ın sezon başında aldığı ama sezon ortasına kadar oynatamadığı, beklemeyi göze aldığı
genç yıldızı. Beklediklerine de değdi açıkçası. 18 yaşını geçmediği için beklemek zorunda kaldılar.
İlk çıkışı Kıtalararası Şampiyona'da gerçekleşmişti, International'de.

20 milyon dolar verdiler. Değer gibi de.

Oynadığı 3 maçta 3 golü var. Son maçta da Genoa'yı yenerken 2 gol atıp galibiyeti getirdi.
Belki bu sezon şampiyon olamayacaklar filan ama, şu yukardaki üçlü çok can yakacak o kesin.

Hido All-Star'a

Hidayet All-Star yaklaştıkça daha da iyi oynuyor, daha büyük işler yapıyor.
Dün oynadıkları maçta 27 sayı-6 ribaunt-3 asist ile oynadı, maçtaki en skorer oyuncu oldu, ayrıca en çok süre alan oyuncuydu takımında.
Ve en önemlisi son saniyede attığı üçlükle, ki kendinden emin hareketleri, atacağına olan inancı müthişti, maçı takımına kazandırdı. Salonu ayağa kaldırdı.
Belki Garnett yoktu Boston'da ama ne olursa olsun, yaptığı büyük iş Hido'nun.

Mes Que Un Club



Yeni Formalar



Bu sezonun All-Star formaları gördüğünüz gibi. Ön kısımda klasik biçimde yazılmış West/East var. O pek hoşuma gitmedi şahsen.
Ama hakkında post yazmamın sebebi, beyaz ve mavi renklere ek olarak, kırmızı veya beyazın dışında renklerin ilave edilmiş olması. Bu yenilik çok hoşuma gitti.
Beyaz forma'nın arka kısmı altın, mavi'nin ise gümüş renk yapılmış. Yani bir nevi üçüncü renkler veya deplasman forması rengi yapılmak istenmiş. Mesela ileride bir All-Star'da o renklerde formalar yapılabilir. Keşke yapılsa. Benim acayip hoşuma gider.

Shaq


Shaq bu sezon iyiden iyiye sakatlıklarla uğraşıyor. Hatta "bırakacak" söylentileri filan çıktı geçenlerde. Ama o, "sözleşmem bitene kadar oynayacağım en azından" dedi.
All-Star ile ilgili yazıda ondan bahsetmeyi unutunca ayrıca değineyim dedim. Zaten Shaq'a da o yakışmaz mı?

İlk 5'lere seçilmedi Shaq. Hem kendi verimliliği malum bu sezon, hem de Dwight Howard'ın bu halinde ilk 5 çıkması ayıp olurdu.
O halde şimdi "top koçlarda". Yani Doc Rivers'da.
All-Star ruhunu sürdüren yegane isim Shaq. Hatta o bırakınca ne olacak All-Star'lar diyen bile var. Haklılar da.
Tamam belki ilk 5 olmadı ve olamazdı da ama, All-Star ruhu için, Shaq yedeklere alınmalı. Alınmazsa ayıp yani. İstediği kadar başka hak eden vs olsun.
Shaq All-Star'da olmalı.

Lider

10 sakatla gittiğimiz A.Gücü'nü 4'ledik. Eksik takıma güven daha da artıyor. Düşünün bir, orta sahamız Arda-M.Topal-M. Güven-Serkan şeklinde. İlk yarının son dakikalarında arka arkaya 3 gol işi bitirdi ve liderlik.

Şimdi ise sıra Kupa'da.
Fb ve Gs çeyrek finalde eşleşti. İlk maç bu pazar Saracoğlu'nda. Rövanş, 3 hafta sonra.
Harika olacak...

All-Star Hakkında

All-Star ilk beşleri açıklandı malum. Batı takımı:Iverson, Kobe, Melo, TD, Yao. Doğu ise:Kidd, Wade, Lebron, KG ve D.Howard.

Geçen yılki beşlerden değişiklikler şunlar:Doğu'da Kidd,KG ve Howard yoktu, yerlerine Bosh, Arenas ve Shaq vardı. Batı'da ise, Ivy ve Melo yoktu, yerlerine KG ve T-Mac vardı.

Ayrıca Batı ilk 5'inden Yao, sakatlığı sebebiyle kadroda yoktu. Yedeklerden de Ivy, Boozer, Kidd ve Nash. Yani ligin en iyi 2 oyun kurucusu geçen yılki all-star'da yoktu. Kötü tabii.

Geçen yıl maça çıkan kadrolara bakarak, bu yıl yedeklerin kimler olabileceğini ve 5'lerin ne kadar doğu/haklı olduğunu inceleyelim.

2007 All-Star'ın tüm kadroları şöyleydi.
Doğu:Arenas, Wade, Lebron, Bosh, Shaq, Joe Johnson, Billups, Jermaine, Dwight, Caron, Rip Hamilton ve VC.
Batı:Kobe, T-Mac, TD, KG, Dirk, Marion, Ray, Melo, Parker, Josh Howard, Memo ve Amare.

Bir kere bu kadrolardan kimlerin bu yıl olmayacağını söyleyelim. Doğu'da Arenas sakat zaten, o gelemeyecek kesin. Sakat olmasa seçilirdi ilk 5 o ayrı ama o zaman da Kidd yedek olurdu. Tabii hiç seçilmemesinden iyidir veya sakat olmasından. Jermaine O'Neal da olmayacak. Yaptıkları ortada bu sezon. Joe Johnson'ın da seçileceğini zannetmiyorum. Hele de Boston'lılar varken.

Batı'da ise Parker seçilirse ben NBA ile ilgilenmeyi bırakırım. Ray ve KG zaten Doğu'ya geçti. Mehmet de seçilmeyeceklerden. Belki de Marion seçilmez.


Peki kimler "seçilebilir"?
Doğu'ya bakınca Ray ve Pierce'ın seçilmesi normal olur, durum malum. Hatta bir ara Pierce mvp adayı olarak gösteriliyordu. Sanırım Vince Carter yedeklerden seçilir. Jefferson da seçilirse şaşırmam. Bu yıl Carter'dan bile iyi gidiyor.
Iguodala all-star'lık oynuyor ama Doğu'nun şu durumunda ona yer kalmaz sanırım. Ben Gordon da benchten gelip coşmaya iyice alıştı, o da hak ediyor ama seçileceğini sanmam. Geçen yıl seçilen Caron Butler yine seçilir diye tahmin ediyorum ama kısalar arasında bolluk var.

Batı'da Boozer ve Nowitzki'nin geleceği kesin. Zaten şu durumda Melo'nun Dirk yerine ilk 5 başlayacak olması ayrı rezalet ya neyse.
Camby bu yıl kesinlikle hak ediyor ve umarım kariyerinin ilk All-Star'ına erişir. Aynı şekilde Tyson Chandler da var ama onun şansı daha az gibi.
Kısalardan Manu ve Baron Davis seçilir diye düşünüyorum. Nash de gelecektir. Paul de hak ediyor fazlasıyla bu sezon ama bilemiyorum seçerler mi yedeklere.
Pek beklenmiyor, adı geçmiyor ama, Marion da seçilebilir.

Vah yazık...

Dün itibariyle Nba'in en kötü 2. takımı olan Miami Heat dün gece Indiana'yı yenmesiyle, artık bu sondan ikinciliği Seattle ile paylaşıyor. Tebrik ediyoruz kendilerini.

Not: Bu takım evvelki sezonun Nba şampiyonu.

I May Be Wrong but I Doubt It by Charles Barkley


Charles Barkley'den yorumcu kişiliği nedeniyle nefret ederdim, hala da sevmem zira. Ancak bu kitap nefretimi azalttı. Uzun dönem planlarımda kitap çevirisi olacaksa eğer, bu kitap birinci sırada olacak. Basketbol, deneyim ve dünya görüşü nasıl birleştirilip bu kadar güzel bir şey çıkar ortaya bizim milletimiz de görsün. Piyasadaki çevirmenlerden bilmem kaç kat daha iyi çeviri yapacağıma da eminim. Ancak önümüzde engeller var. Charles Barkley'e nasıl ulaşılacak, Mike Wilson'a nasıl ulaşılacak, o kitabı kim basacak, kim alacak?..

İsa'nın Askerleri (!)


Bizim ülkemiz futbolcu cuma namazına gitti diye alaşağı edilen bir ülke. Elalemin adamı dernek kurmuş hatta dernekten de öte bir şey kurmuş. Atletas de Cristo. İsa'nın Atletleri ya da İsa'nın askerleri anlamına geliyor. Az buz adam yok içinde, dünyaca ünlü oyuncular falan dahil. Taffarel, Kaka, Lucio, Fabio Luciano, Aurelio, Alex, Lincoln... Biz hala devam edelim Hakan Şükür Nur Cemaatinden, Arif namaz kılıyor, Emre mevlide gidiyor diye.

Not: Çocukken ne safmışız. Yani ben. Monte Cristo'yu görünce gelmezdi aklımıza İsa falan...

Bal'ın ötesi

Salih'in alttaki girdisine biraz da ben eklemek istiyorum.

06 şampiyonluğuyla ilgili. Efendim Beşiktaş maçı öncesi Demirören ve Polat yemeğe çıkmışlar. Neden çıkmışlar? Beşiktaş son dakikada öyle gol yer miymiş? Şike kokuyormuş, zaten 92-93'te de yapmış Galatasaray Ankaragücü maçınca bilmem ne. Ya kardeşim maçtan bi' gün önce de normal bir gün değil mi? Bu insanlar yemeğe çıkamaz mı? Gel gelelim madem şike varsa, neden bu maç son 10 saniyeye kalır? Bu durumun hiç mi ayağa oturmaması yoktur, hiç mi şanssızlığı yoktur. Şu mudur yani;
" Abi siz eğer son saniyede kaçırırsanız şanssızlık artık n'apalım. Parayı görelim?" Böyle şike olur mu? Az mantıklı konuşun, yazın, yorumlayın, ne yapıyorsanız artık. Yakında Galatasaray Leverkusen'i geçerse, "Zaten Almanya'da çok Türk var, ondan vermişlerdir maçı," falan olacak. Üstünüze alınmayın ama Allah kimseyi Fenerbahçe taraftarı yapmasın.

Bal

Neymiş efendim, Galatasaray Uefa Kupası'nda olduğu gibi Türkiye Kupası'nda da "balına" turu geçmiş.
Ben anlamıyorum nasıl bir mantık bu. 06'da şampiyon olduklarında da aynı şeyler söylendi. "Fener sayesinde şampiyon oldunuz", "Onlar yenildi de siz kazandınız" vs.
Sanki Galatasaray hiç puan falan almadı, son maça kadar öyle ilerledi tek-tük, son maçta da FB berabere kalınca şampiyon oldu. Galatasaray o sezon, tarihinin puan rekorunu kırdı. 83 puanla. Sonuna kadar takip etti, sondan ikinci hafta maçın bitimine 10 saniye kala attığı golle şampiyonluk umudunu sürdürdü. Ama görünenler insanı o kadar yanıltıyor ki...

Sanki ortada herhangi bir çaba yok, Galatasaray öylece dururken birileri gelip diyor, "alın tur sizin. Kazandınız." Anlayamıyorum, nasıl bu kadar basite indirgerler. Nasıl ortadaki çabayı, emeği bu kadar yok sayarlar. Galatasaray-bu hem Türkiye Kupası, hem de Uefa için geçerli- belli bir performans göstermiş ve, herhangi bir ihtimalde tur atlayacak kadar puan toplamış. Bu, az da olsa çok da olsa bir başarıdır. Hiç ihtimal olmasa ne olacak? Daha mı iyi? O zaman da "Avrupa Fatihi ne halde" diye başlık atar şerefsizler.
Kimseye yaranamıyorsun işte bu ülkede.
Galatasaray "yine" Denizli'nin sayesinde "kurtulmuş". Bak bak bak. Galatasaray grupta 7 puan almış. Hani 4 filan da değil. Gruptan çıkmak için yeterli puan. Ama son maçta yenilince, Denizli de berabere kalınca "onların sayesinde" çıkmış.
O 7 puanı zaten başka takım aldı.

Bu gidişle biz olur da sezon sonunda Uefa Kupası'nı alırsak, o da Bordeaux'nun sayesinde ha, bizim futbolcuların değil.

Bu mudur? Budur.

Hazır yeri gelmişken yazayım dedim. Ne en samimi arkadaşımla dalga geçmek amacım şu anda ne de subjektif olmak. San Antonio Spurs bu ligin en komple takımı kardeşim. İstemeleri yetiyor. Bu akşam bilmemkaç sayıdan gelerek yendiler Lakers'ı. Lakers ligin en sıcak takımı, Kobe'nin takımı. 3. çeyrek skoru 31-12 SAS. Maç Texas'ta falan hikaye. Tim Duncan fenomenal oyununu sürdürüyor, her gece de yanına birisini alıyor. Bir de garip istatistikler var, Ginobili 8 top çalma mesela. Adamlar Harlem Globetrotters değil belki ama basketbol oynuyorlar. En önemli kelime ise "istemek" onlar için. İstedikleri sürece tutulabileceklerini sanmıyorum.

Büyük Gün'den Notlar

21-22 Ocak günlerinde Ntv'nin bize yaşattığı basketbol ziyafetinden notlar:

Boston-New York:
-Maçla ilgili ilk izlenim, her Ny maçında yaşanan gariplikler. Saçma top kayıpları, başına buyrukl haller vs vs...
-Takımlar bu maçta nostaljik formalarla sahaya çıktılar. Gerçi Boston'ın forması şeklen pek değişikliğe uğramadı yıllar boyu. Anca kumaş farkı olmuştur, o derece. 1960 yılı formalarının şimdikinden farkı yok neredeyse.
-New York 2. yarı başında geleneksel maça çıkılan 5 ile 2. arıya başlama uygulamasının dışına çıktı ve ilk 5'ten 2 farklı oyuncuyla başladı 2. yarıya. Peki işe yaradı mı bu? Hayır tabii ki.
-Kendrick Perkins 22'si ilk yarıda olmak üzere 24 sayı attı ve kariyer rekoru kırdı.
-Bu maçta karşılaşan taraflardan Knikcks tüm zamanlarda en çok galibiyeti olan takımlar listesinde 4., Boston ise 2. sırada imiş.
-Sezon başından beri Boston'ın muhtemel başarılarında gençlerin ve yedeklerin katkısının ne kadar önemli olacağı vurgulanıyordu. Bu maçta da Rajon Rondo ve Kendrick Perkins'in yaptıkları, diğer parçaların büyük üçlü'ye yeteri kadar yardım ettiğinde neler yapabileceklerinin bir göstergesi oldu.
-Genellikle "kendine oynayan" bir oyuncu olan Zach Randolph öyle bir imaj yaratmış ki, maçta pas verdiği zaman spiker, seyirciler, pas verilen oyuncu herkes şaşırıyor, öylece kalıyor.
-Maçın 3. periyodunun sonlarına doğru tartışan Paul Pierce ve Quentin Richardson önce karşılıklı teknik faul aldılar, devam edince de yine karşılıklı teknik faul alarak atıldılar.
-Boston'ın benchten katkı yapmasını beklediği genç oyuncusu Tony Allen maçta sadec 4 top kaybıyla oynadı.
-Geçen yıl 38 maç sonunda Boston'ın derecesi:12-26. Bu sezon ise:32-6.
-Maç 109-93 Celtics üstünlüğüyle bitti. Normal sonuç.

Utah-Clippers:

-Öncelikle şunu söylemek gerekiyor. Yoğun maç trafiğinden midir nedir, maç Ntvspor'da 2. periyodun ortasında başladı yayınlanmaya. Yaklaşık 1 saatlik bir rötar oldu yani. Ama zaten pek bir şey kaçırdığımızı zannetmiyorum ben.
-Clippers adına en çok dikkat çeken oyuncu Corey Maggette'ydi.
-Yeni transfer Kyle Korver yavaştan takıma alışıyor gibi. Süreleri de artmaya başladı.
-Kirilenko az süre aldı maçta. Sebebi sakatlık mı, yoksa başka bir şey mi bilmiyorum.
-Clippers'ın sakat oyuncuları Brand ve Livingston beklenenin aksine Mart ayında dönebilirmiş sahalara. Güzel haber.
-Clippers'da şöyle bir şey var. Evet belki Brand ve Livingston yok filan ama, böyle de eldeki kadro iyi. Fakat nedendir bilmem, takım güven vermiyor. Zaten playoff şansı da zor.
-Gariptir bu maç da Boston-Ny maçı gibi 109-93 bitti.

Detroit-Orlando:

-Bu maçtan önceki son 9 Det-Orl maçı Detroit'in üstünlüğüyle bitmişti. Geçen sezon iki takımın normal sezon ve playoff'ta oynadıkları 8 maçı da Detroit kazanmıştı ve "süpürmek" den öte bir durum vardı ortada.
-Bu maçta sakat olan Jameer Nelson oynamadı.
-Dikkat çeken noktalardan biri Orlando'lu 2 oyuncu, Maurice Evans ve Carlos Arroyo'nun eski birer Detroit oyuncusu olmasıydı.
-Tayshaun Prince ilk çeyrekte üstüste bulduğu basketlerle 10 sayı buldu.
-Jason Maxiell yine patlayıcı smaçlarıyla potalaltında fırtına estirdi.
-Stan Van Gundy her zamanki gibi durumdan rahatsız tavırlarıyla dikkat çekti, hakemlerle dalaştı, yerinde duramadı.
-Bir tespit:Orlando Magic'in maskotu neden yeşil-pembe renklerde?
-Hido yine 4. periyotta oyuna ağırlığını koydu.
-Maçı sonlarında şu 3 an, gidişatı belirledi:1. bitime 37 saniye kala Sheed'in üçlüğünün pota içinden çıkması.
2. 15 saniye kala Howard'ın tip'inin yine pota içinden çıkması.
3. ki bu en önemlisi, 3.4 saniye kala Chauncey Billups'ın taaaa orta sahadan attığı üçlüğün girmesi.

-Ama bu kalan kısa süre Orlando'ya yetti ve Lewis'in attığı son saniye şutuyla Magic maçı 102-100 kazandı. Uzun süre sonra Detroit'i yenebildiler.
-Bu maç Detroit'in bu sezon 100 sayı atıp da kaybettiği ilk maç oldu.

Denver-Lakers:

-Derek Fisher ilk çeyrekte tam 16 sayı attı. Maç toplamında da 28 sayı atarak sezon rekoru kırdı.
-Kobe asiste yönelik oyunuyla skorda pay sahibiydi. Maç boyu da öyle gitti zaten.
-Lakers üçgen hücumu çok iyi oturtmuş durumda. Şu anda öyle bir durumdalar ki, rotasyondaki her oyuncu sistemi çok iyi uygulamakta. Ve bu sayede de takım iyi gitmekte.
-Ronny Turiaf bu kez her zamankinden daha verimli ve cesur oyunuyla etkili oldu.
-Son zamanlarda pek iyi oynamayan Lamar Odom da bu maçta çok iyiydi.
-İnanması güç ama Kobe ilk periyod dahilinde şut kullanmadı. İlk şutunu 16. dakikada kullandı. Yani ilk şutunu attığı vakitte maçın üçte birlik bölümü geçmişti.
-Lakers'da 2. çeyreğin ortasında, oyuna giren herkes sayı atmıştı. 8 oyuncu.
-Anthony Carter hiç sayı atamadı ama tam 14 asist yaptı.
-3. periyotta Kobe'nin 4 şut ve 11 asisti vardı.
-İlk yarının sonlarında attığı bir şuttan sonra aşağı inerken Melo'nun bileiğinin dönmesi maç adına olumsuz gelişmelerdendi. Zaten Lakers'ın önde götürdüğü maç, böylece biraz daha Lakers tarafına kaydı.
-Melo maça geri dönemeyince ipleri ele alan Iverson da çok iyi bir gününde olmayınca Denver maça tutunamadı.
-Denver koçu George Karl'ın oğlu Coby Karl'ın Lakers'da oynaması maçın ilginç detayları arasındaydı.
-Maçın son saniyelerinde bazı bölümlerde seyirci ayaklandı ve tezahürat yapmaya başladı. Ben açıkçası anlamadım ne olduğunu. Sonlarda Murat Kosova söyledi ki, bir kampanya kapsamında eğer Denver maçta 100 sayının altında atarsa salondaki herkese bedava Taco dağıtılacakmış. Tepkiler bunaymış. Ve Denver da 99 sayıda kalınca seyirciler isteğine ulaştı. Yazık valla, ne diyelim.

Mvp

Ntv'nin şu 5 maçlık Nba şöleninde en iyisi son maçtı. Yani Denver-Lakers. Zaten kağıt üstünde o olması bekleniyordu ve oldu da. Ama biraz farklı oldu.
Kobe maça damgasını vurdu. Fakat bu kez asistleriyle. 11 asist yaptı. İlk şutunu 16. dakikada kullandı. Maç zaten 48 dakika. 16 dakika ne demek? Maçın üçte biri demek. İşte bu adam, geçen gün 44 şut kullanan adamla aynı kişi. Bu maçta da sadece 7 şut kullandı. Takıma yönelik oynadı. Çok iyi top dolaştırdılar. Ve maçı aldılar.

Kobe bu maçla birlikte iyiden iyiye bu oyunu başka bir seviyede oynadığını gösterdi. İstediği an, istediği şeyi yapabiliyor. Asist lazımsa asist, sayı lazımsa sayı, ribaund lazımsa ribaund...
Nba.com da mvp yarışında önde gözüküyor Kobe. Tabii geçen 2 sezon da çok gördük Kobe'yi o listenin tepesinde. Ama sonuç farklı oldu.
Fakat herkes bu 2 sezon da o ödülü en çok Kobe'nin hak ettiğini biliyordu.
Umarım artık bu sezon Mvp ödülünü alabilir. Zaten Mvp'lik bir oyuncu olduğu aşikar ama, bu kadar iyiyken alsın bi zahmet, versinler...

Kings

Takımlarının en büyük 3 ismi, duruma göre "big three" bile denilebilecek 3 oyuncuları uzun zamandır sakattı-Bibby, Martin, Artest. Hatta Mike Bibby bu sezon hiç oynamamıştı.
Döndüler.
İlk 4 maçın üçünde Benchten geldiler. Son maçta ise, New Jersey'e 34 sayı fark attılar. 7 oyuncuları çift haneli sayılara ulaştı. Böyle devam ederlerse bence kesin playoff yaparlar.
Umarım o arada yıldızların yokluğunda sorumluluk alan ama, onların gelmesiyle süreleri azalacak olan oyuncular küs(türül)mez. En başta John Salmons.

Kenny George hazretleri

Kenny George, NCAA'in yeni yüzü belki de. Küçük bir üniversitede oynuyor, University of Carolina at Asheville. Adamın sıkıntısı büyük. Ayakabılarla 2.42 kendisi. NCAA'in en uzun oyuncusu. "Gigantism" yani "devlik" hastalığından müzdarip. NBA'e girmesine kesin gözüyle bakılıyor ancak tutunamaması da söz konusu zira bu arkadaşın sahanın bi ucundan diğer ucuna gitmesi 11 saniye. Uçakta ancak first class'ın en önüne oturabiliyor, takım otobüsünde ise önden iki koltuk çıkartılıyor Kenny paşa ayaklarını sığdırabilsin diye. 22 yaşında 2.38 ayakkabısız. Güzel. Zıplamadan smaç da basıyor ayrıca.

Süper Lig

Pek basında yansıtılmıyor filan ama resmen müthiş bir mücadele var bu sezon ligde. 19. haftaya geldik, halen daha 4 takım şampiyonluk yarışında. Normalde olsa bu aralar 2 takım kalırdı yarışta. Kayserispor da saçma beraberlikler almasa onlar bile ucundan katılacak yarışa ama uzaklar.

Sivas'ın çıkışını bu kez sanki medya fazla abarttı ki, bu 4 takımın birden mücadele halinde olması yeterince vurgulanmıyor basında. Gerçi elbet birileri yakında ele alır ama, neredeyse lig başından beri durum bu. Ve herkes sanki ligin başıymış da, "yakında kopar 1-2 si" havasındalar.
Şu anda tablo Sivas(43)-Galatasaray(42)-Fenerbahçe(41)-Beşiktaş(40) şeklinde. Bu vaziyetin olsa olsa en erken 5-6 hafta içinde dağılacağını, ancak bu sürede 1 veya 2 takımın yarıştan kopacağını düşünürsek, ligin bitimine 6-7 hafta kala 3 ya da 4 takımın şampiyonluk için yarıştığı bir lig ortaya çıkıyor. Ve bunlardan biri Trabzon değil...

Durum böyle olunca da Avrupa kupaları'na katılacak takımlar da belli oluyor az çok. Tabii Kayseri büyük bir çıkış yapmazsa-ki sanmıyorum.

Sanırım Turkcell'in evvelki sezon için çıkardığı "Turkcell Süper Lig hiç bitmesin" sloganı bu sezon için cuk oturacak.

Beşiktaş

Devre arası yana yakıla Holosko'yu aldılar. Kavuştular sonunda elemana. Ama abarttılar tabii. Gerek verdikleri önem, gerek karşılığında verdikleri para miktarı-oyuncu sayısı/değeri.
Yani Koray Avcı bu takımın jokeriydi, hem defansta hem de orta sahada. Hem o gitti hem de zaten Diarra'yı yolladılar. Ee?
Burak Yılmaz'ı boşverdik hadi. Onu siktir et. Zaten faydası yoktu. Ama Koray? Bence çok kötü oldu. Zaten Gökhan "Cam" dakika başı sakat.

Bir de bunların üstüne Kasımpaşa maçıyla gördük ki, 3-5-2 sistemine geçtiler. Günümüz futbolunda bu sistemin ne kadar sakat olduğunu anlatmaya gerek yok. Kullanan pek az takım var. Ve senin defans oyuncularının sayısı ve formu bu kadarken, tutup bu sistemi uyguluyorsun. Güzel. Bugün Kasımpaşa'yı 2-0'dan gelip 4-2 yenersin ama, 2 gün sonra başka bir tanesine fena yakalanırsın, şutlar da girmez 3 tane yer oturursun yerine.

Delgado-Holosko-Nobre-Bobo. Ya bunlar normal 4-4-2 de filan bile bir arada oynayamayacak oyuncular. Sen gel, 3-5-2 de koy hepsini. Beşiktaş kaşınıyor mu ne?

Cüneyt Koryürek


Genelde Ntv'de yorumlarıyla ve Sabah'ta yazılarıyla denk gelirdi. Atletizmle daha içli-dışlı olduğum dönemlerde izlediğim programlarda çoğu zaman Murat Kosova, rahmetli Kenan Onuk ve Hıncal Uluç ile beraber sohbet ederlerdi Türk sporu, olimpiyatlar ve atletizm hakkında. Dinlemesi zevk verirdi açıkçası ve çok bilgiliydi.

Allah rahmet eylesin. Ama en çok acıtan ve sinirlendiren böyle önemli kişilerin tabiri caizse "boku bokuna" ölmesi. İlla saçma bir şey olacak. Trafik kazası vs.
Zaten gereken değer verilmiyor doğru düzgün, bari yataklarında rahatça can verseler.

Gelecek...

...

Melissa Theriuau. Fransız spiker. Geçen aylarda bayağı bir adı duyulmuştu. En seksi spiker filan seçildi diye. Ya insan buna "seksi" demeye nasıl kıyar. Neden illa önümüzdeki o çıkıntıya yönelik düşünmek zorundayız. Bu kadın benim hayatımda gördüğüm ve belki görüp görebileceğim en güzel kadın. Ama işte medya "güzel" değil, "seksi" nin peşinde. Güzel'in önemi kalmadı ki artık anasını satayım. Güzel olursa "seksi fotoğrafları için tıklayınız" haberciliği nasıl ayakta kalacak?
Tabii abla da, üstsüz yakalanırsa "seksi" olur, denir ama, pek umrunda gibi değil gerçi.
Beraber olduğu adam da şebeleğin teki. Magrip asıllı bir şovmen-oyuncu.

Şovmen sendromu işte. Dünyanın her yerinde aynı herhalde. Komik adam "malı götürüyor".
Anasını sevdiğimin ülkesinde Okan Bayülgen'in sevgili olmadığı güzel kadın kalmadı abi. Bir ara Kübalı filan takılıyordu hatta, Türk kızları kesmedi mi neyse...

At Ve Eşek

"Git kafanı başka yerde salla dedik Fazıl Say’a. Canın istiyorsa git dedik. Ya sev ya terk et demedik."

Şimdi bakın, bu sözler bir blogdan. Ne çok çok meşhur, ne de hiç bilinmeyen bir blog. Bu sözleri eminim en ayarcı, en dominant köşe yazarı bile yazmaz, yazdırmazlar. Ama blog olayı böyle işte. "Nereden okuyacak adam amına koyym" şeklinde düşünülüyor. Kolayca ahkam kesilebiliyor. Kendi blogunda Dünya'nın Kralı olabiliyorsun! Oranın sahibi sensin. Her şeyi dersin. Herkes hakkında.

Ama hayır, tabii ki işin aslı öyle değil. Bu kadar kolay değil.
Bunu söyleyen adam ülkesini seven, sahiplenen biri. Ama işte Fazıl Say'ın dediklerini de anlamamış vaziyette. Yazık.
Bu hakkı nasıl kendilerinde görebiliyorlar ben anlamıyorum.
İnternet nasıl olsa, sınırsız özgürlük. Her şeyi söylerim. Asarım, keserim, yargılarım. Amına bile korum.
Koy.

Anri


Santander'i yendik 1-0.Henry attı. Ve böyle sevindi. Atletico'dan umudumuz vardı ama sağolsun Raul daha ilk dakikadan hevesimizi kursakta bıraktı. Fark 7.
Ama her zaman olumlu bir şeyler vardır. Ne mi? Mesela bu maçta sahaya çıkan kadrodaki forvet.
Bojan Krkic-Giovani Dos Santos-Thierry Henry. Biri henüz 17, diğeri ise 18 yaşında.
Hangi markanın reklamındaydı, "işte bunu seviyorum". Hatırlayamadım.

Messi bu maçta kadrodaydı. Sanırım yakında dönecek. Sabırsızlıkla bekliyoruz.

Vade Retro

Daha henüz "tabii ki" yazamayan adamlar blog açmasın ya. Vallahi bak. Gidin kedi-köpek filan besleyin.
"tabiyki". Vaov.

Messi?

Tabii futbolla da ilgili bir blog olarak kısa süre önce açıklanan "2007 yılın takımı" hakkında yorum yapmazsak çükümüz düşer. Yapalım.
Kale ve defansla ilgili şahsen bir sorunum yok. Hepsi yerinde tercihler. Ama mesela kaleye Buffon seçilse pek yadırgamazdım o da var.
Abidal'ın yerine de sol bek yok açıkçası. Ashley Cole mü olacak?

Orta sahaya gelelim:Gerrard, Seedorf, Kaka ve CR7. Ntvspor'da yorum yapanlardan bir tanesi "ne arıyor Seedorf burda" demiş. Kendisine selamlarımı yolluyor ve maçları gözüyle izlemesini diliyorum. Burada da sorun yok pek.
Fakat...
Fakat forvette fazlasıyla büyük problem var. Bir kere herhangi bir şekilde 2007 yılının takımı seçiliyorsa ve bu takımda Lionel Messi yoksa, ortada garip bir şeyler var demektir.
Bu adam esas çıkışını 06-07'nin sonunda ve bu sezon, yani 07-08'in başında yaptı. Yani tam olarak 2007 yılı içinde. Kadroda olmaması son zamanlarda sakat olmasıyla alakalı ise bu oylamaya katılan futbolseverleri tebrik ediyorum.
Hangisi mi çıkardı? Bilmiyorum. Belki ikisi de. Hani Totti-Messi ikilisi bile olsa forvette, ben hiç şaşırmazdım açıkçası. Ama şu kesin, Messi bu kadroda olmalıydı. Neyse, biz gerçeği bildiğimize göre sorun yok.
Evet, Drogba ve Ibrahimovic çok iyi bir yıl geçirdiler. Hatta Ibra hala çok iyi. Daha dün son 5 dakikada 2 gol atıp galibiyeti getirdi Parma karşısında. Ama Messi kesinlikle onlardan daha iyi performans sergiledi 2007'de.

Tabii o meşhur resmi biz de koymazsak olmazdı. Her blogda ve sitede olduğu gibi bizde de bu resim. Heheh.

Spurs-Rockets maç notları

-T-Mac 11 maç sonra sahalara bu maçla döndü. Aslında bu maçta da oynamayacakmış ama son anda kendini iyi hissettiğini söyleyip kadroya girmiş. Benchten maça başladı.

-Biraz çirkef oyun stiliyle bildiğimiz Fabricio Oberto bu oyun stilini Yao üzerinde kullanınca, birkaç pozisyonda itiş-kakış oldu.

-Spurs ilk 20 maçta 17-3 lük dereceye sahipmiş. Şu anda ise 25-13 ler. Son 10 maçta da durum 5-5.

-Spurs'ün 3 yıl peşinden koşup kavuşamadığı Luis Scola bu sezon ikinci kez Spurs karşısına çıktı. İlk maçta müthiş oynamıştı. Bu kez o kadar etkili olmadı ve "seni nasıl kaçırdık biz" şeklindeki hayıflanmaları biraz olsun dindirdi.

-Houston'ın temel taşlarından olan Shane Battier maça yedek başladı. Sanırım bunun sebebi, maçta Kaan Kural'ın da söylediği gibi, Bonzi Wells'in genelde Spurs'e karşı iyi oynaması.

-Spurs önlerindeki 14 maçın 12 sini deplasmanda oynayacak. Bu seriyi her yıl olduğu gibi iyi geçirmek zorundalar. Bu sezon daha bir mecburlar buna sanki.

-Rockets'lı çaylaklar Colin Landry ve Aaron Brooks umut vaad ediyor. Özellikle de süre almalarından öte, süre alırken Mike James ve Dikembe Mutombo gibi veteranları geride bırakmaları önemli bir nokta.

-3. çeyrekte bir ara Houston farkı 12 ye çıkardı aniden. Sonra Manu olaya el attı ve yeniden maç dengeye geldi.

-Tracy McGrady zorlama şutlar kullandı ve açıkçası pek de etkili olamadı.

-Maçın sonunda Yao çok kritik 2 faul atışını kaçırdı. Ki o zamana kadar 7/8 ile faul atıyordu. Fakat Houton'lı oyuncular kaçan 2. atışın ardından topu çeldi ve maçın kazanılmasında önemli bir adım atmış oldular.

-2.4 saniye kala son hücumu kullanan Spurs, Matt Bonner ile başarılı olamadı ve maç 83-81 Rockets lehine bitti.

Navarro

Avrupa'nın keskin şutörü NBA'e adım attığında hepimiz merak ettik, acaba Jasikevicius veya Macijauskas gibi olur mu, geri döner mi diye. Gerçi uzun yıllar milli takım ve Barcelona'da birlikte oynadığı Pau Gasol'ün takımına geliyordu ama sonuçta NBA burası. Gerekenleri yapmazsan, ne kadar yetenekli olursan ol, veya istersen tüm yakın arkadaşlarınla aynı takımda ol, tutunamazsın burada.
Ama o başardı. En azından şimdilik. Hayal kırıklığıyla geçen bir yazdan sonra NBA'e gelmesi bile onu etkilememiş gibi gözüküyordu.
Şu anda çaylaklar arasında en yüksek sayı ortalamasına sahip 2. oyuncu. 10.4 ile. Birinci Kevin Durant malum. Ayrıca 2.2 ribaund ve 2.2 asist ortalamalarına sahip.
Yavaş yavaş 8/9 üçlük isabeti gibi performanslar göstermeye başladı. Sıklıkla da ilk 5 çıkıyor.
Belki bu yıl Memphis play-off yapamayacak ama Navarro için harika bir ilk sezon olacağı yüksek ihtimal.